28 Nis 2012

Fener Maçının Abdestli Versiyonu; Trabzon 2- Galatasaray 4


MAÇKOSKOP
KADRO:
Muslera
-2
Ebu
9
Semih
2
Ufo
5
Hakan Balta
7
Selçuk
8
Melo
6
Engin
6
Emre
5
Elmander
4
Neco
6

ZURNANIN ZIRT DEDİĞİ AN:
Galatasaray’ın serbest vuruş kazandığı an.  Profesör Selçuk, pozitif bilimin bütün dallarından brifing verdi. Trigonometri, lineer fizik, türev, integral, diferansiyel denklem, laplas, öklit, Pisagor geometrisi, kuantum, uzay zaman eğrisi, yer çekimi, tez, anti tez sentez….,   
VARİL:
Muslera; Takımın cümbür cemaat çökmesi kalecimize pek yaramıyor galiba. Geçen hafta nasıl olsa yeneriz, bana top gelmez rahatlığındaydı. 3 toptan 2 sini yedi, bize bütün bir hafta kabir azabı çektirdi. Ne gazete okuduk, ne televizyon seyrettik. Bu akşam takım, kaldığı yerden maça devam etti, aynı rahatlıktaydı. Galatasaray maçlarının daimi iyi oyuncusu Colman’ın cılız şutunu yedi. O yetmedi Olcan’a gereksiz penaltı yaptı. Bana göre kırmızı karttı. Topu oyuna pek olumlu sokamadı. Sezonun en kötü performansını gösterdi.   
-
GLADYATÖR:
Ebu; Muhteşem bir hücum beki seyrettik. Selçuk’u artık kategori dışı tutuyoruz. Artistik patinaj puanlamasında en çok ve en az puan sayılmaz ya, aynı hesap. Bu sezon için Selçuk benim için hesaba katılmıyor. Her maç kendisinden beklediğimiz verimi alıyoruz. Selçuk’un iyi oynaması haber ve mutluluk kaynağı değil. Biz imbiklerden başka futbolcular süzüyoruz. Ve çok fazla da buluyoruz. Sağ bek olarak bir gol, bir asist, bir garanti gol pasıyla oynadı.
BOROZANCI:
Bülent Yıldırım; Arkadaşı şampiyon Kulüpler yarı final maçını yönetti. Altta kalacak hali yoktu. Tabelaya tesir etmeyecek bir yönetim gösterdi. Maça hakimdi, futbolcular kadar koştu. Penaltı pozisyonunda eğer haklı ise, Muslera’yı atması gerekirdi. O pozisyona bile tek saniyede adaletli yorum yaptı. Penaltı tam olarak herkesin içine sinmiyorsa, adamı atmanın alemi yoktu.   
BİR SORU – BİR CEVAP:
Selçuk bir sonraki serbest vuruşta hangi köşeye atacak?
Bir önceki maçta, Tolga’nın sağından göndermişti. Belki de Tolga belayı aynı yerden bekliyordu. Eminim Selçuk’un aklında değil Trabzon, 1 hafta önce Volkan’a attığı serbest vuruşu bile aklına getirmedi. Vuruş anında, kaleci ve baraj duruşunu tespit edip, olanca tekniğiyle vuruyor. Bu sefer Tolga kısmi felç geçirdi.    

-
İMPARATOR:
Grande, kazanan takımı değiştirmemiş. Geçen hafta, oynadığı takımı hezimete uğratmış gök tanrıya yenilmişti. Bir kişi bile değiştirse, Terim’e yakışmazdı. Bu ülkeye 2- 3 beden fazla gelen oyunu oynayabilen takıma, yenemedi diye müdahale etmek küçük hocaların işi.    
-
ORDAKİLER:
Trabzonlu kadınlar ve 12 yaşından küçük çocuklar beklenenden çok daha fazla takımlarına destek oldular. Tabeladan bağımsız cıyaklayıp durdular. 34. Dakikada sahaya beyaz mendil attılar. Anlayamadık, biz İstanbul takımı sayılıyoruz da, belki de İstanbul doğumlu futbolcumuz yok.
ANALİZ:
Bir hafta boyunca ne televizyon seyrettik, ne gazete okuduk. Hala aklımız almıyor, bu kadar büyük futbol, nasıl olur da tabelaya yenilgi diye geçer diye? Bir taraftan da hepimiz mutluyuz oynanan oyundan. Böyle oyna canımız feda diyen bir taraftar arkasındaydı. Nitekim Hoca için de aynı şeyler geçerliydi. Oyun olarak galip gelen takımı değiştirmedi. Hafta boyunca medyanın yaptığı kolpaya kimse cevap vermedi. ‘’Servet göreve’’ diye çığırtkanlık yapıp dengeyi Kadıköy lehine değiştirmeye çalışanların çabası beyhudeydi.

Maç sanki geçen hafta bitmemiş gibi başladı. Bir kaleci ve iki savunmacıyı geride bırakan Terim, 8 kişiyle çullandı Trabzon’a. Elimizde not kağıdı, maçı öyle takip ediyoduk. 4. Dakika bittiğinde Galatasaray’ın 3 net gol pozisyonunu kayıt ettik. Gol geldi gelecekti. Tolga’nın Neco’ya kaptırdığı topun gol olmamasına sevindim. Daha doğrusu böyle dandik gole sevinmezdim. Tolga’nın özrünü hep beraber kabul ettik. Ne var ki kader Tolga için ağlarını örüyordu. Futbol tanrısı 1 haftada bayağı bir mesai yapmıştı. Fener’i  mezardan almış, Barca ve Real’e ölmeden cehennemi göstermişti. Bu akşam Trabzon kalesine geçip, Fener’in ekmeğine üst üste tere yağ sürmesi ayıp olurdu. Bu kez maça karışmadı.
Ceza sahası civarında duran top kazandı Galatasaray. Hagi zamanında bu pozisyonlar ölüm tehlikesiydi. Unutulmuş karakterimiz bu sene Selçuk ile yeniden hortladı. Ölçtü, dengeyi sağladı, vurdu. Kimse kımıldamadı, maçtan sonra Şenol Güneş bireysel hatamız dan golü yedik diyecekti. Dünya 3.sü değil, gezegen şampiyonu bile olsa bile karizmatik olamayacak küçük şehrin, büyük takımının, vizyonu olmayan hocası olarak kusuruna bakmadık.

Peşinden bir serbest vuruş daha kazandık. Selçuk bu kez, golü atmak için Neco’nun kafasını kullandı. İkinci golü banttan attık. Oyunun durmak bilmez bir enerjisi vardı. Galatasaray dalga dalga geliyordu. Galatasaraylı bütün futbolcular topa dokundu, kimisi 3 er  5 er kere pas verdi, Muslera dahildi, top 120 saniye bizde kaldı ve sahanın bütün çimlerine sürtündü. Emre Çolak iyi vursa benim için tarihimizin en büyük golü olacaktı. Sağlık olsundu, az sonra hücum beki sağ taraftan koptu. İçeri bıraktığı topa kontr- garanti Neco ile Melo birlikte uzandı. Eğer Neco ofsayt olsaydı, kendisine bütün bir hafta saldıracaktım. 

İlk yarıyla birlikte, gökten kemik yağmasını bekleyenlerin hayalleri bitti. İkinci yarı için takım aktif dinlenmeye geçebilirdi. Hoca Trabzon’lu Selçuk’u daha fazla zor durumda bırakmadı. Oyundan alarak çıkması olası tansiyonu düşürdü. Ayrıca Galatasaray’ın kendine özgü bir huyu vardı. Maçı kopardıktan sonra rakibe  saygı bizim özelliğimizdi. Gol koklamaktan burnu yara olan Baros’un oyuna girmesi gerekiyordu. Ne var ki Neco bir türlü teslim bayrağını çekmiyordu. Terim’in işi kolaydı, Selçuk’tan sonra, Elmander’i de yanına çekti. Taktiğin bir parçası mı? Terim’den gayrisi bilmez ama Elmander’in gol atamaması daha doğrusu gol pozisyonuyla karşılaşamaması bende sıkıntı yaratıyor.

Bu gece iyi oyunun devamıydı, fakat bir tehlike de kapımızdaydı. Semih cortlamaya başladı. Kaleci gelen her topu içerden çıkartıyor. Neler oluyor Galatasaray savunmasında. İki büyük maç oynadı, kaleye gelen 5 toptan 4 ü gol oldu. Pozisyon vermediğimize mi  sevinelim, her verdiğimiz pozisyonun gol olduğuna mı üzülelim. Bereket bu maçta usta Ufo, girdiği kademelerle, Servet’in hayaletinin Arena’da tekrar görünmesine mani oldu.
Selçuk’tan söz ettik, Melo’ya da bir teşekkürümüz var bu maçla ilgili. Gelişen Hakan Balta’ya da övgülerimizi yazalım. Engin Baytar’ın enerjisine saygı duyalım. Emre Çolak kusurumuza bakmadan çalışmasını sürdürsün. Aydın hazır kıta duruşuna devam etsin. Taraftar kuşansın, Çarşambaya işimiz var.       

26 Nis 2012

Galatasaraylı UltrAdamlar

Bize denk geldi, seneye kaldırırlar. Ne olur ne olmaz, bakarsın Galatasaray geriye düşer de ülkenin majör takımı açık ara ligi şampiyon bitirir. O zaman Galatasaray'a bir şans vermek aptallık olur. Seneye kim ole kim kala, biz gelelim bu sene uygulatılan kurnazlığa. Bir önceki sezon yapılan katakulliyi Futbolu yönetenler değil de hayatında hiç maça gitmemiş polisler yakalar yakalamaz, kurallar gereği en az puan silme cezası verilecekti. Dolayısıyla zaten kağıt üzerinde bile olsa Galatasaray Şampiyon olacaktı. Puan olarak Fenerbahçe'den geride olup da, masa başında Şampiyonluğu en başta  Büyük Galatasaray ve onun Büyük Taraftarı içine sindiremezdi. 10 saniye düşünmeden  çıkarılan icat, biz futbol tutkunlarının önüne konuldu.

Bu ülkenin mayasında var. Deseleksiyon ülkesi, hiç kimse hak ettiği yerde değil, olmamalı üzerine kurulmuş Global Kraliyet Sistemi. ''Ağlamayan bebene mama verme'' diye laf belletilen anaların şanlı ülkesi. Sezonun uzatma dakikaları oynanıyor, ve biz hokkabazlıktaki son tahlilde şunu görüyoruz. Mart kedileri yanlarında çok masum kalmış, hem tecavüz etmişler, hem bağırmışlar, ve anaların memelerinde süt kalmamış, yetiştiremiyorlar. Bağırmayan kim? kim olacak Şampiyon. Yani kirli sütten içmek istemeyen.

2 şer maç oynattılar. Son iki takım zaten fasülyeden oynuyor, konu mankeni. Aralarındaki maç kimseyi ilgilendirmiyor. Ben bunlardan büyük diye yutturulan için söyleyeceklerimi söyledim. Aynı sayıda maç oynadıkları halde Bülent Korkmaz'ın oynadığı kadar, Avrupa kupası maçı oynamamış takımın büyük takım olamayacağını yazdım. Oynanan orta oyununun kuralları gereği 5 takımının Avrupa kupası maçı oynama hakkı olan ülke liginde, her sene ilk 5 ine girebilecek kadar çap, vizyon olsa yeter. Sonrası turistik gezi, her sene sıradan bir takıma elen gel, hocayı kov, futbolcuları değiştir, umut dağıt, gök yüzünden arsa sat, kulübü soy.

1.maçlar oynandığında, Fenerbahçe şapkadan tavşan çıkararak 3 puan aldı. Biz başka maç seyrettiğimiz için anlayamadık ki Fenerbahçe sezonun en iyi futbolunu oynamış. Beklediklerinden kolay gelen galibiyet sırası ve sonrasında, taraftarı Galatasaray'ı strese soktuk zannıyla 24 saati rahat geçirdi. 24 saat sonra oynanan maç İnönü Stadındaydı. Liderden 22 puan fark yemiş bir takımın çapulcuları, sanki yense Şampiyon olacakmış gibi bir yanlış yönlendirmeyle, manüpülasyonla tribünlerdeydi. Ofsayttan yedikleri golle geriye düşmüş, oynayacakları bir 70 dakika daha vardı. Organize küfür yaratma ve etmede Dünyanın en büyük taraftarı tribünlerdeydi. O gol olmasa 2 dakika sonra başka bir top gol olacaktı. Bu sezon saymadım, seyretmedim kaç maçta çoluk çocuk ve kadınlara bırakmışlardı İnönü'yü. Ligin en çirkef taraftarı oldukları tescilliydi,bir daha kırılmamak üzere arayı açıyorlardı. Kendi rekorlarını da kırıp oynadıkları bütün maçlarda gol yediler. Ve kaybetmeleri garanti olan maçı kaybederken bir kez daha ağız ishali vasıflarını tarihe geçirerek takımlarının, ve kendilerinin büyük olmadıklarını  bir kez kayıtlara düşürdüler.

2. hafta maçı ülkenin anamaçıydı. Arena'da 52.500 Galatasaraylının huzurunda oynandı. Galatasaray tarihinin en büyük maçlarından birini oynadı. Gol olan 3 pozisyonun toplam 1 dakikasını yayından kaldırıp, maçı Dünya üzerindeki milyonlarca futbolsevere izletseler, maçın sonucunu sorsalar, beraberlik veren bir kişi bile bulunamazdı. Ne var ki tarih maç sonucunu yazıyordu ve 9 puanlık fark alavere dalavereyle bir maçla 1,5 puana iniyordu. Her dakika gol pozisyonuna giren takımları bir türlü çerçeveye topu sokamadı. İmbiklerle süzseler maçın kaybedilmesine çok sebep bulabilirlerdi. Saldırmak için bahane Aramadılar, sanki yeminliydiler Arena'yı Galatasaraylı kadınlar ve 12 yaşından küçük çocuklara teslim etmeyeceklerdi. Ligin en Adam seyircisi olarak zapta geçtiler.(Seyircisi olmayan Gençlerbirliği'ni saymıyorum). Oynadıkları futbolla galip gelmeyi içine sindirip orta yerde şebeklik yapanlara bile hoş görüyle baktılar. Goydular eğleniyorlardı, Galatasaraylı taraftarlara garip gelmedi. Galatasaray Taraftarının işi başkaydı.

Ey Büyük Galatasaray Taraftarı. İşte yıllardır kavgasını verdiğimiz, böyle olması gerektiğini yazıp söyleyip, bir iki veya daha fazla çocuğu Galatasaraylı yapmaya özendirdiğimiz büyük taraftar duruşu. Son saniyeye kadar takımdan umudu kesmeyen, tam indirmek üzereyken rakibi elinden kaçırdığı, hayatını bağladığı maçı kaybetmeyi vakur gözlere seyredebilen, hasleti, olanca heybetiyle takımın yeniden denemesine yardımcı olmak olan büyük 52.500 UltraAdam, sizlerle, oluşmasına karınca kararınca yardımcı olduğum ve son nefesime kadar olmaya devam edeceğim büyük taraftarımıza bir kez daha sevgi ve saygılarımı iletiyorum.

Sizlerle, içinde bizzat bulunduğum ilkeli ve gönüllü büyük birlikteliğimizle onur ve gurur duydum. Biz ilke ve his takımıyız, asla aklından çıkarma biz Galatasarayı Şampiyon olsun diye sevmedik.

23 Nis 2012

Futbol Tanrısı da Kurtaramayacak; Galatasaray 1- Fenerbahçe 2


MAÇKOSKOP
KADRO:
Muslera
4
Ebu
6
Semih
6
Ufo
5
Hakan Balta
6.5
Melo
7
Selçuk
8
Emre Çolak
5
Engin Baytar
5
Neco
1
Elmander
6

ZURNANIN ZIRT DEDİĞİ AN:
İkinci yarının hemen başında Neco’nun kaçırdığı gol, futbol tanrısı Topius’un her zamanki gibi kimden taraf olacağını bize tebliğ ettiği andı.
-
VARİL:
Neco; Kendisi yüzünden bayağı bir kardeşimle aram açıldı. Attığı bir iki balık golden sonra göndermelerde bulundular. Kimisi futboldan, futbolcudan anlamadığımı yazdı. Neco gol atınca üzüldüğümü bile düşünenler vardı. Oysa ki ben, son maçlarda iyice harlanmış Büyük Galatasaray’ın gol yollarına yakışmadığını, elbet bir büyük maçı onun yüzünden kaybedeceğimizi anlatmaya çalıştım. Umarım haklı çıktığımda her şey için çok geç olmaz.
-
GLADYATÖR:
Fatih Çalışkan; Biz Süper Final denen garabet yüzünden, Abdurrahim Albayrak’ın hayatından endişe duyarken, şu dandik, sadece Fenerbahçe’ye bir şans daha vermek, üç dolar daha emmek uğruna oynatılan tansiyonu yüksek maça bir kardeşimin kalbi dayanmadı. Kelime anlamında hep yazılıyor ve isteniyordu zaten. Bu maçlara kalp dayanmayacak dediler. İlk defa dedikleri bir şey ne yazık ki doğru çıktı. Tezahüratlarla uyu kardeşim, mekanın Galatasaray Tribünlerinin tam ortası olsun.
BOROZANCI:
Fırat Aydınus; Galatasaray- Fenerbahçe maçlarının daimi hakemine güvenim her zaman tamdır. Dünkü maçta da kendisine güvenimi sarsacak bir hamlesini görmedim. Hakem kan emicileri muhakkak hatalarını bulmuştur, henüz ne gazete okudum, ne maçla ilgili tv programı seyrettim, bilmiyorum. Sahaya en yakın yerden, Doğu tribünü yan hakemin tam arkasından seyrettim maçı. Son derece dikkatli ve maça, maç katmak için ellerinden geleni yaptılar. Her maçımızı keşke Fırat yönetse.
-
BİR SORU – BİR CEVAP:
Maçın gittiğine ne zaman inandık?
Ben Aydın’ın topunu Volkan kurtardığında yanımdakine dedim. Geçmiş olsun. Benim gibi birine de metafizikin maça bulaştığına iman ettirdiler ya helal olsun. Zaten çok geçmeden Büyük Galatasaray taraftarı da kadere razı oldu, ve maçın bitiş düdüğünü sessizce beklemeye koyuldu. Son saniyelerde Sabri’nin sol açık olarak oyuna girdiğini gördüğümde, azıcık ta olsa mucize bekleyenlerimizin soluk yüzlerini seyrederek, hayallere daldım.   
-
İMPARATOR:
Takım muhteşem oynadı, bu oyun için Hoca’nın yollarına çok sırmalar saçtık geçen maçlarda. Bu maç için sitemlerimiz olacak. Beşiktaş maçında sopayı yedikten sonra düzelen bir Riera seyretmiştik. Ve o maçın sonlarında da gol kokusu arayan, çok kısa zaman içinde golü sakladığı yerden çıkaracağına emin olduğumuz Baros’u. Neco’da ısrarın, takımı uçuruma götürdüğünü hepimizden önce tespit etmesi gerekirdi. Oyun kurgusuna bir diyeceğimiz yok, ama Riera ve Baros’la başlasa beni yanıltmamış olacaktı. Maçtan hezimet bekliyordum. Oynanan oyun hezimeti alacak bir oyundu. Ha Topius’un fikri yine değişmeyecek idiyse, Baros’un burnu koku alma yeteneğini yitirmişse o zaman Neco’yu devreye sokabilirdi. Sonradan giren Neco, formayı kaptırma telaşıyla dün oynadığından çok daha iyi oynayabilirdi.   
-
ORDAKİLER:
Büyük Galatasaray Taraftarı, kemiksiz tribünlerdeydi. Deplasman seyircisinin alındığı tribünün cam kafesi de gerek duyulmayacağı için sökülmüş, uzun yıllar görmediğim tıklım tıklımlık sağlanmıştı. Herkes gördü muhteşem kareografik gösteriyi. Ne var ki stadın diğer taraflarında hiçbir görsellik yoktu. Takımı uğurlamaya gidenlerin bayrakları tribünlerde olsaydı çok daha ürkütücü bir görüntü verirdik. Tamımızın fark beklediği maçı, hiç hak etmeden kazanan, kazandığı için utanmadan soyunma odasına gideceğine ortalıkta tepinen şebeklere bulaşmayarak büyük taraftarlık örneği gösterdiler.
-
ANALİZ:
Bu sefer maçın hikayesini bitiş düdüğünden geriye doğru yazacağım. Maç bitti, 52.500 Galatasaraylı gördüklerine inanamıyor, tekrar tekrar tabelaya bakıyordu. O sırada Fenerbahçeli futbolcular Aleks hariç utanmadan tepiniyorlardı. Boka bakar gibi baktılar, acıdılar. İçlerinden en çapulcu sayılabilecek birinin bile aklına görsel şovda kullandığı kartonu bile atmak gelmedi. Sıfır küfür ile maçı bitirmişlerdi. Bu ülkeye fazlaydılar, takımları nasıl bu ülkeye fazla ise, taraftar da fazlaydı. Takımı çağırdı, kalbine bastı, bir kez daha içlerinen biri olmaktan onur ve gurur duydum.

Maç 1-2 bitmek üzereydi, taraftar umut kesmişti. Muhtemelen kulübenin de bir mucizeye inancı yoktu. Olsa gitmiş maçı kurtarsın diye, sol tarafa Sabri’yi alırmıydı? Sabri muhtemelen, son maça bir mesaj iletmek için oyuna sokulmuştu. Belki Fenerbahçeli futbolculara söylenmesi gereken bir şeyler vardı. Çünkü bu büyük maça Galatasaray Türkçe bilmeyen bir kaptanla çıkmıştı.

Guru duyduğum bir şey daha vardı dünkü maçta. Selçuk İnan’lı, Felipe Melo’lu orta sahamız. Maça yan hakemden sonra en yakın adam bendim, dikkatle izledim orta sahamızın verdiği savaşı. Bu kadar gol pozisyonu üreten bir orta saha tandemi olan takımın adını bilen varsa yazsın, ben inanmıyorum.  Fenerbahçe’nin sıçan gibi oynamasını sağladılar. Ve onlardan Selçuk, Fenerbahçe’nin büyük kalecisinin uzadığı halde çıkaramayacağı yere bıraktı topu. Devamında 2. gelse, Ali Sami Yen stadının 30 senede kazandığı cehennem apoletini takıp, tek bir sezonda dosta düşmana ilan edecekti Arena. Golün peşinden yapılan tezahürat bir önceki gece oynanan El Klasiko’yu canlı seyredenleri utandırmıştır.

Bizim kendi sosyal medyamızdan okudum istatistikleri. Fenerbahçe’nin topla en çok oynayan oyuncusu Volkan Demirel’miş. Ben Fenerli olsam utanırdım. Ama Fenerli ‘’nasıl koyduk’’ diye anırmaktan henüz uyumadı. Buraya not düşüyorum, şampiyonluktan en ufak bir endişe duyanınız varsa okumayı kessin. Yalnız notum bu değil, eğer son maça şampiyon girersek, Fenerbahçe’ye yenilerek Şampiyon olursak ben bırakın sevinmeyi, Şampiyonluğu saymayacağım. Bırakalım o lanet olası bakırdan kupa Bokludere’de kalsın.

!999 yılnda Topius’un en somut devreye girdiği maçı hatırladım. 90 dakika tek kale oynayıp, Samuele Conson’un balık serbest vuruştan attığı ve yenildiğimiz maçı. İnanın o maçta Fener çok daha iyi oynamış, birkaç pozisyona girmişti. Ve daha Galatasaray o maçta bu kadar ezmemiş, aşağılamamıştı Fenerbahçe’yi. 40 sene önce Avrupa Kupası maçlarında işte tam böyle oynardık. Maç taktiği, 8-2-0 unutulmaz sıçan takım dizilişiyle oynamak, önce hezimet yemeyip rezil olmamak, sonra da Yüce Gök’ten mümkünse bir gol dilenmek, maçı kazasız belasız atlatmaktı. Fenerbahçe aynen böyle oynadı, duaları kabul oldu, gökten resmen kemik yağdı.

Semih ve Ufo, iki defa hamle yapamadılar topa. İkisi de gol oldu. Muslera bu sefer panterliğini gösteremedi. Ankaragücü maçında bile daha çok topla buluşmuştu. Gole kadar geri pası bile alamadı. Golden sonra da 2. gole kadar sıkıcı bir şekilde kalesini bekledi. Takımın en değer verdiğimiz 3 lüsü çok somut olmasa da yenilen gollerde çaresiz kaldılar.

Bu kadar çok iyi oynamak, çok gol kaçırmak takımın motivasyonunu düşürdü. 20 pozisyona gireceğimize 7 pozisyona girsek daha iyi olurdu. Atamayınca, sonraki pozisyonda atamadığı aklıma geldi, belki başka bir vuruş tekniği denedi bu sefer yine kaçırdı. Kaçırdıkça, moraller bozuldu, yine atamayacağım korkusu oluştu. Nitekim Aydın Beşiktaş maçında çok daha zor pozisyonu sürükleyip gol atmışken, dün gece çok kolay topta istediği vuruşu yapamadı. Bunda eminim kendisinden önce 10 larca topu yanlış, yetersiz vurup atamayanların rolü vardı.  

Geçmiş olsun diyoruz hepimize. Yeter ki böyle oynayalım her maç, her maç ta da Futbol Tanrısı Kadıköy’e kıyak geçsin. Hatta öyle hakemler bulsunlar ki bizden alsın, maçı başkalarına versin. Bir lafımız vardı bizim büyük maceralardan yüz akıyla geçerken.’’ Büyüksen hakemi de yeneceksin’’

Şimdi tam zamanıdır. Büyük takımın kim olduğunu çok geçmeden her kes yeniden görecektir. Büyük takım Futbol tanrısını da yenecektir. Şüphem yoktur.  

Eski Tüfek Der ki; Büyük Galatasaray'ın Büyük Taraftar Ahlakı

Arenada müthiş gösteri

Maça baktığımızda, çok şey söylenebilir. Hepiniz söylersiniz bunları. Ben bunlara çok değinmeyeceğim. Biraz kırgınım, ilk golde yerini tutamayan Semih’e ve pas anında müdahale edemeyen Selçuk’a, ikinci golde gene Semih’e kırgınım. Ama Semih tarzı oyuncuların Galatasaray’ımıza çok yakıştığını ve çok sevdiğimi söylemek isterim.

Daha önce birkaç kez yazdım bu blogda. Ancak çok doluyum. Hep dolu olduğumda yazarım. Boğazımda bir haykırış var.

Bu ülkenin her alanında bir ahlaksızlık bir kör cehalet almış yürümüş.

Konumuz spor ise spordan devam edelim diyeceğim ama birbirinden ayırmak imkansız bazı şeyleri.

Televizyon ekranlarında yorumcuları dinliyorum. Ahlak üzerine tek bir laf edeni yok. Nasıl etsin ki? Bu memlekette ahlak kaç para arkadaşlar?

Nazmi’nin Beşiktaş seyircisi için yazdıklarını okuyunca biraz kızdım, çokça yanlış buldum. Çünkü bizim derdimiz ona buna çamur atmaktan çok,  bizi okuyanlarla bir ufuk açmak bir doğru yol bulmak olmalı. Beşiktaş seyircisi için hiç ama hiç öyle düşünmedim, düşünmüyorum. Nazmi’ye de söylerim herhangi bir maçı Çarşı’nın içinde gidip seyredebilirim, gocunmam. Ama Fenerbahçe camiası için hep aynı şeyleri düşündüm. Çok şükür demeli herhalde, bu düşüncemi elli yıllık ömrümde yanıltan doğru dürüst bir tek olay hatırlamıyorum.

Dikkat edin camia diyorum. Taraftarı filan geçtim. Gözlemlediğim süreler içerisinde birkaç yöneticisini, tek tük futbolcusunu, tek tük yazarını sevebildim.

Dün bir Volkan faciası seyrettim. İnanılır gibi değil. Bir de seyirci tepkisi seyrettim o da inanılır gibi değil. Bu ülkeye yakışmayan inanın ki, Volkan değil arkadaşlar. Bu seyirci profilidir bu ülkeye yakışmayan ve uymayan!

Bu sahneleri istisnasız tüm statlara taşıyın ve düşünün ve kamerayı çalıştırın. Neler olurdu sizce?

Fenerli için daha önce ne yazmıştık? Bir hatırlayalım...

Fenerli bir türdür, normal insan fizyolojisi ile tanımlanamayacak garip bir organizmadır. Ama böyle bir tür var.. Normal ölçülere sığmayan ama yaşadığını görüp, tanımlayamadığımız bir organizma bu. Biz neye nefretle bakarsak onlar onu yaparlar. Gariptir ama böyle...

Bizde başkan başkandır, yönetici yöneticidir. Sevmek zorunda değilizdir. Biz takımımız dışında kimseyi sevmek zorunda değilizdir. Çoğu kez sevmeyiz de. Zoru severiz. 14 sene bekleriz keriziz der kendimizle dalga da geçeriz. Onlar Samsun'dan 4 maçta yirmiye yakın gol yiyip rakip futbolcuya saldırırlar. Kale direklerini yerlerinden sökerler. Kaptanlarını döverler. Alkışlamak geleneklerinde yoktur. Biz bu ezikler dışında herkesi alkışlarız. Eziği alkışlamak alçaklıktır. Biz bunu affetmeyiz. Onlar için mazlum, hak sahibi yoktur. Espiri yetenekleri "nakıs" hatta sıfıra yakındır. Çünkü onlar İngilizcede "loser" bizim dilimizde "eziktir". Her şeyi çalıp çırparlar, marşları flamaları bile böyledir. Hep olgun meyvelerin salatasını yaparlar. Ama kapları pistir. En iyi aşçıyı en iyi malzemeyi kullansalar da yaptıkları yemek bundandır yenilmez.

Misal, cümlesine şimdiki zamanda başlayıp gelecek zamanda bitiren Nihat Özdemir'dirler. Ne dediğini, niye dediğini anlamadığım halde cinlerimi tepeme çıkaran Hakan Bilal'dirler. Her cümlesine "Biz bunları biliyoruz, bizi konuşturmasınlar" diye garip bir giriş yapan adını andığımda bile tüylerim diken diken olan ezik türündedirler. Bunları anlayamamak için bir maç çıkışında Papazın çayırına gidip çıkan garip güruhu seyretmek yetecektir.

Gariptirler, acayiptirler, bir buçuk atakla, 0,5 golle gelen başarılara taparlar. Kafaları çalışmaz sürüdür bunlar. Cannes Fransa'da 4 çakar, bir yöneticileri 5 atarız der, Papazın Çayırını hınca hınç doldurur 5 tane daha yerler.

Bir de efsane söylemleri vardır. Her şeyin olduğu gibi bunun da anlamını bilmezler. Bilmeleri de gerekmez çünkü penguen tarzı bir sürü psikolojileri vardır. Efsane bir anlamıyla gerçek olmayan gelenekten ve dillerden taşınarak gelen söylencedir. Bir diğer anlamı ile de, yakın ya da uzak geçmişte yaşamış kişi ya da yaşanmış olayın büyüklüğünü ifade eden bir şeydir. Bunlarınki olsa olsa birincisi olabilir diyeceğim ama bunun olabilmesi için benim de bu toplumun bir ferdi olarak bu söylenceden haberim olsa gerektir. Oysa kerameti kendinden menkul bu zatların bu tevatürleri sadece kendilerinin bildikleri bir şey olması gerektir.

Bu görüşlerime bir şey daha ekleyeyim. Bir de korkunç derecede hazımsızlar. Galip geldiklerinde dahi bunun olgunluğunu taşıyamayacak kadar hakikaten “EZİK” tirler.

Ben bu görüşlerimi yazdığımda bir kaç Fenerli arkadaş koca bir camiaya böyle toptancı bir yaklaşımın doğru olmadığını söylemişlerdi.

Sonuna kadar doğru olduğunu düşünüyorum. Ve bu ülkede kurumsal hiçbir kimliğin olmadığını iddia ediyorum. Çünkü kurumsal kimlikler asla ve kata insanla değişmezler. Ya kimliğine uygun insanlar bünyede barınır, ya da kuruma duhul olan o kimliği kabullenir.

Kurumsal kimlik Real olabilir, Barcelona olabilir.

Bu ülkede olsa olsa sürekliliğini sağladığımızda “DÜNKÜ MAÇIN BÜYÜK GALATASARAY SEYİRCİSİ” olabilir.

Bu ülkede yorumcu ahlaklı olsa bu büyük seyirciyi ayakta alkışlar…

Volkan ahlaklı olsa o tepkiden sonra yo-yo gibi zıplayıp durmaz utanarak soyunma odasına kaçar.

Bu ülkede sporun karar vericileri ahlaklı olsa, ya da ahlak diye bir dertleri olsa bu çirkefliğin üzerine gider, bu seyirciye hakkını verir.

Diğer futbolcular ahlaklı olsa “Utanın şu seyirciden” diyebilirler.

Teşekkürler Alex, seni büyük futbolcu görmem. Türkiye şartlarının çok iyi bir futbolcusu görürüm. Ama bu şebekliğe ortak olmadın ve beni yanılmadın. Adamsın…

Ve Fener camiasına yakışmıyorsun…

Kalın sağlıcakla çocuklar…

Çetin

Futbol Tanrısı; Galatasaray 1- Fenerbahçe 2

Bu maç için söyleyeceğim tek bir cümle var. 42 senedir Galatasaray maçı seyrederim, 1999 daki Conson'un attığı tarihe geçen maç dahil, futbol tanrısının bu kadar net devreye girdiği bir maç görmedim. Başkada bir laf yok. Bu kadar büyük futbol oyna, sıçan gibi oynayan bir takıma yenil, varsın şampiyonluk onların olsun, lanet olsun. Bir insanda olur da koskoca bir takımda böyle şans olur mu?.

Benim gönlüm geçti, futbola lanet ettim. Suçlayacak kimseyi bulamıyorum. Büyük Galatasaray taraftarına yazık oldu. Hepimize geçmiş olsun.

18 Nis 2012

Beşiktaş Çarşısının Çapulcuları


Yazılarımı okuyanlar bilir, Beşiktaş'la ilgili pek bir şey yazmam. Senede iki defa mecburiyetten Beşiktaş'ı seyrederim, bizim maçların dışında benim için Beşiktaş yok hükmündedir. Küçüklüğümden, delikanlılığıma kadar benim de ocağım olan İnönü Stadı tribünlerine, son 30 senede 1 defa gitmişim. Maçlarını merak etmem, maçlarında taraf olmam, Antalyaspor'dan ne kadar hoşlanmıyorsam, Beşiktaş'tan da o kadar işte. Hatta şunu da itiraf edeyim, Fenerbahçe- Beşiktaş maçlarında her ne kadar bana ne modundaysam da, içten içe Fener yensin isterim. Çoğu Galatasaray'lının aksine biz Şampiyon olamayacaksak, Fener yerine Beşiktaş şampiyon olsun diyenlerden değil, Fener şampiyon olsun diyenlerdenim.

Beşiktaş, takım olarak büyük takım değildir. Her ne kadar 3 büyüklerden biri diye bugünlere kadar yutturula geldiyse de, bu durum futbolumuzun global kraliyet ailesinin, bir ekmek kapısı daha aralaması ve ne yazık ki bulması sebebiyledir. Kimi zenginler, ya da zengin olmak isteyenler Beşiktaşlı görünerek(bakınız, Demirören halkı) sömürecek bir takım ve o takımın yandaşı daha yaratmışlardır. Anadolu'nun herhangi bir şehrinde gelene geçene hangi takımı tutuyorsun diye sor, % 3 Beşiktaşlıya rastlayamazsın. Hele ki yurt dışında Beşiktaş diye bir yabancıya sorsan, aptal aptal bakarlar.

Beşiktaş ilçe takımıdır. İstanbul'un en güzel bölgesinde ve son sarayın bulunduğu mahallede ve en çok da İnönü Stadının yürüme mesafesinde olmasının avantajıyla tesadüfen büyük gözükmüş, piyasaya ayıplı mal olarak sürülmüştür. Galatasaray ve Fenerbahçe bir semt takımı olarak, homojen bir şekilde önce bulunduğu şehir, sonra ülke ve yurt dışı olarak  ve dahası kendi payımıza alınan Avrupa Kupalarının yarattığı ivmeye bağlı olarak, büyük takım olma vasfını kazanırken, Beşiktaş kalabalık bir ilçe takımı olarak sadece lokal bir sahiplenilmeyle, işte ligimizin son süper final maçlarına kadar gelebilmiştir. Bir Beykoz, bir Kartal, bir Pendik, bir Alibeyköy neyse, Beşiktaş da odur. Bu saydığım takımlardan büyüklüğünün tek sebebi, ülkenin en büyük tarihsel stadının Beşiktaş ilçesinde yapılmış olmasındandır. Dükkanlarını bırakıp, yürüyerek maça gidenler, maç bitiminde yine yürüyerek dükkanlarını açabilmişler, gide gele, konuşa, bağıra çoğalmışlardır.

Beşiktaş takımın analiz etmek için çok bile yazdık. Şimdi biz gelelim bu sıradan, sırtından sebeplenen bir kaç holding sahibinin itelemesiyle her sezon ligin güçlü takımlarından biri olan Beşiktaş'ın tarafı olan, maçlarıyla eğlenen, kendini adam yerine koyan, kendini büyük takım taraftarı sanan çapulcu yığınlarına.

Tartışma sıfır, ülkemizin en aşağılık, en aptal, takımına en çok zarar veren, tıklım tıklım tıkıştıkları İnönü Stadı direkler arasından gürültü kirliliğinden başka bir şey çıkaramayan, oynanan maçla alakası olmayan, ağız ishali, küfür makinası taraftardır. Taraftar dediğime bakmayın, lafın gelişi, bu yığınlar Beşiktaş'ın bile tarafı değildir. ''Maç var dediler geldik, küfürümüzü, kavgamızı ettik, maçın neticesinden bağımsız çarşımıza dönüyoruz''dan başka cümle kurabilen yoktur aralarında.

Maçın henüz 20. dakikası, takımları da iyi oynuyor, var mı  yok mu belli olmayan kıl payı ofsayttan geriye düşmüş. Kime karşı? 34 lig maçı bitiminde 22 puan fark yediği Şampiyon'a karşı. Biz geçen sene utancımızdan sokağa çıkamadık. Bin türlü kepazeliğin direk içinde olduğu halde, ülke futbol konjöktüründen haberi olmayan, bir iki salak tarafından icat edilen bir turnuvayla, 3 maç daha küfür etme, 3 maç daha eğlenme şansı verilmiş size, daha ne istersiniz çapulcular?

Sanırsın ki yenerse Şampiyon olacak, rakibinin kim olduğundan habersiz, 3 ay sonra hangi stadyumda küfür edeceği belirsiz, bir daha ne zaman Avrupa takımı göreceği hak getire, Beşiktaş Çarşısı imiş ortalığı pislik götüre. Zaman zaman duyarlılık gösterdikleri yalanlarına şahidiz. Hasankeyf'in sular altında kalmasına razı değiller, şike yapanların ceza almalarına da. Beşiktaş tarihinin belki de en sevimli hocasının  ligin bitime 2 ay kala kovulmasına, sezonu Aziz Yıldırım'ın ranza arkadaşı olarak geçirmiş, kariyeri sıfır, futbolculuk geçmişi sıfırın bir üstü olanın tekrar leşe konmasına da karşı değiller. Takımının en  Karizmatik oyuncusunun salladığı hazreti tabandan sonra hakemin acıyıp atmamasına karşı değiller, tıpkı çaylak hocalarının o Karizmatik futbolcuyu oyundan alıp yenilginin baş sorumlusu olmasına karşı olmadıkları gibi.

Muhakkak vardır, içlerindeki masum, dürüst, ahlaklı, takımını en saf bir şekilde seven, haksızlığa karşı duruşu olanlar. Karıncayı incitmeyiz dediysek, böcekler durumdan vazife çıkarmasın. Büyük Beşiktaş taraftarı olmak isteyenler beni iyi dinleyin. Bu size ilk ve son çağrımdır. Çok daha beter günlere hazırlıklı olunuz. Belki bir daha Galatasaray maçı seyretmeye ömrünüz yetmeyebilir. Soydular sizi, siz çapulcuların arasında asimile olmuş fedakarca desibel desibel ''Kartal gol gol'' diye 12 parmak bağırsaklarınızı yırtarken sattılar gelecek sandığınız güneşli güzel günlerinizi. Sonra da kaçtılar, kalanlar şimdi, ılık ateşte kurbağayı haşlıyorlar. Uyanın, kazandan kendinizi atın kurtulun. O ılık ateş gittikçe harlanacak, pek kısa zaman içinde mayışacaksınız, zıplayacak dermanınız kalmayacak. Aynı takımı tutma bahtsızlığına uğradığın çapulcuyla maç seyretmek zorunda kalırsan, etrafın en ufak bir kıvılcımda panik içinde kalacak, sen başını dik tut. Onlar organize küfür ediyor olacaklar, takımları gaza gelsin gol atsın diye, atamaz, hiçbir futbolcu küfüre karşı hünerini sergileyemez, sen sus. Bekle, hayal et, bu ulusun evlatlarının daha önce yaptıklarını gözünün önüne getir, lanetle hatırlayacağına ben de yapabilirim de. Takımın zafer ve yenilgi ile daha çok karşı karşıya gelecek, bu iki hokkabaza aynı şekilde davran. Yenildiğinde ağla, gülmek hep beraberdir de, ağlamak çoğu zaman tek başınadır. Her şeyini bağladığın takımın, bir final maçını da kaybedebilir, yıkılma, yeniden denemesine yardımcı ol..

Kısacası canım kardeşim, sürüden ayrıl, kurtlarla boğuş. Hadi şimdi, bu gece, durma, size, çarşıya yakındır. Git Yıldız Parkı'na, lale zamanıdır. Kopar beyazından, koy yastığının altına öyle uyu. Siyahı ara, kokuyu duy, Sabah uyandığında hissettiğin şeyler, büyük takım taraftarı olmanın dayanılmaz onur ve gururu olacaktır.

17 Nis 2012

Bayraklarınızı Yıkayın Şampiyonluk Yakın; Beşiktaş 0- Galatasaray 2


MAÇKOSKOP
KADRO:
Muslera
7
Ebu
5
Ufo
6.5
Semih
8
Hakan Balta
5.5
Melo
8.5
Selçuk
2
Engin
7
Neco
5
Elmander
5.5
Riera
6

ZURNANIN ZIRT DEDİĞİ AN:
Aydın Yılmaz için oynama ihtimali olur diye maçın adamı olacak demiştim Cumartesi günü. İlk 11 de yoktu, aynı takım çıktı bugün de sonradan girdi. İsmail Köybaşından da ümitliydim, benim yüzümü kara çıkarmadı. O bölgede topla buluştu Aydın, karizma karizma çizdirmek uğruna, kırmızı pahasına çekti formasından. Eski cılız Aydın olsa feryat figanla çimleri öperdi, üstelik çok kötü oynadığımız dakikalarda Karizmayı attırabilirdi. Delikanlılığı tercih etti, defalarca çektiiğişutlardan birini daha çekti. 30.000 zurna o an zırt dedi.
-
VARİL:
Selçuk İnan; Maça kötü başladı,ilk yarı ortalarında dengeyi sağladı, maça ağırlığını hissettirmeye başladı. Kullandığı serbest vuruşta Rüştü tecrübesi golü önlemese, maç bazındaki formu çok daha yukarıya çıkabilirdi. Belki Selçuk bu maçta daha çok savunma özelliğini kullandığından beklentimizi karşılamadı. Biz rakip takımı izlemediğimizden, kendi futbolcumuzun hamlelerini sayıyoruz. Sarı kart aldıktan sonra oyundan hepten koptu. Nitekim Grande’de benle aynı fikirdeydi, maçı tamamlatmadı. Bilmiyoruz, hoca maçın sonlarında tansiyonun çok daha artacağını hesaplayıp, hekemden korktu, olası bir kırmızı karttan kurtardı.
-
GLADYATÖR:
Felipe Melo; Maça kötü başlayanlardandı. Selçuk ile kendisinin maça kötü başlamasını taktiğe bağlıyorum. Topu Beşiktaş’ın kullanmasına müsaade edip önce gazlarını çıkartmayı tercih ettiler. Nitekim dakikalar ilerledikçe bu takımın vazgeçilmezi olduğunu bizlere bir kez daha teyit ettirdi. Mezarlıkta geceleyin başı boş bir pitbull ne kadar korku verirse, orta sahada Melo o kadar tehlikeli. Bir maç daha olsa ayı tempoda oynar. Beşiktaş orta sahasının en teknik futbolcusu Fernandez, kaleye giden yolda her delik aradığında karşısında Melo’yu buldu. Maçın sonlarına doğru kuduran Beşiktaş seyircisine bulaşmayarak maça aşılı çıktığını gösterdi.   
BOROZANCI:
Hüseyin Göçek; Maçı karakolda bitti. Attığımız golde herkes sarı çizgiyi bizim aleyhimize çizeceğinden hatalı bulunacak. Yan hakemin verdiği devam kararıyla ipe götürüldü. Çok kötü bir yönetim gösterdi ama tek tek pozisyonlar incelense verdiği hatalı kararların çoğu Beşiktaş lehineydi. Selçuk’un sarısı gereksiz, sırtına yediği karateci tekmesi kırmızı karttı. Maçın kendisi açısından en önemli pozisyonunda ofsayt yoktu. Melo’nun bir bacağı 10 cm Rüştüye yakınsa diğer bacağı yarım metre Muslera’ya yakındı. Yenilgiyi hakeme bağlayan kolpacılar, oynamayı bilmeyip yerim dar diyen cahil gelinlere benzediler.     
-
BİR SORU – BİR CEVAP:
Beşiktaş seyircisi mi, Fenerbahçe seyircisi mi daha iğrenç?
Fener seyircisi dahil, Dünyanın en adi taraftarı Beşiktaş taraftarıdır. Bu maçla alakası yok, yaptıkları tezahürat değil, gürültü kirliliğidir. Ben Beşiktaş kaptanı olsam maçın her hangi bir anında durup, seyirciyi sustururum. Büyük bir ceza alacaklar, ama kesinlikle takım ödül kazanmış olacak. Bu seyirciyle top falan oynanmaz.  
-
İMPARATOR:
Fatih Terim takımı Cumartesiye hazırlamıştı. Biz taraftar bile  bugün Cmartesiden daha az maça motive olabildik. 2 gün önce sarı kırmızı bayraklarımızla rakı balık eşliğinde evi tribüne çevirmişken, bugün atkısız, şapkasız, pilav patatesle maçı izledik. Beşiktaş için ölmüş eşeğin kurttan korkmaması misali fark yoktu. Fatih Terim için iş kolay değildi. Maçı çok güzel yönetti. Golü bulduktan sonra, kontrollü oyunu sürdürüp, fazla sıkmadan ikinciyi bulup dönme arzusundaydı. İkinci yarı tamamen topa bastı. Takım savunmasına geçti. İş sarpa sardığında yanında imdada koşturacağı kozları vardı. Oyunun her kademesinde hayata geçireceği planı vardı. Kazayla gol yesek, Baros’u alacaktı. Aydın ameliyatı yapınca, Baros istirahata devam etti. Maçın sonlarında oluşan futbol dışı karambollerde takımı olay mahallinden uzaklaştırdı.   
-
ORDAKİLER:
Gittiğim, seyrettiğim maçlarda çok kötü, çok iğrtenç seyirciler gördüm. Ama bugünkü Beşiktaş seyircisi kendini de aşıp iğrençlik rekoru kırdı. Takımına tezahürat yapmak yerine 90+ 4 dakika her hangi bir insanın yapamayacağı şeyi yapıp küfür ettiler. Bu kadar organize, senkrone küfür, ardından fiili saldırı tam çarşının ruhuna uygun hareketlerdi. Türkiyede futbolu yöneten biri olsa en az 1 sene bu takıma maç seyretmeyi yasaklardı. Bu maça kadar ordakiler deyince hep bizimkileri yad ettik. Biz bu maç orda olamadığımız için, orda bulunan insan görünümlü yaratıkları yazdık. Beter olsunlar, hatta Fenerbahçe’ye de yenilsin 4.olsunla, alttan gelen 5. ye de çarpılıp Beşiktaş çarşısında limon satsınlar.  
ANALİZ:
2 gece 3 gündüz süren maç aslında çok daha önceden başlamıştı. Hafta başında taraftarın beklentisini Terim hayata geçirip, dayak atanla dayak yiyeni antrenmana çıkarınca ucuz beklentiler içinde olanlar, zaten  turnuvaya geriden başlamışlardı kalelerinde bir gol daha gördüler. Bu Galatasaray mutlaka bir çözüm üretir üretmesine de eldeki kuş her zaman daldaki kuştan daha evvel gelir. Melosuz orta saha, köpeksiz köy meydanıdır. Hiçbir şey de olmayabilir, çakallar değneksiz de gezebilir. Fatih Terim’in elinde bir zabazingo var, milyonlarca Galatasaraylının ortalama görüşünü anında kendisine bildiriyor. Semih Kaya’nın ilk 11 çıktığı andan itibaren aklımdan, kalbimden ne geçiyorsa inanılmaz bir biçimde Hoca tarafından hayata geçiriliyor.
Cumartesi, maça bugünden daha hazırdı takım demiştik. Nısanın ortasında yağan bir yağmur sahayı göl haline getirdi. Eskiden kar, yağmur yağdığında, seyirci erken maça girdiğinden yardım istenir, takta paspaslar ellere tutuşturulur, su veya kar kürülürdü. 40 sene sonra değişen bir şeyin olmadığını gördük. Günümüzde sıradan bir laz müteahhitin yaptığı inşaat bile sele karşı önlemliyken, koskoca İnönü Stadını, milyonlarca doların döndüğü dolapta logarları tıkalı görmeyi içime sindiremedim.

Pazar günü Fener turnuvaya galip başlayınca Namık kemal Köprüsündeki vak vaklar umutlandılar. 34 maçta 22 puan fark yemiş Beşiktaş’tan lidere çelme bekleyenlerin dualarıyla maç başladı. Ezberlediğimiz takım, ezberlediğimiz dizilişle bakalım Beşiktaş nasıl oynayacak diye kısa bir bölüm izlemede kaldı. Ama maçın seyirci bizdik onlar oyuncusuydu, sıkıldılar seyretmekten, oynamaya başlayınca da bildiğimiz oyun düzene geçti. İlerde hücum pres, rakibin etkili adamlarına rahat top kullandırmama. Topu kaptığında, adam eksiltme gol bölgesinde fazla adam bulundurma.

Cılız Beşiktaş ataklarının helyum gazı alınınca, galibiyetten en ufak bir kuşkusu olmayan taraftar golü beklemeye başladı. Muslera’nın bu sene yaptığı kalecilik dışı tek hatayla bulunan pozisyon savuşturulduktan sonra, Neco’yla, Selçuk’la, Elmander’le ölçme, biçme işlemleri başladı. Kalenin koordinatları ytam olarak ezberlendikten sonra operasyon başladı. Melo’dan yediği dayakla aklı başına gelip, takıma katkı vermesi gerektiğini belleyen Rirea, korneri ısrarla el bombasına çevirdi. O top girecekti, girmese en fazla 2 pozisyon sonraki girecekti. Tam çizgideydi, Hüseyin’in hiçbir dahli yoktu. Pitbull’un hırlaması, kavga eden iki futbolcunun golü verilen kararın isabetliliği açısından iyi bir ironiydi. Top bir şekilde içeri girdiğinde klasik Rüştü kolunu seyrettik. Yediği gollerin % de 80inde elini havaya kaldırıp hakemden medet beklerdi.

Golden sonra Beşiktaş seyircisinin küfürlerini anlamaya çalıştık, maç seyretmekten ziyade. Devreye galip girmek, devre aralarının Dünyadaki en büyük Antrenörü için ne demek en iyi biz biliriz. Galatasaray, devre arasında en az bir gol atmış olarak sahaya çıkacaktı. Maçın kazaya kurban gitmesine müsaade edilmeyecek bir şekilde devam etmesi sağlandı. Elmander, gol atmayı düşünmekten çok, topun kalemize mümkün olduğunca uzakta kalması için çabalıyordu. Beşiktaş son barutunu kullanıyordu o dakikalarda. Veli’nin 49-50den vurduğu müthiş şutu Muslera kendine yakışır şekilde çıkardıktan sonra, Hoca’nın futbolcu tornasından çapakları alınmış şekilde çıkan yeni mamul Aydın, son noktayı koymak üzere sinsice sahaya sızıyordu. Çok geçmeden bir büyük takım golü seyrettik. 28 saniye süren bir azaptan, 8-9 futbolcu pasından sonra önüne alan Aydın, delikanlıca sürükledi topu. Doksanın örümceği rahatsız olurken, Rüştü’nün elini havaya kaldırması için vakit yoktu.

Eserim Semih için maç be maç yazacaklarım bitti. Şampiyonluktan sonra hikayesini, destanını yazacağım yazabilirsem. Bir stopere hayran olacağımı hiç aklıma getirmemiştim. Bu akşam Engin Baytar'a da ayrı bir selam çakarak burun farkıyla takımdan ayıralım ve oynadığımız takım oyununa saygımızı sunalım.   

Kuşkumuz yok, bir sezonda iki defa şampiyon olunacak. Formaliteler tamamlanıyor. Halı sahada maç kopunca yenik takım cıvır ya, aynen böyle olacak. Bu gece Beşiktaş cıvıdı, mızıkçılık yaptı kaçtı. Pazar günü de aynı son Fenerbahçe’yi bekliyor. Zaten angarya diyecekler, biz zaten Avrupa’ya gidemeyecektik diyecekler, mümkün olduğunca Galatasaray’ın şampiyonluğunu değersiz gösterme yarışı yapacaklar. Varsın yapsınlar, takımlarının % 60 futbolcusu yabancı olan bir ligte, Emre’si, Aydın’ı, Sabri’si, Semih’i olan takımı doya doya seyredelim. Ne kadar gururlansak az.

Şampiyonluk yakın, bayraklarınızı yıkayın.   

8 Nis 2012

Gol Atmayan Kalmadı; Manisaspor 0- Galatasaray 4


MAÇKOSKOP
KADRO:
Muslera
10
Ebu
5
Ufo
5
Semih
8
Hakan Balta
5
Selçuk
8
Engin
3
Emre
-2
Sabri
-1
Elmander
1
Neco
1

ZURNANIN ZIRT DEDİĞİ AN:
Penaltı oldu, beklentimiz ve stadyumu dolduran taraftarın isteği penaltıyı Muslera’nın kullanması yönündeydi. Takımda gol atmayan(atamayan değil) tek futbolcu için hedef belirlenmiş, maçta gol yemeyip tarihe geçmesi, gol atarak da belki de hiçbir takımda olmamış şeyi gerçekleştirmesiydi. Terim işi garantiye almak istedi attırmadı.   
-
VARİL:
Emre Çolak; takımın her zamanki gibi en çok koşan futbolcusu, 40 yıllık banko futbolcusu görünümünde oynadı. Olur olmaz yerden şut çekti, gereksiz atıldı. Fiziği kuvvetli futbolcular karşısında çoğu zaman eziliyor. Bu kadar kolay ve beyaz bayrak çekmiş takım karşısında bile iki sarı karttan atılması yakışmadı.
-
GLADYATÖR:
Semih Kaya; Emin değilim ama belki de en çok topla oynayan futbolcuydu. Zeki çevik ve akıllı sporcu olması her geçen maç kendisini biraz daha fazla büyütüyor. Havada ve yerde bütün toplardan galip çıktı. Son derece soğukkanlı, kademelere kusursuz, zamanlamada muhteşem, Muslera’nın gol yememe rekoru kırmasındaki en büyük faktör oldu, en önemlisi milli takımın iki stoperini devre dışı bıraktı. Oynanacak 6 maçtan yüz akıyla çıkar ve adını Galatasaray tarihine oynadığı ilk sezonda yazdırır.
Aslında maçın en büyük futbolcusunun Selçuk olduğu aşikar. Kimsenin hakkını yiyor değilim. Ancak benim parametrem de hal ve gidiş notunun önemi büyük. Selçuk beklediğimiz oyununu oynuyor, sezon başında sorsalar en az 10 maç takımın en iyi futbolcusu olur derdik zaten. Ne var ki Semih için, bizim gibi fosil, idealist, ombusman Galatasaraylılar dışında değil maçın adamı olması, 30 kişilik kadronun içinde olması bile beklenmiyordu. Bu yüzden ben tabelaya bakmıyorum, süper final öncesi nasıl en çok puan bizden siliniyorsa,i Selçuk kardeşim de kusuruma bakmasın sadece bu yüzden daha büyük olandan kırpıp, istikbalimizin en önemli futbolcusuna ekliyoruz.           
-
BOROZANCI:
Suat Aslanboğa; Ben yazı yazarken Markus Merk hakemin verdiği bütün kararların doğru olduğunu söylüyor. Aynı fikirdeyim, hakemin verdiği penaltılar başka takım taraftarı için ağır olabilir ama değil. Aptallık auta giden topta Aydın’a giren defans oyuncusunun. Ayrıca diğer Yiğit, direk kırmızılık hareketinde bile itiraz ediyor. Aman ha iyiki etmiş, bu maçta da öğrendik ki ligimizin en pislik futbolcusuymuş. Sarı kart rekoru kırmış.  
-
BİR SORU – BİR CEVAP:
Muslera’nın penaltı kullanması rakibe saygısızlık mıdır?
Değildir, tarihe bir not düşme fırsatı gelmiştir. Terim, rakip Fenerbahçe bile olsa o penaltıyı Muslera’ya attırırdı. Nitekim o penaltıya talip olan Necati ve Selçuk varken, taraftarın yoğun tezahüratına Hoca sessiz kalmadı. Kenardan verilen işaretle topun başına geçen Muslera çoğu Galatasaray futbolcusundan çok daha teknik bir şekle topu kullandı. Olmaz demeyeleim, penaltılara kalmış bir maç olursa demek Muslera penaltı atarken vevese yapmayacakmışız.
İMPARATOR:
Grande maça tam kardıo çıktı. İşin şakaya gelir tarafı yoktu. Rakip düşmüş bile olsa saygı duyulacaktı. Alınabilecek maksimum puandan taviz yoktu. İlk yarı takımın iğrenç ötesi futbolunu bizim gibi o da seyretti. Maçı sereden milyonlarca Galatasaraylıdan bir kişi bile maçtan endişe duymuyorsa, Terim’in mutlaka bir şeyler yapma ihtimali olduğu, hatta yaptığı gerçeğidir. Ufak bir oyuncu değişikliği, maça etkisini somut olarak gösterdi ve peş peşe gelen goller, meltemli bir ege akşamında tribünleri dolduran taraftarı huzur içinde, şarkılarla, bayraklarla geldikleri yerlere gönderdi.     
-
ORDAKİLER:
Ege taraftarının şansı varmış. Manisa çok önceden teslim olduğu için meydan onlara kaldı. Şampiyonu olabildiğince çok, olabildiğince coşkulu karşıladı, maçına katkıda bulundu ve büyük takım taraftarına yakışır  bir şekilde geri gönderdi. Şampiyonu İstanbul taraftarına sağ salim teslim etti. Muslera’nın ilk penaltıyı atması için isteği takdire şayandı. En ufak bir endişe duymadan, Muslera’ya güveni gurumuzu okşadı.   
-
ANALİZ:
Maç aslında hakemin düdüğüyle değil Melo’nun yumruğuyla başladı. Sebebi hiç önemli değil, yapılan yorumlara bakılırsa da piskopatından Polyanna’sına kadar bulaşan Galatasaraylılar görüş bildirmiş. Ben eksik kalacak değilim. Sebebii, sonucu önemli değil, şiddet yanlısı değiliz elbet, ama şunu yazabilirim, melo ile Riera’yı Taksim Meydanında kavga ederken görsem ben de Riera’ya girişirim. Burası Mevlevi tekkesi değil, huzura değil kupalara, şampiyonluklara ihtiyacımız varken, eğer Riera mağdur olmuşsa gidecek Melo’yu mahkemeye verecek. Benim için Melo bu takıma gelmiş geçmiş en iyi 10 adamdan biridir, kavga illaki darp olacak değil, her maç kavga ediyor zaten Melo. Takımın motoru, dinamosu, sıkıntıya düşüldüğü anlardaki ara gazı, gerekirse Riera’da bir şekilde Melo’yu bir yerde kıstırsın, İspanya’dan akrabalarını çağırsın Melo’yu dövdürsün. İdmanlarından kemik sesi gelmeyen takım asla büyük takım değildir. Bu sefer yumruk sesi gelmiştir, normaldir. 11 kişinin oynayacağı oyuna 30-25 futbolcu taliptir. Herkes bir birbirinin arkadaşı olduğu kadar rakibidir.   

Galatasaray forması 30 seneden sonra gerçek kombinasyonuyla huzurumuza çıktı. Parçalı formanın şortu beyaz, konçu kırmızı. Göze çok daha güzel göründü, bunda mutlaka sessiz sedasız Galatasaray dükkanlarının başına geçen Nurettin Kanterelli'nin parmağı vardır. Her bakımdan özümüze dönüyoruz.


Melo’dan devam edelim, maça geçelim. Yokluğunda 12. Futbolcu Sabri Reis devreye girdi. N e oynadığını o kadar dikkatle seyrettiğim halde anlayamadım. Kafası kesik tavuk gibi, koştu tepindi durdu ilk yarı boyunca. Takım oyunun aklını gözle görülür şekilde düşürdü. Pas ve şut tercihi, dengesiz, istikrarsız oyunu ona en çok tolerans gösterenlerin bile canına tak etti. En olmadık yerden, en olmadık zamanda şut tercihi terim’e bile derin bir of çektirdi. Şut çekme isteği sadece sabri’de yoktu. Hadi Selçuk’u anlıyoruz, prova yapıyor, geometri, fizik, denge, hesap ne ararsan var attığı şutlarda. Ayağıyla olduğu kadar beyinle de şut atıyor. Emre Çolak’ın yolladığı füzelerde böylesi bir bilimsel çalışmanın eskizlerini göremiyoruz. Kırk yılda bir çatala takılacak diye, onca topu yaradana sığınıp göndermek pek verimli değil. Şut senin karakterin olacak, mesafe tanımaksızın vurmaya karar verdiğinde hiçbir taraftar’’vurmaaaa’’ diye bağırmayacak. O seviyeye geldiğinde de istersen topu dağlara taşlara atabilirsin lafımız olmaz, Hagi misali.

Manisa’dan korktuğumuz için değil de maça 4-6 oynadığımız için sıkıntıya düştük. Bizde bu yüzden maçı fazlasıyla ciddi takip edip, ilk yarı tabelaya koşamayan futbolcularımıza kızdık. Empatiyi hocaya gönderdik, Sabri-Aydın değişikliğini yaptırarak ikinci yarıya başlattık takımı. Terim’in tezgahında, bir futbolcu tornası var, eğer ürün yapılabilir nitelikteyse ısrar ediyor, Engin gibi, aydın gibi, Emre gibi. Yok eğer hammadde futbolcu yapmaya yeterli değilse daha önce ne kadar değerli olursa olsun, makineyi çalıştırmıyor, Servet gibi, Gökhan gibi. Bu Aydın da bu sene hem işleniyor, hem de ara sıra pazara çıkartılıyor. Seneye bu takımın en büyük futbolcusu olursa ben şaşırmam, hatta kehanette bile bulunup bunu söyleyebilirim.

Muslea bugünde 10 numaralık bir maç çıkardı. Gol yemediği, hatta penaltıdan gol attığı için değil.  Büyük kaleciler az top gelen maçlara pek konsantre olamazlar. Ben Mondragon’un zayıf maçlarda dandik goller yediğine çok şahit oldum. Sanki bir final maçı oynar gibi dikkatliydi, galibiyete limon sıkmadı. Süper finaller öncesi dosta güven verdi. Galatasaray’ın çok kötü oynadığı maçta bile bir an olsun maçtan kopmadan bütün dikkatiyle kalesindeydi. Galatasaray tarihine de bu maçla geçmiş oldu.

Elmander bu gece antrenmana çıkmış bir görüntü çizdi. Fazla zorlamayarak doğrusunu yaptı. Her maç en çok koşanlar listesine geremediği, maçta kötü oynadığının belgesiydi. Elmander’in gol atmak için çaba sarfetmemesinden yararlanmak isteyen Neco bu maç ta da kendine çalıştı. Yaptırdığı penaltıda bile topu kucaklayıp,’’ben atıcam’’diye bağırması onun ne kadar çok gol atmak istediğini gösterdi. Kestiği topun Aydın tarafından içeriye indirilmesi neticesinde, kırık burunlu Baros topu dürterek uzun süredir küs olduğu golle barıştı.

34 haftalık lig maratonunu böylece tamamladık. İşimizi bitmiş olması gerekirdi bu durumda. Amma ve lakin bütün bu olanların bir rüya olduğunu hakemin son düdüğü çaldığında anlamış olduk. Olsun bizde gördüğümüz rüyayı hayra yorar, tatbikat yaptık deriz. Savaşa da hazırız. Futbolcumuz Pitbull’un izindeyiz, geçen haftalarda sopa attığımız büyük görünümlü takımların sırtı kaşındı. Bir sopa daha atmak için, haydi çocuklar kuşanın.