16 Eyl 2021

Fernando Muslera ve Büyük Takım Kalecisi

Büyük takım, katıldığı her turnuvada Şampiyonluğu hedefleyen, bu hedef doğrultusunda planlamasını yapan ve hedefe ulaşmak için her maçı kazanmak için oynayan takımdır.

Maç kazanmak için de planı hücum olan, yediğinden fazla atan, oyun ve pozisyon üstünlüğünü elinde
bulundurmak durumunda olan takımdır.


Peki bir kaleci büyük takımın neresindedir? Kale nedir önce ona bir bakalım? Türk Dil Kurumu; 
  1. savunma ve güvenlik amacıyla yapılan ve kullanılan, kalın ve yüksek duvarlı, burçlu, mazgallı yapı.
  2. kolay girilemeyen, korunmalı yer.
Hücumculara karşı lokali korumaya yönelik bir yapıdır kelime anlamında. Yani hücum edecek olanın kaleye ihtiyacı yoktur. Futbola uyarlarsak Büyük takımın koruyacağı kalesi olmayacağı gibi kalecisi de olmaz. Büyük takımın 18 içinde topla elle oynama hakkı olan futbolcusu olur.

Öznemiz Galatasaray, yani her maçı kazanmak için oynayan takım.  Peki nasıl kazanacak, nasıl kazanıyor? Akan oyunda gol atabilmenin genel yolu gol postta, mayınlı bölgede fazla adamla bulunabilmek. Balık, dandik, serbest vuruş gollerini saymazsak, iyi oyun oynuyor görünmenin yolu da budur. Her alana rakipten daha fazla adam sokmak. Ancak böyle durumlarda top sendeyken dikine seri sert paslar, ver kaçlar, çalımlar ortalar şutlar seyreder coşarsın. Takımın iyi oynuyordur. Çünkü her futbolcuna yeteneğini göstereceği fazla alan sağlamışsındır.

Top rakipteyken de iyi oynuyor görünürsün. Topu kapmak için gösterilen çaba, koyulan pres, taraftarın takıma bağını artırır. Tribünler konuşmaya kükremeye başlar.

Büyük Takımın kalecisi neresindedir bu şovun?

Galatasaray'ın 1 numarası, kalesini korumak zorunda olan, gol yemeye korkan, tüm konsantrasyonunu gol yememek üzere kuran adam değildir. Büyük takımın set oyununda pas trafiğinde kalecisi yoksa 10 kişi hücum ediyor demektir. Kötü kalecisi olan büyük takım 10 kişi oynuyor demektir. Yenmesi gerekiyor ve gol atmak için kullanacağı 10 kişi var, yememeye çalışan 11 kişiye karşı.

Muslera'ya geliyoruz. Sakatlıktan daha beter sakatlanarak dönen, uçuş takımları açılmayan Muslera'ya. Oyuna hücum anlamında katkısı negatiftir. Yoktur demiyorum, daha beter, keşke hiç olmasa. Top Muslera'yla buluştuğunda gelişigüzel şişirmiyorsa en fazla tekrar almak üzere en yakınındaki stopere veriyor ve keşke hiç vermese de topu en uzak yerden taca doğru şişirse. En azından 4-5 futbolcuyu topun önünde bırakır. Ne yapıyor peki? hiç bir şey, rakibin tamamının topun arkasına geçmesini sağlıyor.

Top auttan kendisindeyse, ritüel canımı canımdan alıyor. Çocukluğumda bile kale arkasından maç seyretmedim, son sezonlarda sırf Muslera'ya yardımcı olayım diye tam arkasından maç seyrettim. 1 devre tabi. Topu kullanması en az 30 saniye. Satranç oyuncusu gibi düşünüyor, ve en kötü kararı verip, ya uzağa santrfora doğru atıyor ki % 90 ı rakibe pas olarak geri dönüyor. Ya da rakip basmıyorsa 4 numaraya, 5 numaraya veriyor, el bombasını teslim ediyor. Hiç bir yararı yok.

Büyük takım kalecisi olsa en az 2 adamı oyundan düşürmeden topu bizimkilere vermez. Biz hayal kurmuyoruz, gördük böyle kaleciyi. İş top kurtarmaya kalsa belki Taffarel'den daha çeviktir. Popescu-Taffarel paslaşmalarına takılan en az 2 balık, top orta sahaya Hagi'den bir önceki futbolcuyla buluştuğunda gol atacak 10 kişiyle, rakip takımı  kaleci dahil 9 kişi bırakıyordu.

Adam eksilterek oynamıyorsan iyi oynaman mümkün değildir. Takımda özel, rutin dışı futbolcu yoksa takım oyunu oynayamazsın. Büyük takımın kalecisi olmaz dedik, gerektiğinde serbest vuruşa göndereceğin, gol aratacağın ceza sahasında topa elle müdahale hakkı olan liberosu, son topa basanı olur. Bu Muslera değil.

Gelelim kaleciliğine, korner atılırken tam arkasında yıllarca maç seyrettim, bağırsağım yırtıldı bağırmaktan ön direğe adam koy diye. Tam ortada duruyor, kale içi bom boş, top 3-4 saniye havada, stoperler kafaya çıkmak yerine topa vurması muhtemel oyuncuları takip ediyor, topa bakmıyor. 10 toptan 9 una rakip vuruyor, top yön değiştirip ivme kazanıyor, çerçeveyi bulduğunda kurtarması imkansız.  O da kısmi felç geçirip işi şansa bırakıyor.

Topa çıksa eziliyor, sanki boyu küçülüyor. Yan top olduğunda korkmayan Galatasaraylı varsa helal olsun. Ben perişan oluyorum.

Kaleciliğin mottosunu, amentüsünü Simoviç'ten bizzat dinledim. Manchester maçı Galatasaray Ada'sında birlikte seyrettik. Korner top havada bağırdı ''çıkma Hayro'' çıktı ezildi, kafa gol. az sonra aynı yerden korner top havada, ''sakın çıkma Hayro'' Çıktı, kafa 2. gol. Ben öğretemedi, ben biliyor ama öğretemiyor, Yugoslavların unutulmaz kalecisi Enver Mariç'ten aktardı. O günden son maça kadar bütün kalecilerimize bu mottolar çerçevesinde baktım. Yüzlerce gol yedik, Simoviç hiç birinde isabetsizliğe uğramadı.

1- Yan top kafa vurma mesafesinde geliyorsa kesin çıkma, elle oynama avantajının sana hiç bir avantajı olmayacak.
2- Yan top kafa vurma mesafesi üzerinden geliyorsa kesin çık, alamıyorsan kendi adamına tokatla adam eksilterek atak başlat.  
3- Kaleci gol kurtarırken değil, gol yerken belli olur. Top çerçeveden içeri girerken ayakta kalan oyuncu kaleci değildir. % 1 milyon kurtaramayacağın top bile olsa atla, felç geçirme. Bırak gol olsun, elinden geleni yaptın, taraftar golün travmasını çabuk atlatır maça döner, şutu çektirenler tetiklenir, daha dikkatli olur, golü atan takım bir sonraki vuruşu kurtaracak zannıyla  aynı rahatlıkta vuramaz.
4- Top çerçeveden içeri girerken gol üçgeni( top ve kale direklerini birleştiren üçgen) dışında kalma. 
5- Gol, zaman sana lazım, son dakikalar hariç sakın vakit geçirme.

Anlatmak istediğimi anlattım sanırım. Benim Galatasaray'ımın kalecisi Muslera değil. Belki bir Başaltı takımında olsa 10 top gelse 8 ini kurtarır mükemmel oynar, ama bizim takımda böyle bir durum yok. Gol yesen ne olur?, çabuk ol, topu oyunda tut, bir an önce gole cevap ver.

Demem o ki, Muslera bilerek böyle oynuyorsa iş daha kötü, 8 hoca kovdu, demektir ki 9. hocayı da kovacak. Uruguay Milli Takımıyla kupa şampiyonluğu yaşamış, yediği gollerin kimini seyrettim duruş pozisyonu aynı değil. Ben ilk geldiği günden beri dikkatle izliyorum, görüşümü değiştirecek çok az maçını hatırlıyorum. Bence takım içinde operasyonda kullanılıyor. Bilerek yanına kötü kaleciler alınıyor ki, seveni zaten fazla, benim gibi sevmeyenler bile kendisine mecbur bırakılsın. Bir kısır döngü Muslera kaleciliği. Uruguay Milli Takımında oynatıyorlar biz kaleci sanıp sözleşmelerini uzatıp kaleye geçiriyoruz. Türkiye'nin en büyük takımında oynatıyoruz onlar kaleci sanıp Milli takım kalesine geçiriyor. Her iki ülke yandaşları da medyaları sayesinde uyuşturulup yapılan manipülasyonla Uruguay Merkez bankası fonlanıyor.

Bu sezon 3 Türk oyuncu kotası mecburiyeti var, Şampiyonluktaki rakipler en az 8 yabancıyla oynarken biz Muslera yüzünden 7 yabancıyla oynuyoruz. Zaten dezavantajla turnuvaya başladık, iyi de başlayamadık, Muslera tabelayı bir kaleci olarak da tutamadı. Bu kadar büyük maliyete inanın değmezdi.

Sözümde duruyorum, bu yazı Muslera hakkında son yazımdır, bana göre en azından ilk yarı 2. dönem at pazarı açılana kadar kale boş oynayacağız. Bundan sonra her maç 5 tane yese bile tek kelime etmem. Sezonun ilk resmi maçı öncesi bu sezon 80 gol yer demiştim, kaç kaldı saymadım. Umarım 120 atarız da yediğimiz golleri kompanse ederiz. 

Ey Büyük Gala taraftarı; Muslera hakkında benden duyup sinirlendiğin, üzüldüğün bana küfür ettiğin sözlerim için kusuruma bakma, Galatasaraylılıktandır bunca savaş. Eşşeği anırtan taşşağıdır. Gala kalesini önce Gala Yüce Gök'ü Re Re Regulus'a, sonra size emanet ediyorum. Topla çerçeveyi karşı karşıya getirmeyin, felaket olacak.

Bir gün yeniden kalemizde Simoviç gibi, Taffarel gibi  Büyük Takım 1 numarası izlediğinizde beni hatırlayın yeter.

Hiç yorum yok: