Tavla da meşhurdur böyle tipler. Mars olacağı zaman başlar mızıkçılığa. Zar atarken konuşur, zar atılırken mırıldanır. Karşısındakinin sinirini bozar. Kendisi asla oyun disiplinini bozmaz. Mucize zarlar bile gerekse oyunu bırakmaz. Rakibin şanslı, kendisinin şanssız olduğunu düşünür. Fazla aldın der, zar tuttun diyerek atılan zarı saymaz. Oyuncuyu canından bezdirip bir şekilde marstan kurtulur. 2 puan vereceğine 1 puan verdiğine şükreder, mutlu olur. Bu tipleri asla üzemezsin, hatta yendiğin için sen üzülürsün, bir daha oynamak istemezsin.
Futbolumuzun da bir marstan kurtulma ustası vardır. Tıpkı çirkef tavlacı pozisyonunda oynar maçlarını. İğrenç, acemi, hileci, kansız tavlacı gibi lige devam eder.. 53 yıllık sayılı ligimizin 19 senesinde marstan kurtulup 2. olmuşlar. Ve bu 19 lig ikinciliklerini de Şampiyon gibi sayıp, mutlu olmuşlar. Yer yüzü üzerinde, kendi takım taraftarlarının dışındaki tüm taraftarların, Başkan'ı, Hoca'sı, kalecisi, futbolcusu üzerinde nefrette mutabık olduğu bir takım var mıdır? Aynı şey bizim başımıza gelse, kendi stadımızda son saniyede 2 şampiyonluk versek, bir 3. sünde de 10 puanla rakibi misafir etsek yarımız telef olurduk. Nitekim o meşhur su savaşının yaşandığı maçta direniş yapmış, Başkanımız, Hocamız dahil tüm takımı değiştirmiştik. Adamların kılı kıpırdamadı. ''Galatasaray'ı yendik ya'' diye bir mutlu olma sebebi icat ettiler senelerdir avunuyorlar.
Evet 14 senedir Kadıköy'de maç kazanamıyoruz. 9 unu Şampiyon kapadık. Siz aldığınız galibiyetlerle avunadurun, biz yıldız takmaya bakalım, göğsümüze. İsterseniz şimdiden anlaşabiliriz de, yine yenin bizi Boklu Dere'de, biz Şampiyon olalım. Geçti o günler çocuk, bu vasıflar futbolun temiz olduğu, sadece halk çocuklarının sevdiği, dışarıda başarının beklenmediği, kısaca futbolun, futbolcunun, maçın, Şampiyonluğun parayla alınıp satılamadığı zamanlar için bir felsefeydi. Fener'i yenelim, Şampiyon olmayalım. Bakın gördünüz dün gece bu felsefenin çöpe gideli yıllar olduğunu. Beşiktaş'ın mucizevi bir şekilde 2. liğe, yani Şampiyonlar ligine gitme ihtimali doğar doğmaz, Beşiktaş'lı görünümlü Tüpçü'nün maşa, Aziz'in tepede olduğu şebeke, alavere dalavereyle rüyayı ancak 1 gün görmeye müsaade etti.
Beni hiç kimse dünkü maçın kurulmadığına ikna edemez. Demirel yapardı bu kurnazlığı. Her Fener-Galatasaray maçının gecesi dayardı zamları. Millet maçı konuşa dursun, ılık suya atardı kurbağa milleti. Yavaş yavaş su kaynar, zamlara alışırsın, mayışırsın, zıplayacak dermanın kalmaz, haşlanır gidersin bir sonraki maça kadar. Bu ülke normal bir ülke olsa bu hafta maç mı oynanırdı? Yüzlerce insan parça parça olmuş, ölü sayısını söylemeye kimsenin cesareti yok, maçtan en iyi anlayan Başbakan'ın imdadına yetişmiş Anamaç. Kaçırır mı bu fırsatı? Galatasaray yense, zaten taraftarı açıklamış maçtan önce sıfır sevinme olacak. Fenerli bir kaç hafta önce marstan kurtulmuş, travmayı atlatmış. Neyle avutacaksın bu kadar yoğun, aktif halkları? Yarım saat sürmez maçın konuşulması, sonrası gündem Reyhanlı.
Şampiyon olmuş bir takımın oynadığı maçı analiz etmenin hiç bir manası yok. Kimisi Elmander'le başlamak hataydı, orta sahayı teslim ettik diyor. Hiç kimse Grande'nin neler düşündüğünü tahmin bile etmek istemiyor. Tarihin en büyük hezimetini Fatih Terim aldı, eğer bu skor bir maç temizlenecekse o maç bu maçtı normalde. Ve bu tabelanın altından kalkacak moralde, kalitede, klasta bir takımla çıktı sahaya. Elmander sanki ileride 3. forvet oynadı. İlk yarının en çok koşan adamıydı. Önümüzdeki sene Galatasaray 5.000 metre atletizm takımına kaydırsak mı? Ona bakarsan, Drogba bek oynadı, kaç kere topu kalecinin bile gerisinden çıkardı. Maçta konuşacağımız şeyler kısıtlı. Türkiye'nin gelmiş geçmiş en kötü (En büyük!) hakemi, maçın Hatay'ın önüne geçmesi gerektiği emrini baş üstüne deyip aldı ve icra etti. Kendisini takip edenler kaçırmamıştır, İddia'dan malı götürmüştür. Bas kırmızı karta, bas penaltıya malı götür. Galatasaray'ın yediği iki gol öncesinde faul vardı. Sabri'ye yapılan kambura yatma kesin penaltıydı. Ama ben maçı hakeme yıkarken, yanlı davrandığı gerekçesiyle yıkmıyorum. Böyle olması gerekiyordu, bir şekilde Fenerbahçeli yığınların da lig sezonundan tatmin olması icap ediyordu. Dedim ya mümkün olan en fazla insanın bombalamaları konuşmaması, düşünmemesi sağlanıyordu.
2 senedir yazıyorum, bu bizim Eboue'ye ayı dediğim zaman ırkçılıkla suçlanıyorum. Bir köyde öküz toslasa yıkamaz bu ayıyı. Gece mezarlıkta 10 kişi önünü kesip soymaya kalksa tek başına hepsini döver. Ama maçta o koca cüsse adeta asırlık bir çınara dönüşüyor. Teması geçtik, en ufak bir nefeste, yere atıp kıvranıyor. Eline krampon geliyor, ayağını tutup bağırıyor. Bundan önceki yaşamı kesin sürüngen familyasından olmalı bu ayının. Ulan ayı o itmeyle Beyoğlu'nda karınla geziyor olsan düşermisin? Bu kaçıncı lan topu, mücadeleyi bırakıp yerde kıvranırken yedirdiğin gol. Ya sen Hamido, oynadığın bu topu yazın tatil köyünde oynasan seni bir sonraki maç kadroya alırlar mı? Sıfır isabetli pasla oynadın, tribünlerden Grande'nin talimatı anca geldi de uzun süre oyunda kaldın. Sağ tarafımızı kısmi felç teşhisiyle hastaneye gönderdiniz. Sol tarafta da devşirme bek, takımın talimatla sağlanmış kötü oyununa katkı sağlayarak follaş oldu Gökhan Gönül karşısında.
Bir lafımızda Uğur Meleke denen totem tapınıcısına. Galatasaray'ın bir hafta önce Belediye ile oynayan takımlarla oynamasının, kendisine avantaj sağladığını böğürüp durdu haftalardır. Ben razıyım, bir sonraki sezon Fenerbahçe, Belediyesporla oynayanla oynasın. Haklıymış Belediye'ye yenilen takım aslan kesilmiş, iki defa üst üste yenilmemek için var gücüyle oynamıştır.
Maçın hipotezi budur. Nasıl ve ne biçimde olmuş kimse bilemez, ama derin futbol oligarşisi maçı Fenerbahçe'ye vermiştir. Nitekim maçtan sonra ki Galatasaraylı futbolcuların sevinç göstergelerinin sebebi de budur belki de. Hiç kimse maçın kaybedildiğine üzülmemiştir. Kırmızı kartların pozisyonunu tekrar tekrar izleyin, bir birlerini gırtlaklayan futbolcular, atıldıktan sonra sarmaş dolaş olmuşlardır. Galatasaraylı futbolcular 5 dakika varken kalede kaleci yokken tek bir şut atmamışlar, gereksiz yaptıkları faullerle süreyi kendileri bitirmişlerdir.
Maçtan çıkan tek hipotez ise. Galatasaray'ın 1 numaralı yabancı futbolcusu Melo'dur. Melo'suz bir takımla lige başlamak, jokersiz pişti oynamak gibidir. Drogba dahil, o çok büyük kalecimiz Muslera dahil, bütün yabancılar gitse en ufak bir üzüntü duymam. Melo, bu takımın isyan ve savaş tanrısıdır. Umarım bu maçı baz alarak olumsuz bir maceraya gitmezler.
Şampiyon, şüphelendiğim sebeplerden dolayı Şampiyon gibi oynamadı. Başta benim olmak üzere milyonlarca Galatasaraylının zevkine limon sıktı. Ne var ki maç sonu soyunma odası tabelasındaki imzalar tarihe bir kez daha not düştü. Laf uçar yazı kalır. Filmin 2. vesiyonudur, Değişmeyen tek şey Galatasaray Şampiyonluğudur.
1 yorum:
40 yılda 55.nci kez canlı tribünde seyrettiğim derbide daha 1.nci dakikada anladım geçen sene arenada yaptığı gibi yine ceza kesti bizim Brezilyalı MELO...Bu adam çok profesyonelce maç satıyor...Ekranlarda seyreden göremez topu gösterir kameralar kafayı taktım adama 1.dk dan 90 a kadar yediğimiz 2.golde kafasını uzatmaması topuk pasları,çalım atıp kaptırmalar vb..Biz bunları yemeyiz...Yıllarca Cemil in,Rıdvanın yaptığı gibi birileri hep işbaşında...
Yorum Gönder