15 Ara 2009
Sırlar
''Ben, Okan, Emre, tek tek bakıldığında belki çok şey ifade etmiyorduk, ama üçümüzün ortasına düşenlere dünyayı dar ederdik'' Suat Kaya bir programda geçmişteki takımı anlattı. O takımdı, şimdi ki de takım. ''Bizim işimiz , top bizdeyse kazasız belasız, tam konsantre durumda, en diri pozisyonda topu Hagi'ye aktarmak, top rakipteyse topu kullanan futbolcuyu canından bezdirmekti'' Belki tam olarak böyle demedi, ama ben böyle anladım. Suat Kaya hiç bir şey söylemese bile ben böyle olduğundan emindim.'' O sezon, ben ve Okan 65'er maç oynadık'' Türkiye'de değil bir futbolcu, bir takım bile hazırlık maçları dahil o kadar maç oynayamadı, bir daha da asla oynamayacak.
O takım dağıldı, dağılan futbolcular değildi, sonuçta futbolcular elbet bir gün doğal olarak ortadan çekilecekti zaten. Dağılan futbolcular olsaydı işimiz kolaydı, toplardık, toplayamıyoruz, acı çekiyoruz, çünkü takım dağıldı. Ben imkansız diyorum da, aramızdaki iyimserler için zorluyorum kendimi, Galatasaray geri gelir mi? O büyük takım(ruhu) hadi bizden geçti, yeni nesilleri, küçük Galatasaray'lı çocukları coşturabilir mi? Misal şimdinin 5-10 yaşındaki çocuklarının 10-15 sene sonraya taşıyacakları Galatasaray nasıl olacak?
16 lig, sayılırsa 9 yabancı takımlarla ve bir kupa maçı izlettirdiler bizimkiler, bize. Geldiğimiz, getirilen nokta, gidilecek yollar bizi mutlu ediyor mu? Umut var mı? Seyrettiğimiz takım mı? Takım diyorsak sorun yok, o zaman hedefimiz iyice küçülmüş sayarız kendimizi. 30 sene geriye gidilerek de Galatasaray'lı olunur. Ara sıra gelen şampiyonluklarla, ara sıra atlanan turlarla avuturuz kendimizi. ''En büyük biziz, en çok taraftar bizde'' deriz, havaya laflar eder, yürür gideriz. Bir de başka bir görüş var elbet, en azından daha önceki büyük maceraların baş aktörü sayıyorsak kendimizi, söyleyecek çok şeylerimiz var. Ve ben işte çok şeyler söylemek isteyen, bıraktığımız takımı tekrar çağıran, oynanan futboldan bağımsız, futbolculardan soyut, Galatasaray'lılık la ilgili varsa bir şey imbiklerle süzüp başkalarına aktarmak istiyorum.
10 sene önceki bir tribün resmini, televizyonlarda gösterilen eski bir maçtaki kapalı tribünü seyredin, çünkü lafın tamamını anlatmak istemiyorum. Lafın tamamı akıllıya anlatılmaz. Hepiniz ne demek istediğimi ben demeden de anlarsınız. 300 prostatlının seçtik dediği, bizden tek farkları çok paraları olan Galatasaray'lıların yönet(eme)tiği sevgili takımımız, seneler geçtikçe bizden uzaklaşmaktadır. Aynı zamanda biz de takımdan uzaklaşmaktayız. Artık tribünlerde gol sesi neredeyse hiç çıkmamaktadır. Nerede o gol olduğu zaman kendimizi yerlere attığımız maçlar? Nerede o bağırdıkça coşan, coştukça bağırttıran takım. Ne yazık ki artık o takım olmayacak. Galatasaray elbet şampiyon olacak, elbet elediğimiz Avrupa Takımları sıraya girecek, ama sokağa döküleceğimiz günleri beklemeyin arkadaşlar.
Umutsuzluk aşılıyorum, moralinizi bozuyorum diye düşünmeyin sakın. Ben böyle düşünüyorum diye doğru olmayabilir bütün bunlar. Ben kafaya taktığım şeyleri bir kez daha anlatmak istiyorum sizlere. Bu günkü kadro yapısıyla, bu futbolcular bütünlüğüyle ben takım olamazlar tezini savunuyorum.
Düşünün futbolcumuzun biri, tanjantla, hipotenüsle, pergelle, iletkiyle, mikroskopla, cetvelle, şeffaf minkaleyle maç oynarken, aynı maçta başka bir futbolcumuz tamamen iç güdüyle futbol oynuyor. Bir futbolcuda Alberto Ainstain beyni varken, bir diğerinde beyin bile yok. Nasıl bir armoniyle birlikte takım oyunu oynayacaklar? Sıralamayı oluşturan rakamlara bakarsak, çok önceden çeşmeye yolladığımız çocuğu dövmüştük, testi kırıldı artık. Bir tarafta ligin en çok gol atan takımı, aynı zamanda ligin en çok gol yiyen takımı nasıl olabiliyor? Elano-Kewell-Arda-Baros-Keita'dan tamamının oynayacağı 10 maçtan 10 unda, bunlardan 4 ünün oynadığı 10 maçtan 9 unda gol atarız. Ancak aynı zamanda, Sabri-Gökhan-Servet- Balta'nın oynayacağı 10 maçtan 9 unda kesin gol yeriz. Ben hala buradayım, isterseniz bana iyice kızın, bu defansla bu forvetin oluşturduğu takım, takım falan olamaz. Kimseye zevk vermez, attılan gollere coşkuyla sevinilmez, yenen gollere, alınan yenilgilere fazlaca üzülünmez. O zaman da takım ruhundan bahsedilemez.
İstatistikler tutuluyor artık milimetrik hem de. Futbolcuların koştuğu kilometre bile yazılıyor. Bu şartlarda bugün var yarın yok olan futbolcular, kendi istatistiğini geliştirmeye çalışıyor. Kaç maç oynamış, kaç gol atmış? Son anda acaba bunlar mı geliyor futbolcuların aklına? Futbolcuları arasındaki uçurum kalite farkı var. Geçen sene Kewell kulübedeyken Yaser oyundaydı, bu nasıl bir hoca taktiğidir? Diyelim ki taktiğin başarılı oldu ve 3 puan kazandın, ne kaybettiğinin farkındamısın?
Başa dönelim isterseniz, Okan, Suat'ın gerisinde kalmamak için iyi oynamak mecburiyetindeydi. Suat, Emre'den daha çok koşabildiği sürece o büyük takımın değişmez futbolcusu olduğunu biliyordu. Hakan Şükür, en umutsuz anlarda Hagi'nin bir şeyler yapabilme ihtimalini hiç aklından çıkarmıyordu. O yüzden hep diri kalıyordu. Takım yenilse de teslim olmuyordu. Şimdi bakıyoruz takıma, Aydın'ın Keita'dan, Mustafa sarp'ın Elano'dan daha iyi futbolcu olma ihtimali var mı? Olmayan ihtimal, verimi düşürüyor olamaz mı? Yani bir yarışta, geçemeyeceğin garantiyken canın koşmak ister mi?
Takım olmak demek illa ki oynayacağın her maçı kazanmak demek değil, ben takım olalım da şampiyon olalım demiyorum. İnanın umurumda bile değil şampiyonluk, netice, skor tabelası. Galatasaray'ın farkı var başka takımlardan, olmalı. Galatasaray'lı tuttuğu takımı, takım olarak görmediği zaman mutlu olamıyor. Takım içeirsinde çeteleşmeye, adam seçmeye, adam dışlamaya karşı çıkar. Ruhsuz, gamsız futbolcuyu sevmez. Baros tekmeyi yediği zaman, Kewell '' aaaahhhh'' diye bağırmalıdır onun gözünde.
Surinamlı var diye örnekleri Barcelona'dan veriyoruz. Barca'nın beki Dany Alves ile hücumcusu Messi arasındaki farkla, Kewell ile Servet'in arasındaki fark aynı mıdır?
Yapılacak iki şey var yani bana göre, yapılmayacak olan tabi ki,
1- Ya mevcut bütün savunma futbolcularını, atak futbolcuların kalitesine getireceksin.
2- Ya da daha kolay yolu seçip, büyük futbolcuları küçük futbolcular seviyesine düşüreceksin.
Belki de büyük Surinamlı, Elano'yu, Keita'yı aynı gerekçelerle oynatmayıp, Aydın'ı, Barış'ı oynatmaktadır. Yani çocuklar, taktığımdan değil, inanın Servet aynı zamanda bizim eski mahallenin çocuğudur, kendisini hepinizden daha çok severim. Ama Servet'le Elano aynı takımda olmaz, olursa o takım takım olmaz. İyi oynayamaz, yener yenilir ama iddia ediyorum iyi oynayamaz.
Bir gün eğri doğruya gelir de, takımı üst düzey 5- 6 futbolcuyla beraber, onlara en azından asistanlık edebilecek klasta diğer bir 5-6 kişi oynadığı zaman seyredersen beni hatırla. Ya da aç eski defterleri, tarih kitaplarını 2000 yılıdaki takıma bak.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
5 yorum:
evet işte budur. haftalar sonra nihayet tamamen katıldığım hatta birşeyler kaptığım bir Nazmi Hasdemir yazısı. yine de ben hamza hamzaoğlu'nu venison'u kuzmanovski'yi bu takımda görmüş bir adam olarak o kazmaların doğal seleksiyonlar gideceğine ve bir iki sene içerisinde 2000 yıllardan daha güçlü bir takımın doğacağına inanıyorum.
Nazmi Bey Abicim uzun zamandır teknik konulardan "kim nerede oynamalı" ya kafa yormaktan kafamızı kaldırmıyoruz. ama biraz da sülük medyadaki çanak yalayıcılara şöyle bir baksak!...
"Bu haftayı, yardımcı hakemler kurtardı, desek yanlış olmaz. Fenerbahçe-Ankaragücü maçında Özer Hurmacı'nın topa kale çizgisi üzerindeki müdahalesinde, birçoğuna göre yardımcı hakemin gol kararı vermesi gerekiyordu. Herkese ilginç gelebilir ama ben de diyorum ki, yardımcı hakem oyunu devam ettirerek doğru karar verdi. Nedeni şu: Kaleci Volkan'ın vücudu, yaptığı hamleyle pozisyon gereği topla yardımcı hakem arasına girdi. Yardımcı hakem topu o an için göremediğinden, bizim tabirimizle fal açmadı. Yani yüzde 50-50 olabilecek bir kararı vermedi. Görmedi. Görmediği pozisyonda da risk alarak, yanlış bile olsa, hakemin yapması gerekeni, yani uydurma kararı vermedi. Saygı duyulması ve güvenilmesi gereken bir karar."
Ali Aydın
Hakemken canımıza ot tıkamış bu şeref yoksunu şahısa birkaç kelam etmezsen içimizde kalır ama yine de sen bilirsin. Yazma tercihlerine karışmayalım.
bence kapalının ruhu geri dönsün...
bok gibi bir tribünümüz var..
Eskiden, ortamda konuşulurken Galatasaray taraftarı dediklerinde Kapalı akla gelirdi.
20 sene sonra bakıyorum, o futbolcuları itip,rakibe korku salan Kapalının çocuklarının yerine ya cahil cüheyla yada emme basma tulumba geliyor..
takımla bütünleşmeyi en iyi başaran topluluk bizdik...
hayat dersi 1:'neydim değil ne olacam' demelisin..
-Bostancı Sanayii-
Taffarel- Brezilya
Bulent - Altyapı
F.Akyel- Altyapı
Popescu- Romanya
Hakan Unsal-20 Yaşında geldi
Capone- Brezilya
Emre Belözoğlu- Altyapı(sız)
Okan Buruk - Altyapı
Suat Kaya - Altyapı
Tugay Kerimoglu- Altyapı
Umit- 22 yaşında geldi
Hasan Şaş- 22 yaşında geldi
Hagi- Romanya
Arif- 18 yaşında geldi
Hakan Ş- 19 yaşında geldi
Marico- Dünyalı
TD- Fatih Terim- G.Saray formasıyla 327 maca cikti
-Yetkili Servis-
Leo Franco- Arjantin
Servet Çatin- 26 yaşında geldi
Gökhan Zan- 28 yaşında geldi
Sabri-ALtyapı
Hakan B- 25 yaşında geldi
Mustafa Sarp- 29 yaşında geldi
Topal-21 yaşında geldi
Elano-Brezilya
Keita-Fildişi
Kewell-Avustralya
Arda-Altyapı
Baros-Çek Cumhuriyeti
Nonda-Kongo Cumhuriyeti
TD-Frank Rijkaard- Efsanevi Milan kadrosu- Barselona T.Direktorlugu.
Gercek budur, karar sizlerin.
D.Peker
Bu nedir abi geriye baka baka ileri gidilmez önünü göremezsin biz o avrupa kupalarını adıkdan sonra geriye baka baka ileri gitmeye çalıştık 10 senedirde bu böyle, isyan etmişsin sen resmen herşeyden galatasaraylılıktanda tribundende bahsettiğin takım 10-15 sene öncede kaldı düzen bozuldu futbolcular dağıldı. Neden bukadar umutsuzsun mutsuzsun bunu banada aşılıyorsun. Bence sendeki bu umutsuz galatasaraylı bakışı o malüm belki sorusunun cevapsız kalması o takım oyuncuları bir daha gelmeyecekler bir daha o ruh olmayacak-MI. Temennim görmek isteyipde göremediğin hayalini kurduğun özlediğin tarzdaki oyuncuların alt yapımızdan yetişmesi. En özündede
HAYATI YAŞANILIR KILAN HAYALLERİN GERÇEKLEŞME OLASIĞI ...
(Hayallerimizi Kaybetmeyelim abi)
Yorum Gönder