Ramiz Köfte ile Türk Telekom, hangi sporu yaparsa yapsın, ister deve güreşi, ister işeme yarışına çıksın, pişti, tavla oynasın Türk Telekom yener. Yenemiyorsa kimse kusura bakmasın kardeşim, spordur, maçtır, 3 ihtimallidir denmez, kafalar kopar.
3 gün önce söylediğimiz şeyleri, bugün yedirdiler. Galatasaray'ın başında uzun yıllardır, teknik birisi var demiştik, bu görüşümüzün bu maç ta da arkasındayız. Bu kadar kötü futbolu, normal birisi oynatamaz. Takımı tanımıyor bahanesi en son kabul edebilecek mazerettir. Tek idmanla Juventus'a çık, 1 hafta çalış, Akhisar maçında iğrenç ötesi futbol oynat. Büyüksün Sinyör. Demekki hocayı, top yekün değil de maç be maç teraziye alacağız. Bu maç aldık, boktan terazinin, tezekten dirhemi geldi.
Ben futbolu sevmiyorum, bu sene de rekora gidiyorum. Galatasaray maçı dışında hiç bir maçı seyretmedim. Hatta Galatasaray'ın bile 2 maçının son 5 dakikasını seyredemedim, az daha kusuyordum. Ve futboldan da anlamadığıma iman ettim. Benim algoritmalarımda, oyun kurucusuz, yani 10 numarasız, yani Hagi'siz, Lincoln'süz, sağ ve sol açıksız oynayan hoca bir bok bilmiyordur. İsmine cismine, daha önceki derecelerine bakmaksızın görüşüm budur.
Bu takımın yarısı Melo'dur. Diğer yarısı da kalan 10 kişi değil, tek başına Drogba'dır. Bu ikisinin olmadığı takım, PTT liginde sıradan bir takım olur. Denemesi bedava diyeceğim ama değil, milyon yuro, bakın göreceksiniz, bu ikisinin oynamadığı bir Türkiye Kupası maçını seyredeceğiz. Sıradan takımları bile eleyememezler, nitekim geçen sene Melo'suz takım 1461 e elenmişti. Florya'yı içtimaya çıkarsan en fazla da 11 futbolcu çıkar. Diğerleri arpalığa doldurulmuş, senede 50 km koşmadan milyon yurolar alan, futbolcu lisansına sahip sağlıklı delikanlılardır. Ben bile bu yaşımda senede 50 km koşuyorum. Aydın Yılmaz ayda 100.000 yuro maaş alıyor, henüz 10 metre koşmadı.
Sinyör, Juventus'tan gol yemeyeyim diye kurduğu savunmayla Akhisar'a çıktı. Futbol karakteri de ortaya çıktı. Maksat gol yememek, nasıl olsa keriz Drogba bir tane atar yatarım. Daha doğrusu hakkını hemen yemeyelim, yatıp yatamayacağımızı da bilmiyoruz. Önemli oyuncuların yokluğu elbette futbolun kötülüğünün baş sebebi, ne var ki Sinyör'ün oyun felsefesine baklınca, onlar da oynasa değişen bir şey olmayacakmış gibiydi. Takımın açıklarının kimi, İstanbul'da, kimi tribünde, kimi kulübedeydi. Kim vardı? Sneijder.
Sneijder'in iyi oynaması için takımdaki en kötü futbolcunun kendisi olması gerekir. Yani kötü takımda Sneijder oynayamaz. Sneijder-Burak- Drogba'da aynı takımda oynayamaz. Burak'da belki de futbol hayatı boyunca hiç gol atamayacak. ilk 20 dakika çetelesini tuttum. 4 kere ofsayta girdi, 3 kere faul yaptı. 5 defa topla buluşup sıfır verimle kullandı. Taraftar da keriz değil, ikinci yarı ayağına her top gelişinde ıslıklandı. Burak bey gol atacak diye, biz daha çok puan kaybederiz. Mecbur muyuz çocuklar, Burak daha önce çok gol attı diye devamlı oynatmaya. Adam da vuruş tekniği, vuruş standartı yok. Atar veya atamaz hiç bir pozisyonunun garantisi yok. Burak bey gol bir gol atsın diye geçen hafta en az 7 gol pozisyonunu harcamıştık, belki de bu maç potansiyel gol pozisyonlarına giremedik.
Yine ilk 20 dakika itibarıyla dikkat ettim Ayı Eboue yere hiç yatmadı. Ne var ki 22. dakikada göğsüne oku yedi yere yığıldı. Ulubatlı Hasan o kadar oku yemiş, yine düşmemiş bayrağı burçlara dikebilmişti. Bizim önceki yaşamını sürüngen olarak yaşamış Eboue maçı yine yerde geçirdi. Vazgeçmeyecek demek bu huyundan, bizi maymuna çevirdi, katlanacağız.
2-1 yenik son dakikalara girdik, yine de maçı forseleyecek bir oyun oynayamadık. Gireni çıkaracak bir can havli takımda yoktu. Bitime yaklaşırken kulübede Emre Çolak'ın hareketlendiğini gördüm, ama artık kolay kolay bana kendisini seyrettiremeyecek. Girip girmediğini bilmiyorum, ben girecek korkusuyla maçı izlemeyi bıraktım.
Bir de bu kötü maçın, katmerli kötü geçmesine sebep olan hakemlerden söz edelim. Bekçi Murtaza gibi düdük çaldı. Avantaj hak getire, üşenmeyen biri maçı tekrar izlesin. Eğer katlanabilirse alsın eline maçın oynanmayan dakikalarını tutsun. Maç en az yarım saat uzatılmalıydı bana göre.
Deveye sormuşlar, boynun niye eğri diye, nerem doğru ki demiş. Langırt liginde oynayan bir takımın taraftarıyız. Futbolcularımızın çoğu da langırt futbolcusu. Atarsa şans, atamazsa şans. Sistem hak getire. BülentTulun'un dağlarına bahar geldi. Zevkini doya doya çıkarsın.
6 Eki 2013
4 Eki 2013
Pirlo- Teslim Ooool!- Drogba- Ateeeeş! Juventus 2-2 Galatasaray
Tercüman Mert'e ya da malzemeci Veli'ye sordu Mancini. Bu takımın açıkları kimler? Saydılar; Bruma, Aydın, Amrabat. Peki Riera? Efendim o sol bek. Hasssss, sizin bildiğiniz futbolun amk.
Esastan değil, usulen, belki de bir maçlığına Riera sol bek oynamıştı. Oynayış o oynayış. Sol açık performansında da homurdanan taraftar için ilaç gibi geldi sol bekte iyi oynayan Riera. Aman kimseler duymasın, idare edelim, nasıl olsa, Hakan Balta vur eline al ekmeğini sesini çıkarmaz, isyan etmez. Biraz da Hakan Balta sevmeyenleri örgütledin mi, ballı ekmek kadayıfı. Şükredelim penaltıyı kurtardıktan sonra kaleye sürekli Melo'yu geçirmediler.
Maç kadrosunu görünce, Galatasaray'ın başında uzun yıllardan sona bir teknik direktör olduğunu,ilk maçta gördük. Yensek, yenilsek de aynı şeyleri söyleyeceğiz. Çünkü bu maç, bir dakikada yenilebilir, bir dakikada yenebilirdik.
Drogba, Sneijder, Burak üçlüsü, meşhur ilk okul hikayesindeki, kurt, kuzu, ot gibi. Bu 3 ü aynı anda aynı, kayıkta bulunamaz. 3 ünden birini oynatmayacaksan, bir birini yemeyecek 2 yi sahaya sürecek bir hüner ortaya koyman gerekecek eğer Hocaysan. Burak'ı oynatacaksan, gol atmasını bekleyeceksin, hele son maçlardaki karavanaları saydıysa, Mancini, Burak'ı sahaya sürmek için, her hangi bir maçın kopmasını bekleyecek.
Riera maça sağ açık başladı, sol bekimiz de uzun bir aradan sonra bir büyük maçta, sol bek vardı. Bruma her iki kanatta oynayabilen, 19 yaşları itibarıyla kıyaslandığında, hem Ronaldo'dan, hem Ribery'den çok daha iyi olduğunu şu kısa zamanda ispatlamış olmanın güveniyle sahaya sürüldü. Mancini, kafadan Riera'yı sağa göndererek, Juventus'un beklerinin suni dengesini bozmak istemiş olabilir. Nitekim bir müddet sonra, Riera sahanın, sol açık metre karelerinde boyunu gösterdi. Sahanın sağ tarafına belki de hayatı boyunca sadece korner, serbest vuruş kullanmak üzere giden Matador, belki de uzun zamandır geride, savunma oynamanın dezavantajını yaşadı. Açık olarak etkili değildi, baştan dedik ya, uzun zamandır Hoca seyretmediğimiz için biz de maymuna döndük. Belki de Hoca, önde bizim anlayamayacağımız bir görev vermiştir. Her durumda büyük bir oyun oynamadığını söyleyebiliriz, Hoca da aynı görüşte olmalıydı ki, açık sandığı Amrabat'la değiştirme gafletine düştü.
Hepimizi korkutmuştu, Aydın'ı oynatacak sandık. Bu 3 günde futbolunu seyretmiş olamaz, olsa olsa, muhasebe kayıtlarını istemiş, transferinin kaça mal olduğunu sormuş, büyük meblağları görünce de adam sanmıştır. Keşke Aydın'ı soksaydı, belki de antrenmanlarda denediği Aydın için taraftar siteleri ne yazmış acaba diye birine okuttu, son anda tırstı, ilk maçtan taraftarla papaz olmaktan korktu.
Ama Semih'i uzun yıllardan beri seyrettiğini, tanıdığını da hepimize söylemiş oldu. İstediği takımı sahaya çıkarma hakkı olduğu maçta, elindeki 4 stoperden, Semih'i kafaya yazdı. Bunun dışında, yenilseydik bile, kadroyu tanımıyordum mazeretini ben kabul etmezdim. Akhisar'la oynasa kabul, hele Juventus'la oynuyorsa, artık tanıması gereken kendi takımı değil, oynayacağı takımdır. Juventus'u tanıyor musun kardeşim? Evet, o zaman buyur maçı oyna. Kadrodaki isimlerin, ilk maçtan pek önemi yok, önemli olan çıkardığı takıma nasıl top oynatacağı, nasıl bir dizilişle sahada olacağıydı.
Grande ile kıyaslamayı ilk ve son defa bu maçta yapacağım. İlerde 2 adam oynatmakla, hücum oynuyorum ayağını ben hiç yemedim. Drogba-Burak oynadığı zaman, Burak'ın it gibi koşmaktan dermanı kalmıyordu, gol postta. Burak en önde oynadığından da Drogba gereksiz koşularla enerjisini harcıyordu. Mancini, futbolculardan maksimum verimi nasıl alırımın planlamasını çok iyi yaptı. Klasik büyük bir İtalyan takımı, kafa kafaya oynayacağı maçı nasıl oynuyorsa, biz öyle oynadık. Topla, daha çok Juventus oynuyor gibi görünüyor, pozisyon, delik bulamıyor, top bize geçince de, garanti paslarla, gedik arıyorduk.
Maç köprüde karşılaşmış iki keçinin düştüğü duruma döndü. Biri hayatına mal olacak bir hata yapacaktı. Maksat o hatayı yapanın cezalandırılmasıydı. Ve hatayı beklediğimiz keçi yaptı, celladı Burak olamazdı. O pozisyonda Burak olduğunu düşünün bir an. Milyonda bir gol şansı olamazdı. Allah affedebilirdi, ama Drogba affetmedi. Torino'daki köşedeki Büyük Galatasaray taraftarına meşaleyi yaktırdı. Galatasarayın yabancı kalelere yolladığı 350. goldü, Şampiyonlar Liginde de Drogba'nın 41.si
Mustafa Kemal, Conk Bayırı'nda ne ise büyük maçlarda Melo odur. Kahramandır, ruhtur. Futbolcu ötesidir, isyan bayrağını taşıyandır. Eminim ki, oradan yenilgiyle dönmeyeceğine büyük yemin etmiştir. Ben, Juventus, ve Brezilya Milli takımının ön liberolarını çok merak ediyordum. Birini gördüm, Melo'dan daha iyi bir ön libero nasıl olur görecektim. Bekledim Vidal ne zaman uçacak diye? uçmadı, acele etme lan dedim kendi kendime, başka hüneri vardır. 3 bacağı var mı diye dikkatle baktım, yoktu. Belki, 300 km hızla şut çekiyordur dedim, kaç kere pozisyon geldi, şut çekmedi. Yüksek atlamacıdır, 3 metre kafa topuna çıkar diye bekledim, palavra. Mustafa Sarp gibi bir sıvı salgılıyordur en kötü ihtimalle. Yanına yaklaşan, topu bırakıp kaçıyor, belki o yüzden Melo'yu kovup, kendisini oynatıyorlardır. Olamaz. Afrikalı olsa bir derece anlardım, adam büyücüdür, takım sıkıştığı zaman devreye giriyordur, o da değil. Bir hsssk, lan daha çektim. Sizin gibi hocaları, bizim buralarda şehir şehir dolaştırıyorlar, kovulan hocaların yerine atıyorlar dedim ve Melo konusunu kapattım. Şükretmemiz lazım, Juventus'a iki defa şans geldi, salaklığından dönmesi için, salak değil aptalmış da, sayesinde Melo, bizim takımda Savaş Tanrısı olarak görev yapıyor.
Amrabat adlı beyin özürlüsü, az daha her şeyi berbat ediyordu. Juventus umudu kesmiş, şans golü peşindeydi. Planlı bütün kombinasyonlarına Galatasaray cevap veriyordu. Muslera kendisinden çok emin bir maç çıkartıyordu. Yüksek topları topluyor, başka kalecilerin artistik suplajla kurataracağı topları ayakta kalarak tutuyordu. Bir de şu 10 saniye kazanacağım diye vakit geçirmelerine son verse, benim gibi kusur arayıcı taraftarların tamamından kurtulacak. Penaltı golü, ölüyü diriltti. 2000 Galatasaraylının susturduğu İtalyan'lara can suyu oldu. Bizim takım da, haksız yediği penaltı gölünün moralsizliğiyle, beraberliğe razı mı olalım, galibiyeti mi arayalımın kararını veremeden, bir anlık hava topu gafletiyle, Eboue ayısına yıkacağım golü yedik.
Galibiyeti kutlamak an meselesiyken yenik dönmek vardı Torino'dan. Galatasaray'ı yurt dışı statlarında çok seyrettiğimden, yenik takım tribününün ruh yapısını çok iyi bilirim. Buradakileri, bizi, o büyük 2000 kişi haricindeki Galatasaraylıları düşündüysem şerefsizim. Hadi be Drogba dedim, oradaki aslanları bir birleriyle kucaklaştır, oradakiler savaş ve zafer naraları atsın.
Allahtan umut kesilir, Drogba'dan kesilmez, sanki Peygamper'di, göğe çıktı, kafayı koydu topa, Selçuk'la, Umut'un siluetini görmüştü, arkadaki gözleriyle. Kafaya çıkarken gözünü yumduğunu sanmıyorum, Selçuk son bir hamleyle, Umut'un işini daha da kolaylaştırmak istedi, gerek de yoktu, Umut, Buffon'u indirdiğinde biz hepimiz Bulut olmuştuk. Hepinize teşekkürler oradaki aslanlar.
Bu maçın benim için unutulmayacak anı, attığımız goller değil. Durum deplasmanda Juventus'la, yani bizim bir numaralı spor düşmanımızla, beraberliği sağlamışsın, maçın bitimine 2 dakika var. Hem penaltı pozisyonunda, kendi alanını boş bırakarak( Hakikaten o an neredeydi hatırlayan var mı?) geri zekalı Amrabat'ın ceza sahasında bodoslama dalmasına sebebiyet veren, hem de Pirlo'nun içeri cillop gibi kestiği topta kafayı vuracak olan futbolcuya en yakın futbolcu olan Ayı Eboue yerde yalandan yatıyordu. 2 sene önce ilk ben tespit etmiş, yazmıştım. Anadolu'da bir köyde gezinse, öküz toslasa yere yıkılmayacak ayı, artık temas bile değil, nefes rüzgarından yere yıkılıyor. O anda pozisyonun ne olduğu, topun nerede olduğu hiç önemli değil, adam yere yatıyor. Ve Şecu gelip kalk lan ayı, diye fırçalıyor ya. Kalk lan, adamlar şoktayken son bir hamleyle 3. yü atalım dedi ya, Şecu'ya ilk gördüğüm andan beri olumsuz yaklaşan ben, artık ilk 11 e koyuyorum. Adammışsın lan sen, Galatasaray sporcusu işte budur. Önce adam olacaksın, akıllı olacaksın, gerisini, başka bir Adama, başka bir akıllıya bırakacaksın. Şecu bu maç itibarıyla Galatasaray'ın ilk yabancı stoperidir. Hamit iyileşene kadar Sabri sağ bektir, sahtekarlara bizim takımda yer yoktur, ama tribünlerde kombine koltuk vardır. Eboue de yatarak maç seyredip, bizi bunalıma sokacağına, kontratı bitene kadar İstanbul maçlarını çekirdek çiterek oturarak seyredebilir.
Maçtan önce umutsuz olduğumu yazmıştım, ama inanın maç saati yaklaştıkça, umutsuzluk, yerini bam başka hislere bıraktı. Koştum, yetiştim, futbol kumar baronlarını yenmek için Galatasaray'a bahis bastım. Yine kaybettim parayı, ama Galatasaray'ı hiç bir zaman, hiç bir maçta kaybetmedim. Aslolan gerçekten Galatasaray'dır. Dün gece bir kere daha imtihan verdik. Ve bir kere daha Galatasaraylılık kazandı. Ne yapıyorsak, ne yazıyorsak, Galatasaraylılıktandır
Galatasaraylılık; Teslim ol çağrısına, ateşle karşılık vermektir.
Esastan değil, usulen, belki de bir maçlığına Riera sol bek oynamıştı. Oynayış o oynayış. Sol açık performansında da homurdanan taraftar için ilaç gibi geldi sol bekte iyi oynayan Riera. Aman kimseler duymasın, idare edelim, nasıl olsa, Hakan Balta vur eline al ekmeğini sesini çıkarmaz, isyan etmez. Biraz da Hakan Balta sevmeyenleri örgütledin mi, ballı ekmek kadayıfı. Şükredelim penaltıyı kurtardıktan sonra kaleye sürekli Melo'yu geçirmediler.
Maç kadrosunu görünce, Galatasaray'ın başında uzun yıllardan sona bir teknik direktör olduğunu,ilk maçta gördük. Yensek, yenilsek de aynı şeyleri söyleyeceğiz. Çünkü bu maç, bir dakikada yenilebilir, bir dakikada yenebilirdik.
Drogba, Sneijder, Burak üçlüsü, meşhur ilk okul hikayesindeki, kurt, kuzu, ot gibi. Bu 3 ü aynı anda aynı, kayıkta bulunamaz. 3 ünden birini oynatmayacaksan, bir birini yemeyecek 2 yi sahaya sürecek bir hüner ortaya koyman gerekecek eğer Hocaysan. Burak'ı oynatacaksan, gol atmasını bekleyeceksin, hele son maçlardaki karavanaları saydıysa, Mancini, Burak'ı sahaya sürmek için, her hangi bir maçın kopmasını bekleyecek.
Riera maça sağ açık başladı, sol bekimiz de uzun bir aradan sonra bir büyük maçta, sol bek vardı. Bruma her iki kanatta oynayabilen, 19 yaşları itibarıyla kıyaslandığında, hem Ronaldo'dan, hem Ribery'den çok daha iyi olduğunu şu kısa zamanda ispatlamış olmanın güveniyle sahaya sürüldü. Mancini, kafadan Riera'yı sağa göndererek, Juventus'un beklerinin suni dengesini bozmak istemiş olabilir. Nitekim bir müddet sonra, Riera sahanın, sol açık metre karelerinde boyunu gösterdi. Sahanın sağ tarafına belki de hayatı boyunca sadece korner, serbest vuruş kullanmak üzere giden Matador, belki de uzun zamandır geride, savunma oynamanın dezavantajını yaşadı. Açık olarak etkili değildi, baştan dedik ya, uzun zamandır Hoca seyretmediğimiz için biz de maymuna döndük. Belki de Hoca, önde bizim anlayamayacağımız bir görev vermiştir. Her durumda büyük bir oyun oynamadığını söyleyebiliriz, Hoca da aynı görüşte olmalıydı ki, açık sandığı Amrabat'la değiştirme gafletine düştü.
Hepimizi korkutmuştu, Aydın'ı oynatacak sandık. Bu 3 günde futbolunu seyretmiş olamaz, olsa olsa, muhasebe kayıtlarını istemiş, transferinin kaça mal olduğunu sormuş, büyük meblağları görünce de adam sanmıştır. Keşke Aydın'ı soksaydı, belki de antrenmanlarda denediği Aydın için taraftar siteleri ne yazmış acaba diye birine okuttu, son anda tırstı, ilk maçtan taraftarla papaz olmaktan korktu.
Ama Semih'i uzun yıllardan beri seyrettiğini, tanıdığını da hepimize söylemiş oldu. İstediği takımı sahaya çıkarma hakkı olduğu maçta, elindeki 4 stoperden, Semih'i kafaya yazdı. Bunun dışında, yenilseydik bile, kadroyu tanımıyordum mazeretini ben kabul etmezdim. Akhisar'la oynasa kabul, hele Juventus'la oynuyorsa, artık tanıması gereken kendi takımı değil, oynayacağı takımdır. Juventus'u tanıyor musun kardeşim? Evet, o zaman buyur maçı oyna. Kadrodaki isimlerin, ilk maçtan pek önemi yok, önemli olan çıkardığı takıma nasıl top oynatacağı, nasıl bir dizilişle sahada olacağıydı.
Grande ile kıyaslamayı ilk ve son defa bu maçta yapacağım. İlerde 2 adam oynatmakla, hücum oynuyorum ayağını ben hiç yemedim. Drogba-Burak oynadığı zaman, Burak'ın it gibi koşmaktan dermanı kalmıyordu, gol postta. Burak en önde oynadığından da Drogba gereksiz koşularla enerjisini harcıyordu. Mancini, futbolculardan maksimum verimi nasıl alırımın planlamasını çok iyi yaptı. Klasik büyük bir İtalyan takımı, kafa kafaya oynayacağı maçı nasıl oynuyorsa, biz öyle oynadık. Topla, daha çok Juventus oynuyor gibi görünüyor, pozisyon, delik bulamıyor, top bize geçince de, garanti paslarla, gedik arıyorduk.
Maç köprüde karşılaşmış iki keçinin düştüğü duruma döndü. Biri hayatına mal olacak bir hata yapacaktı. Maksat o hatayı yapanın cezalandırılmasıydı. Ve hatayı beklediğimiz keçi yaptı, celladı Burak olamazdı. O pozisyonda Burak olduğunu düşünün bir an. Milyonda bir gol şansı olamazdı. Allah affedebilirdi, ama Drogba affetmedi. Torino'daki köşedeki Büyük Galatasaray taraftarına meşaleyi yaktırdı. Galatasarayın yabancı kalelere yolladığı 350. goldü, Şampiyonlar Liginde de Drogba'nın 41.si
Mustafa Kemal, Conk Bayırı'nda ne ise büyük maçlarda Melo odur. Kahramandır, ruhtur. Futbolcu ötesidir, isyan bayrağını taşıyandır. Eminim ki, oradan yenilgiyle dönmeyeceğine büyük yemin etmiştir. Ben, Juventus, ve Brezilya Milli takımının ön liberolarını çok merak ediyordum. Birini gördüm, Melo'dan daha iyi bir ön libero nasıl olur görecektim. Bekledim Vidal ne zaman uçacak diye? uçmadı, acele etme lan dedim kendi kendime, başka hüneri vardır. 3 bacağı var mı diye dikkatle baktım, yoktu. Belki, 300 km hızla şut çekiyordur dedim, kaç kere pozisyon geldi, şut çekmedi. Yüksek atlamacıdır, 3 metre kafa topuna çıkar diye bekledim, palavra. Mustafa Sarp gibi bir sıvı salgılıyordur en kötü ihtimalle. Yanına yaklaşan, topu bırakıp kaçıyor, belki o yüzden Melo'yu kovup, kendisini oynatıyorlardır. Olamaz. Afrikalı olsa bir derece anlardım, adam büyücüdür, takım sıkıştığı zaman devreye giriyordur, o da değil. Bir hsssk, lan daha çektim. Sizin gibi hocaları, bizim buralarda şehir şehir dolaştırıyorlar, kovulan hocaların yerine atıyorlar dedim ve Melo konusunu kapattım. Şükretmemiz lazım, Juventus'a iki defa şans geldi, salaklığından dönmesi için, salak değil aptalmış da, sayesinde Melo, bizim takımda Savaş Tanrısı olarak görev yapıyor.
Amrabat adlı beyin özürlüsü, az daha her şeyi berbat ediyordu. Juventus umudu kesmiş, şans golü peşindeydi. Planlı bütün kombinasyonlarına Galatasaray cevap veriyordu. Muslera kendisinden çok emin bir maç çıkartıyordu. Yüksek topları topluyor, başka kalecilerin artistik suplajla kurataracağı topları ayakta kalarak tutuyordu. Bir de şu 10 saniye kazanacağım diye vakit geçirmelerine son verse, benim gibi kusur arayıcı taraftarların tamamından kurtulacak. Penaltı golü, ölüyü diriltti. 2000 Galatasaraylının susturduğu İtalyan'lara can suyu oldu. Bizim takım da, haksız yediği penaltı gölünün moralsizliğiyle, beraberliğe razı mı olalım, galibiyeti mi arayalımın kararını veremeden, bir anlık hava topu gafletiyle, Eboue ayısına yıkacağım golü yedik.
Galibiyeti kutlamak an meselesiyken yenik dönmek vardı Torino'dan. Galatasaray'ı yurt dışı statlarında çok seyrettiğimden, yenik takım tribününün ruh yapısını çok iyi bilirim. Buradakileri, bizi, o büyük 2000 kişi haricindeki Galatasaraylıları düşündüysem şerefsizim. Hadi be Drogba dedim, oradaki aslanları bir birleriyle kucaklaştır, oradakiler savaş ve zafer naraları atsın.
Allahtan umut kesilir, Drogba'dan kesilmez, sanki Peygamper'di, göğe çıktı, kafayı koydu topa, Selçuk'la, Umut'un siluetini görmüştü, arkadaki gözleriyle. Kafaya çıkarken gözünü yumduğunu sanmıyorum, Selçuk son bir hamleyle, Umut'un işini daha da kolaylaştırmak istedi, gerek de yoktu, Umut, Buffon'u indirdiğinde biz hepimiz Bulut olmuştuk. Hepinize teşekkürler oradaki aslanlar.
Bu maçın benim için unutulmayacak anı, attığımız goller değil. Durum deplasmanda Juventus'la, yani bizim bir numaralı spor düşmanımızla, beraberliği sağlamışsın, maçın bitimine 2 dakika var. Hem penaltı pozisyonunda, kendi alanını boş bırakarak( Hakikaten o an neredeydi hatırlayan var mı?) geri zekalı Amrabat'ın ceza sahasında bodoslama dalmasına sebebiyet veren, hem de Pirlo'nun içeri cillop gibi kestiği topta kafayı vuracak olan futbolcuya en yakın futbolcu olan Ayı Eboue yerde yalandan yatıyordu. 2 sene önce ilk ben tespit etmiş, yazmıştım. Anadolu'da bir köyde gezinse, öküz toslasa yere yıkılmayacak ayı, artık temas bile değil, nefes rüzgarından yere yıkılıyor. O anda pozisyonun ne olduğu, topun nerede olduğu hiç önemli değil, adam yere yatıyor. Ve Şecu gelip kalk lan ayı, diye fırçalıyor ya. Kalk lan, adamlar şoktayken son bir hamleyle 3. yü atalım dedi ya, Şecu'ya ilk gördüğüm andan beri olumsuz yaklaşan ben, artık ilk 11 e koyuyorum. Adammışsın lan sen, Galatasaray sporcusu işte budur. Önce adam olacaksın, akıllı olacaksın, gerisini, başka bir Adama, başka bir akıllıya bırakacaksın. Şecu bu maç itibarıyla Galatasaray'ın ilk yabancı stoperidir. Hamit iyileşene kadar Sabri sağ bektir, sahtekarlara bizim takımda yer yoktur, ama tribünlerde kombine koltuk vardır. Eboue de yatarak maç seyredip, bizi bunalıma sokacağına, kontratı bitene kadar İstanbul maçlarını çekirdek çiterek oturarak seyredebilir.

Galatasaraylılık; Teslim ol çağrısına, ateşle karşılık vermektir.
1 Eki 2013
1.15-5.40-7; Juventus-Galatasaray Maçı Futbol Kumar Baronlarının Taktiği
1999 yılıydı, şimdiki delikanlı Galatasaraylılar o zaman çocuktu. Benim oğlum, İtalya'daki Juventus maçının oynanacağı günün sabahında, ilk okul servisindeki bütün çocuklarla iddiaya girmiş, beraberliği vermişti. Sadece o değil, bütün Galatasaraylı çocuklar, Dünya'nın hangi takımı olursa olsun, maç nerede oynanırsa oynansın beraberliğe razı değildi.
Maçı yazmaktan vazgeçtim, yarın gece, bir zamanlar beraberliğe razı olmadığımız, o zamanların koskoca Juventus'unun bizle kendi sahasında berabere kalabilmek için götünün çıktığı takımla bir maçımız var. Beraberliğimize, 5.40 veriyorlar, bizim galibiyetimizin adı bile konulmamış, 1 koy 7 al diyorlar. Tek bir maçı 100.000 yuro olan Mancini 1 yuro bile Galatasaray'a oynamaz, hiç bir futbolcunun aklına 1 e 7 almak gelmez.
Peki ne işin var o zaman bu takımın başında kardeşim. Dünya çapında futbolcularımız var diye kendimizi kandırıyoruz. Sorsan maçtan önce hepsi alırız, koyarız, yeneriz der. Peki kardeşim buyurun, size imkan, alacağınız parayı peşin ödeyeceğiz. Hoca lazım diye, yırtındığım noktalar burası çocuklar. Soracaksın oyuncu gurubuna, içtimaya çıkaracaksın. Yeneriz diyenler 1 adım öne çıksın diyeceksin. 1 adım öne çıkanların kendi hesaplarından 1 e 7 basacaksın 100.000 er yuro bahis, salacaksın sahaya. Alın size maç bitiminde 700.000er yuru, güle güle harcayın.
Ütopya değil çocuklar benim teklifim. Bir zamanlar Sergen, kendi oynadığı bahisi kazanmak için tek başına Londra'da Chelsa'yı yendi.
Sıkımıydı, futbol kumarının baronları, 1999 da bu oranı versin? 5.40 beraberliği kurtarmak için Juventuslu futbolcuların perişan halini dün gibi hatırlıyorum. İleri gideceğimize uzak ara geri geri koşmuşuz, bizim futbol baronlarımıza yazıklar olsun.
Vatan, Millet;Sakarya devri çoktan geçti. Şimdi yarın gece, Otlukbeli'ni, Plevne'yi de topla, Anafartalar'la, Conk Bayırıyla çarp yine hikaye. Hangi futbolcudan, ne bekleyeceğiz? İyi oynayacağı garanti, güvenebileceğimiz biri var mı? Bir kaç sene önce 2 ligte oynamış, Juventus önünde, ezer, geçeriz diyeniniz var mı? Bana bakmayın, ben Mars'tan bir takımla oynasa yine Galatasaray'a basar kaybederim, içinizde kaybettiğiniz zaman yanacağınız bir bahisi, Galatasaray'a oynayabilen var mı?
10 yaşındayken futbol topuna iddiaya giren çocuklar, şimdi para kazanıyorsunuz, yarın maçı alırız deyip, maçı nargile içerken rahat rahat seyredebilecek misiniz? O zamanlar imkanları zorlayıp, gidebildiğimiz her maça gittik, Kutuplarda, Torindeim'de Galatasaray'ı seyrettik. Fark yedik, ama fark atma ihtimalimiz var diye giderdik. Nitekim 3 tane yediğimiz Rosenburg'u, Sami Yen'de 3 lük yaptık.
Biz bu tarihte, bu yönetim biçimleriyle büyük takım sayılmıyoruz. Bana göre büyük takımız ama bizi yönetenlere, maça çıkaracaklara, maçı oynayacak olanlara göre ne yazık ki büyük takım değiliz.. Dünya'nın en büyük hocasını da getirmiş olsak, maçı Muslera'nın panterliğine, Burak'ın, Drogba'nın kısmetine, Bruma'nın bu kez kaleyi bulması için totem yapacağımız şutlarına bağlamışız. Ya da Mancini, siftah yapacak, şapkadan tavşan çıkaracak bir mucize olacak beklentisindeyiz.
Hasan'la çıksaydık, maçla ilgili bir şeyler yazacaktım, baştan söyledim. Biz his takımıyız, ama hissiz karar vericiler, takımı darphaneye çevirdiler. Her şey para, maçı kazanırsam şu kadar,
final oynarsam şu kadar daha, şansımız varsa Şampiyon falan yapmasın bizi. Şerefsizim, donumuzu alır gider bu hocalar bizim.
Hiç maça çıkmadan saydırayım diyorum, ama Galatasaraylı çocukları düşünüyorum. Benim için maç rulette tek numaraya basmak gibi bir şey. Gelir mi gelir, gelirse ki mucize büyük bir parayı kaparsın, gelmezse ki büyük ihtimal, zaten o parayı kumarhaneye girmeden kaybetmişsin.
İlk defa bir Galatasaray maçından zerre kadar umudum yok. Maç motivasyonum sıfırın bile altında. Eski çocukluk hastalığım olmasa maçı bile seyredesim yok. Zaten bu sene Galatasaray maçları dışında hiç bir maçı seyretmedim, kaç kaç bittiğini bile çoğu zaman ertesi gün öğrendim. Büyük bir takımla oynuyoruz diye değil, Real Madrid'le bile oynasak, ruh durumum aynı olurdu.
Gazamız mübarek gözümüz AYDIN olsun. Umarım ikinci bir hezimet gelmez.
30 Eyl 2013
Roberto Mancini; Florya'da Don Vito Carleone Dönemi
53. Galatasaray hocası Roberto Mancini oldu, hayırlısı olsun diyelim. Hiç bir Hocanın gelişine müdahele edemedik, elimizden bir şey gelmez ne var ki bütün yabancı hocaların gidiş biletini Büyük Galatasaray taraftarı alır, Mancinin dönüş bileti de Bülent Tulun tarafından değil, tribünlerin avazıyla çek-in yapılacaktır. 3 seneliğine Florya'ya yardımcıları, eşi dostu, takım taklavatıyla yerleşti. Saygı mecburidir, Galatasaray'ın bütün hocalarına saygımız vardır, Mancini'ye de olacaktır. Ama sevgi özgürdür, sevip sevmeyeceğimizi oynanacak maçlar belirleyecektir.
Biz düşen bok eşelemek, bakalım Mancini'nin bokundaki boncuklar işe yarar nitelikte mi?
Kısa künyesinde, Fierentino ve Lazio'ile İtalya kupasını almış. İnter'le ve Mançester Şehri'yle Şampiyonluklar yaşamış yazıyor. Yapılan analizimize göre, hakkını yemeyeceğim gerçekten, bir bok kendisi. Bizim Şebeke Lirasıyla büyük paralar etmiş ki, Galatasaray muhasebecisi bu geceden itibaren fazla mesaiye başladı. Bu para bir kaç kişinin saymasıyla da bitmez, ofise de yardımcı gerekecek.
Ne iş yapacak çıktığı her maç için 100.000 bin yuro kemiksiz indiregandiyi hak etmek için. Pazar günü Hasan ne yapmışsa, Çarşamba günü aynısını yapacak. Ha, ben yanılır mıyım, elbette. Bakarsın Muslera'yı ön libero oynatır, Drogba'yı kaleye geçirir. Burak'ın kıçına motor takar. Semih'in baldırına yay takar, bakarsın Amrabat'a bile beyin ameliyatı yapar, göreceğiz.
İnsan üstü bir yeteneği yok, uzmanlık alanı Teknik Direktörlükse, soralım o zaman.
Mishels olamaz, total futbol icat edildi, patenti kapıldı. Catenoccio yu ben buldum dese yalan, Hereria'dır mucidi. Bir zamanlar WM sistemi vardı, M şeklinde savunma W şeklindeki hücum hattının oluşturduğu sistemin yaratıcısı unutulmaz Arsenal'in unutulmaz Teknik Direktörü Herbert Chepman'da değil, Mancini Hocamız.
62 Brezilyasını sahaya Didi, Vava, Pele, Garrincha, Zagolla ölüm forvetiyle çıkartan, Dünya'nın sayılı taşaklı hocalarından Moreira'ya benzer mi?
Çok şey mi istiyoruz, Labonowski'nin top Dinemo Kiev'deyken, 1-8-1, top rakipteyken 0-10-0 taktiğiyle oynatıp, rakibi orta sahada boğacak gibi özgün, Rudakov'u Dünyanın en gereksiz kalecisi yapan, orijinal birtaktiği var mıdır?
Yoksa, bu yazacaklarımı not edin, Mancini'yle alakası yok. Morinho'da gelse aynı şeyleri yazacaktım. Eğer 3 sene Türkiye'de kalsın, ben bu yazıyı yazdığım bilgisayarı çatır çatır yerim. Ne olacak 6 değil de 5 mi yiyecek. Juventus maçının İddia oranı 1.15 olan bir takımız biz. Mardin'in Mazıdağı ilçesinin lise Fizik hocasını Alberto Aynştan yapmak gibi bir şey.
Bizim ligimiz çim sahalarda değil, bok içinde oynanıyor. Spor bakanı, stadlara giremiyor, Federasyon Başkanı yönettiği takımda ibra edilememiş hırsız bir embesil. Başkanlar şikeden hapis yattı, deplasman otobüsünden daha fazla polis otobüsüne binen futbolcular var. Tribünleri çeteler idare ediyor, hiç bir maç yüzde yüz temiz değil. Taktik, teknik sökmez, sökse koskoca Reykart'lar, Dünya Kupası kazanmış Del Boske'ler, Aragones'ler, Low'lar, Hidink'ler kovulmaz. Başka bir şeye ihtiyaç var, sistem bozuk, spor medyası taraflı, iktidar futbola müdahale ediyor, hakemler maçın sonucunu değiştirebiliyor. Maç bittiğinde hiç kimse sonuca razı değil, Şampiyonlukların sayısı bile belli değil. Galatasaray'da bu sistemin bir parçası, sistemsizlikten biz de yararlanıyoruz. En azından rahatsız değiliz. En yakın rakibimiz şike yapmış, ceza almış, yaptırıma yanaşmıyor, bu ortamda hangi maç için, hangi spor için Dünya'nın parasına, Dünya'nın sayılı hocalarından biri sayılan Mancini'yi getiriyorsun.
Hele ki bizim özelimiz, Galatasaray'ımıza Mancini gibi monşer hocalar hiç uymaz. Biz his takımıyız, taktikten önce isyan gelir. Galatasaray'ın Türkiye'deki langırt liginde Şampiyon olması için Mancini'ye ihtiyaç yok. Formayı sahaya atsan, en kötü Pazar günü oynadığımız oyunu oynarız. Galatasaray'ın kötü oynaması, yenilmesi, Şampiyon olamaması için bir büyük Hoca hamlesi gerekebilir belki. İstesen de kötü oynatamazsın yani.
Pislikle mücadele edebilecek mi, yarın Galatasaray satırla doğrandığında verdiği taktiklerin bir işe yaramadığını gördüğünde ne yapacak? İşler kötü gittiğinde, Galatasaray yenildiğinde Büyük Galatasaray Taraftarı, Mancini'nin omuzuna yaslanıp ağlayabilir mi?
Hoş geldin Mancini, Florya senin. Umarım 1-2 veya daha fazla Galatasaray taraftarı çocuk da, senin sayende aramıza katılır. O zaman görevini yapmış sayarım, alacağın kupalarla değil. Kesin dönüş gününe kadar koru kendini, Büyük Galatasaray Taraftarı en yakın yol arkadaşındır, Büyük Galatasaray sana emanet.
Biz düşen bok eşelemek, bakalım Mancini'nin bokundaki boncuklar işe yarar nitelikte mi?
Kısa künyesinde, Fierentino ve Lazio'ile İtalya kupasını almış. İnter'le ve Mançester Şehri'yle Şampiyonluklar yaşamış yazıyor. Yapılan analizimize göre, hakkını yemeyeceğim gerçekten, bir bok kendisi. Bizim Şebeke Lirasıyla büyük paralar etmiş ki, Galatasaray muhasebecisi bu geceden itibaren fazla mesaiye başladı. Bu para bir kaç kişinin saymasıyla da bitmez, ofise de yardımcı gerekecek.
Ne iş yapacak çıktığı her maç için 100.000 bin yuro kemiksiz indiregandiyi hak etmek için. Pazar günü Hasan ne yapmışsa, Çarşamba günü aynısını yapacak. Ha, ben yanılır mıyım, elbette. Bakarsın Muslera'yı ön libero oynatır, Drogba'yı kaleye geçirir. Burak'ın kıçına motor takar. Semih'in baldırına yay takar, bakarsın Amrabat'a bile beyin ameliyatı yapar, göreceğiz.
İnsan üstü bir yeteneği yok, uzmanlık alanı Teknik Direktörlükse, soralım o zaman.
Mishels olamaz, total futbol icat edildi, patenti kapıldı. Catenoccio yu ben buldum dese yalan, Hereria'dır mucidi. Bir zamanlar WM sistemi vardı, M şeklinde savunma W şeklindeki hücum hattının oluşturduğu sistemin yaratıcısı unutulmaz Arsenal'in unutulmaz Teknik Direktörü Herbert Chepman'da değil, Mancini Hocamız.
62 Brezilyasını sahaya Didi, Vava, Pele, Garrincha, Zagolla ölüm forvetiyle çıkartan, Dünya'nın sayılı taşaklı hocalarından Moreira'ya benzer mi?
Çok şey mi istiyoruz, Labonowski'nin top Dinemo Kiev'deyken, 1-8-1, top rakipteyken 0-10-0 taktiğiyle oynatıp, rakibi orta sahada boğacak gibi özgün, Rudakov'u Dünyanın en gereksiz kalecisi yapan, orijinal birtaktiği var mıdır?
Yoksa, bu yazacaklarımı not edin, Mancini'yle alakası yok. Morinho'da gelse aynı şeyleri yazacaktım. Eğer 3 sene Türkiye'de kalsın, ben bu yazıyı yazdığım bilgisayarı çatır çatır yerim. Ne olacak 6 değil de 5 mi yiyecek. Juventus maçının İddia oranı 1.15 olan bir takımız biz. Mardin'in Mazıdağı ilçesinin lise Fizik hocasını Alberto Aynştan yapmak gibi bir şey.
Bizim ligimiz çim sahalarda değil, bok içinde oynanıyor. Spor bakanı, stadlara giremiyor, Federasyon Başkanı yönettiği takımda ibra edilememiş hırsız bir embesil. Başkanlar şikeden hapis yattı, deplasman otobüsünden daha fazla polis otobüsüne binen futbolcular var. Tribünleri çeteler idare ediyor, hiç bir maç yüzde yüz temiz değil. Taktik, teknik sökmez, sökse koskoca Reykart'lar, Dünya Kupası kazanmış Del Boske'ler, Aragones'ler, Low'lar, Hidink'ler kovulmaz. Başka bir şeye ihtiyaç var, sistem bozuk, spor medyası taraflı, iktidar futbola müdahale ediyor, hakemler maçın sonucunu değiştirebiliyor. Maç bittiğinde hiç kimse sonuca razı değil, Şampiyonlukların sayısı bile belli değil. Galatasaray'da bu sistemin bir parçası, sistemsizlikten biz de yararlanıyoruz. En azından rahatsız değiliz. En yakın rakibimiz şike yapmış, ceza almış, yaptırıma yanaşmıyor, bu ortamda hangi maç için, hangi spor için Dünya'nın parasına, Dünya'nın sayılı hocalarından biri sayılan Mancini'yi getiriyorsun.
Hele ki bizim özelimiz, Galatasaray'ımıza Mancini gibi monşer hocalar hiç uymaz. Biz his takımıyız, taktikten önce isyan gelir. Galatasaray'ın Türkiye'deki langırt liginde Şampiyon olması için Mancini'ye ihtiyaç yok. Formayı sahaya atsan, en kötü Pazar günü oynadığımız oyunu oynarız. Galatasaray'ın kötü oynaması, yenilmesi, Şampiyon olamaması için bir büyük Hoca hamlesi gerekebilir belki. İstesen de kötü oynatamazsın yani.
Pislikle mücadele edebilecek mi, yarın Galatasaray satırla doğrandığında verdiği taktiklerin bir işe yaramadığını gördüğünde ne yapacak? İşler kötü gittiğinde, Galatasaray yenildiğinde Büyük Galatasaray Taraftarı, Mancini'nin omuzuna yaslanıp ağlayabilir mi?
Hoş geldin Mancini, Florya senin. Umarım 1-2 veya daha fazla Galatasaray taraftarı çocuk da, senin sayende aramıza katılır. O zaman görevini yapmış sayarım, alacağın kupalarla değil. Kesin dönüş gününe kadar koru kendini, Büyük Galatasaray Taraftarı en yakın yol arkadaşındır, Büyük Galatasaray sana emanet.
29 Eyl 2013
Rızaspor'da Kurtuldu; Galatasaray 1-1 Rize 1
Kaçıncı takımın saymadım Rıza bey. Kim bilir kaç şehir daha dolaşacaksın? Kaç küçük takımı daha sıçan gibi oynatıp, kim bilir kaç büyük takımdan 1 er puan daha alacaksın. Afferin, futbolcuların senin verdiğin taktikleri harfiyen uyguladı, Arena'nın üst köşesinde camekanın arkasında tam tekmil Rabia'cılarınızın duaları, bedduaları belki de sana 1 puan daha aldırdı. Halbuki ne güzel fırsat geçmişti eline, kanadı kırılmış, kıstırılmış, darbeye maruz kalmış anlı şanlı Galatasaray'ı, devlet destekli bir takımla, çaylak bir hakemle evire çevire yenebilirdin.
Maçın başında son yılların en büyük futbolunu oynayacağımızı ve farklı kazanacağımızı öngörmüştüm. Futbolcuların zincirlerinden boşalmış gibi saldıracağını yazmıştım. Galatasaray beni bir kez daha isabetsizliğe uğratmadı, bahtiyarım. Son yılların en büyük futbolunu oynadık. Bilen bilir tabelaya bakmam. Maç benim için en az 8-1 bitmiş demektir. Aslında o 1 bile mucize sayılır da, atamadığımız onca mucizeden sonra, artık futbolun evliyalarının ceza kesmesi bizi şaşırtmadı.
Sahaya çıkan takım, hiç bir itiraza mahal vermeyecek şekilde sahadaydı. Yabancıların 5 + 1 le konuşlandırılması, muhtemel kötü oynamaya en yakın futbolcu Sneijder'in yerine Amrabat'ın girmesi, hatta Amrabat'ın tabela dezavantajından sonra çıkarılıp Umut'un girmesi bile tam bir oyun okuma yönetme işi olarak zabıtlarımıza geçmiştir. TÜH(Taffarel-Ümit-Hasan) özgür olunca o kadar da güvenilmez olmadıklarını Büyük Galatasaray taraftarına servis etmiş oldular. Ama işte bir de Yüce Gök var, sen ne yaparsan yap, topun canı var, futbol tanrılarının peygamberi olmak kolay bir şey değil. Götünle balık tutacaksın, bokunda boncuk olacak. Senin bile hissetmediğin koruyucuların olacak.
Arkanda adamın olsa maçına acemi hakem verdirmezsin, hadi verdiler hakemin acemiliği senin işine yaraması lazım. Ruzaspor faullerle seni oynatmamayı programlamış, sarıyı kafadan bastırsa, çok daha rahat bir maç geçirebilirsin. Burak belki senin ilk maçında 3 gol atarak Galatasaray bünyesinin kaldıramayacağı şebeklere Dünyanın yurosunu vermek üzere uçakları, metro gibi kullanmaz.
Maçla 1 kişi eksik başladık. Bir maç daha 10 kişiyle başlayacağız. Melo'nun olmadığı takım bir kişi eksiktir. Forma hesabıyla tamam olabilir ama ruh hesabıyla, taşak hesabıyla takım eksik. Ben Melo'nun haricindekileri bir çuvala koyup, ağzını bağlayıp bir Cami önüne bırakabilirim. Melo'suz 1 maç geçirmek, fena koydu. Teselli ikramiyemiz Engin Baytar'dı. Maç başlamadan ritüellerini yerine getirdi. Teemmüm yaptı, gusül abdestı aldı maça öyle başladı. Hadi Bruma anlamaz toteme tapınmaktan, hey Tay Burak sende bir tapınsaydın totemlere de cenabet cenabet oynamasaydın. Önümüzdeki maç Engin bu oyununun gerisine düşmez ise, Sneijder veya Selçuk'tan biri, kombinesini alıp, maçları tribünlerden bizim gibi izler.
Bruma ilk 3 maç itibarıyla kendisiyle kıyaslanan Ribery'ye en az 5 basar. Riberi'nin ilk maçlarıyla, Bruma Sultanı'nın ilk maçlarını kıyasladığımda, 3 seneye kalmaz Ronaldo'yu keser diyebilirim. Karavana şutlarına kimse kafayı takmasın, maksat o pozisyonlara girebilmekte. Golü kaçırmak için, önce gol pozisyonuna gireceksin. Burak yerine başka futbolcu o golleri kaçırsa kıllanırdım. Ama Burak gol için adam keser, babasını tanımaz. Araftayız, Hakan Şükür'ü, Tanju'yu seyretmiş biri olarak, ben ısrarla oynatılmasından yanayım.
Bu yazacaklarımı not edin. Söylemedi demeyin. En geç 3 maç içinde Galatasaray bir takıma 8-10 tane atacak. Bursa, Eskişehir, Antalya hatta Beşiktaş da sırasını savdı. Rızaspor'da yırttı. Bu kadar gol pozisyonu üreten takım, ürettiklerini de tabelaya yazdırması uzun sürmez.
Yediğimiz golü yazacağım. Be Sabri kardeşim. Ayı Eboue'yi kestin, çok daha iyi oynuyorsun tamam. Kornerde kafaya çıkmayacaksın, ayılık yok sende. 12 senedir yüzlerce maça çıktın seyrettin lan, niye ön dşrekte nöbet tutmazsın. Senden daha kısa Caner milli maçta kale dibinde durarak inanılmaz bir gole mani olmuştu. Bunu da hocalar mı söyleyecek be Tommiks?
Hasan bak, bir tüyo da sana vereyim. Amrabat'tan verim almak mümkün. Adam kanat futbolunda hepten leş değil. Her oynadığı oyunda mutlak bir şeyler yapıyor. Bugün her zaman ki gibi kötü oynadığında bile 2 asist yapabilirdi. Adamım ayağıyla ilgili bir sorun yok, sorun beyninde. Sen onun oynadığı yere Ronaldo'yu getir, ellerini kelepçele aynı Amrabat gibi oynar, daha da kötü oynar. Demek ki futbol sadece ayakla oynana bir oyun değil. Amrabat'a 1 ay izin verin, gitsin Tübitak'a biraz fizik, geometri, matematik öğrensin. Dönüp geldiğinde Buruma'dan farkının olmadığını göreceksiniz.
Galatasaray Taraftarı, beklenen oyuna, tezgaha gelmeyerek büyük bir imtihan verdi. Büyük maçların takımını, büyük maça yenemediği bir maçta yüksek moralle gönderdi. Galatasaray, gerçekten, ölümüne,
aslolan Galatasaray deyip, bunu yaşamın her anında ispatlayanlarındır.
Maçın başında son yılların en büyük futbolunu oynayacağımızı ve farklı kazanacağımızı öngörmüştüm. Futbolcuların zincirlerinden boşalmış gibi saldıracağını yazmıştım. Galatasaray beni bir kez daha isabetsizliğe uğratmadı, bahtiyarım. Son yılların en büyük futbolunu oynadık. Bilen bilir tabelaya bakmam. Maç benim için en az 8-1 bitmiş demektir. Aslında o 1 bile mucize sayılır da, atamadığımız onca mucizeden sonra, artık futbolun evliyalarının ceza kesmesi bizi şaşırtmadı.
Sahaya çıkan takım, hiç bir itiraza mahal vermeyecek şekilde sahadaydı. Yabancıların 5 + 1 le konuşlandırılması, muhtemel kötü oynamaya en yakın futbolcu Sneijder'in yerine Amrabat'ın girmesi, hatta Amrabat'ın tabela dezavantajından sonra çıkarılıp Umut'un girmesi bile tam bir oyun okuma yönetme işi olarak zabıtlarımıza geçmiştir. TÜH(Taffarel-Ümit-Hasan) özgür olunca o kadar da güvenilmez olmadıklarını Büyük Galatasaray taraftarına servis etmiş oldular. Ama işte bir de Yüce Gök var, sen ne yaparsan yap, topun canı var, futbol tanrılarının peygamberi olmak kolay bir şey değil. Götünle balık tutacaksın, bokunda boncuk olacak. Senin bile hissetmediğin koruyucuların olacak.
Arkanda adamın olsa maçına acemi hakem verdirmezsin, hadi verdiler hakemin acemiliği senin işine yaraması lazım. Ruzaspor faullerle seni oynatmamayı programlamış, sarıyı kafadan bastırsa, çok daha rahat bir maç geçirebilirsin. Burak belki senin ilk maçında 3 gol atarak Galatasaray bünyesinin kaldıramayacağı şebeklere Dünyanın yurosunu vermek üzere uçakları, metro gibi kullanmaz.
Maçla 1 kişi eksik başladık. Bir maç daha 10 kişiyle başlayacağız. Melo'nun olmadığı takım bir kişi eksiktir. Forma hesabıyla tamam olabilir ama ruh hesabıyla, taşak hesabıyla takım eksik. Ben Melo'nun haricindekileri bir çuvala koyup, ağzını bağlayıp bir Cami önüne bırakabilirim. Melo'suz 1 maç geçirmek, fena koydu. Teselli ikramiyemiz Engin Baytar'dı. Maç başlamadan ritüellerini yerine getirdi. Teemmüm yaptı, gusül abdestı aldı maça öyle başladı. Hadi Bruma anlamaz toteme tapınmaktan, hey Tay Burak sende bir tapınsaydın totemlere de cenabet cenabet oynamasaydın. Önümüzdeki maç Engin bu oyununun gerisine düşmez ise, Sneijder veya Selçuk'tan biri, kombinesini alıp, maçları tribünlerden bizim gibi izler.
Bruma ilk 3 maç itibarıyla kendisiyle kıyaslanan Ribery'ye en az 5 basar. Riberi'nin ilk maçlarıyla, Bruma Sultanı'nın ilk maçlarını kıyasladığımda, 3 seneye kalmaz Ronaldo'yu keser diyebilirim. Karavana şutlarına kimse kafayı takmasın, maksat o pozisyonlara girebilmekte. Golü kaçırmak için, önce gol pozisyonuna gireceksin. Burak yerine başka futbolcu o golleri kaçırsa kıllanırdım. Ama Burak gol için adam keser, babasını tanımaz. Araftayız, Hakan Şükür'ü, Tanju'yu seyretmiş biri olarak, ben ısrarla oynatılmasından yanayım.
Bu yazacaklarımı not edin. Söylemedi demeyin. En geç 3 maç içinde Galatasaray bir takıma 8-10 tane atacak. Bursa, Eskişehir, Antalya hatta Beşiktaş da sırasını savdı. Rızaspor'da yırttı. Bu kadar gol pozisyonu üreten takım, ürettiklerini de tabelaya yazdırması uzun sürmez.
Yediğimiz golü yazacağım. Be Sabri kardeşim. Ayı Eboue'yi kestin, çok daha iyi oynuyorsun tamam. Kornerde kafaya çıkmayacaksın, ayılık yok sende. 12 senedir yüzlerce maça çıktın seyrettin lan, niye ön dşrekte nöbet tutmazsın. Senden daha kısa Caner milli maçta kale dibinde durarak inanılmaz bir gole mani olmuştu. Bunu da hocalar mı söyleyecek be Tommiks?
Hasan bak, bir tüyo da sana vereyim. Amrabat'tan verim almak mümkün. Adam kanat futbolunda hepten leş değil. Her oynadığı oyunda mutlak bir şeyler yapıyor. Bugün her zaman ki gibi kötü oynadığında bile 2 asist yapabilirdi. Adamım ayağıyla ilgili bir sorun yok, sorun beyninde. Sen onun oynadığı yere Ronaldo'yu getir, ellerini kelepçele aynı Amrabat gibi oynar, daha da kötü oynar. Demek ki futbol sadece ayakla oynana bir oyun değil. Amrabat'a 1 ay izin verin, gitsin Tübitak'a biraz fizik, geometri, matematik öğrensin. Dönüp geldiğinde Buruma'dan farkının olmadığını göreceksiniz.
Galatasaray Taraftarı, beklenen oyuna, tezgaha gelmeyerek büyük bir imtihan verdi. Büyük maçların takımını, büyük maça yenemediği bir maçta yüksek moralle gönderdi. Galatasaray, gerçekten, ölümüne,
aslolan Galatasaray deyip, bunu yaşamın her anında ispatlayanlarındır.
25 Eyl 2013
El FATİH'a; Akkartal-ultrAbia-Ampülbahçe
Mesele futbol, spor değil çocuklar daha siz anlayamadınız mı? Travma yaşıyorsunuz biliyorum, yardımcı olmaya çalışıyorum. Suçlu sorumlu aramayın, emin olunuz ki çıkmaz bütün yollar zorlanmıştır. Hepinizden daha fazla üzgün olduğuma inanın. Ne yazık ki ülkemizde futbol yeşil sahalarda değil, bok tarlalarında oynanmaktadır. Bokun içinde mücadele edebilecek, Galatasaray'ı kollayabilecek, boka batmasını engelleyebilecek tek adam Fatih Terim di. Galatasaray'a yazık oldu. Kim gelirse gelsin, uçağa bindiği andan, kovuluncaya kadar benim düşmanımdır, ilan ediyorum.
Fatih Terim, dolayısıyla Galatasaray, iktidar mekanizmalarına, yani Tayyip Erdoğan'a direnememiştir. Mesele budur. Koskoca Genel Kurmay Başkanları, en acımasız polis müdürleri karşı koyamadı, onlar nasıl koysun. Kamunun tamamını ilgilendiren bir konuda artı eksi ne oluyorsa, olmuşsa direk mevcut Başbakan sorumludur. Galatasaray'a operasyon bizzat Başbakan tarafından yapılmıştır.
Memleketi yöneten, bütün kurum ve kuruluşlarını esir almış bir iktidar, bu sene en aşikar biçimde futbolu da esir almıştır. Bunların amacı ülke futboluna hizmet etmek, daha da ilerilere taşımak olsaydı, yarı final, çeyrek final görmüş takımlara, onların hocalarına saldırmaz, dengeyi bozmazlar dı. Nesi var futbolumuzun, daha ne başarı sağlayacak takımlarımız?
Futbol para etmeye başladığında, sırasıyla Cine5, Teleon, Digitürk patronlarının, daha fazla para kazanabilmek için, ligi son maçlara kadar taşımak uğruna bu seneye kadar ne tür dümenler çevirdiğine şahit olduk. Bu yönde görüşlerimi defalarca yazdım, ligin Fenerbahçe Şampiyonluğuna kurulduğuna, olmazsa da Galatasaray'a razı olur biçimde şekillendirildiğine inanıyorum. Beşiktaş para etmiyor, Beşiktaş'ın şampiyonluğu bu yıla kadar futbol baronlarının işine gelmedi. Bu futbol baronlarının içinde Beşiktaşlıların da olmasına rağmen.
Fakat bu sene her şey değişti. Futbolun artı değeri, özel sektörden alındı. Karamehmet'in ne günahı vardı, Başbakan'a ne yamuk yaptı bilemiyoruz, bizi de ilgilendirmedi ilk başta. Sonunda bakacağız, mutlaka bir kata kulli göreceğiz. Yani şu anda ligin getirisine iktidarın ihtiyacı yok, futbolun para getirmesi üzerine çaba sarf etmiyor, aksine ligin değerini düşürmeye çalışıyor, yollar arıyor, ne yazık ki buluyor da.
Demem şu ki, geçen sene Karamehmet ligi son maça taşımayı ne kadar istiyorsa, bu sene Tayyip ligi elinden gelen en kısa zamanda bitirmek istiyor. Çünkü büyük bir sebebi var. Haziran direnişini yapanlar bugün tribünlerde direnişi sürdürüyor. Bu muktedir, 200.000 kişiyi 5 dakikada dağıttı, kendi parasını verdiği futbolda, kendisine karşı bağırtmayacaktır.
Taraftarlar içinde en yoğun isyanı Çarşı gösterdi, Tayyip Erdoğan, kendi adını taşıyan stadyumda kendi aleyhinde tezahürata izin vermez. Bu mücadelesine Başkan Fikret Orman'ı bile ortak etti, kombine alanlara bağırmayacağım diye teyit ettirdi.. Hiç bir kulübümüz bu belaya, halk gibi, taraftar gibi karşı koyamaz. Fenerbahçe zaten UEFA'dan belasını buldu, hükümetin(Fedarasyonun) elinde istediği noktada Fener'e darbe indirecek koz var. Taraftarı biraz daha ''Her yer Taksim, her yer direniş'' diye bağırsa, ilk yarı bitmeden 2. ligte bulurlar kendilerini. Beşiktaşlı taraftarlardan, uzunca bir süre kurtuldular. Sırada en huzurlu, Şampiyonluğa en yakın, şampiyon olmasa bile Şampiyonlar ligi garanti takımın taraftarlarına da bir darbe gerekiyordu.
Bugün ihale açsalar, LigTv yi pazarda satmaya kalksalar alıcı çıkmaz. İyice bitirecekler, taraftarı tribünlerden çekip, kendi yandaşlarını dolduracaklar, sonrada görürsünüz Çalık gurubuna satacaklar. 3 büyük takımın kombinesini blok halinde alsalar 60 milyon dolar para eder. Bu para Tayyip için, ÖSO'na verdiği bahşiş bile değil.Ligimizi Katar ligine çevirmek için marşa bastılar.
En ufak bir muhalefete tahammülü olmayanların, futbolumuzu da esir aldığı günleri yaşıyoruz, Pazar günü Çarşıyı, dün bizi ağlattılar. Fenerbahçe'nin boynunda ilmik var, kıpırdadığında ümükleri sıkılacak. Hiç bir takım taraftarı, maçlardan zevk almıyor. Bu sene kim Şampiyon olursa olsun hiç bir coşku yaşanmayacak. Hatta bu iktidar sahipleri, kendilerine karşı sloganların kesilmemesi durumunda ligi tatil etmekte de tereddüt göstermezler.
Yani demem o ki çocuklar, Terim'in Galatasaray'dan gönderilmesi veya gitmesi sportif değildir. Galatasaray'ı 3 senedir devirmek isteyenler, karşılarında Terim'i bulmuşlardır. ilk sene şampiyonluk, bokun içinden, ikincisi de bataklıktan çıkarılıp alınmıştır. Bir 3.sü için yılanın başı küçükken ezilmiştir. Şimdi safları sıklaştırma zamanıdır. Galatasaray'a saldırılar olduğunda Fatih Terim sessiz kalacaktır, belki de nasıl saldıralacağının yollarını gösterecektir. Ben Fatih Terim'i azıcık tanımış isem, şu 2 Ulusal maçı oynayıp kaçıp gideceğine inanıyorum.
Ülkemiz nasıl ise futbolumuz da öyledir. Artık üçlüler de Allahü Ekber sesi duyarız, sakallı tribün liderleri setlere çıkar. Gol atılınca namaz kılanlar çoğalır. Ramazan'da, bayram'da kandil'de, mübarek günlerde maç oynanmaz. Abdestsiz futbolcuyu maça çıkarmazlar. Müslüman olmayan yabancı futbolcular kovulur. Ezan okunduğunda maç durur. Benden size tavsiye, hala takımınıza gönülden bağlıysanız, futbolu seviyor, tribünler bizim diyorsanız, 33. dakikadan 35i dakikaya yumuşak geçiş yapın..
100 yılda oluşturulmuş taraftarlık ruhu mu ne olacak? El FATİH'a
Fatih Terim, dolayısıyla Galatasaray, iktidar mekanizmalarına, yani Tayyip Erdoğan'a direnememiştir. Mesele budur. Koskoca Genel Kurmay Başkanları, en acımasız polis müdürleri karşı koyamadı, onlar nasıl koysun. Kamunun tamamını ilgilendiren bir konuda artı eksi ne oluyorsa, olmuşsa direk mevcut Başbakan sorumludur. Galatasaray'a operasyon bizzat Başbakan tarafından yapılmıştır.
Memleketi yöneten, bütün kurum ve kuruluşlarını esir almış bir iktidar, bu sene en aşikar biçimde futbolu da esir almıştır. Bunların amacı ülke futboluna hizmet etmek, daha da ilerilere taşımak olsaydı, yarı final, çeyrek final görmüş takımlara, onların hocalarına saldırmaz, dengeyi bozmazlar dı. Nesi var futbolumuzun, daha ne başarı sağlayacak takımlarımız?
Futbol para etmeye başladığında, sırasıyla Cine5, Teleon, Digitürk patronlarının, daha fazla para kazanabilmek için, ligi son maçlara kadar taşımak uğruna bu seneye kadar ne tür dümenler çevirdiğine şahit olduk. Bu yönde görüşlerimi defalarca yazdım, ligin Fenerbahçe Şampiyonluğuna kurulduğuna, olmazsa da Galatasaray'a razı olur biçimde şekillendirildiğine inanıyorum. Beşiktaş para etmiyor, Beşiktaş'ın şampiyonluğu bu yıla kadar futbol baronlarının işine gelmedi. Bu futbol baronlarının içinde Beşiktaşlıların da olmasına rağmen.
Fakat bu sene her şey değişti. Futbolun artı değeri, özel sektörden alındı. Karamehmet'in ne günahı vardı, Başbakan'a ne yamuk yaptı bilemiyoruz, bizi de ilgilendirmedi ilk başta. Sonunda bakacağız, mutlaka bir kata kulli göreceğiz. Yani şu anda ligin getirisine iktidarın ihtiyacı yok, futbolun para getirmesi üzerine çaba sarf etmiyor, aksine ligin değerini düşürmeye çalışıyor, yollar arıyor, ne yazık ki buluyor da.
Demem şu ki, geçen sene Karamehmet ligi son maça taşımayı ne kadar istiyorsa, bu sene Tayyip ligi elinden gelen en kısa zamanda bitirmek istiyor. Çünkü büyük bir sebebi var. Haziran direnişini yapanlar bugün tribünlerde direnişi sürdürüyor. Bu muktedir, 200.000 kişiyi 5 dakikada dağıttı, kendi parasını verdiği futbolda, kendisine karşı bağırtmayacaktır.
Taraftarlar içinde en yoğun isyanı Çarşı gösterdi, Tayyip Erdoğan, kendi adını taşıyan stadyumda kendi aleyhinde tezahürata izin vermez. Bu mücadelesine Başkan Fikret Orman'ı bile ortak etti, kombine alanlara bağırmayacağım diye teyit ettirdi.. Hiç bir kulübümüz bu belaya, halk gibi, taraftar gibi karşı koyamaz. Fenerbahçe zaten UEFA'dan belasını buldu, hükümetin(Fedarasyonun) elinde istediği noktada Fener'e darbe indirecek koz var. Taraftarı biraz daha ''Her yer Taksim, her yer direniş'' diye bağırsa, ilk yarı bitmeden 2. ligte bulurlar kendilerini. Beşiktaşlı taraftarlardan, uzunca bir süre kurtuldular. Sırada en huzurlu, Şampiyonluğa en yakın, şampiyon olmasa bile Şampiyonlar ligi garanti takımın taraftarlarına da bir darbe gerekiyordu.
Bugün ihale açsalar, LigTv yi pazarda satmaya kalksalar alıcı çıkmaz. İyice bitirecekler, taraftarı tribünlerden çekip, kendi yandaşlarını dolduracaklar, sonrada görürsünüz Çalık gurubuna satacaklar. 3 büyük takımın kombinesini blok halinde alsalar 60 milyon dolar para eder. Bu para Tayyip için, ÖSO'na verdiği bahşiş bile değil.Ligimizi Katar ligine çevirmek için marşa bastılar.
En ufak bir muhalefete tahammülü olmayanların, futbolumuzu da esir aldığı günleri yaşıyoruz, Pazar günü Çarşıyı, dün bizi ağlattılar. Fenerbahçe'nin boynunda ilmik var, kıpırdadığında ümükleri sıkılacak. Hiç bir takım taraftarı, maçlardan zevk almıyor. Bu sene kim Şampiyon olursa olsun hiç bir coşku yaşanmayacak. Hatta bu iktidar sahipleri, kendilerine karşı sloganların kesilmemesi durumunda ligi tatil etmekte de tereddüt göstermezler.
Yani demem o ki çocuklar, Terim'in Galatasaray'dan gönderilmesi veya gitmesi sportif değildir. Galatasaray'ı 3 senedir devirmek isteyenler, karşılarında Terim'i bulmuşlardır. ilk sene şampiyonluk, bokun içinden, ikincisi de bataklıktan çıkarılıp alınmıştır. Bir 3.sü için yılanın başı küçükken ezilmiştir. Şimdi safları sıklaştırma zamanıdır. Galatasaray'a saldırılar olduğunda Fatih Terim sessiz kalacaktır, belki de nasıl saldıralacağının yollarını gösterecektir. Ben Fatih Terim'i azıcık tanımış isem, şu 2 Ulusal maçı oynayıp kaçıp gideceğine inanıyorum.
Ülkemiz nasıl ise futbolumuz da öyledir. Artık üçlüler de Allahü Ekber sesi duyarız, sakallı tribün liderleri setlere çıkar. Gol atılınca namaz kılanlar çoğalır. Ramazan'da, bayram'da kandil'de, mübarek günlerde maç oynanmaz. Abdestsiz futbolcuyu maça çıkarmazlar. Müslüman olmayan yabancı futbolcular kovulur. Ezan okunduğunda maç durur. Benden size tavsiye, hala takımınıza gönülden bağlıysanız, futbolu seviyor, tribünler bizim diyorsanız, 33. dakikadan 35i dakikaya yumuşak geçiş yapın..
100 yılda oluşturulmuş taraftarlık ruhu mu ne olacak? El FATİH'a
22 Eyl 2013
Provokasyon; Beşiktaş 0-3 Galatasaray
Maç yazıları artık maçtan sonra yazılmıyor benim için. Hidayete erdim, vahiy geliyor kimsenin görmediği şeyler bana görünüyor. Ne yazsak, mecbur da değiliz, ama bir kaç kişi merak ediyor diye yine de yazacağım.
Yazacağım şey maç analizi değil. Fakat en net bir şekilde yazabilirim ki, sistemin, egemen sınıfın, yani iktidar mekanizmasının Beşiktaş Taraftarına, Çarşı gurubuna karşı yapılmış aleni bir ameliyattır. Sen kimsin de benim adımı taşıyan stadyumda, sen bana karşı slogan atamazsının, cezalandırılışıdır.
Beşitaş semtinin bütün gençlerini toplasan 80.000 kişi etmez. Desibel rekoru, seyirci rekoru diye yağlanıp koyun sürüsü gibi stada sokuldular. 43 senelik tribüncüyüm, Beşiktaş taraftarından da nefret ederim, ama hiç bir takım taraftarı, mağlupken, son dakikalarda serbest vuruş kullanmak üzereyken sahaya girmez. Üstelik sahaya girmesi muhtemel pislik Beşiktaş taraftarı Olimpiyat Stadını bilmeyenler için yazayım uçması lazım. Ya da merdivenleri arkadan dolaşıp sahaya girmesi en az 5 dakikasını alırdı.
Ben maçtan önce tevatür atmıştım, maça gelecek olanların en az 30.000 i Beşiktaşlı değil, desibel metreyi boşuna çalıştırmayın, gürültü rekoru kıramazsınız. Eğer kıracaksanız da 34. dakikada açın ve taraftarın tamamının sesini ölçebilin diye.
Bu saatten itibaren herkes konuşacaktır. Ben kimseyi dinlemeden yazayım. Sahaya girenlerin sivil polis olduğunu düşünüyorum. Hele kuzey tarafındaki kale arkası, maçın sonlarına doğru neredeyse boşaldı. Melo'nun pozisyonundan önce tribünler zaten karışıktı. Uzatmayayım, polisti, palalıydı, iktidar yalamasıydı her neyse, net olarak eminim. Ali İsmail'i kim dövdüyse, sahaya girenler onlardı.
Bir Galatasaraylı olarak kazandığımız maçtan sonra olumsuz şeyler yazmak, okuyanları üzebilir belki. Sanki Galatasaray yenilse daha çok memnun olacakmışım gibi düşünenler de olabilir. Değildir, inanın. Galatasaray, bırakın futbol maçını, rüzgara karşı işeme müsabakası bile yapsa kazansın isterim. Hatta bırak Galatasaray'ı, iki kişi kavga etse, sarı kırmızı kazak giyen biri varsa onun tarafından olurum.
Maç için yazabileceğim şeyleri Terim'in vatan millet Sakarya, bayrak Conk Bayırı, Estergon muhabbeti başladığında yazmıştım. Yendik, yenildik inanın hiç önemli değil. Görüşüm aynı, futbolu artık gizli bile olmayan eller yönetiyor. Beşiktaş bugün bizi yenseydi bile en fazla bir kaç maç sonra operasyona muhatap olacaktı. Taraftarı iktidara efelenmiş, ülkenin baş altı takımı, para etmez, şampiyonluğa yürüse futbol ekonomisi zarara uğrar. Lucescu'yu dövenler, Biliç'i falakaya yatırırlar.
Maç kadrosuna bakınca yenileceğimizi öngördük. Beşiktaş'ın çok iyi oynayacağından değil, bizim çok kötü oynayacağımızdan dolayı böyle düşündük. İki ayrı kanatta iki 100 metreci açık oyuncumuz varken, yine o lanet olası orta sahayı kalabalık tutan, para cebi pantolonundan büyük olan Sneijder'le başladı ve bitirdi. Burak gol atacak diye daha kaç maçı rulet masasına yatıracak belli değil. Dünyanın en büyük hacı yatmazı. Yenilmek için elinden geleni yaptı.
Ben Galatasaray Başkanı olsaydım, Fatih Terim'i ikinci yarıya çıkarmazdım. İlk yarı Muslera farkı önledi. İkinci yarı açıklardan Bruma'yı oyuna aldı. Zır deli olsa yapmaz, önce yenik duruma düşüp, sonra çıkarmaya çalışmaktan mazoşist bir zevk alıyor. Unutmayayım diye not almıştım. 55. dakikayı üşenmeyin seyredin yeniden. Topu Galatasaraylı futbolcu sakatlık dolayısıyla taca attı. Beşiktaşlılar da topu Muslera'ya verdiler. Basan yok, savunmamıza en yakın Beşiktaşlı futbolcu 40 metre mesafede. Muslera, topu önündekilere vermedi, topu dürtemiyorsunuz diye 60 metre ötedeki Bruma'ya isabetli pas olarak kullandı. Ben Galatasaray savunmasında oyuncu olsam o pozisyonda utanırdım.
Sneijder'i çözdüm.Oynatmanın bir yolu var. Terim'e bir kyak daha yapayım. Yolante'midir adı, sevgilisini farkedilir bir kıyafetle rakip kalecilerin tam arkasında oturtacaksın. Başka türlü kaleye gitmiyor, belki sevgilisini daha yakından görmek için gider. Mustafa Sarp'ın zengini, daha önce büyük takımlarda oynamışı. Korneri, serbest vuruşu bile yetiştirecek dermanı yok. Yüklendiği tek sorumluluk Selçuk İnan'ı bitirmek. Uyarıyorum, bir kaç maç daha Sneijder bu pozşsyonda oynarsa Selçuk İnan devre arasında transfer olur. Olsun zaten olmazsa kovulur. Şu andaki takımda gereksiz eleman pozisyonunda.
Burak'a gelince, Fatih Terim omuzuna bir apolet daha taksın diye helak oluyor koşmaktan. Çok gol kaçırmasının tek sebebi çok koşmasından. Gol anında zinde değil, güçlü değil, o kadar net belli oluyor ki kötü vuracağı. Bir de Drogba gibi rahat vuruş yapamıyor. Yedek kalırım endişesi çok rahat atacağı golleri kaçırmasına neden oluyor.
Kötü oynadığımız bir maçı kazandık. Kazandığımız maçın Beşiktaş maçı olması görüşümü değiştirmiyor. Bu Beşiktaş'ı, bu Galatasaray'ın yenememesi için büyük bir kenar müdahalesi gerekir. iTek futbolcuları Fernandez'in işini Melo bitirdi, Melo'nun şirretinden adam kornerleri bile kullanamadı. Drogba iki kötü vuruşla iki gol atarak Terim'in koluna serumu bağladı.
İlerleyen haftalarda bu geceki olayların benzerlerini göreceğiz. Hele lig burun buruna giderse, sistemin işi çok zor. Geçen senelerde ligin burun buruna gitmesini kuranların, bu sene aynı taktik işlerine gelmeyecek. Ülkede isyan var, isyancıların men direği
de büyük takım taraftarları. Muhtemelen Şampiyon ligin ilk yarısı bitmeden belli olur. Seçimlere yaklaşırken seyirci gazı alınır.
Bitirirken, bu sinirle şunları da yazayım hadi. Bir maçımız vardı, ona da darbe yapıldı. Biz küçükken topu halk çocukları oynar, halk çocukları seyrederdi. Şimdi zenginler oynuyor, zenginler seyrediyor. Çocukluk hastalıklarından kurtulamayan halk çocukları da maçlara gitmeye devam ettiği sürece, burnundan gaz, götünden cop eksik olmayacak. Yazık oldu güzelim oyunumuza.
Yazacağım şey maç analizi değil. Fakat en net bir şekilde yazabilirim ki, sistemin, egemen sınıfın, yani iktidar mekanizmasının Beşiktaş Taraftarına, Çarşı gurubuna karşı yapılmış aleni bir ameliyattır. Sen kimsin de benim adımı taşıyan stadyumda, sen bana karşı slogan atamazsının, cezalandırılışıdır.
Beşitaş semtinin bütün gençlerini toplasan 80.000 kişi etmez. Desibel rekoru, seyirci rekoru diye yağlanıp koyun sürüsü gibi stada sokuldular. 43 senelik tribüncüyüm, Beşiktaş taraftarından da nefret ederim, ama hiç bir takım taraftarı, mağlupken, son dakikalarda serbest vuruş kullanmak üzereyken sahaya girmez. Üstelik sahaya girmesi muhtemel pislik Beşiktaş taraftarı Olimpiyat Stadını bilmeyenler için yazayım uçması lazım. Ya da merdivenleri arkadan dolaşıp sahaya girmesi en az 5 dakikasını alırdı.
Ben maçtan önce tevatür atmıştım, maça gelecek olanların en az 30.000 i Beşiktaşlı değil, desibel metreyi boşuna çalıştırmayın, gürültü rekoru kıramazsınız. Eğer kıracaksanız da 34. dakikada açın ve taraftarın tamamının sesini ölçebilin diye.
Bu saatten itibaren herkes konuşacaktır. Ben kimseyi dinlemeden yazayım. Sahaya girenlerin sivil polis olduğunu düşünüyorum. Hele kuzey tarafındaki kale arkası, maçın sonlarına doğru neredeyse boşaldı. Melo'nun pozisyonundan önce tribünler zaten karışıktı. Uzatmayayım, polisti, palalıydı, iktidar yalamasıydı her neyse, net olarak eminim. Ali İsmail'i kim dövdüyse, sahaya girenler onlardı.
Bir Galatasaraylı olarak kazandığımız maçtan sonra olumsuz şeyler yazmak, okuyanları üzebilir belki. Sanki Galatasaray yenilse daha çok memnun olacakmışım gibi düşünenler de olabilir. Değildir, inanın. Galatasaray, bırakın futbol maçını, rüzgara karşı işeme müsabakası bile yapsa kazansın isterim. Hatta bırak Galatasaray'ı, iki kişi kavga etse, sarı kırmızı kazak giyen biri varsa onun tarafından olurum.
Maç için yazabileceğim şeyleri Terim'in vatan millet Sakarya, bayrak Conk Bayırı, Estergon muhabbeti başladığında yazmıştım. Yendik, yenildik inanın hiç önemli değil. Görüşüm aynı, futbolu artık gizli bile olmayan eller yönetiyor. Beşiktaş bugün bizi yenseydi bile en fazla bir kaç maç sonra operasyona muhatap olacaktı. Taraftarı iktidara efelenmiş, ülkenin baş altı takımı, para etmez, şampiyonluğa yürüse futbol ekonomisi zarara uğrar. Lucescu'yu dövenler, Biliç'i falakaya yatırırlar.
Maç kadrosuna bakınca yenileceğimizi öngördük. Beşiktaş'ın çok iyi oynayacağından değil, bizim çok kötü oynayacağımızdan dolayı böyle düşündük. İki ayrı kanatta iki 100 metreci açık oyuncumuz varken, yine o lanet olası orta sahayı kalabalık tutan, para cebi pantolonundan büyük olan Sneijder'le başladı ve bitirdi. Burak gol atacak diye daha kaç maçı rulet masasına yatıracak belli değil. Dünyanın en büyük hacı yatmazı. Yenilmek için elinden geleni yaptı.
Ben Galatasaray Başkanı olsaydım, Fatih Terim'i ikinci yarıya çıkarmazdım. İlk yarı Muslera farkı önledi. İkinci yarı açıklardan Bruma'yı oyuna aldı. Zır deli olsa yapmaz, önce yenik duruma düşüp, sonra çıkarmaya çalışmaktan mazoşist bir zevk alıyor. Unutmayayım diye not almıştım. 55. dakikayı üşenmeyin seyredin yeniden. Topu Galatasaraylı futbolcu sakatlık dolayısıyla taca attı. Beşiktaşlılar da topu Muslera'ya verdiler. Basan yok, savunmamıza en yakın Beşiktaşlı futbolcu 40 metre mesafede. Muslera, topu önündekilere vermedi, topu dürtemiyorsunuz diye 60 metre ötedeki Bruma'ya isabetli pas olarak kullandı. Ben Galatasaray savunmasında oyuncu olsam o pozisyonda utanırdım.
Sneijder'i çözdüm.Oynatmanın bir yolu var. Terim'e bir kyak daha yapayım. Yolante'midir adı, sevgilisini farkedilir bir kıyafetle rakip kalecilerin tam arkasında oturtacaksın. Başka türlü kaleye gitmiyor, belki sevgilisini daha yakından görmek için gider. Mustafa Sarp'ın zengini, daha önce büyük takımlarda oynamışı. Korneri, serbest vuruşu bile yetiştirecek dermanı yok. Yüklendiği tek sorumluluk Selçuk İnan'ı bitirmek. Uyarıyorum, bir kaç maç daha Sneijder bu pozşsyonda oynarsa Selçuk İnan devre arasında transfer olur. Olsun zaten olmazsa kovulur. Şu andaki takımda gereksiz eleman pozisyonunda.
Burak'a gelince, Fatih Terim omuzuna bir apolet daha taksın diye helak oluyor koşmaktan. Çok gol kaçırmasının tek sebebi çok koşmasından. Gol anında zinde değil, güçlü değil, o kadar net belli oluyor ki kötü vuracağı. Bir de Drogba gibi rahat vuruş yapamıyor. Yedek kalırım endişesi çok rahat atacağı golleri kaçırmasına neden oluyor.
Kötü oynadığımız bir maçı kazandık. Kazandığımız maçın Beşiktaş maçı olması görüşümü değiştirmiyor. Bu Beşiktaş'ı, bu Galatasaray'ın yenememesi için büyük bir kenar müdahalesi gerekir. iTek futbolcuları Fernandez'in işini Melo bitirdi, Melo'nun şirretinden adam kornerleri bile kullanamadı. Drogba iki kötü vuruşla iki gol atarak Terim'in koluna serumu bağladı.
İlerleyen haftalarda bu geceki olayların benzerlerini göreceğiz. Hele lig burun buruna giderse, sistemin işi çok zor. Geçen senelerde ligin burun buruna gitmesini kuranların, bu sene aynı taktik işlerine gelmeyecek. Ülkede isyan var, isyancıların men direği
de büyük takım taraftarları. Muhtemelen Şampiyon ligin ilk yarısı bitmeden belli olur. Seçimlere yaklaşırken seyirci gazı alınır.
Bitirirken, bu sinirle şunları da yazayım hadi. Bir maçımız vardı, ona da darbe yapıldı. Biz küçükken topu halk çocukları oynar, halk çocukları seyrederdi. Şimdi zenginler oynuyor, zenginler seyrediyor. Çocukluk hastalıklarından kurtulamayan halk çocukları da maçlara gitmeye devam ettiği sürece, burnundan gaz, götünden cop eksik olmayacak. Yazık oldu güzelim oyunumuza.
21 Eyl 2013
Bir Beşiktaş Tramvayı Aldı Beni
Haftalardır kara bulutlar dolaşıyor üzerimizde. Söylediklerimizin doğru çıkmasına sevinecek değiliz, o halde başımıza gelenlere üzülmemiz gerekiyor. Ve adımız Galatasaray'sa da çıkacak bir delik buluruz diyor ve arayışa geçiyoruz. Büyük takım trenindeyiz, ya arayışı hedef bilip yürüyeceğiz, ya tamam deyip ilk istasyonda ineceğiz. Tarihimizin en acı yenilgisini aldığımızın ertesinde önümüzde muhteşem bir maç çıktı. Keşke Kadıköy'de Fener maçı olsaydı ama buna da şükür.
Ligimizin en büyük başaltı takımıyla, hem de tarihlerinin en iyi ilk 100 metresini koştukları zamanda, ve rüyalarında göremeyecekleri bir fark atmışken, seyirci rekorunun kırılacağı bir maça denk gelmek, benden başka hiç kimsenin beklemediği bir tabela yapmış Galatasaray için Futbol Tanrısının bir hikmetidir.
Fatih Terim'siz bir Galatasaray'a razı olmadığım için, olası bir hezimet sonucunda, Hoca'nın uzama ihtimali dolayısıyla, futboldan futbolcudan anlamadığına inandığım Grande'ye bir yardımımız daha olsun diye, Beşiktaş maçının rahat geçilmesi adına, maç kadrosunu ve maç taktiğini yazıyorum.
Oyuncu grubumuzu incelediğimizde her kesin malumu. 10 yabancı futbolcunun yanında oynatabileceğimiz en az 20 futbolcumuz olduğunu görüyoruz. Yabancı futbolcular, bunca para verilerek, kadro açılsın diye de başka yabancılar kovularak getirildiklerine göre çok iyi futbolcular olduğunu tartışmak anlamsız. Öyleyse 10 kişiden 6 kişiyi, maç kadrosuna yazıp, yanlarına da 12 Türk futbolcuyu ekleyerek yarın gece kampa alacağız.
Muslera; Galatasaray kalecilerinin kendisi dahil çok kötü olduğunu düşünenlerdenim. Ufuk ve Aykut'un kaleci olmadığını çoktan anladık. Bizim paramızla 5 para etmezler, ama Grande'nin kendi parası olmadığı için eşek yükü para ödetmeye devam ededursun. Bari Arena'daki kombinelerini sattırsa da kulüp devede kulak kadar bir tahsilat yapabilse. Eray'ı hiç seyretmeseydik keşke. Kaleci sanıp bu seneyi de geçiştirebilirdik. Geçen hafta kalede Eray'ı seyredince, Muslera artık benim için antrenman maçında bile vazgeçemeyeceğim kalecidir. Muslera'sız maçın sorumluluğunu kimse taşıyamaz. Üstelik daha 2 gün önce yarım düzine yemesine rağmen.
Melo, Riera, Amrabat, Bruma, Drogba ;Yabancı futbolcularım.
Yedek kaleci (usulden kalburun biri, kalecilerimiz maalesef kova bile değil, Muslera'ya bir şey olsa bile ben kaleye geçirmem, Melo'yu kaleye geçiririm), Hamit( Sakatsa Sabri), Hakan Balta, Selçuk, Engin, Semih, Ceyhun, Burak, Gökhan, Umut, Aydın, Yekta.( bu son ikisi oynasın diye değil, kural böyle, yedek kulübesi pas pasçısı olarak yazılmıştır. A2 takımından iki kişiyi de alabilirdim ama çocukların gururunu kırmayayım, utanırlar diye kaşar yedek tercih ettim)
Şimdi ilk 11 i açıklıyorum. Elimde şeffaf minkale, kuyumcu terazisi, kumpas, periyodik cetvel, ne zıkkımsa ne kadar ölçüm biçim aleti varsa sererim masanın üstüne. 11 i sahada 7 si yanımda oturacak futbolcuları en adaletli bir şekilde dağıtmam lazım başta. 6 yabancıyı ilk 11 koymak adaletli değil, üstelik oyun içinde hamle yapılmasının önünde engel. Madem yabancı futbolcular, yerli futbolculardan iyi, demek ki ben yabancı iyiyi çıkarırsam mutlaka daha kötü yerli bir futbolcu koyacağım için, oyuna somut olarak pozitif katkım olmayacak. Değişiklik dostlar tribünde görsün misalini geçmez. Oynatacağım 6 yabancının tamamının iyi oynamasına dua etmek için de Hoca değil hacı olmak lazım.
Bu durumda sahadaki 5 yerliden 3 ünü başka yerlilerle değiştirebiliyorum. Yani böylesi bir tercihte, 6 da sıfırlık bir şans var iken, 5 de 3 gibi büyük bir asimetri söz konusu. Bazılarının 604 kuralının Galatasaray aleyhine olduğu görüşü bu yüzdendir. Ama madem bu kural her takım için geçerli, risk minimizasyonuyla, kar maksimizasoyunun peşine düşmemiz lazım. Tam net açıklayamadım belki ama kısaca ben ilk 11 i her zaman 5 yabancı, 6 yerli, kulübeyi de 1 yabancı 6 yerliyle oluştururum.
Bu tercih hem hancı futbolculara daha fazla güvendiğimi, yolcularla maç kazanılır ama destan yazılmaz olduğunu takıma şırınga ediyorum, hem de oyun içerisinde gerçekten darbe yapabileceğim bir veya bir kaç koz bulunduruyorum. Ve Muslera'nın önündeki 10 kişiyi tahtaya yazıyorum.
Hamit-Semih-Hakan Balta-Riera savunma dörtlüsü, önlerine Ceyhun-Melo çapası. Selçuk İnan oyun kurucu(Oyun kurucusuz hiç bir maça çıkmam ve Galatasaray kadrosunda da şu an Selçuk tek oyun kurucudur. Daha önce büyük neticeler almış ismi, cebi, dolayısıyla cüzdanı büyük futbolcular oynayacak diye Selçuk kaybedilmek üzere) açıklarda Amrabat ve Bruma, golcü Burak.
Şimdi oyun planına geçiyor ve kafamızda maçı oynuyoruz.
Karıncayı ezmeyiz dediysek, böcekler durumdan vazife çıkarmasın. Real'den hezimet yediğimize sevinenler, önce bir Real Madrid maçı oynayacak, sonra sevinmeye kaldığı yerden devam edecek. Atarız tutarız ama yar (uçurum)başında tutarız. Bizim Galatasaray'dan başka neyimiz var? İmparatora söverim ama velev ki sokakta Terim'i biriyle kavga ederken göreyim, haklı mı haksız mı sormam, kavgasına ölümüne dalarım.
Galatasaray'ın hiç bir maçında beraberliğe razı olmam. Beşiktaş maçını da yenmeye oynayacağım elbet. Yenmeye oynayacak bir 11 ve maç dizilişi ortaya koyuyorum hodri meydan. 433 oynuyorum. Burak 11 km koşmayacak. Hangi salak icat ettiyse, bütün orta düzey hocalar atlamış bu koşu mesafesi denen şebekliğe. Kaleci bile top yokken gezinerek 4 km koşmuş sayılıyor. Semih 10 kere kornere, serbest vuruşa gidip gelse 100 metre gidiş, 100 dönüşle, 2 km boş koşu yapmış sayılıyor. Demek, Hagi, Sergen, Jardel, Tanju gibi futbolcular şimdi olsa hiç bir takımda oynayamayacak. Ben Tanju Çolak'ı kendi 18 imiz içinde hiç görmedim. Messi'yi kendi kalecisinin yanında gören var mı? Burak'ı it gibi koşturmak neyin nesidir? Top kendi gol bölgesindeyse elbet basacak basabildiği kadar, top onu geçmişse atacak bir iskemle orta sahaya oturacak. Burak diri kalacak ki, topla gol postta buluştuğu zaman olanca zindeliğiyle darbe yapabilsin. Melo onun yerine de koşacak, koşar.
Ceyhun hazırlık maçlarının en iyi futbolcusuydu. Gerek fiziği, gerek tekniği ile, ve en çok da Terim'in çok eskiden beri tanıdığı, güvenip transfer ettiği biri olması dolayısıyla da kötü oynarsam bir daha oynayamam endişesi olmadan çok rahat maç oynar. Üstelik bir kaç mevki de rahatlıkla oynayabilir, şut çeker, serbest vuruş bile kullanır. İlk topa basar, her hangi müdahalesinde de Melo toparlar, oyun kurucuya aktarır, gerekirse de kendi kurar, havlar.
İki hızlı kanat forvetiyle oyun oynama alanını iyice açar, sahanın her metre karesini değerlendiririz. Sağdan soldan yağmur gibi Burak'a pas attırırım.(orta değil, pas) Açıklar genç futbolcular, kolay kolay yorulmazlar, ama ben geberene kadar koşun diye taktik veririm. Ve baştan anons ederim, ilerleyen dakikalarda ikinizden birini çıkaracağım. Hocalarda anlayamadığım, akıl erdiremediğim onca şeyden biri de budur. Kötü oynayanı çıkarırlar. Bu tamamen yanlış bir tercihtir. Ben yapmam. Ben kötü oynayanı çıkarmam, maçın tamamını kötü bitireni de bir daha oynatmam.
Diyelim ki Amrabat beklentimden kötü, Bruma beklentimden iyi oynuyor. Ben o anda Mörfi kuralını uygularım. Bir şey iyi gidiyorsa, kötü gitmesi an meselesi. Bruma az sonra cortlayacak. Yok arkadaş bu çok basit bir önerme, ben daha bilimsel düşünürüm diyorsan aynı şey, o zaman George Politzer aklına gelsin. Diyalektiğin 4. maddesini işlet. Her madde, her olay zıttıyla birlikte hüküm sürer. Yani iyi oynayan futbolcunun bir süre sonra, kötü oynama ihtimaliyle, kötü oynayan birinin bir süre sonra iyi oynama ihtimali aynıdır. Nasıl olsa Bruma'dan verimi almışım, muhtemelen kötü oynamaya başlayacak, çıkarırım.
Şimdi dikkatle okuyun, esas sihir burada. Sihirin dışında kalanını Terim'de yapabiliyor, ben Terim'in yapamadığını yapıyor, tek değişiklik hakkımı kullanarak 4 değişiklik birden yapıyorum. İyi oynayan Bruma'yı çıkarıp, Drogba'yı oyuna alıyorum ve kötü oynayan Amrabat'ın iyi oynamaya başlayacağı dakikaları bekliyorum. Aynı anda Riera'yı sol açığa gönderiyorum, 2. değişiklik. Üstelik oyun planımda hiç bir değişiklik yok. Hakan Balta'yı sol beke kaydırıyorum 3. değişiklik. Son değişiklik, Ceyhun'u stopere çekiyorum ve iki değişiklik daha hakkım kalıyor.
Bu yaptığım değişikliğin dakikası, skor tabelasına göre değişir. Değişiklik garanti de, yeniksem ilk yarı bitiminde, galipsem 60 larda falan. Selçuk'u ön liberoya, Burak'ı çıkana kadar Drogba gerisine alır, çıkarınca Engin Baytar'ı içeri iterim. Muhtemelen son 20 dakikaya 2 fark önde girmişimdir, Beşiktaş şuursuzca gol kovalayacak, öldürücü darbenin zamanı geldi. Riera'yı yanıma çağırıp, Umut Bulut'u, Drogba'nın yanına gönderirim.
Adam atılırsa, sakatlık çıkarsa, hiç düşünmediğimiz bir futbolcu oynayamaz duruma gelirse o da önceden belli. Kaleci dahil, birinin başına halt gelirse Melo onun yerine de oynayacak. Melo'ya bir şey olursa artık kader utansın. Herkesin yerine koyabileceğim adam var ama Melo'nun yerine koyacağım adam yok.
Serbest vuruşları, penaltıyı, bize göre sol taraftan oluşacak kornerleri Selçuk, sağ taraftakileri Riera kullanacak. Yani toplar içeriye kavisle atılacak, öyle bir atacaksın ki kimseye top değmese gol olabilsin. Selçuk'un kullanamam dediği vuruşları,
Selçuk kimi isterse o atacak. Kornerlere Semih ve Hakan Balta gitmeyecek. Vurma ihtimalleri sıfır olan toplar için boşuna enerji tüketiminden başka işe yaramıyor.
Geriye, yana mecbur kalmadıkça pas atmak yok. Karşında elbet bir rakip var, top onlardayken alan savunması, alan presi yapılacak, ceza sahası yakınlarında faul yapılmayacak. Fernandez, Alex'ten daha iyi korner ve serbest vuruş kullanıyor, üstelik Almeyda çok yükseklerden ve çok iyi kafa vurabiliyor. Bu olasılık kaskoya bağlanacak. Faul yapacağınıza bırakın girebildikleri kadar kaleye yaklaşsınlar. Bu iki futbolcu dışındakiler için ekstra önleme gerek yok, her takımda hemen hemen aynı kalibrede oyuncu var. Kendi oyunumuza bakacağız, kendi planladığımız mücadeleyi vereceğiz.
Maç bittiğinde hiç kimsenin 20 metre koşacak dermanı kalmayacak şekilde sahadan çıkabilirsek, İkitelli'den Florya'ya kadar marş söyleyerek döneceğimizden şüphem yok.
Bütün bu planlar, gazlar, dolduruşlar, taktikler hikaye, takmayın kafanızı siz hasta bir Galatasaraylının saçma sapan sözlerine, Metin gibi oynayın yeter.
Haydi çocuklar; Gazanız mübarek olsun.
Ligimizin en büyük başaltı takımıyla, hem de tarihlerinin en iyi ilk 100 metresini koştukları zamanda, ve rüyalarında göremeyecekleri bir fark atmışken, seyirci rekorunun kırılacağı bir maça denk gelmek, benden başka hiç kimsenin beklemediği bir tabela yapmış Galatasaray için Futbol Tanrısının bir hikmetidir.
Fatih Terim'siz bir Galatasaray'a razı olmadığım için, olası bir hezimet sonucunda, Hoca'nın uzama ihtimali dolayısıyla, futboldan futbolcudan anlamadığına inandığım Grande'ye bir yardımımız daha olsun diye, Beşiktaş maçının rahat geçilmesi adına, maç kadrosunu ve maç taktiğini yazıyorum.
Oyuncu grubumuzu incelediğimizde her kesin malumu. 10 yabancı futbolcunun yanında oynatabileceğimiz en az 20 futbolcumuz olduğunu görüyoruz. Yabancı futbolcular, bunca para verilerek, kadro açılsın diye de başka yabancılar kovularak getirildiklerine göre çok iyi futbolcular olduğunu tartışmak anlamsız. Öyleyse 10 kişiden 6 kişiyi, maç kadrosuna yazıp, yanlarına da 12 Türk futbolcuyu ekleyerek yarın gece kampa alacağız.
Muslera; Galatasaray kalecilerinin kendisi dahil çok kötü olduğunu düşünenlerdenim. Ufuk ve Aykut'un kaleci olmadığını çoktan anladık. Bizim paramızla 5 para etmezler, ama Grande'nin kendi parası olmadığı için eşek yükü para ödetmeye devam ededursun. Bari Arena'daki kombinelerini sattırsa da kulüp devede kulak kadar bir tahsilat yapabilse. Eray'ı hiç seyretmeseydik keşke. Kaleci sanıp bu seneyi de geçiştirebilirdik. Geçen hafta kalede Eray'ı seyredince, Muslera artık benim için antrenman maçında bile vazgeçemeyeceğim kalecidir. Muslera'sız maçın sorumluluğunu kimse taşıyamaz. Üstelik daha 2 gün önce yarım düzine yemesine rağmen.
Melo, Riera, Amrabat, Bruma, Drogba ;Yabancı futbolcularım.
Yedek kaleci (usulden kalburun biri, kalecilerimiz maalesef kova bile değil, Muslera'ya bir şey olsa bile ben kaleye geçirmem, Melo'yu kaleye geçiririm), Hamit( Sakatsa Sabri), Hakan Balta, Selçuk, Engin, Semih, Ceyhun, Burak, Gökhan, Umut, Aydın, Yekta.( bu son ikisi oynasın diye değil, kural böyle, yedek kulübesi pas pasçısı olarak yazılmıştır. A2 takımından iki kişiyi de alabilirdim ama çocukların gururunu kırmayayım, utanırlar diye kaşar yedek tercih ettim)
Şimdi ilk 11 i açıklıyorum. Elimde şeffaf minkale, kuyumcu terazisi, kumpas, periyodik cetvel, ne zıkkımsa ne kadar ölçüm biçim aleti varsa sererim masanın üstüne. 11 i sahada 7 si yanımda oturacak futbolcuları en adaletli bir şekilde dağıtmam lazım başta. 6 yabancıyı ilk 11 koymak adaletli değil, üstelik oyun içinde hamle yapılmasının önünde engel. Madem yabancı futbolcular, yerli futbolculardan iyi, demek ki ben yabancı iyiyi çıkarırsam mutlaka daha kötü yerli bir futbolcu koyacağım için, oyuna somut olarak pozitif katkım olmayacak. Değişiklik dostlar tribünde görsün misalini geçmez. Oynatacağım 6 yabancının tamamının iyi oynamasına dua etmek için de Hoca değil hacı olmak lazım.
Bu durumda sahadaki 5 yerliden 3 ünü başka yerlilerle değiştirebiliyorum. Yani böylesi bir tercihte, 6 da sıfırlık bir şans var iken, 5 de 3 gibi büyük bir asimetri söz konusu. Bazılarının 604 kuralının Galatasaray aleyhine olduğu görüşü bu yüzdendir. Ama madem bu kural her takım için geçerli, risk minimizasyonuyla, kar maksimizasoyunun peşine düşmemiz lazım. Tam net açıklayamadım belki ama kısaca ben ilk 11 i her zaman 5 yabancı, 6 yerli, kulübeyi de 1 yabancı 6 yerliyle oluştururum.
Bu tercih hem hancı futbolculara daha fazla güvendiğimi, yolcularla maç kazanılır ama destan yazılmaz olduğunu takıma şırınga ediyorum, hem de oyun içerisinde gerçekten darbe yapabileceğim bir veya bir kaç koz bulunduruyorum. Ve Muslera'nın önündeki 10 kişiyi tahtaya yazıyorum.
Hamit-Semih-Hakan Balta-Riera savunma dörtlüsü, önlerine Ceyhun-Melo çapası. Selçuk İnan oyun kurucu(Oyun kurucusuz hiç bir maça çıkmam ve Galatasaray kadrosunda da şu an Selçuk tek oyun kurucudur. Daha önce büyük neticeler almış ismi, cebi, dolayısıyla cüzdanı büyük futbolcular oynayacak diye Selçuk kaybedilmek üzere) açıklarda Amrabat ve Bruma, golcü Burak.
Şimdi oyun planına geçiyor ve kafamızda maçı oynuyoruz.
Karıncayı ezmeyiz dediysek, böcekler durumdan vazife çıkarmasın. Real'den hezimet yediğimize sevinenler, önce bir Real Madrid maçı oynayacak, sonra sevinmeye kaldığı yerden devam edecek. Atarız tutarız ama yar (uçurum)başında tutarız. Bizim Galatasaray'dan başka neyimiz var? İmparatora söverim ama velev ki sokakta Terim'i biriyle kavga ederken göreyim, haklı mı haksız mı sormam, kavgasına ölümüne dalarım.
Galatasaray'ın hiç bir maçında beraberliğe razı olmam. Beşiktaş maçını da yenmeye oynayacağım elbet. Yenmeye oynayacak bir 11 ve maç dizilişi ortaya koyuyorum hodri meydan. 433 oynuyorum. Burak 11 km koşmayacak. Hangi salak icat ettiyse, bütün orta düzey hocalar atlamış bu koşu mesafesi denen şebekliğe. Kaleci bile top yokken gezinerek 4 km koşmuş sayılıyor. Semih 10 kere kornere, serbest vuruşa gidip gelse 100 metre gidiş, 100 dönüşle, 2 km boş koşu yapmış sayılıyor. Demek, Hagi, Sergen, Jardel, Tanju gibi futbolcular şimdi olsa hiç bir takımda oynayamayacak. Ben Tanju Çolak'ı kendi 18 imiz içinde hiç görmedim. Messi'yi kendi kalecisinin yanında gören var mı? Burak'ı it gibi koşturmak neyin nesidir? Top kendi gol bölgesindeyse elbet basacak basabildiği kadar, top onu geçmişse atacak bir iskemle orta sahaya oturacak. Burak diri kalacak ki, topla gol postta buluştuğu zaman olanca zindeliğiyle darbe yapabilsin. Melo onun yerine de koşacak, koşar.
Ceyhun hazırlık maçlarının en iyi futbolcusuydu. Gerek fiziği, gerek tekniği ile, ve en çok da Terim'in çok eskiden beri tanıdığı, güvenip transfer ettiği biri olması dolayısıyla da kötü oynarsam bir daha oynayamam endişesi olmadan çok rahat maç oynar. Üstelik bir kaç mevki de rahatlıkla oynayabilir, şut çeker, serbest vuruş bile kullanır. İlk topa basar, her hangi müdahalesinde de Melo toparlar, oyun kurucuya aktarır, gerekirse de kendi kurar, havlar.
İki hızlı kanat forvetiyle oyun oynama alanını iyice açar, sahanın her metre karesini değerlendiririz. Sağdan soldan yağmur gibi Burak'a pas attırırım.(orta değil, pas) Açıklar genç futbolcular, kolay kolay yorulmazlar, ama ben geberene kadar koşun diye taktik veririm. Ve baştan anons ederim, ilerleyen dakikalarda ikinizden birini çıkaracağım. Hocalarda anlayamadığım, akıl erdiremediğim onca şeyden biri de budur. Kötü oynayanı çıkarırlar. Bu tamamen yanlış bir tercihtir. Ben yapmam. Ben kötü oynayanı çıkarmam, maçın tamamını kötü bitireni de bir daha oynatmam.
Diyelim ki Amrabat beklentimden kötü, Bruma beklentimden iyi oynuyor. Ben o anda Mörfi kuralını uygularım. Bir şey iyi gidiyorsa, kötü gitmesi an meselesi. Bruma az sonra cortlayacak. Yok arkadaş bu çok basit bir önerme, ben daha bilimsel düşünürüm diyorsan aynı şey, o zaman George Politzer aklına gelsin. Diyalektiğin 4. maddesini işlet. Her madde, her olay zıttıyla birlikte hüküm sürer. Yani iyi oynayan futbolcunun bir süre sonra, kötü oynama ihtimaliyle, kötü oynayan birinin bir süre sonra iyi oynama ihtimali aynıdır. Nasıl olsa Bruma'dan verimi almışım, muhtemelen kötü oynamaya başlayacak, çıkarırım.
Şimdi dikkatle okuyun, esas sihir burada. Sihirin dışında kalanını Terim'de yapabiliyor, ben Terim'in yapamadığını yapıyor, tek değişiklik hakkımı kullanarak 4 değişiklik birden yapıyorum. İyi oynayan Bruma'yı çıkarıp, Drogba'yı oyuna alıyorum ve kötü oynayan Amrabat'ın iyi oynamaya başlayacağı dakikaları bekliyorum. Aynı anda Riera'yı sol açığa gönderiyorum, 2. değişiklik. Üstelik oyun planımda hiç bir değişiklik yok. Hakan Balta'yı sol beke kaydırıyorum 3. değişiklik. Son değişiklik, Ceyhun'u stopere çekiyorum ve iki değişiklik daha hakkım kalıyor.
Bu yaptığım değişikliğin dakikası, skor tabelasına göre değişir. Değişiklik garanti de, yeniksem ilk yarı bitiminde, galipsem 60 larda falan. Selçuk'u ön liberoya, Burak'ı çıkana kadar Drogba gerisine alır, çıkarınca Engin Baytar'ı içeri iterim. Muhtemelen son 20 dakikaya 2 fark önde girmişimdir, Beşiktaş şuursuzca gol kovalayacak, öldürücü darbenin zamanı geldi. Riera'yı yanıma çağırıp, Umut Bulut'u, Drogba'nın yanına gönderirim.
Adam atılırsa, sakatlık çıkarsa, hiç düşünmediğimiz bir futbolcu oynayamaz duruma gelirse o da önceden belli. Kaleci dahil, birinin başına halt gelirse Melo onun yerine de oynayacak. Melo'ya bir şey olursa artık kader utansın. Herkesin yerine koyabileceğim adam var ama Melo'nun yerine koyacağım adam yok.
Serbest vuruşları, penaltıyı, bize göre sol taraftan oluşacak kornerleri Selçuk, sağ taraftakileri Riera kullanacak. Yani toplar içeriye kavisle atılacak, öyle bir atacaksın ki kimseye top değmese gol olabilsin. Selçuk'un kullanamam dediği vuruşları,
Selçuk kimi isterse o atacak. Kornerlere Semih ve Hakan Balta gitmeyecek. Vurma ihtimalleri sıfır olan toplar için boşuna enerji tüketiminden başka işe yaramıyor.
Geriye, yana mecbur kalmadıkça pas atmak yok. Karşında elbet bir rakip var, top onlardayken alan savunması, alan presi yapılacak, ceza sahası yakınlarında faul yapılmayacak. Fernandez, Alex'ten daha iyi korner ve serbest vuruş kullanıyor, üstelik Almeyda çok yükseklerden ve çok iyi kafa vurabiliyor. Bu olasılık kaskoya bağlanacak. Faul yapacağınıza bırakın girebildikleri kadar kaleye yaklaşsınlar. Bu iki futbolcu dışındakiler için ekstra önleme gerek yok, her takımda hemen hemen aynı kalibrede oyuncu var. Kendi oyunumuza bakacağız, kendi planladığımız mücadeleyi vereceğiz.
Maç bittiğinde hiç kimsenin 20 metre koşacak dermanı kalmayacak şekilde sahadan çıkabilirsek, İkitelli'den Florya'ya kadar marş söyleyerek döneceğimizden şüphem yok.
Bütün bu planlar, gazlar, dolduruşlar, taktikler hikaye, takmayın kafanızı siz hasta bir Galatasaraylının saçma sapan sözlerine, Metin gibi oynayın yeter.
Haydi çocuklar; Gazanız mübarek olsun.
18 Eyl 2013
Terimizm; Galatasaray 1-6 Real Madrid
Bu bir maç yazısı değildir, maç yazısı Terim'in Milli Takım nöbetine gönderildiği an zaten yazılmıştır ve bu sezonun tamamını kapsamaktadır.
Eğer biri veya birileri, biri veya birileri tarafından körü körüne otorite kabul ediliyorsa, korkuluyorsa, analitik görüşten uzak, tapınırcasına bağlı kalınıyorsa bu büyük bir araştırma konusudur. Ne yaparsa yapsın eleştirilmiyor, doğru kabul ediliyor, vazgeçilmez sayılıyor, kısaca kendisine ibadet ediliyorsa bu bir dindir, totemdir, öğretidir, ideolijidir, terminolijide adı konulmak üzere (x)zmdir. Açacağız.
Ülkemizde istisnasız, en küçük bir manav şirketinden en büyük Türk Silahlı Kuvvetlerine kadar bütün kurum ve kuruluşlar hilelidir. Deseleksiyon tarafından işgal altındadır. Hiç birinin başında hak eden yoktur ve hepsi Dünya malını en kısa yoldan en büyük hacimde yüklenmek üzere kurgulanmıştır.Ve konu futbol olunca da bilgi ve ilgi alanımız dahilindedir. Tezlerimizi ortaya koyuyoruz.
Futbolumuz da ne yazık ki hiç hak etmeyenler, hiç bilmeyenler tarafından kurulmuş ve idare edilmektedir. Futbolu bilmeyenler, hileyi, düzeni çok iyi bilmektedirler.Ve karşımıza yıkılamayan fakat yıkılası, bertaraf edilmesi gereken fakat her daim bir şekilde hacı yatmaz misali bertaraf edilemeyen bir futbol totemi çıkmaktadır. TERİMİZM.
Ne kadar çok batırırsa, ne kadar çok yanlış yaparsa o kadar tapınılmaktadır. Kendisi Milli Takım hocası oldu diye, Milli maç seyretmeyenler, Milli maç seyreder olmuştur, gördük. Ben daha beterini gördüm biliyorum, bu dinin müritleri içinde, Terim Fenerbahçe'nin başına geçse Fenerbahçeli olmakta tereddüt göstermeyecek olanlar vardır.
Şimdi hipotez zamanıdır, Galatasaraylıların yani bizim acımız büyükken yüreğimiz yaralıyken zamanı değil diyenler de çıkabilir ama tam zamanıdır. Ben Galatasaray için kavimden kardeşten vazgeçmiş, iflas etmiş bir adamım. Fatih Terim'in benden daha büyük Galatasaraylı olduğu yalandır. Galatasaray'ın başında olmadığı zamanlar, ne kendisi, ne ailesi, ne damatları tek bir defa bile Galatasaray maçına gelmemişlerdir. Hatta bir anım vardır, 4-5 sene önce Bodrum'da bir arkadaşımın yapı market mağazasında Galatasaray maçı seyrediyorduk, Terim eşiyle geldi, bir şeyler aldı. Galatasaray maçını televizyondan bile seyretmediğini anlıyoruz. Hipotez şudur.
Eğer ki Mehmet Ağar-Mesut Yılmaz Fenerbahçeli olsaydı bugün dinimizin adı Rıdvanizm olacak, Fatih Terim muhtemelen Bodrum'da çipura avlayacaktı. Futbol her zaman devleti idare eden egemen sınıfın ilgi alanındadır. Demirel zamanında bile zam yapılırken Fener-Galatasaray maçları kollanır o gece yapılan zamları, halk anlayana, tepki koyana kadar iş işten geçer alıştırılırdı. Çok eskilere gitmiyorum, futbolun oligarşi tarafından zapt edilmesiyle beraber, kurdukları sistem, artık hiç bir şeyi şansa bırakmadan oyunu icra etmektedir. Bu icra kurulunun da en somut, en deşifre olmuş kişisi Fatih Terim'dir.
Hakkında onlarca yazı yazmışım. Bu gün hezimetin ardından yine aynı şeyi yazıyorum, futbolumuzun pis olduğuna, kurulduğuna yüzde yüz inandığım için, Galatasaray'ı koruması açısından pisliği en iyi bilen Terim'in takımın başında kalmasını isterim. Futbol delikanlı gibi oynansa, netice sahada alınsa, futboldan, futbolcudan zerre anlamadığına da inandığım Terim'e, değil Galatasaray, sıradan bir Ptt lig takımının bile emanet edilemeyeceğini de biliyorum.
Amacım Fatih Terim korkusundan bize kıyak yapılmasını istemek değil. Ama en azından Terim varken, Galatasaray üzerine sistem müdahale etmeye kalktığında, sistemin bir numaralı çocuğu farkına varıp, gardını alıyor, Galatasaray taraftarını teyakkuza getirebiliyor. Galatasaray'a ameliyat yapacaklar, Fatih Terim'in bile farkına varamayacağı yöntemler arayıp bulmak durumundalar. Ve buldular da.
Meselenin milli mesele olmadığı en azından Galatasaray taraftarının %70 i tarafından kabul edilmektedir. Fatih Terim'e emir verip dengeyi bozduranların da milli olmadığı, ülkesini düşünmediği yine bu yüzde tarafından bilinmektedir. Öyleyse kendi tapındıkları adamın Milli olmayan, fakat milli görünen olaya sıcak bakmadığı doğru bulmadığı ortadadır. Fatih Terim'in ne kadar ülkesini bayrağını sevdiğini test edecek değiliz, keşke gerçekten bizden fazla ülkesini sevse ne var ki ben 40 senedir kendisini izliyorum bu anlamda bir mitingte, bayramda, anma gününde Terim ailesine rastlamadık. Vatan Millet Sakarya'nın yasak olduğu günlerde, Terim'in Vatan Millet Sakarya şiarıyla görev kabul ettiğini düşünecek değiliz.
Çok net biçimde görünüyor, amaç Galatasaray'ın ilerlemesini durdurmak. Fenerbahçe ve Beşiktaş'a ceza geleceği belliydi, şimdi ülke liginde de ağır cezalar bekliyor. Şampiyonluk sırasının Galatasaray'dan alındığını en iyi Fatih Terim bilmektedir. Nasıl ki derin devletin futbol bakanları tarafından yaratılmış, büyütülmüş, verilen onca destekle adını imparatora çıkarmışlarsa, onlar istediği zaman diyetini isteyebilirdi. Bu korkuyla daha ne kadar iktidarda kalacaktı ve korktuğu başına geldi. Fenerbahçeli Tayyip icraatı boyunca Şampiyonun kim olacağına karışmamıştı. Şimdi sıra bu işe de gelmişti. Yarın puan farkı açıldığında, Fener'e, Beşiktaş'a puan silme cezası veremedikleri anda Galatasaray taraftarının ağıtını kesecek tek şey, Terimizm markalı emzikler olacaktı.
Beşiktaşlı suçlu Tüpçü'nün yanına, suçluları en iyi bilen ama şebekenin de ayakta kalması için mesai harcamak zorunda olan Galatasaray'lı Terim'i memur ederek, futbolseverlerin olası isyanının önüne geçmeyi planladılar. Bu plan yürürlüktedir, Beşiktaşın tulum çıkarmasının da önemi yoktur. Bizi, peşimizden Fenerbahçe'yi yenip puan farkını açsa bile Biliç'i Lucescu'dan beter edeceklerdir. Sıra Başbakan'ın takımındadır, uzak ara Fenerbahçe Şampiyon olacaktır. Peşinden Beşiktaş gelecek fakat Galatasaray Şampiyon ilan edilecektir. Yumuşak geçiş tam da böyle planlanmıştır, en azından benim gördüğüm film bu şekildedir.
Bu Şampiyonlar ligi maçı için giriştir. Her takım 6 tane yiyebilir, ama büyük takım kendisine 6 atana, 6 atabilme ihtimali olan takımdır. Bu ihtimal yoksa hamaseti bırakıp gerçeklerle yüz yüze gelme vaktidir. Terim futbol takımı mühendisliğini bilmez, bilse Milli takımda oynattığı Semih'i, kesip, hiç seyretmeden aldırdığı çok aşikar olup Şecu'yu oynatmaz. Şecu, ayağını Galatasaray formasıyla topa ilk değdiğinde görüşümüzü yazdık, aynı görüşteyiz. Servet'in siyahisidir en fazla. Devre arasında kovulur. Türk Milli takımı, muz cumhuriyeti milli takımı değildir, Kamerun Milli takımından da aşağı değildir. Bu ne ego, bu ne tafra, bu ne ben bilirim siz bilmesiniz bencilliğidir?
Şimdi sen bu Semih'i, Beşiktaş maçına nasıl motive edeceksin. Adam fasulyeden oyuncu olduğunu, kontenjan olmasa tribünde oturacağını bile bile nasıl oynar. Bu nasıl maç okumaktır? Savunma bas bas bağırıyor, ben kendi kaleme gol atacağım diye, maç 4 olmuş Umut'u oyuna alarak dalga mı geçiyorsun. 4-4 mü daha kolay, 5i, 6 yı yememek mi?
Elinde Bruma var, belli ki ben futbolcuyum diyor. Eğer 30 dakika oynatacaksan ilk 30 dakika oynatsana. Seyirci çıldırmışken, Real'in çıkamayacağı garantiyken çocuğu ilk 11 çıkarsan da maceraya destanla başlasa olmaz mı?
Oyun olarak bir fark yok, farkımız mentalitede. Pozisyonları değişsek bu kez Real bizi yine en az 4-1 yenerdi. Burak Real'de oynasa o kafayı bize atardı, Ronaldo'nun girdiği pozisyona Burak girdiği zaman atamıyor. Golcüyü it gibi koşturuyor, gol anında gücünün çoğunu harcamış oluyor. Arda Turan, en az 3 Snaijder eder, ben hallederim giderse gitsin demek neyin nesidir. Real Madrid'e karşı oynanacak en iyi oyun işte budur. Elinde Melo'dan başka üst düzey bir futbolcun yok. Selçuk'da bırakmış Galatasaray'ı. Ne kornerlere, ne serbest vuruşlara gidiyor.
Kafasına koymuş maçtan önce, Engin'i çıkarıp Bruma'yı alacak. İlk yarının en iyi futbolunu oynuyordu Engin. Snaijder'i çıkarsana adam turistik geziye gelmiş. Çok merak ediyorum, bu iş için futbol bilmeye gerek yok. Eboue'ye kardeşim yere yatmayacaksın dedin mi bir kere bile. Adam ayı, öküz toslasa devrilmez, rüzgarla, nefesle vurulmuş gibi yere atıyor kendisini.
Takım orta Afrika takımı gibi, oynattığın 14 kişinin 10 u yabancı, 4 ü eski Trabzonsporlu olacak, Galatasaray ruhundan bahsedeceksin, Metin Oktay gömleği giyeceksin. 2000 in Galatasarayının başında olduğuna inanmak gerçekten çok güç. Galatasaray bir his takımıdır, ruh takımıdır. Taşıma suyla, yolcu futbolcuyla maç kazanırsın belki ama efsane yazamazsın. Yine de Muslera ve Melo'nun maçtan ağlayarak çıkması yüreğimizi burktu. Ama ne Dani, ne Şedu ne de ne bileyim, Selçuk'tu, Umut'tu bizim yandığımız gibi yanmaz. Bıraksaydın bari kendi öz evlatlarımızla çarpışarak geberseydik. Ruhsuz, para sayan futbolcularla sıçan gibi öldük.
İnanılır gibi değil, eğer sabotaj peşinde değilsen Antalya maçıyla Real Madrid maçı nasıl aynı kurguyla oynanır. Hadi bunu da geçtik, Dani'ye nasıl bir taktik vermiş olabilirsin. Ben kendimi Dani'nin yerine koydum ve maçı oynadım. Nasıl olsa her maç tribündeyim, benim oynamam için unutulmaz şeyler yapmam lazım. 6 pasın içinde Ronaldo'ya bacak arası atarım, sonra bekler bir çalım da Benzema'ya basarım. Basamazsam 6 golden birini bana yazın ne olacak, basarsam takımda banko oynarım. Normal risk almadan, minumum stoper performansıyla oynasa ne olacak. Beşiktaş maçı kapıda, Florya'da bir kebapçıda televizyondan seyredecek.
Aynı şey, Riera, Şecu, Amrabat için de geçerli. Kombine sahibi futbolcular. İster halinden memnun olup yuro transferi yapar, ister halinden huzursuz olup bir sonraki maçı nasıl riske edeceğinin hesabını yapar. Engin için de başka bir vesvese söz konusu. 5 Türk'ten biri nasıl olacak. Prens Emre Çolak'ı kesmesi için Aslantepe'de uçan kuş arayacak. Belki ağzıyla falan yakalar da takıma girer. Terimizm'in adaletinin tecellisi için boynunu uzatıverir.
Son olarak Ancelotti'nın Terim'e acımayıp gol yağdırdığını, eğer Morinho olsa en fazla 3 te bırakacağını, bunun da geçmişten gelen bir psikolojik hesap olduğunu yazarak maçı kapatalım.
Somut bir hamle olursa, yani bizim bile göreceğimiz, düşüncemizi yazarız. Biz şunu görüyoruz, Fatih Terim'in İmparator olmasına katkıda bulunanlar, Galatasaray'ın vites küçültmesi emrini vermişlerdir. Takım normal şartlarda Beşiktaş'ı zaten yenecektir. En uygun zaman gelmek üzeredir, Fatih Terim en kısa zamanda kazasız belasız, TERİMİZM'e zarar vermeden kaçacaktır.
Yüce gök büyük Galatasaray'ı şebekenin kirli oyunlarından korusun. Büyük Galatasaray taraftarı, gözünüzü dört açın. Başka Galatasaray yok, yense de büyük yenilse de.
Eğer biri veya birileri, biri veya birileri tarafından körü körüne otorite kabul ediliyorsa, korkuluyorsa, analitik görüşten uzak, tapınırcasına bağlı kalınıyorsa bu büyük bir araştırma konusudur. Ne yaparsa yapsın eleştirilmiyor, doğru kabul ediliyor, vazgeçilmez sayılıyor, kısaca kendisine ibadet ediliyorsa bu bir dindir, totemdir, öğretidir, ideolijidir, terminolijide adı konulmak üzere (x)zmdir. Açacağız.
Ülkemizde istisnasız, en küçük bir manav şirketinden en büyük Türk Silahlı Kuvvetlerine kadar bütün kurum ve kuruluşlar hilelidir. Deseleksiyon tarafından işgal altındadır. Hiç birinin başında hak eden yoktur ve hepsi Dünya malını en kısa yoldan en büyük hacimde yüklenmek üzere kurgulanmıştır.Ve konu futbol olunca da bilgi ve ilgi alanımız dahilindedir. Tezlerimizi ortaya koyuyoruz.
Futbolumuz da ne yazık ki hiç hak etmeyenler, hiç bilmeyenler tarafından kurulmuş ve idare edilmektedir. Futbolu bilmeyenler, hileyi, düzeni çok iyi bilmektedirler.Ve karşımıza yıkılamayan fakat yıkılası, bertaraf edilmesi gereken fakat her daim bir şekilde hacı yatmaz misali bertaraf edilemeyen bir futbol totemi çıkmaktadır. TERİMİZM.
Ne kadar çok batırırsa, ne kadar çok yanlış yaparsa o kadar tapınılmaktadır. Kendisi Milli Takım hocası oldu diye, Milli maç seyretmeyenler, Milli maç seyreder olmuştur, gördük. Ben daha beterini gördüm biliyorum, bu dinin müritleri içinde, Terim Fenerbahçe'nin başına geçse Fenerbahçeli olmakta tereddüt göstermeyecek olanlar vardır.
Şimdi hipotez zamanıdır, Galatasaraylıların yani bizim acımız büyükken yüreğimiz yaralıyken zamanı değil diyenler de çıkabilir ama tam zamanıdır. Ben Galatasaray için kavimden kardeşten vazgeçmiş, iflas etmiş bir adamım. Fatih Terim'in benden daha büyük Galatasaraylı olduğu yalandır. Galatasaray'ın başında olmadığı zamanlar, ne kendisi, ne ailesi, ne damatları tek bir defa bile Galatasaray maçına gelmemişlerdir. Hatta bir anım vardır, 4-5 sene önce Bodrum'da bir arkadaşımın yapı market mağazasında Galatasaray maçı seyrediyorduk, Terim eşiyle geldi, bir şeyler aldı. Galatasaray maçını televizyondan bile seyretmediğini anlıyoruz. Hipotez şudur.
Eğer ki Mehmet Ağar-Mesut Yılmaz Fenerbahçeli olsaydı bugün dinimizin adı Rıdvanizm olacak, Fatih Terim muhtemelen Bodrum'da çipura avlayacaktı. Futbol her zaman devleti idare eden egemen sınıfın ilgi alanındadır. Demirel zamanında bile zam yapılırken Fener-Galatasaray maçları kollanır o gece yapılan zamları, halk anlayana, tepki koyana kadar iş işten geçer alıştırılırdı. Çok eskilere gitmiyorum, futbolun oligarşi tarafından zapt edilmesiyle beraber, kurdukları sistem, artık hiç bir şeyi şansa bırakmadan oyunu icra etmektedir. Bu icra kurulunun da en somut, en deşifre olmuş kişisi Fatih Terim'dir.
Hakkında onlarca yazı yazmışım. Bu gün hezimetin ardından yine aynı şeyi yazıyorum, futbolumuzun pis olduğuna, kurulduğuna yüzde yüz inandığım için, Galatasaray'ı koruması açısından pisliği en iyi bilen Terim'in takımın başında kalmasını isterim. Futbol delikanlı gibi oynansa, netice sahada alınsa, futboldan, futbolcudan zerre anlamadığına da inandığım Terim'e, değil Galatasaray, sıradan bir Ptt lig takımının bile emanet edilemeyeceğini de biliyorum.
Amacım Fatih Terim korkusundan bize kıyak yapılmasını istemek değil. Ama en azından Terim varken, Galatasaray üzerine sistem müdahale etmeye kalktığında, sistemin bir numaralı çocuğu farkına varıp, gardını alıyor, Galatasaray taraftarını teyakkuza getirebiliyor. Galatasaray'a ameliyat yapacaklar, Fatih Terim'in bile farkına varamayacağı yöntemler arayıp bulmak durumundalar. Ve buldular da.
Meselenin milli mesele olmadığı en azından Galatasaray taraftarının %70 i tarafından kabul edilmektedir. Fatih Terim'e emir verip dengeyi bozduranların da milli olmadığı, ülkesini düşünmediği yine bu yüzde tarafından bilinmektedir. Öyleyse kendi tapındıkları adamın Milli olmayan, fakat milli görünen olaya sıcak bakmadığı doğru bulmadığı ortadadır. Fatih Terim'in ne kadar ülkesini bayrağını sevdiğini test edecek değiliz, keşke gerçekten bizden fazla ülkesini sevse ne var ki ben 40 senedir kendisini izliyorum bu anlamda bir mitingte, bayramda, anma gününde Terim ailesine rastlamadık. Vatan Millet Sakarya'nın yasak olduğu günlerde, Terim'in Vatan Millet Sakarya şiarıyla görev kabul ettiğini düşünecek değiliz.
Çok net biçimde görünüyor, amaç Galatasaray'ın ilerlemesini durdurmak. Fenerbahçe ve Beşiktaş'a ceza geleceği belliydi, şimdi ülke liginde de ağır cezalar bekliyor. Şampiyonluk sırasının Galatasaray'dan alındığını en iyi Fatih Terim bilmektedir. Nasıl ki derin devletin futbol bakanları tarafından yaratılmış, büyütülmüş, verilen onca destekle adını imparatora çıkarmışlarsa, onlar istediği zaman diyetini isteyebilirdi. Bu korkuyla daha ne kadar iktidarda kalacaktı ve korktuğu başına geldi. Fenerbahçeli Tayyip icraatı boyunca Şampiyonun kim olacağına karışmamıştı. Şimdi sıra bu işe de gelmişti. Yarın puan farkı açıldığında, Fener'e, Beşiktaş'a puan silme cezası veremedikleri anda Galatasaray taraftarının ağıtını kesecek tek şey, Terimizm markalı emzikler olacaktı.
Beşiktaşlı suçlu Tüpçü'nün yanına, suçluları en iyi bilen ama şebekenin de ayakta kalması için mesai harcamak zorunda olan Galatasaray'lı Terim'i memur ederek, futbolseverlerin olası isyanının önüne geçmeyi planladılar. Bu plan yürürlüktedir, Beşiktaşın tulum çıkarmasının da önemi yoktur. Bizi, peşimizden Fenerbahçe'yi yenip puan farkını açsa bile Biliç'i Lucescu'dan beter edeceklerdir. Sıra Başbakan'ın takımındadır, uzak ara Fenerbahçe Şampiyon olacaktır. Peşinden Beşiktaş gelecek fakat Galatasaray Şampiyon ilan edilecektir. Yumuşak geçiş tam da böyle planlanmıştır, en azından benim gördüğüm film bu şekildedir.
Bu Şampiyonlar ligi maçı için giriştir. Her takım 6 tane yiyebilir, ama büyük takım kendisine 6 atana, 6 atabilme ihtimali olan takımdır. Bu ihtimal yoksa hamaseti bırakıp gerçeklerle yüz yüze gelme vaktidir. Terim futbol takımı mühendisliğini bilmez, bilse Milli takımda oynattığı Semih'i, kesip, hiç seyretmeden aldırdığı çok aşikar olup Şecu'yu oynatmaz. Şecu, ayağını Galatasaray formasıyla topa ilk değdiğinde görüşümüzü yazdık, aynı görüşteyiz. Servet'in siyahisidir en fazla. Devre arasında kovulur. Türk Milli takımı, muz cumhuriyeti milli takımı değildir, Kamerun Milli takımından da aşağı değildir. Bu ne ego, bu ne tafra, bu ne ben bilirim siz bilmesiniz bencilliğidir?
Şimdi sen bu Semih'i, Beşiktaş maçına nasıl motive edeceksin. Adam fasulyeden oyuncu olduğunu, kontenjan olmasa tribünde oturacağını bile bile nasıl oynar. Bu nasıl maç okumaktır? Savunma bas bas bağırıyor, ben kendi kaleme gol atacağım diye, maç 4 olmuş Umut'u oyuna alarak dalga mı geçiyorsun. 4-4 mü daha kolay, 5i, 6 yı yememek mi?
Elinde Bruma var, belli ki ben futbolcuyum diyor. Eğer 30 dakika oynatacaksan ilk 30 dakika oynatsana. Seyirci çıldırmışken, Real'in çıkamayacağı garantiyken çocuğu ilk 11 çıkarsan da maceraya destanla başlasa olmaz mı?
Oyun olarak bir fark yok, farkımız mentalitede. Pozisyonları değişsek bu kez Real bizi yine en az 4-1 yenerdi. Burak Real'de oynasa o kafayı bize atardı, Ronaldo'nun girdiği pozisyona Burak girdiği zaman atamıyor. Golcüyü it gibi koşturuyor, gol anında gücünün çoğunu harcamış oluyor. Arda Turan, en az 3 Snaijder eder, ben hallederim giderse gitsin demek neyin nesidir. Real Madrid'e karşı oynanacak en iyi oyun işte budur. Elinde Melo'dan başka üst düzey bir futbolcun yok. Selçuk'da bırakmış Galatasaray'ı. Ne kornerlere, ne serbest vuruşlara gidiyor.
Kafasına koymuş maçtan önce, Engin'i çıkarıp Bruma'yı alacak. İlk yarının en iyi futbolunu oynuyordu Engin. Snaijder'i çıkarsana adam turistik geziye gelmiş. Çok merak ediyorum, bu iş için futbol bilmeye gerek yok. Eboue'ye kardeşim yere yatmayacaksın dedin mi bir kere bile. Adam ayı, öküz toslasa devrilmez, rüzgarla, nefesle vurulmuş gibi yere atıyor kendisini.
Takım orta Afrika takımı gibi, oynattığın 14 kişinin 10 u yabancı, 4 ü eski Trabzonsporlu olacak, Galatasaray ruhundan bahsedeceksin, Metin Oktay gömleği giyeceksin. 2000 in Galatasarayının başında olduğuna inanmak gerçekten çok güç. Galatasaray bir his takımıdır, ruh takımıdır. Taşıma suyla, yolcu futbolcuyla maç kazanırsın belki ama efsane yazamazsın. Yine de Muslera ve Melo'nun maçtan ağlayarak çıkması yüreğimizi burktu. Ama ne Dani, ne Şedu ne de ne bileyim, Selçuk'tu, Umut'tu bizim yandığımız gibi yanmaz. Bıraksaydın bari kendi öz evlatlarımızla çarpışarak geberseydik. Ruhsuz, para sayan futbolcularla sıçan gibi öldük.
İnanılır gibi değil, eğer sabotaj peşinde değilsen Antalya maçıyla Real Madrid maçı nasıl aynı kurguyla oynanır. Hadi bunu da geçtik, Dani'ye nasıl bir taktik vermiş olabilirsin. Ben kendimi Dani'nin yerine koydum ve maçı oynadım. Nasıl olsa her maç tribündeyim, benim oynamam için unutulmaz şeyler yapmam lazım. 6 pasın içinde Ronaldo'ya bacak arası atarım, sonra bekler bir çalım da Benzema'ya basarım. Basamazsam 6 golden birini bana yazın ne olacak, basarsam takımda banko oynarım. Normal risk almadan, minumum stoper performansıyla oynasa ne olacak. Beşiktaş maçı kapıda, Florya'da bir kebapçıda televizyondan seyredecek.
Aynı şey, Riera, Şecu, Amrabat için de geçerli. Kombine sahibi futbolcular. İster halinden memnun olup yuro transferi yapar, ister halinden huzursuz olup bir sonraki maçı nasıl riske edeceğinin hesabını yapar. Engin için de başka bir vesvese söz konusu. 5 Türk'ten biri nasıl olacak. Prens Emre Çolak'ı kesmesi için Aslantepe'de uçan kuş arayacak. Belki ağzıyla falan yakalar da takıma girer. Terimizm'in adaletinin tecellisi için boynunu uzatıverir.
Son olarak Ancelotti'nın Terim'e acımayıp gol yağdırdığını, eğer Morinho olsa en fazla 3 te bırakacağını, bunun da geçmişten gelen bir psikolojik hesap olduğunu yazarak maçı kapatalım.
Somut bir hamle olursa, yani bizim bile göreceğimiz, düşüncemizi yazarız. Biz şunu görüyoruz, Fatih Terim'in İmparator olmasına katkıda bulunanlar, Galatasaray'ın vites küçültmesi emrini vermişlerdir. Takım normal şartlarda Beşiktaş'ı zaten yenecektir. En uygun zaman gelmek üzeredir, Fatih Terim en kısa zamanda kazasız belasız, TERİMİZM'e zarar vermeden kaçacaktır.
Yüce gök büyük Galatasaray'ı şebekenin kirli oyunlarından korusun. Büyük Galatasaray taraftarı, gözünüzü dört açın. Başka Galatasaray yok, yense de büyük yenilse de.
14 Eyl 2013
Burakula; Galatasaray 1-1 Antalyaspor
Futbolun dışında gelişen, sürdürülen tiyatroyu daha önce yazdık. Bu bir tespittir, ben inanıyorum, Galatasaray açısından endişeliyim. Yoksa bana ne, ben bu oyunu, kuranların, yönetenlerin yanlı, bilinçli bir sistem çerçevesinde oynattıklarını bildiğimden hiç bir şey şaşırtmıyor.
Mesele Milli Takım değildi. Beklenen Fenerbahçe ve Beşiktaş'a ağır puan silme cezaları gelecek. Galatasaray en kötü ligi 3. bile bitirse yine Şampiyon sayılacak. Bari bu arada kağıt üzerinde, puan hesabıyla Fener veya belki de sırası gelmiş Beşiktaş Şampiyon olsun da taraftarları avutulsun, ligin değeri düşmesin, tescilde de siz olun, yumuşak bir geçişle bu işi halledelim meselesidir. Yarın puan farkı oluştuğunda, ya da lig kızıştığında da Galatasaray taraftarının soluğunu kesmek için bu işin en tepesindeki, en sır sahibi adamı futbolun başına getirdiler.
Dolayısıyla son 3 haftada kaybedilen puanlarla sistem tam kapasiteyle işleyişini sürdürüyor da denebilirdi ama bu maç için ben demiyorum.
Seyrettiğim 4 lig maçının en iyi futbolunu oynadık. Hem de kalecisiz, ve 3 eksikle. Ben Eray İşcan'ı, geçen yıl Kartalsporla Kartal'da oynanan maçın ikinci yarısında izlemiş ve tekniğine bayılmıştım. Fiziğine bakınca da Muslera için yabancı kontenjanın kullanılmasına saplanıp kalmıştım. Sıradan bir lig maçı peformansını görünce, Muslera için söylediğim olumsuz bütün sözlerimi geri alıyorum. Yediği golü defalarca izledim, topun neresinden geçtiğini süzemedim. Top sanki ufoydu, Eray'ı delip geçti. Çok rahat gelen bir topu elinden kaçırdı, bu kaleciyim diyen birinin yapmayacağı şeydi. Gereksiz boşa çıktı, bir pozisyon kıl payı ofsayttı, top o kadar açılmış, sepet gibi çizgide bekliyordu. Galatasaray kalecisi olamaz net, aman Muslera.
Kaleci yok dedik, peki diğer olmayanlar. Emre ve Amrabat için yeni bir şey söyleyecek değilim. Benim için yok hükmümde futbolculardır. Maçın benim açımdan en sevindirici anı, Emre'nin vurduğu topun direkten dönmesiydi. O top gol olsa, o golle kazansak bir 5 sene daha iyimser Galatasaraylıların dilinden kurtulamazdık. Amrabat, yanlış spor yapıyor. Kısa mesafe koşucusu olsa 3 sene içinde Hüseyin Bolt'u çöpe gönderir. Yapamayacağı tek spor futbol, onu da Grande sayesinde yapıp, Fas merkez bankasına yuro dolduruyor.
Engin Baytar için dilim kötü demeye varmıyor. Diken üstünde bir futbolcu. Ağzıyla kuş tutsa bu takımda ilk 11 olamayacak, ve Emre'den daha fazla maç oynayamayacak. Bu tedirginlik futboluna direk yansıyor. Terim Engin Baytar'a, 8 maç banko oynayacaksın, istediğin kadar kötü oyna çıkarmayacağım dese, oynadığı futbolun en az 5 misline çıkar. Ama bu pozisyonda yedek kulübesini pas pas yapmaya devam edecek.
Geriye kaç kişi kaldı? Takımın göz bebeği, her şeyi, kahramanı Melo. Kalan 7 kişinin 4 ü Meloydu. Oynadığımız 4 lig maçının tamamında en iyi futbolcumuz Melo oldu. Taraftarın futbolcuyu, herkesten daha iyi tanıdığının en somut ispatı Melo'dur. Çok şanssız bir maçındaydı. Oynamayan ama forma giyen 3 kişi Melo'ya en yakın futbolculardı. Orta sahada tek başına dövüştü, iğrenç Samet'in, iğrenç futbolcularına karşı.
Burak bey bir gol atacak diye, şimdiye kadar potansiyel 10 gol pozisyonuna giremiyordu takım. Bu maç girdi, beni bilen bilir tabelayla işim olmaz. Bugün Galatasaray en az 7 farkla Antalyasporu yendi bana göre. Hem de 7 kişiyle. Hem de maçın en az yarım saati çalınmışken.
Burak tam bir baş belası oyuncu. Sanki gol atamazsa kötü oynamış sayılacak, bir sonraki maç oynatılmayacakmış sanıyor kendisini. Golcü bencil olur kabul de bu kadar da olmaz kardeşim. Gol postta top Burakta ise, takım duruyor, kimse pas istemiyor, gol için çaba göstermiyor. Biliyorlar ki Burak gol pası vermez. Sanki oynamasa Drogba her maç çuvalla gol atacakmış gibi. Gel de oynatma, oynatmasan deli derler, oynatsan çoğu maç sen deli olursun.
Bir şeyi hiç anlamıyorum. Maç eksiği var deniliyor yeni transfer olmuş futbolcular için. Bruma 70 de girdi. Yani Terim'e göre 20-25 dakika oynayabilir. Bu 20 dakikayı, maçın sonunda takım yenikken mi daha iyi, değerlendirir, yoksa maçın başında takım çullanmış, rakip çıkamaz durumda iken mi? Koca 70 dakika, prens Emre, ve elbet bir maç iyi oynayacak olan Amrabat'la harcıyorsun be Grande. Haklarını yemeyelim diyeceğim, maçın başında tonla gol kaçırdık, Amrabat bile göze batmıyordu, ama işte sonradan girenlerle de başlasan yine aynı baskıyı kurardık.
Bilinmeyen bir şey yoktu. Bu takımın 12. futbolcusu yok. Bruma çok hızlı ve ölüsü Galatasaray'da ilk 11 çıkar. Kendisi gelmeden 12. adam yok diyorduk, şimdi 11. adam kimse o düşünsün. Bir umudum Eray iyi çıkar, Muslera kenarda oturur kaleyi yabancı işgalinden kurtarırız diyordum, ama bu fikrimden kesin vazgeçtim. Muslera'sız kalenin sorumluluğunu hiç kimse alamaz. Bir maça denk gelir, hezimete uğrarız.
7 kişiyle bu kadar çok gol pozisyonu üreten takıma daha fazla saydırılmaz. Üstelik oynadığımız maçlar gazoz maçı kategorisinde. Alınan alınmayan puanların hiç bir kıymeti harbiyesi yok. Şimdilik usulen oynatıyorlar, esasen nasıl tecelli edecek hep beraber göreceğiz.
Son olarak Milli Takım hocasına bir sorum olacak. Emre ve Engin iyi futbolcular ise neden milli takımda yoklar, kötü futbolcularsa neden Galatasaray'da oynuyorlar Hocam?
Mesele Milli Takım değildi. Beklenen Fenerbahçe ve Beşiktaş'a ağır puan silme cezaları gelecek. Galatasaray en kötü ligi 3. bile bitirse yine Şampiyon sayılacak. Bari bu arada kağıt üzerinde, puan hesabıyla Fener veya belki de sırası gelmiş Beşiktaş Şampiyon olsun da taraftarları avutulsun, ligin değeri düşmesin, tescilde de siz olun, yumuşak bir geçişle bu işi halledelim meselesidir. Yarın puan farkı oluştuğunda, ya da lig kızıştığında da Galatasaray taraftarının soluğunu kesmek için bu işin en tepesindeki, en sır sahibi adamı futbolun başına getirdiler.
Dolayısıyla son 3 haftada kaybedilen puanlarla sistem tam kapasiteyle işleyişini sürdürüyor da denebilirdi ama bu maç için ben demiyorum.
Seyrettiğim 4 lig maçının en iyi futbolunu oynadık. Hem de kalecisiz, ve 3 eksikle. Ben Eray İşcan'ı, geçen yıl Kartalsporla Kartal'da oynanan maçın ikinci yarısında izlemiş ve tekniğine bayılmıştım. Fiziğine bakınca da Muslera için yabancı kontenjanın kullanılmasına saplanıp kalmıştım. Sıradan bir lig maçı peformansını görünce, Muslera için söylediğim olumsuz bütün sözlerimi geri alıyorum. Yediği golü defalarca izledim, topun neresinden geçtiğini süzemedim. Top sanki ufoydu, Eray'ı delip geçti. Çok rahat gelen bir topu elinden kaçırdı, bu kaleciyim diyen birinin yapmayacağı şeydi. Gereksiz boşa çıktı, bir pozisyon kıl payı ofsayttı, top o kadar açılmış, sepet gibi çizgide bekliyordu. Galatasaray kalecisi olamaz net, aman Muslera.
Kaleci yok dedik, peki diğer olmayanlar. Emre ve Amrabat için yeni bir şey söyleyecek değilim. Benim için yok hükmümde futbolculardır. Maçın benim açımdan en sevindirici anı, Emre'nin vurduğu topun direkten dönmesiydi. O top gol olsa, o golle kazansak bir 5 sene daha iyimser Galatasaraylıların dilinden kurtulamazdık. Amrabat, yanlış spor yapıyor. Kısa mesafe koşucusu olsa 3 sene içinde Hüseyin Bolt'u çöpe gönderir. Yapamayacağı tek spor futbol, onu da Grande sayesinde yapıp, Fas merkez bankasına yuro dolduruyor.
Engin Baytar için dilim kötü demeye varmıyor. Diken üstünde bir futbolcu. Ağzıyla kuş tutsa bu takımda ilk 11 olamayacak, ve Emre'den daha fazla maç oynayamayacak. Bu tedirginlik futboluna direk yansıyor. Terim Engin Baytar'a, 8 maç banko oynayacaksın, istediğin kadar kötü oyna çıkarmayacağım dese, oynadığı futbolun en az 5 misline çıkar. Ama bu pozisyonda yedek kulübesini pas pas yapmaya devam edecek.
Geriye kaç kişi kaldı? Takımın göz bebeği, her şeyi, kahramanı Melo. Kalan 7 kişinin 4 ü Meloydu. Oynadığımız 4 lig maçının tamamında en iyi futbolcumuz Melo oldu. Taraftarın futbolcuyu, herkesten daha iyi tanıdığının en somut ispatı Melo'dur. Çok şanssız bir maçındaydı. Oynamayan ama forma giyen 3 kişi Melo'ya en yakın futbolculardı. Orta sahada tek başına dövüştü, iğrenç Samet'in, iğrenç futbolcularına karşı.
Burak bey bir gol atacak diye, şimdiye kadar potansiyel 10 gol pozisyonuna giremiyordu takım. Bu maç girdi, beni bilen bilir tabelayla işim olmaz. Bugün Galatasaray en az 7 farkla Antalyasporu yendi bana göre. Hem de 7 kişiyle. Hem de maçın en az yarım saati çalınmışken.
Burak tam bir baş belası oyuncu. Sanki gol atamazsa kötü oynamış sayılacak, bir sonraki maç oynatılmayacakmış sanıyor kendisini. Golcü bencil olur kabul de bu kadar da olmaz kardeşim. Gol postta top Burakta ise, takım duruyor, kimse pas istemiyor, gol için çaba göstermiyor. Biliyorlar ki Burak gol pası vermez. Sanki oynamasa Drogba her maç çuvalla gol atacakmış gibi. Gel de oynatma, oynatmasan deli derler, oynatsan çoğu maç sen deli olursun.
Bir şeyi hiç anlamıyorum. Maç eksiği var deniliyor yeni transfer olmuş futbolcular için. Bruma 70 de girdi. Yani Terim'e göre 20-25 dakika oynayabilir. Bu 20 dakikayı, maçın sonunda takım yenikken mi daha iyi, değerlendirir, yoksa maçın başında takım çullanmış, rakip çıkamaz durumda iken mi? Koca 70 dakika, prens Emre, ve elbet bir maç iyi oynayacak olan Amrabat'la harcıyorsun be Grande. Haklarını yemeyelim diyeceğim, maçın başında tonla gol kaçırdık, Amrabat bile göze batmıyordu, ama işte sonradan girenlerle de başlasan yine aynı baskıyı kurardık.
Bilinmeyen bir şey yoktu. Bu takımın 12. futbolcusu yok. Bruma çok hızlı ve ölüsü Galatasaray'da ilk 11 çıkar. Kendisi gelmeden 12. adam yok diyorduk, şimdi 11. adam kimse o düşünsün. Bir umudum Eray iyi çıkar, Muslera kenarda oturur kaleyi yabancı işgalinden kurtarırız diyordum, ama bu fikrimden kesin vazgeçtim. Muslera'sız kalenin sorumluluğunu hiç kimse alamaz. Bir maça denk gelir, hezimete uğrarız.
7 kişiyle bu kadar çok gol pozisyonu üreten takıma daha fazla saydırılmaz. Üstelik oynadığımız maçlar gazoz maçı kategorisinde. Alınan alınmayan puanların hiç bir kıymeti harbiyesi yok. Şimdilik usulen oynatıyorlar, esasen nasıl tecelli edecek hep beraber göreceğiz.
Son olarak Milli Takım hocasına bir sorum olacak. Emre ve Engin iyi futbolcular ise neden milli takımda yoklar, kötü futbolcularsa neden Galatasaray'da oynuyorlar Hocam?
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)