Bu hafta Reykart'ın maçı yok. Beleşten 3 puanı cebelleze indirdi. Dolayısıyla sülükler, haftayı çok sıkıcı geçirecekler. Hele ki Hıncal Uluç ne yapacak merak ediyorum? Belki kendilerine tatil verirler. Ama biz boş geçecek değiliz, onların yerine kendimiz batırıyoruz çuvaldızı, kendi kaba etlerimize.
Evet, Ertuğrul Sağlam biliyor, sıkışan maçta son dakikalarda Ömer Erdoğan'ı oyuna sokup, gol bölgesine gönderiyor. Hatta golü de bulup muhteşem bir antrenörlük performansı gösteriyor. Rıza biliyor, forveti sakatlanmış acaba kaleciyi santrafor mu oynatsam diyor? ki bana göre belki de hayatının en doğru kararı olacaktı- sülük bobmayı patlatıyor. Deha, Rıza,bilen Rıza, bilmeyen Reykart, Galatasaray'a gelmiş en kötü hoca Reykart.
Reykart son maçta, son dakikalarda Servet'i Baros'un yerine gönderiyor. Ne bilir, Reykart, biz hiç görmedik Servet'i daha önce rakip kalede. Ulan sülük, Servet zaten her kafa topunda forvet değil mi? Forvet deyince bunların aklına 9 numaralı forma geliyor. Eğer sende 9 numara yoksa santraforsuz oynuyorsun demektir. Santrafor değilsen mayınlı bilgeye giremezsin. Kör ölür Nonda badem gözlü olur, Nonda 2.5 sezondur gol bölgesinde gözükmeyen santrafor olduğu için gönderildi.
Reykart bence de bilmiyor. Bilse, Türkiye'ye ilk indiği anda Ortaköy'e uğrar, Hıncal'la kahve içerdi. Sonra Florya'da antrenman sahasına bakan bir oda tahsis eder, kadroyu birlikte yaparlardı. İnanmayan Mustafa Denizli'ye sorsun. Mustafa Denizli zamanında olay aynıyla vakiydi. Hıncal niçin Mustafa'ya büyük hoca der sanıyorsunuz?
Bilse, kendisine hakaret eden onca medya sülüğünü adam yerine koyar, bir basın toplantısı yaparak kendini savunurdu. Reykart'ın ne yapmak istediğini de onlar bilmiyorlarmış. Bilmeyeceksiniz zaten kan emiciler, onun yaptığını biliyor olsanız, nasıl sülük departmanlarından ekmek yiyeceksiniz. Reykart bilse, HakanŞükür'e, Hakan Ünsal'a, hatta hayatı boyunca santrafor oynayıp 5 gol atabilmiş santrafor ulaması Ayhan Akbin'e sorar, nasıl bir takım çıkaracağını?
Reykart ne bilir? sezon başı kamplarının en istikbal vadeden futbolcusu Emre Çolak'ı ilk yarı boyunca Florya'da bırakır mıydı yoksa? Bak çocuk Reykart'a inat nasıl kadroya girdi?
Reykart bir şeyi hele hiç bilmiyor. Hakem var mı yok mu konuşmuyor bile? İnsan yenemediği bir maçı da hakeme yıkar be adam, sen ne biçim hocasın? Hatta Reykart çok bencil, Türk Milli takımını hiç düşünmeden Lukas'ı monte edip Servet-Gökhan ikilisini bozdu. Allahtan şu an Milli Takım hocasız da kimsenin dikkatini çekmiyor. Dünya kupasına gidemeyişimizin baş sorumluları iki kazma bek, medya sülüklerinin en iyi dostuydu. Şimdi gel sen Lukas'la arkadaş ol tanış bakalım nasıl olacaksa?
Bereket en büyük futbol ulaması Nonbertarafus, Lukas hakkında yazısını yazmış bulundu. Kazma, dedi, Servet'in yarısı kadar değil dedi, gereksiz buldu. Kurtulduk Lukas'ı savunmaktan. Gel gelelim Raykart'ı nasıl savunacağız. Adamlar haklı, Kayseri'de aslanlar gibi oyna, bütün pozisyonlara sen gir, galibiyeti kaçır,( Emre Çolak'ın atamadığı o pozisyonda Nonda pozisyona bile girmezdi) takımın santraforu yok diye kıçını yırtsınlar. Ertesi gün Diyarbakırspor son saniyede galibiyeti kaçırdığında, saha kötü desinler, rakip taş gibi desinler, Guiza'ya penaltı çalmadılar desinler, tozu dumana katsınlar.
Reykart bilmiyor, bilen biri Standart Liege'nin hocası, kaleci Sinan'ı son pozisyonda ileri gönderip kaleciden santrafor yaparak turu aldı. Biz neden yırtınıyoruz buralarda kalecinin teknik olması gerek olduğunu. Aykut hayatında bir defa kafayla topa dokunmuş olsa onu gönderecekti. Kafa vurmaktan beyni ufalmış balta Servet'i gönderdi. O da beyin olmadığı için santrafor bölgesini terk edip Ayıboğan Messi oldu. Ve galip gelerek elenen takımın hocasına sülük, bilmiyor diyenler, hezimet yiyerek elenene de Dahi Daum dediler.
Galatasaray'ın maçı yok, bekleyecekler 4 gün. Yazıları hazır, tabelaya göre yenersek Reykart'ın elinde iki takım var, ikisi de kupayı alacak güçte ne var bunda. Yenilirsek biz demedik mi? Nonda olsa şimdi iki tane çakardı. Geçen yıl Hamburg'a iki metrden topu kuşlara atarak hem bizi hem Lincoln'ü yakmıştı, unutuldu gitti.
Reykart sen bilmemeye devam et. Sülükler de kan emmeye.
13 Şub 2010
12 Şub 2010
Mustafa Sarp Üzerine
Konferans verilmesi lazım gelen futbolcumuzdur. Olacak şey değil, koskoca Reykart, koskoca Galatasaray'ın orta sahasını emanet etmiş, her maç banko oynatıyor. Yazmakta yorumlamakta zorluk çekiyorum. Reykart, Arda'yı kaleye geçirse, Aykut'u santrafor, Leo'yu ön libero, Servet'i sağ açık, Ufuk Ceylan'ı sol açık oynatsa en ufak bir itirazım olmaz. Galatasaray tarihinin görüp görebileceği en büyük hoca, ne yaparsa, ne yapmazsa kefilim, arkasındayım. Bu görüşüm istisna olmak kaydıyla müsaadenizle Mustafa Sarp vak'asına değineceğim.
Sanmayın ki elendiğimiz maçın tabelasına bakarak yazıyorum. Hayır, tanımıyordum kendisini daha önce, ilk çıktığı maçta görüşümü yazdım ne yazık ki, ve hala aynı görüşteyim. Hele ki Mehmet Topal'la birlikte oynadıkları maçın baş çelişkisiyim. Başta sevgili Reykart'tan sonra taraftardan özür dileyerek yazıyorum, Galatasaray'ın en sahtekar futbolcusudur. Galatasaray'ın kötü sonuç aldığı her maçın baş sorumlusu olacaktır. Her maçta en çok koşan futbolcu Mustafa Sarp'tır, manipülasyondur, kandırmaca yutturmaca dır. Taraftara şirin gözükmecedir. Göreceksiniz çok daha önemli maçların kaybedilmesine sebep olacaktır. Her maçını dikkatle izlemekteyim, tamam her topa bulaşmaktadır, tamam bizim bilmediğimiz bir şeyleri yapıyordur. Ne var ki bana göre bir çuval inciri berbat etmektedir. Galip gelirsek, son anda topa vurup gol olursa Reykart'ın cini deyip hakkında olumlu şeyler düşünürüz. Ama dün gece ki gibi Antalyaspor beki olursa iyot gibi açığa çıkacaktır yapamadığı şeyler.
Dikkat edin ilk maçta. Toptan kaçmaktadır, kaleciden topu almamakta, taç atan futbolcuyu görmemektedir. Top bizdeyken araziye uymakta, top rakipteyken çıldırasıya koşup topu kazanmaya çalışmaktadır. Ayağına top geldiğinde ya geriye çıkarıyor, ya en az 10 saniye düşünüp, kaptırmaya ramak kala topu ayağından çıkarmaktadır. Topu ayağından çıkardığında da muhtemelen verimli kullanamamaktadır.
İddiam o dur ki Galatasaray'da oynamasa Kartalspor'da bile oynayamaz. Biliyorum çoğu Galatasaray'lı bu kadar da olmaz diye bana saldıracaktır. Önce ben saldırayım, nasıl ki sezon başından beri Gökhan- Servet ikilisine saldırdım, aynı şekilde bu ikisine saldıracağım. Mehmet Topal ile Mustafa Sarp'ın oynadığı orta saha bizi hiç bir maç ipten alamaz, hiç bir büyük maç bu ikilinin oynadığı büyük futbol neticesinde kazanılamaz. Örnek elendiğimiz Antalyaspor maçında en iyi oynayanlar Caner, Lukas, Emre, yani savunma ise vardır bir hikmeti görüşlerimizin. Evet ligin en adi takımından kendi sahasında 2 gol yiyen takım en iyi futbolcuları savunmacılardır. Yarın hiç gol atamayan forvetler takımın en iyileri olacaktır, ancak Sarp'ın en iyi oynadığı maç hiç bir maç olmayacaktır.
Ben adım kadar eminim, en kısa zamanda Mustafa Sarp ve Mehmet Topal ikilisi takımda olmayacaktır. Onların yerine alternatifim vardır. Hakan Balta ve Barış Özbek ikilisi bu ikiliden çok daha verimli olacaktır. Son elendiğimiz kupa maçı, son yenemediğimiz lig maçı bu sezon oynadığımız, hocamızın bütün hünerini gösterdiği en büyük maçlardır. Zaman zaman ülke futbolu standartlarının üstüne çıktık. Konumuz hoca değil bu yazıda, hocanın hocalığını sülükler kustuktan sonra yazacağız. Konumuz Mustafa Sarp ve ben oynadığı futbolu hiç beğenmiyorum. Nasıl ki 5 takım kursam Servet'i Gökhan'i limon taşıyıcı olarak bile oynatmazsam, Mustafa Sarp'ı da bu takımın orta sahasına yakıştıramıyorum.
3-5 gün sonra sezonun en büyük maçına çıkarken moralinizi bozmak istemem. Yazmak ile yazmamak arasında gidip geldim, yazmaya karar verdim. Mustafa Sarp, Galatasaray futbolcusu değildir, olmadığını pek kısa zamanda Reykart bize gösterecektir.
Sanmayın ki elendiğimiz maçın tabelasına bakarak yazıyorum. Hayır, tanımıyordum kendisini daha önce, ilk çıktığı maçta görüşümü yazdım ne yazık ki, ve hala aynı görüşteyim. Hele ki Mehmet Topal'la birlikte oynadıkları maçın baş çelişkisiyim. Başta sevgili Reykart'tan sonra taraftardan özür dileyerek yazıyorum, Galatasaray'ın en sahtekar futbolcusudur. Galatasaray'ın kötü sonuç aldığı her maçın baş sorumlusu olacaktır. Her maçta en çok koşan futbolcu Mustafa Sarp'tır, manipülasyondur, kandırmaca yutturmaca dır. Taraftara şirin gözükmecedir. Göreceksiniz çok daha önemli maçların kaybedilmesine sebep olacaktır. Her maçını dikkatle izlemekteyim, tamam her topa bulaşmaktadır, tamam bizim bilmediğimiz bir şeyleri yapıyordur. Ne var ki bana göre bir çuval inciri berbat etmektedir. Galip gelirsek, son anda topa vurup gol olursa Reykart'ın cini deyip hakkında olumlu şeyler düşünürüz. Ama dün gece ki gibi Antalyaspor beki olursa iyot gibi açığa çıkacaktır yapamadığı şeyler.
Dikkat edin ilk maçta. Toptan kaçmaktadır, kaleciden topu almamakta, taç atan futbolcuyu görmemektedir. Top bizdeyken araziye uymakta, top rakipteyken çıldırasıya koşup topu kazanmaya çalışmaktadır. Ayağına top geldiğinde ya geriye çıkarıyor, ya en az 10 saniye düşünüp, kaptırmaya ramak kala topu ayağından çıkarmaktadır. Topu ayağından çıkardığında da muhtemelen verimli kullanamamaktadır.
İddiam o dur ki Galatasaray'da oynamasa Kartalspor'da bile oynayamaz. Biliyorum çoğu Galatasaray'lı bu kadar da olmaz diye bana saldıracaktır. Önce ben saldırayım, nasıl ki sezon başından beri Gökhan- Servet ikilisine saldırdım, aynı şekilde bu ikisine saldıracağım. Mehmet Topal ile Mustafa Sarp'ın oynadığı orta saha bizi hiç bir maç ipten alamaz, hiç bir büyük maç bu ikilinin oynadığı büyük futbol neticesinde kazanılamaz. Örnek elendiğimiz Antalyaspor maçında en iyi oynayanlar Caner, Lukas, Emre, yani savunma ise vardır bir hikmeti görüşlerimizin. Evet ligin en adi takımından kendi sahasında 2 gol yiyen takım en iyi futbolcuları savunmacılardır. Yarın hiç gol atamayan forvetler takımın en iyileri olacaktır, ancak Sarp'ın en iyi oynadığı maç hiç bir maç olmayacaktır.
Ben adım kadar eminim, en kısa zamanda Mustafa Sarp ve Mehmet Topal ikilisi takımda olmayacaktır. Onların yerine alternatifim vardır. Hakan Balta ve Barış Özbek ikilisi bu ikiliden çok daha verimli olacaktır. Son elendiğimiz kupa maçı, son yenemediğimiz lig maçı bu sezon oynadığımız, hocamızın bütün hünerini gösterdiği en büyük maçlardır. Zaman zaman ülke futbolu standartlarının üstüne çıktık. Konumuz hoca değil bu yazıda, hocanın hocalığını sülükler kustuktan sonra yazacağız. Konumuz Mustafa Sarp ve ben oynadığı futbolu hiç beğenmiyorum. Nasıl ki 5 takım kursam Servet'i Gökhan'i limon taşıyıcı olarak bile oynatmazsam, Mustafa Sarp'ı da bu takımın orta sahasına yakıştıramıyorum.
3-5 gün sonra sezonun en büyük maçına çıkarken moralinizi bozmak istemem. Yazmak ile yazmamak arasında gidip geldim, yazmaya karar verdim. Mustafa Sarp, Galatasaray futbolcusu değildir, olmadığını pek kısa zamanda Reykart bize gösterecektir.
10 Şub 2010
Maç; Galatasaray 3- Antalyaspor 2
3-2 galip olan takım ağlayarak, yenilen takım sevinerek gidiyor soyunma odasına. Bu sezon ilk defa bir maç seyrettim. Kimi futbolcularımızla iftihar ederken, kimisine lanet ettim.
Baştan söyleyeyim, böyle oynasınlar isterse her maç yenilsinler. Takım kuruluyor, katlanacağız. Zaman zaman Türkiye ortalamasının üstüne çıktı oyun. Maçı anlatan spiker ve yorumlayan Ömer Üründül kına yaksın. Onları tatmin etmedi, yusuf yusuftular son 5 dakikada bir gol atarız diye.
Kaleciden başlayacağım, bu adam kaleye geçecekse ben 10 kişi oynamaya razıyım. Hiç tartışmam Galatasaray kalesinin görüp görebileceği en kötü kalecidir. Çerçeveyi bulan ilk topu içeri alma ustasıdır. Saymıyorum, Lukas'da saymasın. Yok farzetsin. İlk yarı oynayan Dos Santos bir tuhaf oyuncu. Sanki topla buluşmak istemiyor gibi. Sakatlanmaktan da korkuyor. Haklı çocuk, yazın Dünya Kupası var, burada 3-4 ay sıkı idman yapar, o maçlarda kendini gösterir uzar gider.
Aynı hikayeye Keyta'yı da katıyorum. Yanarım yanarım da Elano Blumer'in oynadığı büyük futbolun şu dandik takımı elemeye yetmemesine yanarım. Umarım elendik, iki gol yedik diye Emre Güngör'le oynamazlar. Oynanması gereken yer ön liberolar. Bugün turu verdiysek, kaleciden sonra Mustafa Sarp yüzünden verdik.Antalyaspor stoperi gibi oynadı, Arda tam gol atacakken kademeye girip topu avuta attı. Necati'nin golünde kalenin içine doğru gideceği yerde daha rahat vurması için dışına geçti. Beyin bu kadar işte ne yapalım. Topal orta sahada topalladığı zaman çekilmiyor.
Takım Arda Turan'a kuruluyorsa kurulsun. Bence Arda kimi istiyorsa onu oynatsınlar. İlk yarı hiç gözükmeyen Arda, Santos'un yerine Emre girince şov yaptı. O hareketleri Alex yapsa 5 defa gösterecek olan televizyonlar(yarın bakarsınız) tek bir kere bile göstermedi.
Son dakikalarda Reykart, hiç yapmadığı bir şey yapıp, ligin en kazma futbolcusu Servet'i santrafora göndererek, sülük medyaya koz verdi. Şimdi kustukca kusarlar şerefsizler. Tamam beyin sıfır Servet'te, Reykart dedi ki, '' kardeşim ortada dur yüksek top kestireceğim, o olmayan beynine çarpar belki'' ne gezer, Servet sağaçık mevkinde topla alçak sürünme yapıyor. 40 defa elensek, hiç gol atamasak bile yalvarırım hocam Servet'ten medet bekleme.
Aslında ne yalan söyleyeyim, Fener'in kupayı alamayacağını bilsem elendiğimize sevindim bile derim. Çünkü ödüm kopuyor bu kupa maçlarında Aykut bir maymunluk yapar da 3-5 top kurtarırsa diye. Birinci kaleci olacak, bir şey değil Lukas'ın geleceğiyle oynayacak.
Ortaköy'de bir evde şimdi kahkaha kopuyor. Onun için üzülüyorum. Hıncal Uluç'un bir tarafları yağ bağladı. Korner atılıyor, kaleci olmayan kale bekçisi iki direği boş bırakıyor. Sonra gelen topu mal gibi seyrediyor.
İkinci yarıdaki Kaptan'ın, Lukas, Emre ve Caner'in maça asılışları, oyunu büyük zevk verdi. Elano Blumer'e ise sonsuz teşekkürlerimi yolluyorum. Kimse üzülmesin, hatta sinirlensin. Bu Antalyaspor'un, Mehmet Özdilek'in, kaleci Ömer'in eline düştüğünde yandığının resmidir. İğrenç herifler, ancak böyle tur atlayabilirler. 1.5 kere hücüm et 2 gol bul ele git. Ne diyelim, bazılarının götünü doğarken evliyalar yalarmış.
Elenmemizin bir güzel tesellisi de Ömer Üründül sülüğünden kurtulmuş olmamızdır. Son cümlem de taraftara olsun. Muhteşemdiler, Nevizade gecelerini gönül rahatlığıyla söyleyemediğin bu kaçıncı maç be büyük Galatasaray taraftarı?
9 Şub 2010
Öteki Mahallenin Çocukları; Müjdat Yetkiner
Fenerbahçe tarihinin kitabını yazmış, arkadaşım Altan Tanrıkulu'ndan, 5 yaşında ilk defa fener maçına götürülmüş bütün Fenerbahçeli'lere sorsan, '' Fenerbahçe tarihi denince akla hangi futbolcu gelir?'' desen, alacağın cevap aynıdır. Sayarlar, 1- Lefter, 2- Can Bartu, 3- Rıdvan, 4-Oğuz ,5 Aykut,,,,,,
Sıralama gider de gider. Babalarından, büyüklerinden dinledikleri hikayelerin doğruluğuna inanırlar ve böyle kabul ederler. Fenerbahçe'nin İspanya'dan çaldığı marşında adı geçen futbolcular da aynı futbolculardır zaten. '' Nihat'lar, Lefter'ler, Can'lar, Fikret'leeeeeeerrrr''
Ben karşı mahalleden futbolcu ararken imbiklerle, bu sayılan adamların yaptıklarıyla, sayılmayan adamların yaptıklarını araştırdım. Nihat ile Fikret'lere rastlamadım. Sanırım milattan önce oynamışlardı.( milat;Türkiye 1. lig tarihi). O isimleri marşa yazanlar, demek o zamana kadar daha büyük bir isim çıkaramamışlardı. Duruma bakınca iyi ki çıkaramamışlar der iyi bir Fener'li. Marş şimdi yazılsa kimi yazacaklar?
1. sıraya koydukları Lefter, 10 senede 150 maça çıkmış. 74 gol atmış, bu Fenerbahçe Burnuna, Ada'lara heykelini diktiren futbolcu. 2 maçta 1 tane atmış, Yani, sürgüne Kadıköy'e gönderdiğimiz Tanju Çolak'ın iki sezonda 54 maça çıkıp 50 gol atarak maç başı 0.9 ortalamayla oynayıp, Fenerbahçe'lilerin ismini unuttuğu takımın en unutulmaz futbolcusu Lefter'miş.
Heykelini diktikleri diğer efsane futbolcuları Can Bartu, 11 sezonda 98 fener maçına çıkabilmiş. Tabi bu arada Sinyör namını aldığı İtalya macerası da var. Eskilerin anlattığına göre o da büyük futbolcuymuş, haklı olarak Fenerbahçe tarihine adını bir daha unutulmamak üzere yazdırmış. Biz seyretmedik bilmiyoruz, tarih de hiç bir başarısını yazmıyor zaten oynadığı takımların. Oynamış, sadece oynamış işte.
Biz futbolun Murat Bardakçı'yız, her takımın tarihine saygımız var elbet. Kim nasıl kabul ediyorsa bırakayım öyla kabul etsinler. Ancak biz futbol tarihinin arka bahçelerinde unutulmuşları, hakkı yenenleri, nedense adı anılmayan nice futbolcuları bulup yeni nesillere aktarma gibi saçma sapan bir misyonu üstlenmişiz.
Bana kalırsa Fenerbahçe'nin gelmiş geçmiş en büyük futbolcusunun Müjdat Yetkiner olması lazım. Ondan bahsetmek lazım, onlardan. Futboldaki amatör ruhların, oynadıkları maçların dışında, verdikleri, insanlık, mertlik mücadelesinin devamında oluşan ballı ekmek kadayıfını yiyenlerin isimlerini minnetle anması gerekenlerden. Eğer Fenerbahçe'den da bahsedeceksem, Müjdat Yetkiner'den başlamam lazım. Fener'in gol rekoru kırarak kazandığı şampiyonluğun pirimi olan arabasını, o yıl kaza geçirip şehit veren Samsunspor'a bağışlayan Müjdat'tan. 5-0 galip oldukları bir maçta, penaltı kazanan rakip futbolcu, kaleci Şumaaher'i terse attığında kendi kalecisine'' nasıl geçirdiler'' şakası yapabilen, sonrasında kalecinin ettiği küfürün devamında sahanın ortasında döven amatör futbolcu Müjdat'tan.
Fenerbahçe tarihinde alt yapıdan gelen ve en fazla formayı giyen futbolcu Müjdat Yetkiner'dir. 16 yıl aralıksız fenerbahçe formasını giymiş, 429 lig maçı oynamıştır ki, rekorunu kırmak olanaksızdır. Ben en çok onun Samsunspor maçlarını hatırlarım. her nedense o zamanlar Fenerbahçe'yi Samsunspor her maçta hezimete uğratırdı. Hatta o zamanların minübüs jargonuna ''arkayı 4 leyelim'' deyimi takılmıştı. Ve her maçta da Müjdat, tek başına kavga çıkarır, Samsunspor'lu futbolcuları döverdi. Eğer serseri ruhu olmasa( ki o zaman da bu satırlarda yazılmaya değmezdi) belki de Dünya'da en çok lig naçı oynayan futbolcu ünvanını alırdı. Cezalı olduğu zamanlar, taksi şoförlüğü yapardı. Şişman, bıyıklı yapısıyla, 1990 lı yılların ortalarına kadar boy gösterdi çamurlu, toprak sahalarda.
Sonrası bilinmiyor, yani en azından ben bilmiyorum. Şu 10 larca televizyon kanalında, 100 lerce radyoda, gazetede Türkçe'yi bilmeyen Mustafa Doğan'ın, Mustafa Yücadağ'ın yorum yaptığı mecralarda esamesi okunmuyor. Demek sadece futbol oynamış, bizim öteki mahallenin yaramaz çocuğu. Yatırım yapmamış, eyvallah çekmemiş ağır abilerine. Muhtemelen sürünüyordur o da zamanın behrinde formayı paradan daha önemli kabul sayıp, geleceğini düşünmeyen arkadaşları gibi.
Olsun be Müjdat yetkiner; ben şahidinin, pislik futbolcuydun belki, belki bizim maçlarda en çok sana sövmüşlüğüm bile vardır. Ne var ki sen ne yaptıysan Fenerbahçen için yaptın. İsimini anan bir tek Fenerbahçe'li olmayacağını bile bile futbol idealizminin bayrağını taşıdın. Velhasıl kardeş, bizden sana çam sakızı çoban armağanı eğer kabul edersen. Sen bizim hiç sevmediğimiz öteki mahallenin saygı duyulan çocuğusun.
Can çekişen, özlenen, ortalama amatör mahalle futboluna katkılarına olan saygı ve minnettarlığımla,
Not; ben bugüne kadar, marşta geçen ismin Nihat olduğunu sanıyordum, meğer Cihat Arman'mış
Sıralama gider de gider. Babalarından, büyüklerinden dinledikleri hikayelerin doğruluğuna inanırlar ve böyle kabul ederler. Fenerbahçe'nin İspanya'dan çaldığı marşında adı geçen futbolcular da aynı futbolculardır zaten. '' Nihat'lar, Lefter'ler, Can'lar, Fikret'leeeeeeerrrr''
Ben karşı mahalleden futbolcu ararken imbiklerle, bu sayılan adamların yaptıklarıyla, sayılmayan adamların yaptıklarını araştırdım. Nihat ile Fikret'lere rastlamadım. Sanırım milattan önce oynamışlardı.( milat;Türkiye 1. lig tarihi). O isimleri marşa yazanlar, demek o zamana kadar daha büyük bir isim çıkaramamışlardı. Duruma bakınca iyi ki çıkaramamışlar der iyi bir Fener'li. Marş şimdi yazılsa kimi yazacaklar?
1. sıraya koydukları Lefter, 10 senede 150 maça çıkmış. 74 gol atmış, bu Fenerbahçe Burnuna, Ada'lara heykelini diktiren futbolcu. 2 maçta 1 tane atmış, Yani, sürgüne Kadıköy'e gönderdiğimiz Tanju Çolak'ın iki sezonda 54 maça çıkıp 50 gol atarak maç başı 0.9 ortalamayla oynayıp, Fenerbahçe'lilerin ismini unuttuğu takımın en unutulmaz futbolcusu Lefter'miş.
Heykelini diktikleri diğer efsane futbolcuları Can Bartu, 11 sezonda 98 fener maçına çıkabilmiş. Tabi bu arada Sinyör namını aldığı İtalya macerası da var. Eskilerin anlattığına göre o da büyük futbolcuymuş, haklı olarak Fenerbahçe tarihine adını bir daha unutulmamak üzere yazdırmış. Biz seyretmedik bilmiyoruz, tarih de hiç bir başarısını yazmıyor zaten oynadığı takımların. Oynamış, sadece oynamış işte.
Biz futbolun Murat Bardakçı'yız, her takımın tarihine saygımız var elbet. Kim nasıl kabul ediyorsa bırakayım öyla kabul etsinler. Ancak biz futbol tarihinin arka bahçelerinde unutulmuşları, hakkı yenenleri, nedense adı anılmayan nice futbolcuları bulup yeni nesillere aktarma gibi saçma sapan bir misyonu üstlenmişiz.
Bana kalırsa Fenerbahçe'nin gelmiş geçmiş en büyük futbolcusunun Müjdat Yetkiner olması lazım. Ondan bahsetmek lazım, onlardan. Futboldaki amatör ruhların, oynadıkları maçların dışında, verdikleri, insanlık, mertlik mücadelesinin devamında oluşan ballı ekmek kadayıfını yiyenlerin isimlerini minnetle anması gerekenlerden. Eğer Fenerbahçe'den da bahsedeceksem, Müjdat Yetkiner'den başlamam lazım. Fener'in gol rekoru kırarak kazandığı şampiyonluğun pirimi olan arabasını, o yıl kaza geçirip şehit veren Samsunspor'a bağışlayan Müjdat'tan. 5-0 galip oldukları bir maçta, penaltı kazanan rakip futbolcu, kaleci Şumaaher'i terse attığında kendi kalecisine'' nasıl geçirdiler'' şakası yapabilen, sonrasında kalecinin ettiği küfürün devamında sahanın ortasında döven amatör futbolcu Müjdat'tan.
Fenerbahçe tarihinde alt yapıdan gelen ve en fazla formayı giyen futbolcu Müjdat Yetkiner'dir. 16 yıl aralıksız fenerbahçe formasını giymiş, 429 lig maçı oynamıştır ki, rekorunu kırmak olanaksızdır. Ben en çok onun Samsunspor maçlarını hatırlarım. her nedense o zamanlar Fenerbahçe'yi Samsunspor her maçta hezimete uğratırdı. Hatta o zamanların minübüs jargonuna ''arkayı 4 leyelim'' deyimi takılmıştı. Ve her maçta da Müjdat, tek başına kavga çıkarır, Samsunspor'lu futbolcuları döverdi. Eğer serseri ruhu olmasa( ki o zaman da bu satırlarda yazılmaya değmezdi) belki de Dünya'da en çok lig naçı oynayan futbolcu ünvanını alırdı. Cezalı olduğu zamanlar, taksi şoförlüğü yapardı. Şişman, bıyıklı yapısıyla, 1990 lı yılların ortalarına kadar boy gösterdi çamurlu, toprak sahalarda.
Sonrası bilinmiyor, yani en azından ben bilmiyorum. Şu 10 larca televizyon kanalında, 100 lerce radyoda, gazetede Türkçe'yi bilmeyen Mustafa Doğan'ın, Mustafa Yücadağ'ın yorum yaptığı mecralarda esamesi okunmuyor. Demek sadece futbol oynamış, bizim öteki mahallenin yaramaz çocuğu. Yatırım yapmamış, eyvallah çekmemiş ağır abilerine. Muhtemelen sürünüyordur o da zamanın behrinde formayı paradan daha önemli kabul sayıp, geleceğini düşünmeyen arkadaşları gibi.
Olsun be Müjdat yetkiner; ben şahidinin, pislik futbolcuydun belki, belki bizim maçlarda en çok sana sövmüşlüğüm bile vardır. Ne var ki sen ne yaptıysan Fenerbahçen için yaptın. İsimini anan bir tek Fenerbahçe'li olmayacağını bile bile futbol idealizminin bayrağını taşıdın. Velhasıl kardeş, bizden sana çam sakızı çoban armağanı eğer kabul edersen. Sen bizim hiç sevmediğimiz öteki mahallenin saygı duyulan çocuğusun.
Can çekişen, özlenen, ortalama amatör mahalle futboluna katkılarına olan saygı ve minnettarlığımla,
Not; ben bugüne kadar, marşta geçen ismin Nihat olduğunu sanıyordum, meğer Cihat Arman'mış
7 Şub 2010
Maçın Ardından
Dün geceden beri bakıyorum taraftar kaçan 3 puana ağlıyor. Haklılar, sezonun belki de en zor en büyük maçını oynadı Galatasaray. Karşıdaki takım boru değil, Anadolu'nun en büyük takımıdır. Üstelik, olmayan transfer yüzünden gerilim sahaya taşınmış, bizim kafa kadro şeref tribünü yerine locadan maçı izlemiştir. Bir kaç spor yazarını okuyayayım bakalım ne yazmışlar diye göz attım? Rıdvan'ı tam okuyabildim ki okkalı bir küfür atabilmek için. Gökmen'in ilk cümlesine, Hakan Şükür'ün attığı başlığa, Hakan Ünsal'ın sadece pis resmine bakabildim ve şimdi tuvaletten geliyorum. Midenizi bulandırmayayım ben yandım siz yanmayın. Bu sütunlarda bu kadar yazar çıkmasının nedeni bu olsa gerek. Gazete oku kus, televizyon seyret delir.
Reykart'a soruyor sülük, öyle öğrenmiş ya, aklı sıra biliyor ya.'' Rakip 10 kişi kaldı, niye oyuna hemen müdahele etmedin'' Böyle fetva veriliyordu Ömer Üründül tarafından, Rıza Çalımbay, Samet Aybaba cihetinden. Rakip 10 kişi kalınca yapılacak tek antrenörlük hamlesi oyuncu değiştirmek. Böylece somut olarak bir katkıda bulunduğunu belgeleyip medya maymunlarından fırça yemeyeceksin. Halbu ki büyük hoca için, rakibin 10 kişi kalmasından vazife çıkaracak ne var ki? Bırak 10 kişi kalan takımın hocası düşünsün. Nitekim hiç bir şey yapmadan bile Kayserispor geriye yaslandı ve son bölümde Galatasaray maçı tek kaleye çevirdi. Büyük bir maçta, takımlardan biri sayısal olarak değişirse tüm futbolcular doğal seleksiyona geçerler zaten. Galip olan yatmaya, yenik olan can havliyle saldırmaya, berabereyse dünkü gibi tabelayı muhafazaya çalışır.
Büyük düşünen takımlar ise ne olursa olsun sistemden taviz vermezler. Son dakikada Galatasaray, 10 kişi kalmış rakibe karşı doldur boşaltla değil de 11 pas yaparak Emre Çolak'ı gol pozisyonuna soktu. Mucize eseri girmeyen top girse, Rejkaart, at gözlüklülere bir hocalık dersi verecekti. Gerçi önemli değil bize verdi ya gerisi zaten ne anlamak istiyorsa onu anlıyor.
Sülüklerin tamamı Nonda'yı neden gönderdin diye topa tutuyorlar hocaları. Neymiş Nonda'nın özgeçmişinde santrafor yazıyormuş da, Arda'da sol açık. Sanki girilmez mayınlı arazi santrafor mahalli. Oraya kazma Servet'i yakıştıran var da El Çiko'yu yakıştıran yok. En önde o an kim varsa santrafor odur. Nonda ile takım tek santrafordu, şimdi hepimiz santraforuz lan inadına.
Ligin en tehlikeli santraforu, santraforların ayısı Kayseri'de. Karşısına Emre Güngör kahraman gibi oynadı. Uzun yıllardır ilk defa bir stoper seyrettim. Kayarak hedef küçülten, hiç kafa topu sektirmeyen, kademelere timsah gibi sızan, tekmeden korkup götünü dönmeyen, ileriye topu dikine isabetli atabilen, topu beyniyle oynayan bir büyük stoperdi Emre Güngör. Lukas Neil ile ligin en tehlikeli hücum hattı karşısında imtihan verdiler. Hayranlıkla seyrettim, umarım Ceo'lar da aynı görüştedir, ve biz şu sol açık bölgesine giden, saçma sapan kafa topuna çıkan baltalı ilahı seyretmek mecburiyetinde kalmayız. Emre Güngör muhteşem oynayınca Hasan Şaş oynatılmasını doğru buluyor ama kesilecek adamın Servet olmamasını söylüyor. Yani Lukas kesilmeliydi demek istiyor. Haklı Hasan, neticede takım arkadaşı, tanıdığı yarın beraber türkü söyleyeceği futbolcu bozuntusu Servet. Lukas babasının oğlu mu? bugün var yarın yok. Galatasaray'dan da ona ne yeterki asker arkadaşları oynasın.
Kaleci Leo Franko'ya yavaş yavaş takıyorum ben çocuklar. Hani şu Nonda yerine gitsin istenen adama. Kaleye de Ufuk veya Aykut geçsin diyenlerin hilafına. Ben kaleci geldiğinde çok sevinmiştim. Hatta 3-0 yenildiğimiz Ankaragücü maçı dahil çok memnundum. Ne olduysa o lanet Fener maçında oldu. O maçta tam bir komedi filmi izletmişti bize. Saçma sapan çıkmalar, çıkmamalar, salaklıklar. Hadi dedik normal burası Kadıköy, burada koskoca Mondragon'u bile sıçana çevirmişlerdi. Saymadık o maçı. Aaaa bir baktık sonraki maçlara, bizim teknik, koysan savunmada Servet'ten iyi oynayacak, kafaya çıksa gol atacak kaleci gitmiş Cem Yılmaz'la Hakan Ünsal karışımı biri Galatasaray kalesine geçmiş. Kah gülmekten çatlıyoruz, kah sinirden kafamızda saç bırakmıyoruz. Kafamda bir notu vardı Leo'nun, yediği golleri bir tarafa bıraktım, her degaj yapışında notu düşürüyorum. benim kaleci parametrem bellidir. Galatasaray kalesinde isterse Buffon olsun, ister Casillas, büyük konuşuyorum, eğer deseler ki bunlardan birini geçireceğiz, ancak topu elle en yakınındaki adama değilde Turgay Şeren gibi 80 metreye degaj yapacak, istersem şerefsizim. Bu kadar mı zor ya, elindeki topu en yakınındaki adama aktarmak? Böyle bir kaç maç daha oynasın zaten bana ihtiyaç kalmaz, birilerinin daha dikkatini çeker daha sonra onun dikkatini çekerler.
Savunmanın ortasını ağlaya ağlaya kurduk, sıra geldi onların önünde oynayanlara. Mustafa Sarp; ister kızın ister kızmayın arkadaşlar, ben bu adamı beğenmiyorum. Galatasaray'lıymış, elinden geleni yapıyormuş beni tatmin etmiyor. Top bizdeyken toptan kaçıyor, tac atıyoruz kafası başka yerde, kamuflaj forması giymiş fark edilmiyor. Ne var ki kafası top rakipteyken iyi çalışıyor, daha doğrusu ancak, rakipte top ayağında olandan biraz daha fazla çalışıyor ve nereye atacak, ne yapacak tahmin edebiliyor. Bu tahmin neticesinde de topa bulaşıyor o kadar. Top ayağına geldiğinde satranç oyuncusu gibi düşünüyor, geriye, yana, risksiz paslarla idare ediyor. Tabi burada Reykaart'ın bizim bilmediğimiz şeyi bilerek oynattığı gerçeğini de saklı tutuyorum.
Mehmet Topal'a gelince, adamımızın bir oyun sitili, bir standartı yok. Kırk yılda bir attığı şut gol olur, çoğunda taca gider. Top ayağına hiç yakışmıyor, aldığı topları sanki tam kaptırmak üzereyken ayağından çıkarıyor gibi. Buraya yazıyorum nasıl defans hattı değişti bu ikisi de değişecek. Skibbe yapmıştı galiba, Emre Güngör'ü ön libero oynatmıştı. Şu anda henüz görmediğimiz birileri mutlak bu mevkiye monte edilecek. Belki Leo, topu bu adamlar istemedikleri için şişiriyor. Hagi'yi hatırlayın, Okan, Ümit, Suat orta sahası varken Hagi klasını konuşturdu. Bu kazmalarla oynasa bence Hagi bu kadar Hagi olamazdı. Ya da Okan'la Suat şimdi oynasalar, Elano kimbilir nasıl oynayacak tı?
Sabri, sağlık ekibinin kestiği sürgün cezasını çekti, dönüyor. Gördük ki nargile içmeye benzemiyor bizim sağ kulvarı savunmak. Hücuma gidememek, gidip te dönememek var Uuuuu kardeş. Tütün camın içinden süzülüp, dezenfekte olunca oksijene dönüşmüyor, O ciğerleri sen taşıyorsun ama sana ait değil. 3 numaralı Galatasaray formasını giydiğin müddetçe senin bütün organların bize kiralıktır. Moda Burnu kaçmıyor, sana söz küçük kaptan, oyna oynayabildiğin kadar, koş, coş, Galatasaray tarihine sen de yaz adını. Sonra beni bul, eğer hala yaşıyorsam, bende var sağlam nargile tütünü, Mısır'dan getirmiştim, şöyle bir çekiyorsun derin derin kurum ciğerine yapışıyor. Kafan bulanıyor, beynin küçülüyor, dizlerin gıcırdıyor.
Büyük Galatasaray taraftarı şu Pazar günü kafanızı fazla ütüledim. Dayanın az kaldı, biraz da şu kasap Yalçın'dan bahsedeyim kapatıyorum. Şansal'la Erman gidince televizyon tarihinde mahşer günü geleceğini sananlar yanıldılar. Yine yakalanıyormuş meğer yakalanmak istenen şeyler. Hem de işi az bilen TRT devlet televizyoncuları tarafından. Yalçın ağzını kapatmış Caner'e bir şeyler söylüyor. Hiç bir şey söylemese bile ben yetkili olsam en az 5 maç ceza veririm. Ağzını kapatarak ne söylüyorsun lan kasap? Her halde Caner'e Rusya'da kızlar güzel mi? diye sormuyorsun? Çarşamba günü tribünde en güzel konuşmayı yapacağınızı biliyorum. Sakın ağzınızı falan kapatmayın ha. Söylediklerinizi tercüme edecek dudak okuyucu aramasın Yalçın.
Bu zavallılar ölmeyi bayılmak sanıyorlar. Kasap görmemişler, bize yakışmaz ama bendeniz şeytan diyor, aman Reykaart demesin, olur da tur giderse sok Emre Aşık'ı sal santrafor mahalline, Yalçın'ın tam karşısına. Mehmet Özdilek seyretsin bakalım o zaman kenardan, analar neler doğuruyormuş? O anaların doğurduğu kasap adamı nasıl doğruyormuş?
Reykart'a soruyor sülük, öyle öğrenmiş ya, aklı sıra biliyor ya.'' Rakip 10 kişi kaldı, niye oyuna hemen müdahele etmedin'' Böyle fetva veriliyordu Ömer Üründül tarafından, Rıza Çalımbay, Samet Aybaba cihetinden. Rakip 10 kişi kalınca yapılacak tek antrenörlük hamlesi oyuncu değiştirmek. Böylece somut olarak bir katkıda bulunduğunu belgeleyip medya maymunlarından fırça yemeyeceksin. Halbu ki büyük hoca için, rakibin 10 kişi kalmasından vazife çıkaracak ne var ki? Bırak 10 kişi kalan takımın hocası düşünsün. Nitekim hiç bir şey yapmadan bile Kayserispor geriye yaslandı ve son bölümde Galatasaray maçı tek kaleye çevirdi. Büyük bir maçta, takımlardan biri sayısal olarak değişirse tüm futbolcular doğal seleksiyona geçerler zaten. Galip olan yatmaya, yenik olan can havliyle saldırmaya, berabereyse dünkü gibi tabelayı muhafazaya çalışır.
Büyük düşünen takımlar ise ne olursa olsun sistemden taviz vermezler. Son dakikada Galatasaray, 10 kişi kalmış rakibe karşı doldur boşaltla değil de 11 pas yaparak Emre Çolak'ı gol pozisyonuna soktu. Mucize eseri girmeyen top girse, Rejkaart, at gözlüklülere bir hocalık dersi verecekti. Gerçi önemli değil bize verdi ya gerisi zaten ne anlamak istiyorsa onu anlıyor.
Sülüklerin tamamı Nonda'yı neden gönderdin diye topa tutuyorlar hocaları. Neymiş Nonda'nın özgeçmişinde santrafor yazıyormuş da, Arda'da sol açık. Sanki girilmez mayınlı arazi santrafor mahalli. Oraya kazma Servet'i yakıştıran var da El Çiko'yu yakıştıran yok. En önde o an kim varsa santrafor odur. Nonda ile takım tek santrafordu, şimdi hepimiz santraforuz lan inadına.
Ligin en tehlikeli santraforu, santraforların ayısı Kayseri'de. Karşısına Emre Güngör kahraman gibi oynadı. Uzun yıllardır ilk defa bir stoper seyrettim. Kayarak hedef küçülten, hiç kafa topu sektirmeyen, kademelere timsah gibi sızan, tekmeden korkup götünü dönmeyen, ileriye topu dikine isabetli atabilen, topu beyniyle oynayan bir büyük stoperdi Emre Güngör. Lukas Neil ile ligin en tehlikeli hücum hattı karşısında imtihan verdiler. Hayranlıkla seyrettim, umarım Ceo'lar da aynı görüştedir, ve biz şu sol açık bölgesine giden, saçma sapan kafa topuna çıkan baltalı ilahı seyretmek mecburiyetinde kalmayız. Emre Güngör muhteşem oynayınca Hasan Şaş oynatılmasını doğru buluyor ama kesilecek adamın Servet olmamasını söylüyor. Yani Lukas kesilmeliydi demek istiyor. Haklı Hasan, neticede takım arkadaşı, tanıdığı yarın beraber türkü söyleyeceği futbolcu bozuntusu Servet. Lukas babasının oğlu mu? bugün var yarın yok. Galatasaray'dan da ona ne yeterki asker arkadaşları oynasın.
Kaleci Leo Franko'ya yavaş yavaş takıyorum ben çocuklar. Hani şu Nonda yerine gitsin istenen adama. Kaleye de Ufuk veya Aykut geçsin diyenlerin hilafına. Ben kaleci geldiğinde çok sevinmiştim. Hatta 3-0 yenildiğimiz Ankaragücü maçı dahil çok memnundum. Ne olduysa o lanet Fener maçında oldu. O maçta tam bir komedi filmi izletmişti bize. Saçma sapan çıkmalar, çıkmamalar, salaklıklar. Hadi dedik normal burası Kadıköy, burada koskoca Mondragon'u bile sıçana çevirmişlerdi. Saymadık o maçı. Aaaa bir baktık sonraki maçlara, bizim teknik, koysan savunmada Servet'ten iyi oynayacak, kafaya çıksa gol atacak kaleci gitmiş Cem Yılmaz'la Hakan Ünsal karışımı biri Galatasaray kalesine geçmiş. Kah gülmekten çatlıyoruz, kah sinirden kafamızda saç bırakmıyoruz. Kafamda bir notu vardı Leo'nun, yediği golleri bir tarafa bıraktım, her degaj yapışında notu düşürüyorum. benim kaleci parametrem bellidir. Galatasaray kalesinde isterse Buffon olsun, ister Casillas, büyük konuşuyorum, eğer deseler ki bunlardan birini geçireceğiz, ancak topu elle en yakınındaki adama değilde Turgay Şeren gibi 80 metreye degaj yapacak, istersem şerefsizim. Bu kadar mı zor ya, elindeki topu en yakınındaki adama aktarmak? Böyle bir kaç maç daha oynasın zaten bana ihtiyaç kalmaz, birilerinin daha dikkatini çeker daha sonra onun dikkatini çekerler.
Savunmanın ortasını ağlaya ağlaya kurduk, sıra geldi onların önünde oynayanlara. Mustafa Sarp; ister kızın ister kızmayın arkadaşlar, ben bu adamı beğenmiyorum. Galatasaray'lıymış, elinden geleni yapıyormuş beni tatmin etmiyor. Top bizdeyken toptan kaçıyor, tac atıyoruz kafası başka yerde, kamuflaj forması giymiş fark edilmiyor. Ne var ki kafası top rakipteyken iyi çalışıyor, daha doğrusu ancak, rakipte top ayağında olandan biraz daha fazla çalışıyor ve nereye atacak, ne yapacak tahmin edebiliyor. Bu tahmin neticesinde de topa bulaşıyor o kadar. Top ayağına geldiğinde satranç oyuncusu gibi düşünüyor, geriye, yana, risksiz paslarla idare ediyor. Tabi burada Reykaart'ın bizim bilmediğimiz şeyi bilerek oynattığı gerçeğini de saklı tutuyorum.
Mehmet Topal'a gelince, adamımızın bir oyun sitili, bir standartı yok. Kırk yılda bir attığı şut gol olur, çoğunda taca gider. Top ayağına hiç yakışmıyor, aldığı topları sanki tam kaptırmak üzereyken ayağından çıkarıyor gibi. Buraya yazıyorum nasıl defans hattı değişti bu ikisi de değişecek. Skibbe yapmıştı galiba, Emre Güngör'ü ön libero oynatmıştı. Şu anda henüz görmediğimiz birileri mutlak bu mevkiye monte edilecek. Belki Leo, topu bu adamlar istemedikleri için şişiriyor. Hagi'yi hatırlayın, Okan, Ümit, Suat orta sahası varken Hagi klasını konuşturdu. Bu kazmalarla oynasa bence Hagi bu kadar Hagi olamazdı. Ya da Okan'la Suat şimdi oynasalar, Elano kimbilir nasıl oynayacak tı?
Sabri, sağlık ekibinin kestiği sürgün cezasını çekti, dönüyor. Gördük ki nargile içmeye benzemiyor bizim sağ kulvarı savunmak. Hücuma gidememek, gidip te dönememek var Uuuuu kardeş. Tütün camın içinden süzülüp, dezenfekte olunca oksijene dönüşmüyor, O ciğerleri sen taşıyorsun ama sana ait değil. 3 numaralı Galatasaray formasını giydiğin müddetçe senin bütün organların bize kiralıktır. Moda Burnu kaçmıyor, sana söz küçük kaptan, oyna oynayabildiğin kadar, koş, coş, Galatasaray tarihine sen de yaz adını. Sonra beni bul, eğer hala yaşıyorsam, bende var sağlam nargile tütünü, Mısır'dan getirmiştim, şöyle bir çekiyorsun derin derin kurum ciğerine yapışıyor. Kafan bulanıyor, beynin küçülüyor, dizlerin gıcırdıyor.
Büyük Galatasaray taraftarı şu Pazar günü kafanızı fazla ütüledim. Dayanın az kaldı, biraz da şu kasap Yalçın'dan bahsedeyim kapatıyorum. Şansal'la Erman gidince televizyon tarihinde mahşer günü geleceğini sananlar yanıldılar. Yine yakalanıyormuş meğer yakalanmak istenen şeyler. Hem de işi az bilen TRT devlet televizyoncuları tarafından. Yalçın ağzını kapatmış Caner'e bir şeyler söylüyor. Hiç bir şey söylemese bile ben yetkili olsam en az 5 maç ceza veririm. Ağzını kapatarak ne söylüyorsun lan kasap? Her halde Caner'e Rusya'da kızlar güzel mi? diye sormuyorsun? Çarşamba günü tribünde en güzel konuşmayı yapacağınızı biliyorum. Sakın ağzınızı falan kapatmayın ha. Söylediklerinizi tercüme edecek dudak okuyucu aramasın Yalçın.
Bu zavallılar ölmeyi bayılmak sanıyorlar. Kasap görmemişler, bize yakışmaz ama bendeniz şeytan diyor, aman Reykaart demesin, olur da tur giderse sok Emre Aşık'ı sal santrafor mahalline, Yalçın'ın tam karşısına. Mehmet Özdilek seyretsin bakalım o zaman kenardan, analar neler doğuruyormuş? O anaların doğurduğu kasap adamı nasıl doğruyormuş?
6 Şub 2010
Yazık Oldu; Kayserispor 0- Galatasaray 0
Maç benim için maçtan 1 saat önce başladı. Servet'in oynamayacağını öğrendiğimde tamam dedim bu maç gol yemeyiz. Nasıl olsa gol atmada sorunumuz yok ve çocukları Galatasaray lehine iddia oynamaya yolladım. Evet bu sezon ilk kez benim tam istediğim 11 sahadaydı. Ve Emre Güngör'ü yakın takibe aldım. Naçın en iyi adamıydı, beni Servet kazmasından kurtardı. Umarım Reykaard bundan sonra Lukas'ın yanında Emre Güngör'le oynar. Yani sevgili taraftar, defansa unutulmuş karekterimizle geri dönüş yaptığımızı gördüm. Lukas ile Emre'nin uyumu maçın neticesinden de önemliydi ve sınıfı geçtiler.
Yanlız bu kaleci hakkında benim ambara fare girdi. Olumsuz düşüncelerden alamıyorum kendimi. Pis pis degaj yapması, attığı bütün topların rakibe gitmesi sinir tansiyonumu tavan yaptırdı yine. Hocalar söylüyor olamaz, söylemiyorlarsa bu adam niye degajla topu oyuna sokmaya çalışıyor anlaşılır değil. Gördük son dakikaları, 2 dakika daha oynayabilsek gol gelecek, ama önceden kalecinin kaybettiği zamanları hakem ne yazık ki oyuna ilave etmiyor.
Bugün Mehmet Topal top geriye nasıl oynanırın resitalini sundu. Saymadık ama her halde bütün aldığı topları geriye kullandı, temponun çok daha yüksek olmasını engelledi. Mustafa Sarp ise yüksek tempolu oynanacağı ilk dakikalatrdan belli olan maçta araziye uyarak oynadı. Top sanki bana gelmesin diye kaçacak delik arıyordu. Öyle sanıyorum ki Reykard Mustafa Sarp'ı bize yarasın diye değil de rakibe yaramasın diye oynatıyor. Top kaybedildikten sonra başlıyor Sarp'ın görevi.
Elano Blumer topla buluştuğu anlarda attığı toplarla tehlike yarattı. Hele son dakikada bilardo topuna falso verir gibi Emre Çolak'a attığı pasın gol olmaması mucizeydi. Kara Şimşek, topla adamın içinden geçiyor geçmesine de sonrasında dengeyi ayarlayamıyor. İleri hatta maç boyu döndü durdu ilerdeki futbolcular. Ne yapsak olmadı, ne yapalım?
0-0 biten maç için iyi maç oldu denmez pek. Ama bizim için bu senenin en büyük maçı oldu diyebilirim. Galatasaray'ın büyük bir mücadele ortaya koyduğu, galip geldiği çoğu maçtan daha fazla gol pozisyonu ürettiği bir maç izledik. Tabela hiç önemli değil, bu savunma kolay kolay gol yemez, her takımın kalecisi de Hamido gibi şanslı olmaz.
El Çiko için iyi ya da kötü bir kanıya varmak için bir kaç maçını canlı izlememiz lazım. Bu maç bana Carusca'yı hatırlattı. Fiziği büyük maç oynayabilecek gibi gözükmedi sanki.
Takımlar iyi bir taktik geliştirmişler Galatasaray'a karşı. Vur kır parçala, ayakları ele ver, umarım sakatımız yoktur. Sağlık ekibinin eline biri düştüyse bugünden itibaren 1 ay sayın iyileşmeleri için.
Arda Turan kaptan bu maça damgasını vuramadı. İyi oynayamadığı maçların gol yollarında sıkıntıya düşüyoruz.
Sıcağı sıcağına yazabildiklerimiz bunlar. Ben bu maçta Galatasaray'ın ve Kayserispor'un büyük mücadelesini seyrettim. Kendi açımızdan bakarsak oyunumuzdan memnunum, gol olmaması gol olmasından daha küçük olasılıktı. Tekrar başa dönüyorum, Emre Güngör bu günkü oyunuyla maçın adamıdır ve Servet'e kulübe hayırlı olsundur. Büyük maç oldu, 2 puan kaybettik yazık oldu.
Yanlız bu kaleci hakkında benim ambara fare girdi. Olumsuz düşüncelerden alamıyorum kendimi. Pis pis degaj yapması, attığı bütün topların rakibe gitmesi sinir tansiyonumu tavan yaptırdı yine. Hocalar söylüyor olamaz, söylemiyorlarsa bu adam niye degajla topu oyuna sokmaya çalışıyor anlaşılır değil. Gördük son dakikaları, 2 dakika daha oynayabilsek gol gelecek, ama önceden kalecinin kaybettiği zamanları hakem ne yazık ki oyuna ilave etmiyor.
Bugün Mehmet Topal top geriye nasıl oynanırın resitalini sundu. Saymadık ama her halde bütün aldığı topları geriye kullandı, temponun çok daha yüksek olmasını engelledi. Mustafa Sarp ise yüksek tempolu oynanacağı ilk dakikalatrdan belli olan maçta araziye uyarak oynadı. Top sanki bana gelmesin diye kaçacak delik arıyordu. Öyle sanıyorum ki Reykard Mustafa Sarp'ı bize yarasın diye değil de rakibe yaramasın diye oynatıyor. Top kaybedildikten sonra başlıyor Sarp'ın görevi.
Elano Blumer topla buluştuğu anlarda attığı toplarla tehlike yarattı. Hele son dakikada bilardo topuna falso verir gibi Emre Çolak'a attığı pasın gol olmaması mucizeydi. Kara Şimşek, topla adamın içinden geçiyor geçmesine de sonrasında dengeyi ayarlayamıyor. İleri hatta maç boyu döndü durdu ilerdeki futbolcular. Ne yapsak olmadı, ne yapalım?
0-0 biten maç için iyi maç oldu denmez pek. Ama bizim için bu senenin en büyük maçı oldu diyebilirim. Galatasaray'ın büyük bir mücadele ortaya koyduğu, galip geldiği çoğu maçtan daha fazla gol pozisyonu ürettiği bir maç izledik. Tabela hiç önemli değil, bu savunma kolay kolay gol yemez, her takımın kalecisi de Hamido gibi şanslı olmaz.
El Çiko için iyi ya da kötü bir kanıya varmak için bir kaç maçını canlı izlememiz lazım. Bu maç bana Carusca'yı hatırlattı. Fiziği büyük maç oynayabilecek gibi gözükmedi sanki.
Takımlar iyi bir taktik geliştirmişler Galatasaray'a karşı. Vur kır parçala, ayakları ele ver, umarım sakatımız yoktur. Sağlık ekibinin eline biri düştüyse bugünden itibaren 1 ay sayın iyileşmeleri için.
Arda Turan kaptan bu maça damgasını vuramadı. İyi oynayamadığı maçların gol yollarında sıkıntıya düşüyoruz.
Sıcağı sıcağına yazabildiklerimiz bunlar. Ben bu maçta Galatasaray'ın ve Kayserispor'un büyük mücadelesini seyrettim. Kendi açımızdan bakarsak oyunumuzdan memnunum, gol olmaması gol olmasından daha küçük olasılıktı. Tekrar başa dönüyorum, Emre Güngör bu günkü oyunuyla maçın adamıdır ve Servet'e kulübe hayırlı olsundur. Büyük maç oldu, 2 puan kaybettik yazık oldu.
5 Şub 2010
10'un Doğum Günü
Nerden bulaştın be Gica şu garip ülkenin garip futbol takımına. Sen gelmeden önce ne güzel eğleniyorduk kendi halimizde. Ara sıra birileri geliyordu elbet serbest vuruşların başına senden önce de. Misal, Prekazi vardı bir zamanlar. İşte o kadardı. Kaleye geçenler Turgay Şeren gibi 70 metreye degaj yapıyordu. Gol atmak, attırmak şimdi bir futbolcunun geleceği, çetelesi tutuluyor, o yüzden kimse kimseye pas vermek, gol attırmak istemiyor.
Hagi, Sabri'den tut, dünkü Emre Çolak dahil duran topun başına geçmeyen kalmadı. Herkes Hagi olmaya kalktı. Sen gittin gideli de bir serbest vuruş golü hatırlamıyoruz. Senden önce korner bile atmasını bilmezlerdi. İçeri gelişigüzel kesilir 20 kişi kafaya çıkar, gol olması mucizelere bırakılırdı. Şimdi aynı be Hagi. Hakkını yemeyelim şu son sene çok iyi ustalar geldi ama ve lakin bu seferde o ortalara vuracak biri yok. Biri geliyor, iki maç oynamadan sakatlanıyor, biri geliyor 20 metre koşamıyor.
Hagi, takım 1-0 öne geçince yatıyor inan. Son maçı seyrettin işte, o kadro o maçı nasıl oynar? baktın. 90 dakika içinde 20 metre ileri isabetli pas oranı sıfır. Sen öğrettin bize, bizden büyük takımları yenebilme ihtimalimiz olduğunu. Hatta getirdiğimiz iki kupada en büyük hak senin, sen yerleştirdin nato kafalara Real Madrid'i bile yenebilirizi. O yüzden artık her sene sanki alacakmışız gibi her Avrupa turnuvasında kupayı istiyoruz. Kolaydı ya, başımızdaki hoca aldırmıştı ya kupayı. Gelir yine alırdı canım ne vardı ki. Şimdi Yusuf Yusuf bekliyoruz Madrid'in Atletik takımıyla oynayacağımız maçı. Sen olsan ne kolaydı işimiz değil mi Hagi?
Şu dandik turu atlayacağımıza garanti gözüyle bakan bir tane Galatasaray'lı bulamazsın. Takımın başında Dünya'nın en büyük hocası var, üst üste ileriye 10 pas göremedik henüz. Sabırla bekliyoruz Barcelona olacağımız günleri!
Aslında seni benim mahaallede hiç yazmayacaktım Hagi. Bu güne kadar da yazmadım. Her iğrenç maçtan sonra sen gelirsin aklıma, hiç çıkmazsın doğrusu. Ne var ki 2 gece önce izlediğimiz Galatasaray'dan sonra üstelik seni de tribünde gördükten sonra bir şeyler yazayım dedim. dedim ama Hagi seni ben yazamam, konuşurum anlatırım, hakkında konferans veririm ama yazamam. Şuraya 1000 e yakın yazı yazdım, hepsi sensin Hagi. Seni seyretmek, tanışmak bahtiyarsızlığına uğradım, keşke hiç gelmeseydin! Bizlere istikamet gösterdin, pasın ne olduğunu öğrettin. Sahada olsan odunla döveceğin Servet, topu Mustafa Sarp'a o da atabilirse attığında, Mustafa tekrar Servet'e atıyor, Servet'te topu 70 metre tepince dayanamıyorum. İsmini çağırıyorum boşluklara doğru.
Neyse Hagi, ne yazsam eksik, 1000 numaralı yazıyı sana saklamıştım, yaklaştı, yazabilirsem o zaman yazacağım. Şimdilik ellerim titreyerek anca bunları yazabildim, ne yazdığımı da bilmiyorum. İyi ki doğdun Gica Hagi, ellerim titriyor adını andıkça.
Galatasaray'ın çok daha mamur, çok daha büyük olabilmesi için keşke bir Hagi'si daha olsa.
Hagi, Sabri'den tut, dünkü Emre Çolak dahil duran topun başına geçmeyen kalmadı. Herkes Hagi olmaya kalktı. Sen gittin gideli de bir serbest vuruş golü hatırlamıyoruz. Senden önce korner bile atmasını bilmezlerdi. İçeri gelişigüzel kesilir 20 kişi kafaya çıkar, gol olması mucizelere bırakılırdı. Şimdi aynı be Hagi. Hakkını yemeyelim şu son sene çok iyi ustalar geldi ama ve lakin bu seferde o ortalara vuracak biri yok. Biri geliyor, iki maç oynamadan sakatlanıyor, biri geliyor 20 metre koşamıyor.
Hagi, takım 1-0 öne geçince yatıyor inan. Son maçı seyrettin işte, o kadro o maçı nasıl oynar? baktın. 90 dakika içinde 20 metre ileri isabetli pas oranı sıfır. Sen öğrettin bize, bizden büyük takımları yenebilme ihtimalimiz olduğunu. Hatta getirdiğimiz iki kupada en büyük hak senin, sen yerleştirdin nato kafalara Real Madrid'i bile yenebilirizi. O yüzden artık her sene sanki alacakmışız gibi her Avrupa turnuvasında kupayı istiyoruz. Kolaydı ya, başımızdaki hoca aldırmıştı ya kupayı. Gelir yine alırdı canım ne vardı ki. Şimdi Yusuf Yusuf bekliyoruz Madrid'in Atletik takımıyla oynayacağımız maçı. Sen olsan ne kolaydı işimiz değil mi Hagi?
Şu dandik turu atlayacağımıza garanti gözüyle bakan bir tane Galatasaray'lı bulamazsın. Takımın başında Dünya'nın en büyük hocası var, üst üste ileriye 10 pas göremedik henüz. Sabırla bekliyoruz Barcelona olacağımız günleri!
Aslında seni benim mahaallede hiç yazmayacaktım Hagi. Bu güne kadar da yazmadım. Her iğrenç maçtan sonra sen gelirsin aklıma, hiç çıkmazsın doğrusu. Ne var ki 2 gece önce izlediğimiz Galatasaray'dan sonra üstelik seni de tribünde gördükten sonra bir şeyler yazayım dedim. dedim ama Hagi seni ben yazamam, konuşurum anlatırım, hakkında konferans veririm ama yazamam. Şuraya 1000 e yakın yazı yazdım, hepsi sensin Hagi. Seni seyretmek, tanışmak bahtiyarsızlığına uğradım, keşke hiç gelmeseydin! Bizlere istikamet gösterdin, pasın ne olduğunu öğrettin. Sahada olsan odunla döveceğin Servet, topu Mustafa Sarp'a o da atabilirse attığında, Mustafa tekrar Servet'e atıyor, Servet'te topu 70 metre tepince dayanamıyorum. İsmini çağırıyorum boşluklara doğru.
Neyse Hagi, ne yazsam eksik, 1000 numaralı yazıyı sana saklamıştım, yaklaştı, yazabilirsem o zaman yazacağım. Şimdilik ellerim titreyerek anca bunları yazabildim, ne yazdığımı da bilmiyorum. İyi ki doğdun Gica Hagi, ellerim titriyor adını andıkça.
Galatasaray'ın çok daha mamur, çok daha büyük olabilmesi için keşke bir Hagi'si daha olsa.
4 Şub 2010
Öteki Mahallenin Çocukları; Ali Kemal Denizci
Bir zamanlar İnönü Stadının yeni açık tribününü boydan boya kuşatan bir slogan afiş vardı.''esen rüzgar değil, coşan Karadeniz fırtınası'' Trabzonspor maçı olduğunda stadın bir köşesine ancak sıkışırdık. İstanbul saltanatını ilk yıkanlardı onlar, Anadolu direnişini zafere taşıyanlardı.. Gerisi gelmedi, onlardan önce göze alanlar olmuştu. Göztepe, Eskişehirspor, Adana'yı komadılar kardaş komadılar, Ancak tam bir belanın gelmesi için Faroz mahellesinin delikanlılarının yetişmesi bekleniyormuş meğer.
Aynı mahallenin çocukları büyümüşler, üç büyüklere efelenmişlerdi. 6 defa yatırdılar, 4 defa tam yatırdılar işi bitiremediler.
İşte o işi bitirdikleri zamanların Karadeniz Fırtınasının en büyük kasırgasıydı. Sağbek Turgay'a biri yan baksa, sağaçık Ali Kemal kafayı yapıştırırdı. Takım, en çok ö dönemin Trabzonspor'unun adıydı. Onlar gerçekten bir takımdı. Yıllardır takım olamadıklarından bir daha şampiyonluk yüzü göremiyorlardı. Bilemem ama muhtemelen tuvalete bile hep beraber giderlerdi. beraber kavga ederleri kimse göze alamaz ama yerlerse de beraber sopa yerlerdi.
Ali Kemal, sinirli, gaddar mizacının yanında tam bir gariban dostuydu. İstese ilk sezondan transfer olur satardı bütün Karadeniz'i. Satmadı, hepimize(gerçi en az bize) evire çevire geçirdiler, görevlerini yaptılar daha sonra İstanbul yolunu tuttular. Takım dağıldı, yerleri dolmadı. Şimdiki gibi yamyam, tüccar yöneticiye, menagere rastlasa Avrupa'nın her takımında oynardı.
Fenerbahçe'ye transferi sırasında Trabzon'da 70 yaşındaki nineler bile ayaklanmışlardı. ne var ki sistem böyle işliyordu. Trabzon'un tepelerde daha fazla tutunmasının alemi yoktu. Herkes rütbesini bilsindi, bu lazlar da çok oluyorlardı artık.
Ali Kemal Trabzonspor'u büyüttükçe, şehir artık bu futbolculara bakamaz duruma geldi. Hem kendini hem şehrini kurtaracaktı. Trabzonspor'dan A milli takıma seçilen ilk futbolcuydu.
Avrupa'nın anlı şanlı şampiyonlarını Faroz mahallesine getirmişlerdi. devrin Keegan'lı Liverpool'unu indirdiler. Avrupa gazeteleri artık Karadeniz'li bir Türk'ün adını da yazıyordu. Kolbastı yerine horon tepilirdi benim bildiğim. Nice bekleri hamsi tava yaptı Ali Kemal. Çok anısı vardır, futbol literatürlerine geçen. İstanbul takımlarıyla oynarken kaç atalım diye iddiaya girer ve kazanırmış.
Sonrasında antrenörlük denemeleri oldu Ali Kemal'in. Ali Kemal'den hoca olmazdı. Sistemin adamı olmazdı, ya yönetici döver, ya taraftara sataşırdı. Büyük futbolcuydu, büyük adamdı. Kensisiyle tanışmak, karşılıklı halı saha maçı oynamak nasip oldu. Trabzonspor denince akla ismi ilk gelen yiğit delikanlı Ali Kemal; nerdeysen çık ortaya, seni, lazca konuşmanı özledik, Karadeniz'deki öteki mahalleyi seviyorsak en çok senin sayendedir. İnan bize gol atarken bile seni severdim. Hiç gitmesekte bizim de mahallemiz sizin Faroz.
Hey yana yana Ali Kemal, hey yana yana,
Ckiniren ckin men şanan bedi do şana.
2 Şub 2010
Kızılırmak Kan Ağlıyor
Sivas denince akla, ilk önceleri kongre gelirdi. Bu ülkenin kurtuluş düşü bu ilde kurulmuştu. Kangal'ın itleri, Pir Sultan'ı, Veysel'i devamında ozanları gelirdi akla. Askeri sürgün yeri Temeltepe, Gemerek, Deniz Gezmiş, Yıldız Dağı, ülkeye nam salmış yiğidoları, derken yaktılar Sivas'ı.
Şimdi birine Sivas desen Madımak der. Yangın der, yaktılar der. Evet, Sivas yaktılar, yakmaya devam ediyorlar seni. Ulu Önder, sizin daha doğrusu bizim diyarlardan başlamıştı ameliyata. Sevgili memleketim, birileri hatta hepisi travmalarını atlatamadı, saldırıyorlar. Anlaşılan daha çok kan ağlatacaklar Kızılırmak'ı o ulu dereyi.
3 yıldız armalı kırmızı beyazlı takım, nasıl olduysa bu ülkenin mafya babalarına teslim edildi. 2 sezon şampiyonluk rüyası gördürdüler. Arife yaşanılıp bayram yaşanmadı. Takımın başına öyle biririni getirdiler ki ben Sivas'lı yı bile takıma lanet ettirdiler. Ikına sıkına, korkuyla, tehditle tepelerde nam saldı yiğidolar. Sonra balon patladı. Takımı dağıttılar, hüner bizde dediler, iş boka sarınca da kaçtılar.
Tepedeki düzen değişmemişti, sindirilmiş Sivas'lının pek haberi yoktu olup bitenden. Afrika'nın balta girmiş ormanlarından bir ormancıyı getirdiler Sivas'a. O ormancıda, başka orman kaçkınlarını doldurdu güzelim memleketime. Kutuplarda fellah neyse Sivas'ta zenci odur. Son maçta seyrettim 4 adet ayıyı. Sivas'ımın yaylalarında, Ali Dağ'da, Sızır*'da, Çat'ta, Zara'da, Şarkışla'da biri sefere çıksa 10 tane Sivasspor'da oynayacak adam bulur. Avrupa'yı tarasan, Sivas orijinli 100 futbolcuya rastlarsın.
Kim lan bu Muhsin Bey? Geçmişi nedir? Kim tanır bu şahsiyeti, bu şahsiyet kimi tanır? Yurdumun güzel çocuklarını kenarda bekletip, baltalı ilahları, kazmaları oynatan bu lavuk kim? Gördünüz değil mi? Sivasspor'un en gerisinde oyna(yama)yan zebellah gibi zenciyi. Ayı diyeceğim ama en sevdiğim yaratıklardandır ayı, 3000 dolar versen bırak takımı, kıtayı satacak adamların ne işi var bizim diyarlarda?
5 tane yemişler, bir önceki maçı seyrettim Trabzon'dan düzine yemeleri lazımdı. Totem yapmış muhtemelen yamyamlar. Fener maçını 3 e kadar seyrettim. Öğrendim ki 20 tane atabilirlermiş. İhtimal bu futbolcu olmayan futbolcularla oynadıkça ligin gol yeme rekorunu kıracaklar.
İsyanım nereden geldiklerini kimsenin bilemediği kazmaların hemşehrilerimin takımını itin götüne sokacaklarına değildir. Benim isyanım bu şehirin gençlerinin ne zaman uyanacağınadır. Taraf gazetesi manşet atmış, 3 sütun üstüne haykıran puntolarla,'' Fener Sivas'ı Yaktı'' ne güzel demek hınçları geçmemiş yakıcıların, yakanların şakşakçılarının. Ne kaldı ki lan yakacak artık bu şehirde. Düştü artık bu takım, kına yakın anüslerinize. Yiğido, kardeşim Mehmet Yıldız, kurtar kendini. Kurtar Muhsin'den, mafyalardan kendini. Doymadılar, yakacaklar.
Bilmiyorlarki Sivas nedir. Sivas neresidir. Sivas'lı kimdir. Sırası gelmedi mi kardeşlerim, atın artık üstünüzden bu ölü toprağını. başkaldırın sizleri aşağılamaya çalışanlara, gidin kulübünüzün kapısına, kovun şu Muhsin Bey'i. O giderken meraklanmayın kaçarlar Kayseri istikametine getirdiği kazmalar, orada bizimkiler rastlarlar. Tolunay'ın aslanları da bir tekme vurur anlarlar anyayı konyayı. Bu ülkenin bu güzel şehri çiftliğinizmi lan sizin. Her önüme gelen takımdan hezimet yiceksem, bırakın kendi evlatlarımızla beraber yiyeyim.
Hiç olmazsa derim ozanlarımın birinin dediği gibi. ''kendim ettim kendim buldum''
*Gemerek'in bir kasabası, bizim memleketimiz.
Şimdi birine Sivas desen Madımak der. Yangın der, yaktılar der. Evet, Sivas yaktılar, yakmaya devam ediyorlar seni. Ulu Önder, sizin daha doğrusu bizim diyarlardan başlamıştı ameliyata. Sevgili memleketim, birileri hatta hepisi travmalarını atlatamadı, saldırıyorlar. Anlaşılan daha çok kan ağlatacaklar Kızılırmak'ı o ulu dereyi.
3 yıldız armalı kırmızı beyazlı takım, nasıl olduysa bu ülkenin mafya babalarına teslim edildi. 2 sezon şampiyonluk rüyası gördürdüler. Arife yaşanılıp bayram yaşanmadı. Takımın başına öyle biririni getirdiler ki ben Sivas'lı yı bile takıma lanet ettirdiler. Ikına sıkına, korkuyla, tehditle tepelerde nam saldı yiğidolar. Sonra balon patladı. Takımı dağıttılar, hüner bizde dediler, iş boka sarınca da kaçtılar.
Tepedeki düzen değişmemişti, sindirilmiş Sivas'lının pek haberi yoktu olup bitenden. Afrika'nın balta girmiş ormanlarından bir ormancıyı getirdiler Sivas'a. O ormancıda, başka orman kaçkınlarını doldurdu güzelim memleketime. Kutuplarda fellah neyse Sivas'ta zenci odur. Son maçta seyrettim 4 adet ayıyı. Sivas'ımın yaylalarında, Ali Dağ'da, Sızır*'da, Çat'ta, Zara'da, Şarkışla'da biri sefere çıksa 10 tane Sivasspor'da oynayacak adam bulur. Avrupa'yı tarasan, Sivas orijinli 100 futbolcuya rastlarsın.
Kim lan bu Muhsin Bey? Geçmişi nedir? Kim tanır bu şahsiyeti, bu şahsiyet kimi tanır? Yurdumun güzel çocuklarını kenarda bekletip, baltalı ilahları, kazmaları oynatan bu lavuk kim? Gördünüz değil mi? Sivasspor'un en gerisinde oyna(yama)yan zebellah gibi zenciyi. Ayı diyeceğim ama en sevdiğim yaratıklardandır ayı, 3000 dolar versen bırak takımı, kıtayı satacak adamların ne işi var bizim diyarlarda?
5 tane yemişler, bir önceki maçı seyrettim Trabzon'dan düzine yemeleri lazımdı. Totem yapmış muhtemelen yamyamlar. Fener maçını 3 e kadar seyrettim. Öğrendim ki 20 tane atabilirlermiş. İhtimal bu futbolcu olmayan futbolcularla oynadıkça ligin gol yeme rekorunu kıracaklar.
İsyanım nereden geldiklerini kimsenin bilemediği kazmaların hemşehrilerimin takımını itin götüne sokacaklarına değildir. Benim isyanım bu şehirin gençlerinin ne zaman uyanacağınadır. Taraf gazetesi manşet atmış, 3 sütun üstüne haykıran puntolarla,'' Fener Sivas'ı Yaktı'' ne güzel demek hınçları geçmemiş yakıcıların, yakanların şakşakçılarının. Ne kaldı ki lan yakacak artık bu şehirde. Düştü artık bu takım, kına yakın anüslerinize. Yiğido, kardeşim Mehmet Yıldız, kurtar kendini. Kurtar Muhsin'den, mafyalardan kendini. Doymadılar, yakacaklar.
Bilmiyorlarki Sivas nedir. Sivas neresidir. Sivas'lı kimdir. Sırası gelmedi mi kardeşlerim, atın artık üstünüzden bu ölü toprağını. başkaldırın sizleri aşağılamaya çalışanlara, gidin kulübünüzün kapısına, kovun şu Muhsin Bey'i. O giderken meraklanmayın kaçarlar Kayseri istikametine getirdiği kazmalar, orada bizimkiler rastlarlar. Tolunay'ın aslanları da bir tekme vurur anlarlar anyayı konyayı. Bu ülkenin bu güzel şehri çiftliğinizmi lan sizin. Her önüme gelen takımdan hezimet yiceksem, bırakın kendi evlatlarımızla beraber yiyeyim.
Hiç olmazsa derim ozanlarımın birinin dediği gibi. ''kendim ettim kendim buldum''
*Gemerek'in bir kasabası, bizim memleketimiz.
1 Şub 2010
Leo Franco'nun Akibeti
Dün iki saat arayla, iki gol iki kaleci izledik. Birincisinde Yiğido yaradana sığınıp, olanca gücüyle vurdu topa. Muhtemelen son yılların hız rekorunu kırdı attığı şut. Unutulmaz bir gol olacaktı Sivasspor puan alsaydı. Bu arada hiç birimiz daha önce Sivasspor'un Fenerbahçe'ye attığı gole kulübenin ve futbolcuların çıldırırcasına sevindiğini görmemiştik. Neyse o gol, hezimete mani olmasa da benim için unutulmayacak bir gol olarak kendi tarihime geçecektir. Golün büyüklüğünün, muhteşemliğinin yanında gole mani olmaya çalışan bir delikanlının yaptığı refleksi, direnişi, teslim olmayışını, o golü yiyen kaleciyi Volkan Demirel'i, unutmayacağım.
Aynı şekilde 2 saat sonra cillop gibi sahada, kendi degajından geri tepen topun, organize bir atağa dönüşünü izleyen, gelişigüzel kafa vuran Denizlispor'lu futbolcunun vuruşunu eliyle içeri dürten kalecinin pasif duruşunu, teslim bayrağını çekişini, poz verişini de.
Volkan Demirel, üzerine ivme kazanarak gelen bazukaya insan üstü yaylandı. Kurtarmasını isterdim, o atlayışın hakkı o topu kurtarmaktı. Eğer kurtarsaydı Dünyanın elit kalecileri arasında ilk 5 e koyardım. Volkan Demirel'in Kartalspor'dan Fenerbahçe'ye geçmesinde karınca kararınca katkım olmuştur. Zamanın Galatasaray hocalarına önermiş, bi bok olmaz yanıtını almıştım. Konuşmalarımı duyan Fenerbahçe'ye yakın bir arkadaşım, benden aldığı tüyoyu Fener'e satmış belki de transfere sebep olmuştur.
İki saat sonra kaleye gelen topta bizim kaleci, kısmi felç geçirmiş, dolayısıyla topa engel olmamıştır. Olamamıştır demiyorum, o topu kurtarmak için kaleci olmaya yabancı kontenjanını işgal edip senede 3 milyon yuroyu indirmeye gerek yoktur.
Hatırlayın ilk yarıdaki Kayserispor maçında, Elano'nun şutunda Süleymanoğlu doksana uzamış, topa engel olamamıştı. Fakat bendeniz o topa uçan(kelime manasında) kaleciyi de unutmayacağım. Ve elbet hatırlatacağım yeri geldi çünkü, Taffarel'in imkansız kurtarışını, umutsuz vakayı zafere dönüştüren uçuşunu. Acaba diyorum o anda kalemizde Leo olsaydı, o topa uçmaya karar verirmiydi? Dünkü kaleciyi gördükten sonra kesin olarak atlamazdı diyorum ve korkuyorum haklı olarak. Yarın bir ölüm kalım maçında biraz riskli top geldiğinde rahatını bozmayacağından, yerinde çakılarak kurtarışı gök tanrıya havale edeceğinden kuşkumuz olmasın.
Taffarel'den sonra kaleye Mondragon geçti. Kurtarış kalecisiydi, dünkü topu kafayla çıkarırdı. Tekniği olmadığından o da topları şişirirdi. Sonrasında kaleye geçenler de topu degajla oyuna soktular ki, Galatasaray kalesine geçen böyle kalecilerden nefret etmişimdir. Dün ayrıca yediği golden daha fazla, beni vakit geçirmekten sarı kart alması üzmüştür. Hakem ya acıdı ya görmedi, ben olsam o alkıştan sonra kırmızıyı çakardım. Bütün maç boyunca ayağına, eline gelen her topu ileri şişirdi, kaptırdı, taca attı. Hele ki son dakikada yaptığı aptallığa acıdım. Uzun yıllar kalemizde böyle iğrenç bir maç çıkaran kaleci görmemiştim.
Ne çok sevinmiştim Leo Franko transferine. Kendisini hiç tanımadığım halde sadece Arjantin'li oluşundan dolayı ve de uzun yıllar İspanya'daki kale referansı beni bayağı umutlandırmıştı. Beklenen maçlar yakındı, Leo, gelen topu en kısa zamanda önündeki stoperlere en teknik biçimde aktaracaktı. Hatta topa basan forveti, Leo paslaşarak eksiltecek oyundan düşürecekti. Fener maçına kadar durum böyleydi aslında. Tamam ipten aldığı bir maçı yoktu, gerçi ipe götürdüğü maç ta yoktu ve kalecimiz etliye sütlüye karışmadan idare ediyordu. O maçtan sonra elle pas sanki yasaklandı, top geldiğinde 2 dakika düşünüyor ne yapacağını. Yere düşmeye korkuyor sanki. Bir kaleci atlayışını görmedik henüz. Tamam ye kardeşim ama bir uçuş tekniğini göster bize. Her yediğin golde ayakta kalıyorsun.
Ufuğu tam seyredemedik henüz, bir fikrimiz yok. Aykut'a ise ben hiç güvenmiyorum. Kazma kalecilerden önde gideni, her topu ya taca ya rakibe atacak. Ancak Leo bundan böyle dünkü gibi kalecilik yapacaksa yandık haberiniz olsun. Vakit geçiren, topu taca atan kaleci büyük takım kalecisi olamaz. Hele ki büyüyen, büyümekte olan, olası destanlara pek yakın olan Galatasaray kalesinde sıçan gibi kalecinin yeri yok. Gerekirse kaleye Sabri geçecek, en azından yenilen golde elinden geleni yapacaktır. İki metre yana devrilemedin mi be adam? o gol yenir mi? Volkan Demirel'in doksana uçuşunu seyretmedin mi? Uçarsan kurtaracaksın, yoksa forvet topu sana çarptırdığında kurtarmış olmayacaksın.
Limon sıkmasa maça Leo, takım 2. golü bulsa El Çiko daha ilk maçtan, Co Dalton ikinci maçtan sonra kaskoyu yapmış olacak, tam rahatlayacaklardı. Şimdi işleri bir sonraki maça kaldı.
Leo Franko kardeş; adın aslan ama sen git gide sıçana dönüyorsun. Biz sana Taffarel'in formasını verdik haberin olsun. Şu çıktığın maçları maç sanma bunlar tatbikat, savaş başlamadı henüz. 4-0 ı unutma sakın. Olur ya 10 sene öncesinin Cim Bom Bom'u gibi bir savaş timine denk gelirsin, duman olursun, sonun olur. Bir 10 sene vaktin kalmaz unutturmak için, ama olan bize olur. Biz senin yüzünden rezil kepaze olursak, neticeye spor diye bakmayız Mallorca'lılar gibi. Divan-ı harbe çıkartır bu ülkeye gelip geleceğine pişman ederiz, aklını başına devşir, bir büyük takımın kalesinde olduğunu sakın aklından çıkarma. Gol yemekten korkma, bu son olsun top bizim ağlarla buluştuğunda seni ayakta yakalarsam bozuşuruz yeğen.
İnanmazsan senden önce bozuştuğum futbolcuların akibetlerini araştırabilirsin. 40 yıllık taraftarlık hayatımda benim lanetime rağmen takımda kalabilen futbolcuya evelallah tribün tarihi henüz şahit olmamıştır.,
Aynı şekilde 2 saat sonra cillop gibi sahada, kendi degajından geri tepen topun, organize bir atağa dönüşünü izleyen, gelişigüzel kafa vuran Denizlispor'lu futbolcunun vuruşunu eliyle içeri dürten kalecinin pasif duruşunu, teslim bayrağını çekişini, poz verişini de.
Volkan Demirel, üzerine ivme kazanarak gelen bazukaya insan üstü yaylandı. Kurtarmasını isterdim, o atlayışın hakkı o topu kurtarmaktı. Eğer kurtarsaydı Dünyanın elit kalecileri arasında ilk 5 e koyardım. Volkan Demirel'in Kartalspor'dan Fenerbahçe'ye geçmesinde karınca kararınca katkım olmuştur. Zamanın Galatasaray hocalarına önermiş, bi bok olmaz yanıtını almıştım. Konuşmalarımı duyan Fenerbahçe'ye yakın bir arkadaşım, benden aldığı tüyoyu Fener'e satmış belki de transfere sebep olmuştur.
İki saat sonra kaleye gelen topta bizim kaleci, kısmi felç geçirmiş, dolayısıyla topa engel olmamıştır. Olamamıştır demiyorum, o topu kurtarmak için kaleci olmaya yabancı kontenjanını işgal edip senede 3 milyon yuroyu indirmeye gerek yoktur.
Hatırlayın ilk yarıdaki Kayserispor maçında, Elano'nun şutunda Süleymanoğlu doksana uzamış, topa engel olamamıştı. Fakat bendeniz o topa uçan(kelime manasında) kaleciyi de unutmayacağım. Ve elbet hatırlatacağım yeri geldi çünkü, Taffarel'in imkansız kurtarışını, umutsuz vakayı zafere dönüştüren uçuşunu. Acaba diyorum o anda kalemizde Leo olsaydı, o topa uçmaya karar verirmiydi? Dünkü kaleciyi gördükten sonra kesin olarak atlamazdı diyorum ve korkuyorum haklı olarak. Yarın bir ölüm kalım maçında biraz riskli top geldiğinde rahatını bozmayacağından, yerinde çakılarak kurtarışı gök tanrıya havale edeceğinden kuşkumuz olmasın.
Taffarel'den sonra kaleye Mondragon geçti. Kurtarış kalecisiydi, dünkü topu kafayla çıkarırdı. Tekniği olmadığından o da topları şişirirdi. Sonrasında kaleye geçenler de topu degajla oyuna soktular ki, Galatasaray kalesine geçen böyle kalecilerden nefret etmişimdir. Dün ayrıca yediği golden daha fazla, beni vakit geçirmekten sarı kart alması üzmüştür. Hakem ya acıdı ya görmedi, ben olsam o alkıştan sonra kırmızıyı çakardım. Bütün maç boyunca ayağına, eline gelen her topu ileri şişirdi, kaptırdı, taca attı. Hele ki son dakikada yaptığı aptallığa acıdım. Uzun yıllar kalemizde böyle iğrenç bir maç çıkaran kaleci görmemiştim.
Ne çok sevinmiştim Leo Franko transferine. Kendisini hiç tanımadığım halde sadece Arjantin'li oluşundan dolayı ve de uzun yıllar İspanya'daki kale referansı beni bayağı umutlandırmıştı. Beklenen maçlar yakındı, Leo, gelen topu en kısa zamanda önündeki stoperlere en teknik biçimde aktaracaktı. Hatta topa basan forveti, Leo paslaşarak eksiltecek oyundan düşürecekti. Fener maçına kadar durum böyleydi aslında. Tamam ipten aldığı bir maçı yoktu, gerçi ipe götürdüğü maç ta yoktu ve kalecimiz etliye sütlüye karışmadan idare ediyordu. O maçtan sonra elle pas sanki yasaklandı, top geldiğinde 2 dakika düşünüyor ne yapacağını. Yere düşmeye korkuyor sanki. Bir kaleci atlayışını görmedik henüz. Tamam ye kardeşim ama bir uçuş tekniğini göster bize. Her yediğin golde ayakta kalıyorsun.
Ufuğu tam seyredemedik henüz, bir fikrimiz yok. Aykut'a ise ben hiç güvenmiyorum. Kazma kalecilerden önde gideni, her topu ya taca ya rakibe atacak. Ancak Leo bundan böyle dünkü gibi kalecilik yapacaksa yandık haberiniz olsun. Vakit geçiren, topu taca atan kaleci büyük takım kalecisi olamaz. Hele ki büyüyen, büyümekte olan, olası destanlara pek yakın olan Galatasaray kalesinde sıçan gibi kalecinin yeri yok. Gerekirse kaleye Sabri geçecek, en azından yenilen golde elinden geleni yapacaktır. İki metre yana devrilemedin mi be adam? o gol yenir mi? Volkan Demirel'in doksana uçuşunu seyretmedin mi? Uçarsan kurtaracaksın, yoksa forvet topu sana çarptırdığında kurtarmış olmayacaksın.
Limon sıkmasa maça Leo, takım 2. golü bulsa El Çiko daha ilk maçtan, Co Dalton ikinci maçtan sonra kaskoyu yapmış olacak, tam rahatlayacaklardı. Şimdi işleri bir sonraki maça kaldı.
Leo Franko kardeş; adın aslan ama sen git gide sıçana dönüyorsun. Biz sana Taffarel'in formasını verdik haberin olsun. Şu çıktığın maçları maç sanma bunlar tatbikat, savaş başlamadı henüz. 4-0 ı unutma sakın. Olur ya 10 sene öncesinin Cim Bom Bom'u gibi bir savaş timine denk gelirsin, duman olursun, sonun olur. Bir 10 sene vaktin kalmaz unutturmak için, ama olan bize olur. Biz senin yüzünden rezil kepaze olursak, neticeye spor diye bakmayız Mallorca'lılar gibi. Divan-ı harbe çıkartır bu ülkeye gelip geleceğine pişman ederiz, aklını başına devşir, bir büyük takımın kalesinde olduğunu sakın aklından çıkarma. Gol yemekten korkma, bu son olsun top bizim ağlarla buluştuğunda seni ayakta yakalarsam bozuşuruz yeğen.
İnanmazsan senden önce bozuştuğum futbolcuların akibetlerini araştırabilirsin. 40 yıllık taraftarlık hayatımda benim lanetime rağmen takımda kalabilen futbolcuya evelallah tribün tarihi henüz şahit olmamıştır.,
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)