6 Ara 2012

Galatasaray YILMAZ, Yıkılmaz; Braga 1-2 Galatasaray

''Olan olmuş, şimdi önümüze bakalım, ne görünüyor aktaralım. Biz bu Kluj Demirspor'u deplasmanda yeneriz, Braga'yı'da yeneriz, hatta işi bitmiş Mançester'i bile yeneriz.''

Arena'daki Kluj maçının son satırlarını böyle yazmışız. Ne mutlu ki Galatasaray bir kez daha bizi haklı çıkardı. Mükemmel bir Hoca hamlesiyle  Galatasaray şovun içinde kaldı. Galatasaray, bizi haklı çıkartırken kaç kere ağzıma gelen yüreğimi geri yuttum, bir ben bir Fatih terim biliyor.

Maç tahminimin çok ötesinde zor geçti. Öngörülerimizde  isabet ettik etmesine de oyun  olarak bu maçın bu kadar belalı geçeceğini beklemiyordum. Belli ki hoca da beklemiyordu. Rahatlığı biraz da kankası Ferguson'un bir kıyak daha çekeceği beklentisiydi belki. Bizim oraların bir lafı vardır, ''el elin eşeğini türkü söyleyerek ararmış'' Baktı ki Galatasaray'ın Galatasaraylıdan başka seveni yok, unutulmaya yüz tutmuş büyük karakterini sahaya aktarmak gerekiyor. Gerekeni yaptı, unutulmaz bir geri dönüşle, kurucu ortağı olduğumuz turnuvada Galatasaray'ın o büyük ismini bir kez daha soy kütüğüne yazdırdı. Büyük takımlar yaptığı geri dönüşler kadar büyüktür.

Maç başı kadrosuna kimsenin itirazı yoktu. Galatasaray'ın oyuncu gurubu içerisinde en kuvvetli 11 le sahaya çıktı. Emre Çolak için mırın kırın eden vardı ama bence de doğru tercihti. Emre Çolak ne kadar kızarsak kızalım, bu takımda oyuncu eksilterek topu 3. bölgeye taşıma ihtimali olan tek futbolcusuydu. Braga yaslanarak oynamayacak, mutlaka üzerine gelecekti. Boş alan fazlasıyla bulacaktı, top tekniği, çalım atma yeteneği yüksek olan Emre, 10 maçta bir defa da oynasındı artık. Fakat o da ne? ilk yarı beklentisinin çok üzerinde top kaybetti takım. İleride istediği gibi çoğalamıyor, gol tesadüflerle aranıyor, İngiltere'den gelecek iyi haber bekliyordu. Takımın en tecrübeli futbolcusu Hamit'in, kesin olarak futbol hayatının en kötü maçını oynayacağını nereden tahmin etsindi. Üstüne Elmander'in bu düzeydeki maçta kendisine yardımcı olamayacağını nasıl bilebilsin. 

İlk yarı oynanan kötü futbol, Braga'nın iştahını kabartmış, yüklendikçe yükleniyordu. Golün gelmesi an meselesiydi. Kaleci sakat sakat oynuyor, geriye pas atılması risk taşıyordu. Çok tehlikeli pozisyonları savuşturduk. Asimo insan üstü, futbolcu üstü savaşıyordu. Riera'nın da sol bek kariyerindeki kötü maçı, hepimizi korkutmaya yetiyordu. Ters bir Dani hamlesi bekleyenler yanılmadı, bu kez top çerçeve yerine kornere gitti. Ama topun canı karar vermişti bir kere, kalemize bir türlü girecekti. Bu kez Pitbull ıskaladı, Dani'den seken topu. Muslera'nun uzanamadığı yerden tabela değişti. Yine de bu yenen gol bizi fazla endişeye sokmadı. Nasıl olsa el oğlu, kaybettiğimiz eşeğimizi bulmamıza yardımcı olurdu. Pozisyonsuz, kötü futbolla ilk yarıyı kapadık.

İkinci yarı kulübeden Terim'in hayaleti göründü. Son sözümüzü sehpada söyleyecektik. 2 kötü adam çıktı, 2 yazı tura futbolcusu girdi. Haydi hayırlısıydı, kul daralmayınca hızır yetişmezdi. Büyük takım dizilişine döndü hoca yaptığı hamlelerle. Melo- Selçuk savaşacak, topu sağ açık ve sol açıktaki hızlı adamlara aktaracak, gol bölgesinde fazla adam bulunduracaktı. Ferguson'un kelek yaptığı haberi geldi iki dağ arasındaki stada. Selçuk'un,büyük futbolcu olduğunu birileri daha görmeliydi. 100 futbolcudan 99 u o pozisyonda geri dönerdi, Biri olanca tekniğiyle topukladı Rieran'ın önüne doğru. Tay Burak'ın kafasıyla topun buluştuğu andaki filmi daha önce de seyretmiştik. Çalışılmış bir kafa vuruşuydu, İmparator dengeyi sağladı. Oyun olarak öne geçtiği maçı, tabela olarak eşitledi. Bizi rahatlatacak golün Yaşlı Trafold'dan gelmeyeceğini anladığımız dakikalarda, saatine baktı.

Son sözünü Umut'la söyleyecekti. Büyük Galatasaray taraftarı Dünya'nın her stadında meşale yakmıştı. Bu şovun dışında kalmamıza Platini'nin de rızası yoktu. Biz olmayacaktık da, kendi sahasında bile seyircisi olmayan Kluj Demirspor'mu devam edecekti. Futbol tanrılarının sevgili Peygamberi hücum emrini vermiş, askerleri siperlerden fırlamıştı. Bıraksa tek başına Asimo fethedecekti Portekiz kalelerini. Böyle maçların bu dakikalarında futbolcu yerine delilere ihtiyaç duyulurdu. Pitbull ben yenilmem diye direniyor, takımı Şubat'a taşımaya söz veriyordu adeta. Vurduğu top, Aydın'ın önüne düştüğünde, Cehenneme gelecek takım ölümlerden ölüm beğenmek üzere Cuma günü masanın üzerindeki kavanoza isminin yazılı olduğu tüpü bırakıyordu.

Fatih Terim'in aldığı bir maçın kısa hikayesiydi. Galatasaray, stadı, taraftarı, imajı, karizması, bütçesi, tarihi ile bu turnuvanın majör takımıdır. Şampiyonlar Liginin lokomotifidir. Sarı Kırmızı renkler bu büyük organizasyonunun yılbaşı süsüdür. Final takımıdır, teke tek dövüşte kaybetmezler, Allah'tan umut kesilir Galatasaray'dan kesilmez. Bu saatten sonra Avrupa Ligi bizi kesmez. Ülke futbolunun yüz akıdır, Öyleyse çok daha büyük maçları oynamak üzere yolları, bahtları açık olsun. Taraftarıyla birlikte savaşsın. Yarın sabah okul servislerinde sarı kırmızı formaları, bayraklarıyla savaş ve zafer naralarıyla çıldıracak Galatasaray'lı çocukların bayramı olsun. 

İmparator, zaferin kutlu olsun, Gaaaassaaaay! bir gün beni kalpten götüreceksin, eminim, o gün geldiğinde şimdiden vasiyet ediyorum, canın sağ olsun, çok yaşa. Ne mutlu Galatasaraylıyım diyene.

Not; Maçın heyecanı ile attığımız golleri bir birine karıştırmışız, sonradan değiştirmek de yazı ritimimi bozacaktı, kıyamadım yazdıklarıma.

30 Kas 2012

250. Kere Canın Sağ Olsun Hocam!; Galatasaray 1-1 Gaziantep

Maç kadrosu belli olduğunda suratımı ekşittiğim tek oyuncu Amrabat'tı. Neyse dedik, geçen hafta mucize alınan 2 puandan sonra bu takım, bu kadroyla da bizi Gaziantep önünde sıkıntıya sokacaksa, sistemden çıksın daha iyi. Sokmazdı ya, neticede haftayı para alamadıkları için tek idmanla geçirmiş, çakma Fatih Terim'in takımı, ne kadar direnecekti ki?

Maçın başlamasına 2 dakika kala, tribünleri gösterdi kameralar. Bizim ülkemizde futbol yok diyorum kimse inanmıyor. Bir tane 50.000 kişilik stad bu ülkeye çok bile. Bütün takımlar orada oynasalar, eskiden olduğu gibi 2 büyükler sırayla aynı gün maç etseler bile Arena dolmaz. Bizim monşer taraftar metrodan indiğinde dakikalar 35 i falan gösteriyordu. Takım, taraftarının tribüne girmesini beklediğinden acelesi hiç yoktu gol atma konusunda. İlk pozisyonlar Gaziantep'ten gelmeye başladı. Topun çerçeveyi bulmaması için ateist Galatasaraylılar bile bu durumdan vazife çıkarıp imana gelmiş, dua ediyordu. Yüce gök, duaları kabul etti, ilk yarı top çerçeveye gelmedi. Bizim de kendimizi kasmamıza ne gerek vardı canım. Kaplumbağa hızıyla yarı sahayı geçiyorduk. İlk yarı dikkat ettim, Asimo ve Dani orta çizgiyi hiç geçmediler. İkinci yarı dikkat etmeyi unuttum.

Bu maç Muslera'nın bence bu sene en büyük maçıydı. Öyle ya da böyle 28 kere top geldi, sadece 2 tanesini olumsuz kullandı. Uyarılarımızı dikkate almış, topu büyük takım kalecisine yakışır biçimde oyuna sokuyordu. Gerisi zaten kurtarış kalecisiydi, istedikleri kadar vursunlar kurtaracaktı. Galatasaray'a gol atamayanı bu sezon sıra dayağından geçirdiler. Boşnak futbolcunun taca vurduğu topu Dani düzeltti, tıkladı, Muslera'nın sağından içeri bıraktı. şanssızlık diyenle kavga ederim, duruş hatasından gelen aptalca bir goldü. Sakatlanan Muslera'dan da kurtarış beklemek ne haddimizeydi canım, bırakalım yesindi.

İlk yarı pozisyonsuz, futbolsuz geçti. Her iki kanadımızda birer yarım futbolcu olduğundan toplamda 1 kişi eksik oynadık. Sağda Eboue, solda Amrabat takım oyununun vitesini küçülttüler. İki kötü adam aynı kanatta oynasa, ya da iki iyi adam aynı yerden saldırsa bir anlamı olacaktı oynanan oyunun. Bu Amrabat'ın tahsili nedir çok merak ediyorum? Kafasının içinde beyin olmadığına bahse girerim. Belki ileride çok büyük futbolcu olacak, Real Madrit'te oynayacak, ama aptal bir futbolcu olarak anılacaktır. Sol tarafta oyun aklımıza mal oldu, faydası sıfır, zararı büyüktü.

İkinci yarıya hoca müdahale etti. 9 numara çıktı, 9 numara girdi. Amrabat yerine de ıslah olmuş, Engin Baytar sahadaydı. Oyuncu değişti, ama oyunda hiç bir değişiklik yoktu. 20 dakikalığına maça gelmiş Galatasaray taraftarı bir gol görüp, metroya yetişecekti. taraftarın acelesi vardı da, takım deniz anası yavaşlığında, sakinliğinde süzülüyordu. Bu oyun şekliyle Galatasaray hiç bir küçük maçta iyi oynayamaz. İyi oynamanın tek yolu, gol bölgesine rakipten fazla adamla gidebilmektir. Bunun da en kolay yolu adam eksiltmektir. Adam eksiltici futbolcumuz Amrabat ise ateşlere yandığımızın resmidir. Hiç sevmem, bana kalsa takımda limon taşıtmam ama oyuncu gurubumuzda adam eksiltme yeteneği olan tek futbolcumuz maalesef Emre Çolak'tır. Onda da beyin sıkıntısı olduğundan, eksilttiği adam 2 saniye sonra tekrar karşısına çıkmaktadır. Dolayısıyla kör topal, devre arasına kadar idare etmekten başka yol yoktur. Serbest vuruş golü, ya da dandik kaza gölünü erken bulamadığımız her maç aynı sıkıntıları yaşarız.

Melo niye atıldı ben televizyon başında bile anlamadım. Tribündekiler hiç çözememişlerdir. Hakemleri hiç izlemem, benim için maçta hakem yok hükmündedir. Sanırım beter bir hakemdi, öyleyse Melo'yu bu hakemden korumak kaptanın göreviydi. Kenardan da hiç bir müdahale gelmedi, Pitbull atıldı. Yine bir dandik, Galatasaray savunması golü gördük. Çok geç geldi gol, keşke ilk yarının ortalarında yeseydik. Büyük takımlar, geri dönüşleri kadar büyüktürler. Galatasaray'ın bu sezon ki futbolu, geriye düştüğü bir maçı kurtarmaya yetmez. Hiç bir umudum kalmadı, ötesi normal bir 2. golü bile bekledim. 2 sürüngen futbolcumuz var bizim. Biri öküz vursa yıkılmayacak Eboue, ayakta durmak yerine dokunsalar da yere yatıp dinlensem derdinde. Diğeri Emre Çolak, faul yapma makinası, ona dokunmaya bile gerek yok, yanından geçerken üfle yeter. Burak kafayı çaktıktan sonra, ölüye çıkmış taraftar biraz canlanır gibi oldu. Onlar için bir zahmet Antep'e de koysundu takım, eline mi yapışacaktı. Takım koyacak koymasına ama uçkuru çözecek derman, koyacak heves kalmamış. Koyabilecek, koydurmak için savaşacak tek adam Melo'nun atılmasıyla da kısmet başka takıma bırakıldı. Taraftar kaderine razı olup, sehpaya çıktı. Galatasaray 10 kişi kalmış, ne günlerdi be 9 kişi kan kusturduğumuz maçları hatırlıyorum. 15 kişi oynasa bile nafile dakikaları beklemeden metroya koşturmaya başladılar. Beraberliği adam atılmasına bağlayanlarla kavga ederim.

250. maça çıkmış İmparatore. 250 defa Galatasaray'ı yönetmiş biri gözü kapalı bile olsa bu Gaziantep'i yenerdi. Gaziantep'i yenmek için hocaya, hele İmparatore'ye gerek yok. Bu takıma bu kadar kötü futbol oynatmak için çok büyük hoca olmak lazım. Bu yüzden ne yaparsa yapsın veya yapamasın Hoca benim gözümde hep büyüktür. Takımın futbolcu görünümlü tek futbolcusu (Asimo hariç) Hamit'ti. İkinci yarı değiştirir dedim, beni yanıltıp biraz daha oynattı. İlk yarı bu kadar kötü bir Galatasaray'ı gören hoca eğer kelle değiştirecekse, Eboue'yi çıkartacak, Hamit'i beke alacaktı. Diğer tarafta yaptığı değişiklik çok yerindeydi. Aslında değişiklik değildi, olması gerekendi. Elmander kenardayken, Amrabat bu takımda ilk 11 ancak kupa maçlarında oynayabilirdi. Antep fazla adamla geride bekliyor, seni yenmeyi düşünmüyor, sen ise ileriye fazla adamla topu taşıyamıyorsun. Ölürmüsünüz lan, 20 dakika oyunu forseleyecek kadarda mı dermanınız yok. Saldırın atamadınız mı, kenarda Hoca yok mu? 70 e kadar tabela gelmediyse işin kolay, bir hafta önce futbol tanrısının sana öğrettiği taktiği kullan. Çıkar Muslera'yı, geçir kaleye Melo'yu, oynat elindeki son kozunu. Yok mu hocam, vah vah. ara sıra televizyon gösteriyordu, Sercan, Çağlar, Aydın; Ceyhun, Sabri ne güzel oturuyorlardı tribünlerde. Baros'u sorma, ellerinden öpüyor, maç seyretmesi bile yasaklanmış. Bizden tek farkları, biz para vererek oturuyoruz, onlar eşşek yükü para alarak oturuyorlar. Senin suçun yok be hocam, 250 defa maç yönetmiş Grande'ye sitem etmek ne haddimize.

Keşke her maç büyük maç olsa. Ben şebekenin organize ettiği ligimizin küçük maçlarını seyretmekten tiksiniyorum artık. Galatasaray'ın hiç bir oyun planı yok. Futbolcular kendi kendine konsantre olup oynuyor. Küçük maça taraftar da gelmiyor, Galatasaray his takımı, his yüklemeden koşturamazsın. Keşke Akhisar'la, Karabük'le oynayacağımıza her maç Fener'le oynasak. bakın görün Çarşamba günü bu futbolla alakası olmayan bir oyun seyredeceğiz. Hele ki Kluj'un İngiltere'de galip haberi bir gelsin, Braga'lı futbolculara futbolu bıraktırmazlarsa ben Galatasarayımı tanımamışım.

Şaşılası bir şekilde takıma kızmadım. Belki de beklentimin olmaması yüzündendir. İlk defa bu maçta Muslera'ya bağırıp çağırmadım. Amrabat'tan, Emre'den aynen böyle bir oyun bekliyordum, şaşırmadım. Umut'un attığı balık goller her maç atılmazdı zaten. var mı yok mu dikkatimi bile çekmedi. Riera, Terim'in şapkasından çıkardığı tavşan kıvamında. Seneler sonra kafasının içinde beyin olan bir sol bek seyrediyoruz, sol açık seyretmek için alınan İspanyol sayesinde.

Son bir söz de Galatasaray Başkanına söyleyelim. Sayın Başkan, çok akıllı biri olduğun tartışılmaz, bu akılsız, çapulcu taraftarın sana akıl verecek değil elbette. Söylesem olmuyor ama, söylemezsem çatlarım. ben senin yerinde olsaydım Abrabat'ı almazdım, ona vereceğim parayı hesapladım 1500 bahçevan parası ediyor. 7.5  dönüm tarla nihayetinde saha dediğin, adam başı 5 metre kare çime bakacaklar. Bu kadar pahalı futbolcuları bu sahada oynatıyorsun ya, kabahat senin demeye dilim varmıyor, ama kabahatin çoğu senin Başkan.

26 Kas 2012

Futbolu Sevdirenler, Asimo; Semih Kaya

2010 Yılıydı, Kartal'da çocukluğumuzun geçtiği ilçemizin takımının maçına gitmişim. Sağ olsunlar Kartal'da itibarımız vardır, yalandan havamızı da atıyoruz tribünde. Sanki futbolcu bakmaya gelmiş gibi takılıyorum. Savunmadaki gözünü budaktan sakınmayan, savaşan sarı çocuğa diktim gözlerimi. '' Adı ne bu çocuğun, Galatasaray'a aldıralım'' dedim yanımdaki simitçiye. Abi dedi, zaten Galatasaray'dan geldi, kiralık adı Semih Kaya. Hadi yaaa! İkinci yarının ortalarıydı sanki, kaptığı bir topu ileriye çalımla taşırken kaptırdı. maçın sonlarına doğru çıkardılar. Kartalspor yenikti, bir kaç balıkçı kendisine küfür ediyordu. kenara doğru geliyordu, hatırlar mı bilmem? Göz göze geldik bir an, o an, hayatımda ettiğim en ağır küfürleri ettim Bülent Korkmaz'a. Ettiğim küfürün de hala arkasındayım.

Semih Kaya namlı bir futbolcumuzun olduğunu biliyordum ama tanımıyordum. Kewell'i stoper oynatan Bülent Korkmaz, Semih'e güvenememiş, olası 2. UEFA kupasından etmişti takımı. Sonrasında kaç şampiyonluğa, kaç hocaya mal olacaktı kazma stoperler, Semih Kaya, kimbilir kaç Kartallı simitçiden fırça yiyecekti? Zavallı çocuk, genç yaşında Batuhan Karadeniz'le çarpışmış, beyin ameliyatı geçirmişti. Ameliyat öncesi hemşirenin'' iyileştiğinde Fenerbahçeli olacaksın'' esprisine,'' o zaman iyileştirmeyin'' diyebilecek kadar büyük bir Galatasaraylıydı. Gaflet, delalet ve hatta hiyanet içinde olan yöneticilerimiz, kendisini ve yanında yarım takımı Çağlar Birinci'nin transferinde kullanmak istemiş, Semih bir taraftar gibi direnmiş, gitmemişti.

Takım, tarihinin en kötü sezonlarından birini yaşamış, neredeyse tamamı değişmişti. İmparator, sezonun ilk maçına, Sabri- Servet- Gökhan- Hakan Balta savunmasıyla başladığında, Servet'in kovduracağı 8. hoca olacağından belki de bihaberdi. Biz de kadromuzda Semih Kaya var mı yok mu?  bihaberdik. O büyük maç başka türlü cereyan etseydi, Futbol Tanrıları, sevgili Peygamberlerine bir kıyak daha yapmaya kalkmasaydı da, Gökhan Zan sakatlanmasaydı, hadi sakatlandı yerine Galatasaray tarihinin en kazma futbolculardan biri Servet Çetin girmeseydi, hadi girdi, hayatının tek hatasını yapıp da atılmasaydı, olur mu olur? kıçını dayaya dayaya Gaziantep forvetlerine o golleri attırmasaydı da biz Gaziantepspor'a 4-2 yenileceğimize maçtan galip çıksaydık. Galatasaraylı olduğuma ne kadar eminsem Semih Kaya'nın devre arasında Kartalspor'a yeniden kiralık gideceğine o kadar emindim.

Jon Teri'nin 26 numaralı forması var sırtında. Galatasaray savunmasının mendireğidir. Tarafımdan ASİMO olarak anılmaktadır. Tam donanımlı, el üstünde tutulan, nadide bir robot. İyi yönlendirildiğinde hata oranı sıfır, akıl Aynştayn aklı, güç Spartaküs gücü, Galatasaraylılık, Metin Oktay Galatasaraylılığı, taraftarın göz bebeği, şah damarı, bir iki veya daha fazla çocuğun Galatasaraylı olmasının sorumlusudur. Futbolu, Galatasarayı biraz daha fazla sevdiren romantik, melankolik devrimci bir numaralı futbolcusudur. Florya'da bir afet olsa ilk kurtarılacak futbolcudur.

Takımın stoperleri kötüyse, maç kazanır elbet, hatta Şampiyon bile olurlar. Ama benim için futbolun mottosudur, stoperi kötü olan takımın iyi futbol oynamasına ihtimal yoktur. Papaz'la Cüneyt'le yarı final oynayan bu takım, Falko'larla Stump'larla Şampiyonlar ligini kurmuş, Bülent'le Popescu'yla tarihinin en büyük maceralarını yaşamış, muzaffer dönmüştür. Song'tan, Emre Aşık'tan sonra alınan onlarca kazma stoper, Galatasaray şovunun vitesini küçültmüştür. Tarihimizin en beter sezonlarına bakınız, sebebi kazma stoperlerdir. Asimo, bütün bu unutulmaz stoperlerimizin ortalamasıdır sanki. Emre Aşık gibi dalan, Bülent gibi savaşan, Popescu öz güveniyle oynayan top Galatasaray kalesi civarındayken taraftara huzur ve güven veren şimdiden adını Galatasaray tarihine yazdıran büyük takım futbolcusudur.

Büyük Galatasaray taraftarının sevgili Asimo'su; Bu taraftarın tamamının kayıtsız, şartsız sevgi ve güvenini kazandın genç yaşında. Bu güne kadar oynadığın maçlar antrenmandı. Çok daha büyük takımlara, çok daha büyük forvetlere karşı oynayacaksın. Böylesi maçlarda yüksek Galatasaray karakterini, o çocuk yüreğini sahaya süreceğine inancım tamdır. Çocukluk edip de büyüme hemen. Galatasaray kalesi önce sana, sonra Futbol Tanrılarına emanet olsun.

24 Kas 2012

Kedi Değil Pitbull; Elazığspor 0-1 Galatasaray

Şampiyonlar Ligi maçından sonra ben bir taraftar olarak maça motive olamadım. Açıkçası futbolculardan da bir şey beklemiyordum. Ne var ki mutlaka bir kaç oyuncu, rotasyon adı verilen şaklabanlıktan yararlanacak, cillop gibi sahada, cillop gibi bir takıma karşı, cillop gibi bir hocanın oynatacağı rakibe karşı kendilerini gösterme şansı bulacaktı. Kadroda Kel'i görünce beynimin tası attı. Mutlaka bir aptallık yapacağından emindim. Ama bu kadar da karamsar olmaya ne gerek vardı? Elazığspor'dan daha kötü bir takım yok şu anda hantal ligimizde. Demek varmış, takımın futbol aklı yarı yarıya inmişse endişelenme hakkımız saklıymış.

Galatasaray çok kötü oynadı diye yazacağım ama,  aması var. Bir cümlede ama varsa o cümlede ama dan önce söylenenleri dikkate almayacaksın. Ama bu oynayan takım Galatasaray'ın lige devam edeceği Galatasaray değil. maçı yorumlamak beyhude. Dersler çıkar mı ona bakalım?

Maçın kötü geçmesinin bir numaralı sorumlusu kaleci Muslera'dır. Yaptırdığı penaltıyla alakası yok, onu da saysam yazdıklarımı okuyan Galatasararaylılar beni idam sehpasına çıkartır. Ligin en kötü takımına karşı son dakikalarda balık bir golle önde giden büyük takım kalecisi topa öyle çıkmaz. Çıkarsa beni haklı çıkartır, kaleci değil diye bütün bir sezon kafa şişiririm. En kısa zamanda bir şeyler daha gelişir, kaleye Eray İşcan geçer ne demek istediğimi anlarsınız. Büyük takım kalecisi değil diyorum ısrarla. Saydım, 25 defa topla muhatap olmuş. Yaptırdığı penaltıyı geçtik, Pitbull kendini yakma pahasına, sorunu geçici olarak sümen altı yaptı. 7 defa topu eliyle yakınındaki futbolcuya aktarmış yani topun bizde kalmasını sağlamış. 18 defa şişirmiş, 18 de 18 isabetsizliğe uğramış. Elimizdeki topu kazasız belasız rakibe teslim etmiş. Zaten tekniği, zeka seviyesi sınırlı adamlarla oynuyoruz, gereksiz top kapma mücadelesi verip, boşuna enerji tükettik.

Bir tehlike bekliyor, Galatasaray muhasebecisini. Kel'in kotası dolmak üzere. 25 maç oynarsa ki- bu oyunla 250 kere oynayabilir- başımıza 1 sene daha bela kalacak. Böyle bir şey olursa anam avradım olsun elimde sopa Florya'ya dalarım, güvenlikleri aşamazsam, Arena'da bir maç kollarım. Bilen bilir önceki sene Servet'i dövmek için sahaya girecektim bir maçta. 20 yaşındaki Ceyhun, tribünlerin tozunu alıyor, 35 yaşındaki kazma kotasını doldurmayı planlıyor. Merak ediyorum, Brezilya doğumlu futbolcular içinde Kris'ten daha kötü bir futbolcu varmıdır?

Emre Çolak'ın neden oynatıldığını, takıma ne gibi bir katkısı olduğunu Hoca milyonlarca Galatasaraylıya açıklamak mecburiyetindedir. Ben koydum oynuyorla geçiştirilecek bir mevzu değildir. Terim'i tanımasam, misal hoca Reykart olsaydı, kesin Emre'nin parasının yarısını alıyor diye iftira atardım. Hadi beni iddia oyununda handikaplı 2 den edip 220 lirama mal oldu, haram ederim gelir geçerim. Milyonlarca Galatasaraylıyı dinden imandan çıkarmanın sebebi nedir? Küçük beyniyle düşünüyor, takımın banko futbolcusu ya, rotasyona uğramamış, dandik bir maçta oynatılmış tafrasından geçilmiyor. Kaçırdığı golleri kaçırmak için futbolcu olmaya gerek yok ki. Ruhsuz, kansız, şımarık, twitterin başından kalkmayan, Galatasaray futbolunun vitesini küçülten, yıllar geçse de futbolcu olamayacak olan bu cılız, silik adamda bizim göremediğimiz ne var acaba? Hoca bu maçta kendisine küfür etti, bence Hoca'nın bu maça tek olumlu katkısı bu andı.

Manu maçından sonra bir kaç futbolcuyu korumaya almıştım. Amrabat'ı da yaz diyenler oldu. Yazdım, okumayanlar için yeniden yazayım. Kafasının içinde beyin yok. Belki çok büyük futbolcu olur, ama  beni haksız çıkarmaz, beyin ameliyatı yapılacak değil ya. Bir maçı aldırırsa 10 maçta saç baş yoldurur. Kayserililerin bize geçirdiği bileziktir. Takım Şampiyonlar Liginde yürüyecekse, futbolcudan ziyade akıla ihtiyacı vardır. Bizim lig, langırt ligi sonuçta, tımarhaneden adam getirip, Galatasaray forması giydirsen bu ligte en kötü 2. olur. Bizim şampiyonlar liginde oynayacağımız takımların çoğu, bizden daha kaliteli takımlardır. Bizden daha iyi futbocuları vardır, onları geçmek için onlardan akıllı olmak durumu vardır. Varsa iddiaya giren ben varım, Umut, Emre, Amrabat, Sabri, Yekta, Aydın tavla oynamasını bilmiyorlardır. Satrançtan vazgeçtim, bu saydığım adamlarda tavla oynayacak kadar bile zeka yoktur. Hamit, Selçuk mutlaka satranç oynamasını bilir.

Asimo her maç olduğu gibi, yine kusursuz oynadı. Tabi bu oyun bana yetmiyor, savunmada yaptığı hamleler tamam. Ben gol yollarında, topla oyuna çıkmalarda daha fazla beklentim var kendisinden. Çok sevdiğimizden belki böyle görünüyor bilmiyorum, kendisi takımda en çok memnun olduğum oyuncudur. Melo'nun, maçta penaltı kurtarması, futbol tanrısının bir marifeti elbette. Ona yakışırdı böyle bir unutulmaz paye, nişan. Pitbull futbolcu ötesi bir adam benim için. Bunca parayı har vurup, harman savuranlar, artık Melo için de karar versinler de bu adamın tapusunu alsınlar. Ben razıyım, Melo bonservisiyle alındıktan sonra kötü çıkarsa aramızda parasını toplar kulübe ödetiriz. Bir futbolcuyu da biz alalım, o kadar da hukukumuz olsun bu takımda.

Hocaya söyleyecek lafım yok, yine de başa dönüp kaleciye saydıracağım. Hagi'den hoca olmadı, Taffarel'den de kaleci antrenörü olmamış demek ki. Kaleci gün geçtikçe kötüye gidiyor, geçen sene topu oyuna elle sokuyordu, bu sene Galatasaray şovuna engel oluyor. Taffarel yüzünden ise yazıklar olsun, Taffarel için sorun yoksa daha beter yazıklar olsun.

Umut içinde bir şeyler yazalım. Böyle maçlar angarya demek oluyor bazıları için. Kendisi oynamayıp, Burak oynasa aynı sebepten Burak küsecek. Sanki Elazığ maçını oynayanlar, 2. sınıf futbolcu. 35. dakikaya kadar topa ayağını değmedi. Golü başkası attı diye neredeyse ağlayacaktı. Sabri reis'de futbolu bırakmak üzere olan futbolcu tadında bir maç çıkarınca, bir Melo'nun inatla maça asılması takımın iyi oyun çıkarmasına yetmedi.

Yıllardır inatla beklediği olay kısmende olsa gerçekleşti. Takım kötü oynadığı zaman kaleciyi çıkarıp, yerin oyuncu alacak Hocayı gözledim yıllardır. Son 5 dakika da olsa benzer şey kendiliğinden gelişti. Bir sonaki maçta Melo kaleye geçerse benim itirazım olmaz. O topu, Aykut'la Ufuk aynı anda kalede olsa yine çıkaramazdı. Maç çoğumuz için önemsiz bir maç gibi görünse de hesap maçıydı. Avrupa takımlarıyla oynamak için bu angarya maçları oynama, kazanma zorunluluğu var. Maçı Melo'ya yazıyoruz, çıkarılacak dersleri iyi çalışıyoruz, şakası yok, arkadan Beşiktaş geliyor. Şebekeyi işin içine karıştırmaya mecbur bırakmayın, adam gibi oynayın.

21 Kas 2012

DNA'sındaki Çift Sarmal, Avrupa Kupaları; Galatasaray 1-0 Manu

Boyut değiştirdik, sıradan ligimizden bir an için kendimizi olmamız gereken yere attık. Kurucu ortağı olduğumuz Şampiyonlar Ligine yeniden tutunduk. İstesek Avrupa ligine girmek için bu kadar korkulu rüya görmezdik. Fakat gurup öyle bir hale geldi ki, dün gece maçı berabere bile bitirseydik, bütün şovlardan uzakta kalacaktık. Öne geçmişken kaybetsek, son maçta Braga'ya beraberlik bile yetecekti. O moralsizlikle bu takım ölüm kalım maçını biraz zor oynardı. Korktuğum, an be an yaptığım hesap, Büyük Galatasaray'ın ödeyemeyeceği hesap olmaktan çıktı da, rahatladık. Bir Galatasaray taraftarı olarak, en az Nisan'da Avrupa kupası maçı izleyemez isem, kahrolurdum. 17 Mayıs'da canlı maç seyretmiş biri olarak bu beklenti, milyonlarca Galatasaraylı gibi benim de en büyük hakkım.

MANU'nun işi garantileyip, bize posasının gelmesi inanın beni fazla rehavete sokmadı. Hatta gönlüm  göğüs göğüse bir Aslan-Şeytan maçını bir kere daha seyretmek isterdi. Benim böyle maçlardan korkum yok. Kendi hantal ligimizde oynana oyunları, oynayan futbolcularımızın böyle maçları çok rahat oynayacaklarından emindim. Yeter ki, Galatasatay o an kadro gurubu içerisinde, oynayabilecek en kuvvetli 11 le sahada olsun. Belki vasat altı lig maçlarında alınan kötü sonuçlardan, belki İmparator'un, adrenalin yaşama,  yaşatma bağımlılığından, Kel'in derdest edilip, Galatasaray tarihinin aslan kayası ASİMO, bir daha asla oturtulmayacak şekilde, savunmanın mendireğine dikildi. Takımın ilk bankosudur, yangın çıksa, bomba atılsa, yanardağ patlasa, Galatasaray'da kurtarılacak ilk futbolcudur. Yanındaki Dani'nin oyunu yetmez, bakın oynayamaz demiyorum, çok da iyi oynadı, ama beni kesmez. Galatasaray eğer her oynadığı turnuvada en az yarı final kovalamaya mecbur sa bu Dani'nin oynadığı bu futbol yetmez. Olur mu olur, gözünü budaktan sakınmayan, kornere, geriye pas atmayı ayıp sanan, topla güzel çıkmayı hedefleyen, hız, denge, akıl, kuvvet, futbolcu aklıyla beklenen seviyelere gelebilir. Asimo'yla ikisi eğer değilse oda arkadaşı yapılmalıdır. aynı masada yemek yiyecekler, aynı kahvede okey oynayacaklar, aynı anda tuvalete gidecekler. Kavga çıksa beraber dalacaklar, biri cezalı, ya da sakatsa diğeri de oynamayacak, aynı yumurta ikizi gibi yaşasınlar, seneye kalmaz, bu ikisi Galatasaray savunmasının Kanije Kalesi olur.

Galatasaray taraftarı için Manu maçı, sadece maç değildir. Manu'lu biriyle sokakta karşılaşsam ben bu yaşta güreşirim. Kavga ederim demiyorum, o nostaljik, romantik, unutulmaz maç bizi geçinemeyen iki kardeş yapmıştır. Bizim Manu maçları, bu saatten sonra futbol tarihten silinene kadar, uzun zaman görüşemeyen kardeşin kardeşle yaptığı kavgadan öteye geçmez. Gerek gelişleri, gerek uğurlanışlarında estirilen hava bu havadır. Bazı medya maymunlarının sandığı gibi değildir olay. Biz bu turnuvayı, Manu'yu eleyerek, titreyerek, ağlayarak, Sami Yen'in kapısına Cehennem tabelası asarak kurduk. Aynı hislere onlar da sahiptir. Bu yüzden sahada hangi takımla oynarsa oynasınlar yenmeye konsantre olurlar. Hiç bir Mançester Birliği taraftarı, Galatasaray'a yenilin gelin demez. Normal maçta oynamayanlar, bu maçta kendilerini tanımayanlara gösterme şansı bulurlar. Nitekim bana göre asla kötü oynamadılar. Topları direkten dönmese, biz o gireni biraz zor çıkartırdık. Yedek kalecileri buysa yandığımızın resmiydi.

Maçın adamı Riera idi. Gel şimdi Hoca hakkında karar ver. Böyle bir sol bek var takımda, sen bizi Hakan Balta'ya mahkum et, onun kötü oynayacağı, taraftarın kucağına atılacağı bir maçı kolla, mecburiyetten oynat. Çok büyük bir öngörüyle, takımın en ihtiyaç duyulan bölgesine, kazasız belasız, yeni bir maddi külfet getirmeden, bu güne kadar gördüğümüz en iyi oyununu oynayan Riera'yı devşir. Bu kez dolu tarafından bakıyorum, İmparator'a saygı duyuyorum, bakalım başıma neler gelecek. Riera sol kanatta devrim yapar gibi oynadı. Zaten kendisi hücum oyuncusuydu, savunma taktik ve stratejilerini de geliştirmiş, hatta belki de ilk defa bizde kullandığı taç atışlarını bile geliştirmiş. Beke yabancı adam getireceksen, yabancın  en az bu futbolu oynayacak.

Bu maç Pitbull ile Selçuk'un geri dönüş maçı olarak hatırlanacak bu sezon için. Attığımız gol öncesi Melo'nun uçarak, inanılmaz kafa vuruşunu kaleci kurtardıktan sonra ki an, benim maçı kazandığımıza inandığım andı. Büyük maçları büyük futbolcular kazanır. Bir takım orta sahası kadar racon keser. Bu sene kötü oynadığımızın, kötü oynuyor göründüğümüzün sebebi budur. Orta saha maçı istemiyor, savaşmıyor du. Futbol oynamıyordu demiyorum, savaşmıyor du diyorum. O kafayı Yekta'da vururdu belki, ama 50.000 kişinin ağzına salya süremezdi, kimse Melo gibi taraftarı kudurtamazdı. Kuduran Galatasaray taraftarı, artık ölüye top oynatır, ben bu yaşıma kadar taraftarın kaybettiği bir maç görmedim. Bazen büyük bir maç oynarsın, o maçta futbolcudan başka bir elemana ihtiyacın olur. Taraftar bir türlü top yekun coşamamaktadır, kenar yetmez, oyuncu değişikliği çare olmaz, bir adam çıkar, havlar, hırlar, delirir,''ben yenilmem bu maçta'' diye kudurur, o maç döner, o adam futbolcu değildir, o adam Pitbull'dur, Melo'dur, yangından kurtarılacak 2. futbolcudur.

Selçuk Usta koşarken Pitbull'un nefes sesini duyacaktır. Duysun ki, sırtını bir kahramana dayadığını hissetsin. Çalım, atma, dikine pas atma, şut çekme riskine girebilsin. Top kaybedildiğinde, 2, olmadı, 1 numaralı futbolcuların bir şeyler yapacağına emin olsun.  Böylesi bir özgüvenle oynayacak olan Selçuk İnan şüphemiz olmasın, bu maçta oynadığından daha kötü asla oynamaz. Bir takım kuruluyorsa hala, bir savaş timi oluşturuluyorsa, siren sesi duyulur duyulmaz, Florya'dan çekip alacağınız 3. futbolcumuzdur, gözünüz gibi kollayın, Galatasaray Taraftarını Selçuk'un özel koruması görevine tayin ettim, bundan sonra Selçuk'un arabası çizilse sizden bilirim çocuklar.

Tay Burak ile Beşiktaş yıllarından kalma ufak da olsa bir hukukum vardı. Hem kendisini, hem futbolunu sevdim. Fenerbahçe'de oynarken bile bana hiç batmıyor, itici gelmiyordu. Bizim takıma geleceği günleri kolladım, ihtimal doğduğu günlerde bilenler hatırlar, herkesten önce bize geldi dedim. Kötü oynasaydı, yani atamasaydı beni çok üzerdi. Sağ ayak, sol ayak, kafa golleriyle, attıklarından çok, atamadıklarıyla da bir golcü, bir büyük takım golcüsü olmuş durumda. Belki Umut Bulut'a yazık olacak ama, takımın santraforu Tay Buraktır. Gol olan pozisyonda, Melo, Burak'la aynı koordinattaydı. Aynı açı, aynı yüksekliğe, geçen sene Beşiktaş maçında Elmander'le, Baros gibi yükseldiler. O kafa vurulacak, o gol girecekti, kontra- garantiye gittiler, büyük takım golcülerinin kafa topuna laf olsun diye değil, gol atılsın diye çıktığı, vurduğu, attığı andı o an. Burak'da diğerleri gibi, felaket anında ilk kurtarılacak 4. futbolcumuzdur.

Diğerlerini bırakacak değiliz elbet. Galatasaray'ın çaycısını bile kurtaracak gücümüz var evelallah. Futbolcuları kurtarıp, Grande'yi yakacak kadar nankör olamayız. Hoca takımın son oynanan lig maçına göre % 40 ını değiştirmiş. Önemli değil futbolcu değişikliği, kendi kafasını değiştirmiş miydi acaba ben ona bakıyordum. Dün gece kendi oyun planını da değiştirmiş. Topu gelişigüzel oyuna sokturmadı, gol atıldıktan sona, muhtemelen integral, sinus, kosünüs, uzay geometrisi, atom fiziği hesapları yaptı. 9 numara çıkartıp, 9 numara almadı oyuna. Hatta bu maça kadar görmediğim bir şey yaptı. Gol atılır atılmaz adam değiştirdi. Bizi beraberlik turnuva ve şov dışına atabilirdi. Braga'nın bizle berabere kalıp, delikten çıkma durumu vardı. Bu yüzden ucuz kahramanlık yapıp, yatırdığı Manu'yu, tükürüksüz yıkama yoluna gitmedi. Engin Baytar'ı oyuna alıp, oyunu tuttu. Maçı, büyük takımların hocasına yakışır şekilde regule etti.

Galatasaray tarihinin en şanssız futbolcusu Erdal Keser'dir. Eski taraftarlar hatırlar, Eşşek Saffet, kaval kemiğiyle vurur, top çatala takılır, Erdal vurur çataldan dönerdi. Ben Hamit'i gördükten sonra, artık Erdal'ın rekorunu kırdığını söyleyebilirim. Hamit'te birazcık kısmet olsaydı, şu ana kadar en az 7-8 golü, kimsenin unutmayacağı bir biçimde kaleye mıhlardı. Her maç mı olur? Vurduğu bir top da girmez mi? Büyük futbolcudur, büyük maçlarda oyunundan çok, aklına ihtiyacımız vardır. Futbol aklı da kendisinde fazlasıyla mevcuttur.

Galatasaray bu sonuçla guruptan kalifiye olmuştur. Kluj, İngiltere de berabere kalıp, bizim yenilmemizi bekleyecektir. Bu ihtimal yoktur. Bundan sonrasına bakalım biz. Acaba daha mı kötü oldu deyip, küçük düşünmeyi bırakalım. Avrupa Liginde çok rahat bir kaç tur daha atlar bu takım elbette. Biz büyük takımsak, büyük takım taraftarıysak, hiç bir duruma razı göstermemeliyiz. Galatasaray refleksi, Dünya'nın en mamur takımlarıyla süngü süngüye mücadele edebilecek kabiliyettedir. Galatasaray'ın bu unutulmuş karakteri, Avrupa sahalarında yeniden hayula bela olacaktır. İki elim yakandadır İmparatore, Şampiyonlar şampiyonu olmadan benden kurtulamayacaksın.

Yolun ve bahtın açık olsun canımdan çok sevdiğim düşmanım!

93  Sami Yen kulübesinde görüp, 2012 Arena kulübesinde tekrar görmekten onur duyduğum Sör Aleks Ferguson'a, ve Dünyada tuttuğum bütün kırmızı takımlardan biri olan sevgili Mançester Birliğine saygılarımla,

19 Kas 2012

KÜS Liginin Tophane Tayfun'u; Beşiktaş

Bu hafta sonu 3 maçı da izledim, hatta Kayserispor maçını bile takip ettim. Yıllardır kendim yazıp kendim okuduğum tezlerimin ispatını bir kez daha gördüm. Türkiye'de futbol falan yok, futbol oyununu idare eden, sebeplenen şebeke var. Eğere Türkiye'de futbol olsaydı, Anadolu'nun en büyük maçı Kayseri- Gaziantep maçı 3.000 kişiye oynanmazdı. Eğer oynanan, sergilenen, bize yutturulan tiyatronun adı futbol olsaydı, dün gece acaba birine takılırmıyım diye bütün televizyon şebeklerini taradığımda, en azından biri, Caner'in haksız yere atıldığını saatlerse konuşmak yerine, bu ülkede son 10 yılda oynanmış en büyük maçı konuşurdu.

40 sene önce maç seyredenler ne demek istediğimi anlayacaklardır. O zamanlar, taraftarlığın yanında bir de futbolseverlik diye bir şey vardı. Galatasaray maçları dıuşında maçlara da giderdik biz. Benim İzmit'e, Kocaelispor PAF takımında oynayan Metin Tekin'in maçını izleemeye gitmişliğim vardır. Kendi oğluma sordum, 25 yaşında 26 senedir maça gider, Galatasaray maçı dışında tek bir maç seyretmemiş. Hepinize soruyorum çocuklar, siz hiç hayatınızda maça gittiniz mi? Galatasaray maçını saymayın, o görevdir, gönül verdiğin takıma saygıdır. Bizde saygı mecburdur. Sevgi ise özgürdür, gitmesen de olur ama hiç gidip başka bir takımıun başka bir futbolcusunu seyrettin mi? İşte o yıllar önceki çocukluk günlerimizin, büyük takımları vardı. Misal Kadırga, misal Tophane Tayfun...Bunlardan birinin Kartal'da maçı olduğunda tribünsüz toprak sahada en az 10.000 kişi maç seyrederdi. Bugün Kartalspor, Galatasaray'la hazırlık maçı oynadı 2.000 kişi yoktu maç seyreden.

Şebeke bizim güzel oyunumuzu elimizden aldı. Tophane Tayfun'un maçlarında en fazla ayva satanlar, şam tatlıcı, simitçi, turşucu evine biraz daha fazla para götürebilirdi. Şimdi pay büyük, bir maçtan, bir futbolcudan kazandığını, Dünya'daki bütün turşuları satsan kazanamazsın. Böyle bir leşi başka biriyle paylaşmak büyük aptallık, ülkemizi yöneten KÜS( Koç-Ülker-Sabancı) oligarşisi, bitmek tükenmek bilmeyen, gün geçtikçe artan futbol pastasını başkasıyla bölüşemez. Fenerbahçe'yi Koç'a (Migros tribünü, Mustafa Koç) Galatasaray'ı Sabancı'ya(Pegasus tribünü, Ali Sabancı) peşkeş çeken oligarşi, Ülker Abi'nin hakemliğinde futbolu yönetmektedir. Beşiktaş'ı sistemden attılar. Beşiktaş, para kazandırmıyor, Beşiktaş tarihinin en büyük maçını oynadı belki ama konuşulmadı, son iki maçında 14 gol atıldı, futbolseverlerin ilgisini çekmedi. Palyaçolar gece fazlla mesai yaptılar. Her kanal, Fırat Aydunus'u, ülkenin gelmiş geçmiş en büyük hakemini sehpaya çıkardı. Kimi evine muhabir gönderip apartman aidatını ödeyip ödemediğini sordu. Hiç kimse Fernandez'i, futbol tarihinin gelmiş geçmiş en büyük gol pasını konuşmadı. Konuşmaya kalkan televizyon kanalının patronu fırçayı basardı. Sıkılan Fenerbahçeli, sıkılan Galatasaraylı anında Yeteneksizsiniz kanalına geçip Acun şebeğini seyetmeye başlardı.

Biz fosil, bir zamanlar futbol seyretmiş, hala tarihin çöplüğüne atılmış, gömülmüş futboldan kalan çanak çömlek kırıntılarını çıkartmak için ömür tüketen taraftarlar, beyhude uğraşıyoruz. Hepimiz kurulmuş bir ligin faktörleriyiz. KÜS aynı suda bir daha yıkanmaz. Bir Anadolu takımına şampiyonluk falan vermez. Ligin son maçının son dakikasına Fenerbahçe ve Galatasaray at başı girer. Kimin şampiyon olacağına henüz karar vermediler. Karar verici ben olmadığım için bu kararı ne zaman verecekleri konusunda bir tahmin yapabilir, her zaman ki gibi çocuğu su almaya giderken dövebilirim. Testiyi kırmadan getirebilirse ne ala. Galatasaray- Fenerbahçe maçlarından kim yara alarak çıkarsa o takımı şampiyon yapacaklar. İti öldürene taşıtma mantığını işletecekler. Şebeke'nin esas evlatlarından biri diğerini yendim diye sevinirken, diğeri Şampiyon oldum diye sevinecek.

Patagonya ligi dahil, bizim ligden daha kötü bir lig lideri yok. Bütçesiyle, tarihiyle, alt yapısı, stadyumlarıyla, bu kadar çok bileniyle, bunca soytrarısıyla her sene bu iki büyük takımızıdan birinin final oynaması gereken Avrupa Kupası turnuvalarında sıradan takımlara karşı tur atlamak için yapmadığımız şeytanlık yok. Sonuç bizim için felaket olsa da Şebeke için tam isabet. Çünkü her sezona, yetmedi her sezonun ortasına yeni bir futbolcu pazaraı açmak, bu güzelim ülkenin, romantik taraftarlarının paralarını çaldırmak, çalmak futbol oligarşisinin birinci vazifesidir.

Benim futbolseverliğim uzun yıllardır idam sehpasında can çekişiyor. Geçen senenin başında çıktığım sehpadan beni Pitbull kurtarmış, futbolu sevmeye devam et abi demişti. Bile bile de çekilmiyor, Galatasaray gol attığı zaman bile yerimden kıpırdayamıyorum, futboldan tiksiniyorum. Son haftalarda şampiyonumuzun oynadığı futbolu mecburiyetten seyrettikçe tekrar çıktım sehpaya. Son sözlerimi söyleyip kendi sandalyemi kendim tekmeleyecektim ki, bu kez Fernandes çıktı sahneye. Tophane Tayfun'un idealist, romantik, futbol endüstrisine direnen, direnenlerin yolunu aydınlatan, biraz daha dayan diyen bir futbol devrimcisi.

Peşindeyim Fernandez, peşinizdeyim sadece futbol oynamak isteyen futbolcular. Ömrüm vefa ettikçe Fernandesspor'un maçlarına gideceğim. Sizin de peşinizdeyim kan emiciler. Bugün 5-10 kişiyiz belki, ama maskenizi tamamen düşürünceye kadar, ölümüne savaş açtım size. Tüpçüler, Seramikçiler, İnşaatçılar. Saklandığınız deliklerden çıkacaksınız,  kaçacak yer bulamayacaksınız. Mühür şimdilik sizde, zevkini çıkartın. Tribünler bizimdir, futbol halk çocuklarınındır. Emanetimizi geri alacağız.

17 Kas 2012

Tekelistan İmparatoru Fatih Terim; Galatasaray 1-3 Karabükspor

Takım bir önceki maç yenemedi, yenemediğine göre yenemeyen takımı değiştirebilir. Gol attırsın diye aldığı Riera'yı atacak, satacak yer bulamayınca devşirmiş, Hakan Balta'nın yerine oynatmıştı. Ne yalan söyleyeyim iyi de oynamıştı Riera fakat Galatasaray yenememişti, İmparator artık elinde kalan son miras futbolcuyu taraftarın kucağına atabilirdi. Maçın sonucu hiç önemli değildi, bu taraftar daha maçın başında Hakan Balta'nın ayağına her top geldiğinde ıslıklayacaktı. Derin futbol yöneticelirinin vazgeçilmez taktikleriydi. Zaten taraftar sevmiyordu, artık kendisinden kurtulmakta bir sakınca yoktu. Melo ceza almış, hazır orta saha da kötü oynarken Yekta'yı da oynatıp bitirsem mi diye düşündü İmparatore. Yekta da iyi oynamasın mı? Kara kara düşünmeye, kazanamayacağı bir maçı kollamaya başladı. Gök tanrının şanslı kuluydu ki, fazla beklemedi. Zavallı Yekta, bu stresle oynamak kolay değildi elbet. Kontenjan senatörü olarak zevkini almıştı, takım da yenemediğine göre o da Ceyhun'un, Sercan'ın, Gökhan Zan'ın oturduğu, Milan Baros'un oturmasının bile yasak olduğu tribünlere çıkabilirdi.

Benim için büyük takım şovunun, futbolunun mottosudur, amentüsüdür. Kalecisi topu oyuna elle sokacak. Topu oyuna degajla, şişirerek sokan kalecinin adı, ister Muslera olsun, isterse Aykut, ufuk, Hayrettin fark etmez aynıdır. Bu takımın kaleci hocasının Taffarel olduğuna beni hiç kimse inandıramaz. Muslera'nın istatistiklerini tuttum. Yenildiğimiz, follaş olduğu maçta yazmak istemezdim, yazsam olmuyor, yazmasam olmaz ama durum şudur. çerçeveye doğru 12 defa top geldi. 3 defa ağlardan çıkarttı. Söylemek ayıp ama hadi yazalım 4 defa kurtardı. 9 defa topu içeri sokmaya çalıştı. 4 ünü şişirdi, 5 ini Dani'ye attı. Dani derken maçın Galatasaray adına topla en fazla oynayan oyuncusuydu. Şüphelerim vardı Muslera için, bu maç sonunda ortadan kalktı. 3 gol yediği  için söylüyorsam Galatasarylılığımın hayrını görmeyeyim. Topu oyuna elle sokmayan kaleci, büyük takım kalecisi olamaz.

30 milyon yuroluk yabancı gol yememe ekibinde tek değişiklik Hakan Balta'ydı. O da maşallah hocasını mchçup etmeyecek bir oyun çıkardı. Mahalle aralarında hala top oynayanlar varsa bilirler, mahallenin en kötü oynayan çocuğu, ya da topun sahibini sağ bek yaparlar. Futboldaki en gereksiz mevkidir. ve bizde en çok parayı alan futbolcunun oynadığı bölgedir sağ bek. Bir köye gitse bir öküz toslasa Ebu'yu yıkamaz, Ebu bir oturuşta bir kuzuyu yiyebilir. En ufak bir temasta o koca cüsse asırlık çınar gibi yere yatıyor. Ne işe yaradığını  çözemediğim uzun taç atışları yapabiliyor. Bu kadar parayı indiren sağ bek oyuncusu, maç başı parasını alacak, yenilse de yense de umurunda olmayacak,  futbola yeni başlamış çocuklardan çalım yiyecek, senede bir isabetli orta yapacak. Yok ya!

Kel için yazacaklarımı, kendisi daha uçaktan inmeden yazmıştım. Her halı sahada, bir Kel vardır. Yıllarca Lion'da oynamış diyorlar. Bu takımın evvelki son iki senesinde en çok oynayan futbolcular Mustafa sarp ile Servet Çetin'di. Birilerinin basiret bağlanması sonucu  kadroda yer aldılar diye bunlara futbolcu mu diyeceğiz şimdi? Adını burada andığımız için not düşebilirim. Ligin son maçının kadrosunu hep beraber görürüz. Kel oynuyorsa senin takımın mutlaka şampiyon takım değildir.

Bu takımın 1 numaralı stoperi Asimo'dur. Bunun Terim tarafından da anlaşılması için illaki Galatasaray'ın yenilmesi mi gerekecektir. Eğer öyleyse sevinin çocuklar. Galatasaray şampiyon olacaksa Karabükspor'a yenildiği için olacaktır. Hamit bu takıma düşmüştür. Bayern'den, Real'den düşmüştür, başkalarının çıktığı yere.      İlk başlarda oynadığı topu yakıştıramıyordum kendisine, ama sonra geliş sebebi dolayısıyla ilerleyen haftalarda maçlara ağırlığını koyar diye düşündüm. Klasını ortaya koymaya başlamştı. belki bir Hamit golüne ihtiyacı vardı. maçın en iyi iki adamından biriydi, diğeri Pitbull'du. İkisini de çıkardı hoca, Prens'i kolluyor olmalıydı. Emre Çolak'ı çıkarsa taraftar yuhalardı, arada kaynadı gitti.

Bu takıma kötü futbol oynatmak için Hoca olman lazım. Galatasaray'ın oynayacağı takımlara danışmanlık yapsam, dediğimi yapsalar Galatasaray hiç kimseyi yenemez. Galatasaray'a danışmanlık yapsam berabere bile kalmam. Maç taktiğine bakınız, savunma kendi kendine topla oynuyor, 30-40 pas yapılıyor top hala 1 metre bile ileriye gitmemiş. Barca'dan kopyalamışlar. Evet onlar da aynı taktikle oynuyorlar, top dolaştırp bir delik arıyorlar. o deliği bulup topu gol posta aktardıkları zaman geçmiş olsun. Biz aktardığımızda, bizim gol bölgesindeki adamlarımızın ortalaması çok düşük. O zaman Burak'ı, Umut'u topla çok daha fazla buluşturman gerek. yan pası, geriye pası niye yapıp vakit öldürüyorsun?

Maça müdahale yöntemi, hep aynı. 9 numara çıkıyor, 9 numara giriyor. 6 numara çıkıyor 6 numara giriyor. değişen bir şey yok oyun kurgusunda. Elmander'i sokmak için gol atamamış santraforunu çıkartıyor. Golü Umut atsaydı, Burak çıkacaktı. ikinci yarı başında Ebu'yu çıkarıp, Hamit'i beke çekse, Elmander'le beraber çullansa maçı çok rahat çevirebilirdi. Rakip hücumu falan düşünmüyordu, 2-1 galipken bile beraberliğe el sıkışırdı. baktılar ki bu takımın savunmasında futbolcu, kalesinde kaleci yok yürüyelim arkadaşlar dediler. Mucize bir gol kaçırdı Yiğido.

Büyük takım, geri dönüşleri kadar büyüktür. Galatasaray geriye düştüğünde umutlanan taraftarın sayısı gittikçe düşmektedir. 2000 senelerinde takım erken gol yediğinde sevinirdim. Galatasaray'ın oyunu forse ettiğinde oynadığı futbola doyum olmazdı. Bu takımdan o takıma göndereceğim tek bir futbolcu yok benim. Yedekleriyle beraber o takım bu takımla teraziye bile çıkmaya utanırdı. O takımların Hocasının, futbolcularının bu takımın hocaları olduğuna inanamıyorum.

Son olarak şunları not edebilirim. Boşuna vesvese yapıp, kendimizi boşuna yoruyoruz. Bütün bu olanlar adı üstünde oyun. Onlar aktörleri biz faktörleriyiz. Neticesi belli bir ligin her hangi bir maçını kaybetsen ne yazar, kazansan ne. Ligin son maçının son dakikasına Fenerbahçe ve Galatasaray şampiyon olma ihtimaliyle girecek. Şebeke, KÜS,(Koç, Ülker, Sabancı,) kimin şampiyon olduğuna karar verecek. Hepimiz kullanılıyoruz, bizim ülkemizde futbol falan yok, futbolcu hiç yok, hoca bir tane. O da bizde. O da hoca falan değil. Biz İmparatorla beşik kertiğiyiz, yazılı olmayan ömür boyu sözleşmemiz var. İster seve seve ister söve söve katlanacağız.

11 Kas 2012

29.5 Milyon €; Mersin 1-1 Galatasaray

Fatih Terim şaşırıyor, büyük bir ilerlemedir. Hiç pozisyon vermeden gol yiyoruz diyor şaşırıyor. UEFA Kupasını aldığında şaşırmamıştı, Milan'a gittiğine, Milan'dan kovulduğuna da, Galatasaray, şampiyon olmuş, Şampiyonlar Liginde çeyrek finalden dönmüş hocasını kovarken de, o hocanın yerine geldiğine de şaşırmamış, beni şaşırtmıştı. Bu gece ilk defa şaşırırken gördüm. Şaşırmak insanlıktır, umuttur, canlılıktır. şaşırmayan insanlar ölüdür. Şaşırmışsa sorunu çözer eminim. Çok iyi oynattığını söyledi maçtan sonra. Sahanın en kötü oyuncusu Prensinin vurduğu top kaleciden dönmüş, Umut tamamlamış Galatasaray golünü atmıştı. Hocaya göre normal bir goldü, sanırım çalışılmış, hoca tarafından kurgusu yapılmış goldü. Oysa ki yediğimiz gol tamamen şans işi, feleğin Hocaya kastı, Nobre gibi Galatasaray'a gol atma uzmanının beynine çarparak kalemizin içine giren toptu. Her işte bir hayır varmış, buna da şükür ki Nobre Hocamızı şaşırtmıştı.   .
Galatasaray, daha doğrusu İmparator takımın planlamasını yaparken para yerine çakıl taşı kullanmıştı. 100.000 asgari ücret maaşı harcayarak gol yememek için büyük bir tim kurmuştu. Hatta kontr-garantiye gitmiş, gol attırsın diye transfer ettiği yabancı futbolcuyu devşirmiş, sol bek yapmıştı. Akıl tutulması değise devam dı. Galatasaray tarihinin gelmiş geçmiş en büyük savunma oyuncusu şu veya bu şekilde takımındaydı. İki kazmadan birinin sakatlanması, diğerininin atılmasıyla forma şansı bulan Asimo, hafif sakat olduğu için oynatılmadığı bir maça feda edilmişti. Ufo 3- 5 gün sonra sakatlansa Türkiye'deki 50 milyon futbolseverin adını bile bilmediği 35 lik Kel, koskoca Galatasaray savunmasında 21 lik Asimo'nun olmadığı bir maçta oynamış, üstelik bir gol atmış takım galip gelmişti. Küçük takımların küçük hocalarının büyük felsefesiydi.''galip takım değişmez'' E öyleyse Kluj maçında da savunma 29.5 Euro harcanarak oluşturulmuş gol yememe ekibi sahaya çıkacaktı. Ne zamana kadar? Elbette en kısa zamana kadardı.

Takım ligin en kötü takımlarından biriyle oynayacaktı. Atmaya gelince kalede Hayrettin vardı. Benim takımımın Manu'dan, Barca'dan ne farkı vardı canım. Onlar kadar biz de 2 günde bir maç oynardık. O zaman devam yenilmeyen takımla oynamaya. nasıl olsa bahane hazır. Yenemezsem yorgunluğa bağlarım, gökten şikayetçi olurum, ama futbolcuma laf söyletmem. Baştan söyledim, hocadan umutluyum, şaşırmış. Maçı tekrar seyreder. Çok iyi oynadık dediği takımının  kaleyi bulan tek şutun kaleci tarafından çelinip Umut'un, attığı Adrian İlie golü olan şuttu. İki topu da direkten dönmüş, başka da pozisyonu yoktu. yediğimiz golü tekrar izlerse Futbol Tanrısının bir dahli olmadığını anlayacaktı. prensi, sürüngen Emre Çolak rakibe faul yapmış, atılan şut yine kendisine çarpmış kornere gitmişti. Doğrudur, o a ana kadar Muslera hayatının en rahat maçını oynuyordu. Nobre huzurunu kaçırmış çerçeveye top gelmişti. Kel, kafaya çıkmak yerine pozisyonu havadaki azota, oksijene havale etmişti. Top çerçeveye girerken de Muslera bu sezon bu kaçıncı defa topu ancak içeriden çıkartırken elleyecekti?

Takım gol atamadığı ilk yarıda daha iyi oynamıştı. Fakat nedendir bilinmez efektif oynayamıyordu. Sanki istediği zaman gol atabilecek rahatlıktaydı. Gerçi tas tamam durum bu olmalıydı. Bu Galatasaray'ın gol atamaması ancak mucizelere bağlıydı. Ligin en iyi yerli hücum futbolcuları bizdeydi. Bütçeyi yatırdığımız yabancılar da kaleye ve savunmaya kurulmuşlardı, yani Galatasaray'ın gol yemesi de mucizeydi. hepimiz şaşıracaktık başka yolu yoktu. Takım da gol atamadığına şaşırıyordu. Selçuk'un iki asisti direklere takıldı. neyse ki beklenen gol gecikmedi. Rakip kendi sahasında beraberliği bile kovalamaktan acizdi. İkinci gol için yüklenmek yerine toplu dinlenmeye çekilmeyi tercih etti takım. Gol yemezse maç oynadık saymıyorlar sanki. İlk tehlike golle sonuçlanınca, klasik hoca felsefesi devreye girdi. Golde hatası olmayan, takımı da iyi idare eden Yekta ilk kemendi yedi. fasulyeden, Fatih Terim'in Hazreti Ömer adaletinden yararlanıp 2 maç oynadığına şükretsin di, Hagi'nin aldırdığı futbolcu. hazır yenememişti, önümüzdeki maç galip gelemeyen takım değişebilir, piyango yeniden Yekta'ya çıkar, yedek kulübesi paspasçısı olarak işe devam ederdi. Yekta çıkıp, Gayserili tüccarın bilezik gibi geçirdiği Amrabat oyuna girdikten sonra, o ana kadar tek kale oynayan takımın topla oynama yüzdesi Felix'in uzaydan atlama hızıyla düşüşe geçti. Üstüne Hamit çıkıp, Aydın girince de takımın futbol aklı Mazhar Osman'lıktı. üstüne benim izlemeyi bıraktığım, Galatasaray'dan umudumu kestiğim dakikalarda maçı kurtarsın diye oyuna Sabri'nin girdiğini öğrendiğimde acaba bu maçı yazmasam mı diye durakladım. Ne fark ederdi, maçtan sonra kendi kendime söylediğim şeyleri, bir kaç kişiyle daha paylaşabilirdim.

Gol yememek için oynayan takımlara karşı Galatasaray'ın yapabileceği pek bir şey yok bu sene. 2. yi atıp maçı koparamamışsa mutlaka o maçı kazanamıyor. Hele ki büyük takım refleksi, geriden gelip maçı çevirme işini biz çoktan unuttuk. Galatasaray yenikken, geri dönüş oyununu göremiyoruz. Halbuki büyük takımların borosu, geri dönüşleri kadar öterdi. Nereden nereye geldik? Bu takımdan 2000 senesinin takımına göndereceğim tek bir futbolcu bile yok. O takımların hocasının Terim olduğuna inanasım gelmiyor. Yıl 2012 takımın sol beki, eşşek yükü paraya alınmış yabancı bir sol açık tarafından işgal ediliyor.

Takım yenemedi, Hocaya göre de iyi oynadı. Bakalım bu hafta değişiklik yapacak mı? Yapsa haksızlık yapacak, iyi oynayan bir kaç futbolcunun kaderiyle oynatacak, yapmasa, yenemedi, yenemeyen takım değişir yazıyor anayasada. Hoca terim olunca sorun yok, yine bir mesaj verir vermesine de. Direk söylese olmuyor mu, ben Hocamızı anlamakta zorlanıyor, mesajını alamıyorum. Sonra da beni bizim platformlarda bunak, nankör ilan ediyorlar. Ah be Hocam, 1973 den beri peşindeyim, izindeyim. Gün geldi gırtlağımı parçaladım Sementa diye, gün geldi Tekelistan'a İmparator yaptım. Galatasaraylılıktan dı bunca savaş, gençliğimin amına koydun, canın sağ olsun.  

8 Kas 2012

Tay Burak'ın Gecesi; Kluj 1-3 Galatasaray

Galatasaray'ın Romanya'da maçı vardı ve ben 25 seneden beri ilk defa tribünlerde değildim. Hem de Romanya'nın en güzel şehirlerinden birinde, Dünya'nın en güzel botanik bahçelerinin içinde olmak isterdim yine Galatasaray özelinde. İki Kluj Demirspor maçını da doğru okumanın huzurunu yaşıyorum. İlk maçta, Romanya'dan gelen tüyolarla, kendi takımımızın form durumunu harmanlayıp, maçı kazanamayacağımızı falan söylemiştim. Dün gece çok kolay maç olacağından emindim. Ne mutlu ki Galatasaray beni bir kez daha isabetsizliğe uğratmadı.

Maçın kadrosunu öğrendiğimde yüzüm buruştu buruşmasına da, aynı kadroyu bekliyordum. ner de bir küçük takım, nerede bir küçük takım hocası varsa değişmez taktiğidir. Galip takımı bozma. 3 gün önce rezil bir futbolla Belediyespor'u yenen takımla çık. Galatasaray tarihinin en büyük savunma oyuncusu Semih'i oynatmana gerek yok. Bir önceki maçı Kris baltasıyla kazanmışsın, üstelik gollerden birini atmış artık, hoca değil, Semih düşünecek. Bir de tabelaya asla bakmayan ben. Ve bekleyeceğiz artık, Galatasaray'ın dandik, somut bir kaç gol daha yemesini. Bunun taktikle, oyun kurgusuyla alakası yok. Maç boyu dikkatle izledim, Kel'in yaptıklarından acaba Semih'in yapamayacağı ne vardı diye?

Çok rahat bir galibiyetin alındığı, Galatasaray'ın şova devam ettiği bir maçın ardından konuşmak lazım asıl. Kim oynarsa oynasın iyi oynayacaktı, bundan eminim. Çünkü Galatasaray kader maçına çıkıyordu. Formanın böyle maçları oynama refleksi, geleneği vardı. Bakın göreceksiniz, hatta Manu maçından bile ben umutlu değilim ama Braga'yı Portekiz'de yenip guruptan çıkacağız. Muhtemelen o maçta beraberlik her iki takımı da turnuva dışına itecek. Böyle bir kumar maçını Galatasaray kaybetmez.

Maç kadrosu sahaya çıkmadan önce, Hagi'yi gördük, Abdurrahim Albayrak'la beraber. İçim cız etti, biri Karpatların Mardona'sı, her Galatasaraylının gördüğü, andığı yerde gözlerinden yaş süzdüren, biri şebekenin olma ise olmaz yalaması. Arkasından attığını Hagi mutlaka duymamıştır. Galatasaraylı futbolcular Hagi'den nasıl bir motivasyon aldılar bilmem, ama benim coşkum iki kat daha arttı. Emindim maçtan, Hoca vermmek için ne kadar hata yaparsa yapsın bu maçın alınacağından emindim.

Kadroyu gök tanrı yapıyordu. Elmander sakatlanıp, Burak ile Umut rahatladıktan sonra seri atışlara başladı çocuklar. Melo ceza almasa Yekta adında bir futbolcumuz olduğunu hiç bir Galatasaraylıya inandıramazsın. Hakan Balta ruhuna biraz takviye yapabilse, Riera tekniğinde bir sol bekimizin olduğunu rüyamızda bile göremeyecektik. Biraz abartacağım ama, istiyorum ki Muslera 4-5 maç ceza alsın, sakatlansın. keleye Ufuk geçecek, ilk geçtiği maç follaş olacak. Bir sonraki maç kaleye Eray İşcan geçecek. Bir rüyam daha gerçekleşecek. Galatasaray kalesi Yasin Özdenak'a kavuşacak.

Şehrin ikliminden olsa gerek, en güzel ağaçların filizlendiği bölgenin sahası cillop gibiydi. Futbol oynamak isteyen takımın tam istediği zemin vardı. şu yada bu şekilde oluşturulmuş Galatasaray kadrosu da tamamı teknik futbolculardan oluşuyordu. Gelişigüzel top kaybına tahammülleri yoktu. Topla daha fazla oynayacaktık, rakipten daha fazla mücadele edecektik. Bu kadar dı maç taktiği. gerisi futbolcu kalitesi olacaktı. Çok daha fazla gol pozisyonuna gireceğin, dolayısıyla atacağın garantiydi. Kadronda ligin gol kralı tay Burak, yanında da şu an en çok gol atan Umut hemen arkalarında Ordinaryus Kaptan. Kaptan'ın yanında unutulmaya yüz tutmuş, gözümüzden gönlümüzden düşürülmüş Yekta. Yekta bu sene gelmiş olsaydı, bu da ilk maçı olsaydı, hepimiz coşku içersinde olacaktık. Şimdi takım kazanmış, kazanan takımın en iyi futbolcusu Yekta'yı gel de oynatma. Ama Hoca Terim olunca işi kolay, Melo'yu oynatmazsın olur biter. Hakan Balta dert değil, zaten taraftarın çoğu sevmez, bugün takımdan gönderilse yarın sokakta görsek selam vermeyiz. Ama ya Elmander iyileşmişse. Buyur hocaya bir uzmanlık sorusu. Kimi keseceksin? kolay, ya galip takımı bozmam, ya golü kim atamamışsa onu keserim. Kes de göreyim bakalım Umut'u, Burak bu kadar kolay gol atabilecek mi? Elmander'i oynatmayacakmısın? Gerekirse maça kalecisiz çıkacaksın Elmander'e bir yer bulacaksın. Kaleci dedik de, ya bir maçı da al be kardeşim. Bir topu da çıkar da nankörlüğümüzü yüzümüze vur. kaleye gelen her topa gol diye bakıyorum haberiniz olsun.

İlk yarı beklediğimiz gibi sonuçlandı. İkici yarıya rakip bilinçsizce saldırarak başlayacaktı. Biz her zamanki gibi topa basmaya oynadık. kaleyi Muslera'dan, Kris'ten ziyade futbol tanrılarına emanet edip kaderimizi bekledik. Golü atacağımızı bilen kafalar, gol yiyeceğimizi de biliyordu. An meselesiydi global bir aptallık. savunmada 5 ayrı milletten, bir küçük devlet merkez bankası kasasına mal olarak oluşturulmuş gol yememem timi iş başındaydı. 5 inin ortaklaşa hatasından beraberlik golünü yedik. kendi payıma golün dakikasına şükrettim. Ya son dakikalarda yeseydik de İmparatorun aklına 2.yi atma fikri geldiğinde zaman kalmasaydı. bereket çok erken yedik golü. Şimdi tekrar atma vaktiydi. Bu Galatasaray'ın her hangi bir takıma gol atamaması imkansıza yakın bir şey. Hamit'in bize göre çok iyi, kendisine göre kapasitesinin çok altında oynadığı bir maçta azıcık maçı forse etmesiyle pozisyonlar ardı arkasına gelmeye başladı. Tay Burak, Hamit'in savunmayı kısmi felçe uğratarak geriye doğru kestiği topu mıhlayarak bizi fazla bekletmedi. Hatta tam o sıralar Emre Çolak'a yoğun homurdanmalar başladığı dakikalardı. Dünyanın dört bir yanına dağılmış tecrübeli Galatasaraylılardan, Emre'ye küfür etmemiş tek bir kişi bile yoktu. Aslında maç yazımın tamamen değişmesine neden olmuştu Emre. Maç sonu Fatih Terim en iyi adamım Emre Çolak'tı der demez, yazdığım bütün yazıyı sildim.  Bu fizikle, bu mantel yapıda, bu futbol aklıyla futbolcu olacaksan adın Messi, Saviola, Maradona olacak. Emre Çolak'sa taraftarla barışık bir sezon geçirmen imkansız. Haydi hayırlısı, şimdi böyle bir maçtan sonra takmayayım birine.

Takmadan olur mu? Bu sene ki hedefim Eboue oldu. Sağ bek mevkisi, mahalle futbolunda en gereksiz, en kötü futbolcunun, çoğu zaman topun sahibi çocuğun oynatıldığı mevkidir. ben bu kadar parayı sağbeke yatırmışsam, o sağ bek Kurtalan Ekspresi olacak kardeşim. Her maç 20 km koşacak, kaleciyi geçen topu kurtaracak, bir sezonda en az 10 gol atacak, 20 asist yapacak. Kısacası ağzıyla kuş tutacak. Bu bünyeyle biri dokunur dokunmaz yere yatan, takımın tamamına yakınının çok iyi oynadığı bir maçın en kötüsü olan, bir lokantada verdiği bahşiş kadar kazanan futbolcudan çalım yiyen, baldırındaki tüylerden biri döner dönmez takımdan ayrı düz koşu yapan, Sabri'yi iptal eden adamı ben bu takımda oynatmam.Yolu, Servet'lerin, Sarp'ların yoludur. Tez zamanda dönmesini bekliyorum.

Önümüzdeki maç Manu maçı. Kader maçı değil. Medya maç biter bitmez başladı melemeye. Motivasyonsuz, yedek kadrosuyla gelecek yaygarasını eksik etmez. Ellerinden gelse en kuvvetli kadroyla gelsin diye Ferguson'u etkilemeye çalışır. Manu'nun yedeği olmaz. Hatta işi bitmiş bir takım, en kuvvetli kadrosuyla gelse daha iyi. Şimdi oynamayan bir kaç futbolcu oynarsa, kendilerine oynar tehlikeli olurlar. Ben son maça bakıyorum, o maçta Galatasaray'a galibiyet gerekirse kimsenin kuşkusu olmasın, maçı alır geliriz. Hoca gibi bizde aynı şeyleri söylemeyi beklemişiz. Yani Braga maçının son dakikalarına yeter ki söyleyecek bir şeylerimiz olarak girelim. Son sözümüzü sehpada söyleyeceğiz.

''Yaşasın Galatasaray''

1 Kas 2012

Mazot Cafe; Kralın Golü


Büyük Galatasaray'ın, Ege'li Büyük Taraftarı,
Galatasaray'ın bir büyük maçı vardır akşam. Alsancak sokaklarında sessiz ve kederli yürürsün. Yüzün sarı kırmızılı atkılarla örtülüdür. Canın Kordon'u inletmek ister. Galatasaray'ın anlına yazdığı kader marşını haykırırsın. Çok uzaklardasındır takımından. Hüzünlenirsin, Nevizade'de demlenip, Beyoğlu'ndan gırtlağını parçalayarak Taksim Meydanı'na akmak istersin. Belli belirsiz sokaklardan biriken renkdaşlarınla metroya binip, istifli vagonlarda nefessiz kalarak Sanayi Mahallesi İstasyonunda inmeyi hayal edersin. Bir çocukluk çığlığı kıvamında şarkılar söyleyerek Seyrantepe aktarmasıyla, keşke Aslanlı Yolda olsaydım dersin. Bir an önce kendini atmak istesin Arena tribünlerine, bağırmak istersin delicesine. 
Gümüşsuyu'ndan aşşağı süzülerek gidilen İnönü Stadı maçlarını yaşamış olanların sabahlama günlerini anımsayarak, ağlayarak söylediği tribün bestelerinin mottosuna sadık kalarak, ''Cim Bom Bomum benim'' türküsünü söylemek istersin özlemle, gözlerinden yaş süzülerek. Ali Sami Yen Kapalısının aziz hatırasını yad etmek istersin. Nice büyük maçların kalesinin, cehennemin diğer adının olanca hatırasından beslenirken, günümüze taşınan mirasın yükünü omuzlarında hissedersin. Sirozlu ciğerlerine inat, giden her sevgilinin ardından el sallayabilecek kadar gururlu duran Göztepe çocuklarının isyanıdır bu. Tribünlerde olamazsın, gidecek yer bulamazsın.
Yense de büyük yenilse de büyük takımının maçından sonra, sonuç ne olursa olsun bir mekan ararsın. İstanbul'da olsan işin kolay, Hasnun Galip Sokağı'na atarsın kendini, yenmişsen zafer, yenilmişsen keder naraları atarsın kafan bir dünya. Sonuç ne olursa olsun şişenin dibinde Galatasaray'ı görmek isteyen romantik taraftar olmak istersin. Her tribün emekçisinin kısa hayatıdır bu, sen de yaşamak istersin.
Güzel İzmir'imizin güzel insanları, büyük taraftarları; Evet yürüyoruz sessiz ve kederli , nüfusta Gül Baba'ya, Mekteb-i Sultani'ye kayıtlıyız hepimiz. Tribünlerde olsak da olmasak da pek önemli değil, Galatasaray, Galatasaraylıyım diyenlerin mekanlarında sızanlarla biraz daha büyüyecektir elbet. Rakı aynı rakı olduktan sonra, Galatasaray'ı seyredememeye katlanabilirsin. Tribünlerde tepinemesen bile, mezesiz rakıyı, bol tütünle tüketerek titrersin. Platonik bir konsamatrise bile razı olacağın an gelir. Başın derde girdiğinde sığınacak bir dost eline itiyacın olur. Paran biter, mazotun kalmaz ama gidecek çok daha yolun vardır. Eski bir tanıdık arar, vişneye çalan koyu kırmızıya, turuncudan iz taşıyan tok bir sarıya tutunmak istersin. Ayakta duracak halin yoktur, maçın son dakikalarıdır bir gol daha atmak istersin. Atamam sanma atarsın. Haydi koş, durma, içmediğin, Galatasaray'ı düşünmeden geçirdiğin günü ömürden sayma. BURADAYIZ! 
Burası, senin başşehrin MAZOT CAFE'dir. Efsanen, Kralın, Tanju Çolak'ın divanıdır. Egeli Galatasaraylıların içtima noktasıdır.
Gecenin köründe bir türlü sonlandırılamayan alkol seanslarının, sabah 05.00 vaktine vururken akrep ile yelkovan , son deminin son dublesinde ; ''boşver be oğlum, hayat güzel. rakı var, Galatasaray var, MAZOT var'' diyebilen Alsancak'ın berduş filozoflarından birisin artık..