21 Kas 2012

DNA'sındaki Çift Sarmal, Avrupa Kupaları; Galatasaray 1-0 Manu

Boyut değiştirdik, sıradan ligimizden bir an için kendimizi olmamız gereken yere attık. Kurucu ortağı olduğumuz Şampiyonlar Ligine yeniden tutunduk. İstesek Avrupa ligine girmek için bu kadar korkulu rüya görmezdik. Fakat gurup öyle bir hale geldi ki, dün gece maçı berabere bile bitirseydik, bütün şovlardan uzakta kalacaktık. Öne geçmişken kaybetsek, son maçta Braga'ya beraberlik bile yetecekti. O moralsizlikle bu takım ölüm kalım maçını biraz zor oynardı. Korktuğum, an be an yaptığım hesap, Büyük Galatasaray'ın ödeyemeyeceği hesap olmaktan çıktı da, rahatladık. Bir Galatasaray taraftarı olarak, en az Nisan'da Avrupa kupası maçı izleyemez isem, kahrolurdum. 17 Mayıs'da canlı maç seyretmiş biri olarak bu beklenti, milyonlarca Galatasaraylı gibi benim de en büyük hakkım.

MANU'nun işi garantileyip, bize posasının gelmesi inanın beni fazla rehavete sokmadı. Hatta gönlüm  göğüs göğüse bir Aslan-Şeytan maçını bir kere daha seyretmek isterdi. Benim böyle maçlardan korkum yok. Kendi hantal ligimizde oynana oyunları, oynayan futbolcularımızın böyle maçları çok rahat oynayacaklarından emindim. Yeter ki, Galatasatay o an kadro gurubu içerisinde, oynayabilecek en kuvvetli 11 le sahada olsun. Belki vasat altı lig maçlarında alınan kötü sonuçlardan, belki İmparator'un, adrenalin yaşama,  yaşatma bağımlılığından, Kel'in derdest edilip, Galatasaray tarihinin aslan kayası ASİMO, bir daha asla oturtulmayacak şekilde, savunmanın mendireğine dikildi. Takımın ilk bankosudur, yangın çıksa, bomba atılsa, yanardağ patlasa, Galatasaray'da kurtarılacak ilk futbolcudur. Yanındaki Dani'nin oyunu yetmez, bakın oynayamaz demiyorum, çok da iyi oynadı, ama beni kesmez. Galatasaray eğer her oynadığı turnuvada en az yarı final kovalamaya mecbur sa bu Dani'nin oynadığı bu futbol yetmez. Olur mu olur, gözünü budaktan sakınmayan, kornere, geriye pas atmayı ayıp sanan, topla güzel çıkmayı hedefleyen, hız, denge, akıl, kuvvet, futbolcu aklıyla beklenen seviyelere gelebilir. Asimo'yla ikisi eğer değilse oda arkadaşı yapılmalıdır. aynı masada yemek yiyecekler, aynı kahvede okey oynayacaklar, aynı anda tuvalete gidecekler. Kavga çıksa beraber dalacaklar, biri cezalı, ya da sakatsa diğeri de oynamayacak, aynı yumurta ikizi gibi yaşasınlar, seneye kalmaz, bu ikisi Galatasaray savunmasının Kanije Kalesi olur.

Galatasaray taraftarı için Manu maçı, sadece maç değildir. Manu'lu biriyle sokakta karşılaşsam ben bu yaşta güreşirim. Kavga ederim demiyorum, o nostaljik, romantik, unutulmaz maç bizi geçinemeyen iki kardeş yapmıştır. Bizim Manu maçları, bu saatten sonra futbol tarihten silinene kadar, uzun zaman görüşemeyen kardeşin kardeşle yaptığı kavgadan öteye geçmez. Gerek gelişleri, gerek uğurlanışlarında estirilen hava bu havadır. Bazı medya maymunlarının sandığı gibi değildir olay. Biz bu turnuvayı, Manu'yu eleyerek, titreyerek, ağlayarak, Sami Yen'in kapısına Cehennem tabelası asarak kurduk. Aynı hislere onlar da sahiptir. Bu yüzden sahada hangi takımla oynarsa oynasınlar yenmeye konsantre olurlar. Hiç bir Mançester Birliği taraftarı, Galatasaray'a yenilin gelin demez. Normal maçta oynamayanlar, bu maçta kendilerini tanımayanlara gösterme şansı bulurlar. Nitekim bana göre asla kötü oynamadılar. Topları direkten dönmese, biz o gireni biraz zor çıkartırdık. Yedek kalecileri buysa yandığımızın resmiydi.

Maçın adamı Riera idi. Gel şimdi Hoca hakkında karar ver. Böyle bir sol bek var takımda, sen bizi Hakan Balta'ya mahkum et, onun kötü oynayacağı, taraftarın kucağına atılacağı bir maçı kolla, mecburiyetten oynat. Çok büyük bir öngörüyle, takımın en ihtiyaç duyulan bölgesine, kazasız belasız, yeni bir maddi külfet getirmeden, bu güne kadar gördüğümüz en iyi oyununu oynayan Riera'yı devşir. Bu kez dolu tarafından bakıyorum, İmparator'a saygı duyuyorum, bakalım başıma neler gelecek. Riera sol kanatta devrim yapar gibi oynadı. Zaten kendisi hücum oyuncusuydu, savunma taktik ve stratejilerini de geliştirmiş, hatta belki de ilk defa bizde kullandığı taç atışlarını bile geliştirmiş. Beke yabancı adam getireceksen, yabancın  en az bu futbolu oynayacak.

Bu maç Pitbull ile Selçuk'un geri dönüş maçı olarak hatırlanacak bu sezon için. Attığımız gol öncesi Melo'nun uçarak, inanılmaz kafa vuruşunu kaleci kurtardıktan sonra ki an, benim maçı kazandığımıza inandığım andı. Büyük maçları büyük futbolcular kazanır. Bir takım orta sahası kadar racon keser. Bu sene kötü oynadığımızın, kötü oynuyor göründüğümüzün sebebi budur. Orta saha maçı istemiyor, savaşmıyor du. Futbol oynamıyordu demiyorum, savaşmıyor du diyorum. O kafayı Yekta'da vururdu belki, ama 50.000 kişinin ağzına salya süremezdi, kimse Melo gibi taraftarı kudurtamazdı. Kuduran Galatasaray taraftarı, artık ölüye top oynatır, ben bu yaşıma kadar taraftarın kaybettiği bir maç görmedim. Bazen büyük bir maç oynarsın, o maçta futbolcudan başka bir elemana ihtiyacın olur. Taraftar bir türlü top yekun coşamamaktadır, kenar yetmez, oyuncu değişikliği çare olmaz, bir adam çıkar, havlar, hırlar, delirir,''ben yenilmem bu maçta'' diye kudurur, o maç döner, o adam futbolcu değildir, o adam Pitbull'dur, Melo'dur, yangından kurtarılacak 2. futbolcudur.

Selçuk Usta koşarken Pitbull'un nefes sesini duyacaktır. Duysun ki, sırtını bir kahramana dayadığını hissetsin. Çalım, atma, dikine pas atma, şut çekme riskine girebilsin. Top kaybedildiğinde, 2, olmadı, 1 numaralı futbolcuların bir şeyler yapacağına emin olsun.  Böylesi bir özgüvenle oynayacak olan Selçuk İnan şüphemiz olmasın, bu maçta oynadığından daha kötü asla oynamaz. Bir takım kuruluyorsa hala, bir savaş timi oluşturuluyorsa, siren sesi duyulur duyulmaz, Florya'dan çekip alacağınız 3. futbolcumuzdur, gözünüz gibi kollayın, Galatasaray Taraftarını Selçuk'un özel koruması görevine tayin ettim, bundan sonra Selçuk'un arabası çizilse sizden bilirim çocuklar.

Tay Burak ile Beşiktaş yıllarından kalma ufak da olsa bir hukukum vardı. Hem kendisini, hem futbolunu sevdim. Fenerbahçe'de oynarken bile bana hiç batmıyor, itici gelmiyordu. Bizim takıma geleceği günleri kolladım, ihtimal doğduğu günlerde bilenler hatırlar, herkesten önce bize geldi dedim. Kötü oynasaydı, yani atamasaydı beni çok üzerdi. Sağ ayak, sol ayak, kafa golleriyle, attıklarından çok, atamadıklarıyla da bir golcü, bir büyük takım golcüsü olmuş durumda. Belki Umut Bulut'a yazık olacak ama, takımın santraforu Tay Buraktır. Gol olan pozisyonda, Melo, Burak'la aynı koordinattaydı. Aynı açı, aynı yüksekliğe, geçen sene Beşiktaş maçında Elmander'le, Baros gibi yükseldiler. O kafa vurulacak, o gol girecekti, kontra- garantiye gittiler, büyük takım golcülerinin kafa topuna laf olsun diye değil, gol atılsın diye çıktığı, vurduğu, attığı andı o an. Burak'da diğerleri gibi, felaket anında ilk kurtarılacak 4. futbolcumuzdur.

Diğerlerini bırakacak değiliz elbet. Galatasaray'ın çaycısını bile kurtaracak gücümüz var evelallah. Futbolcuları kurtarıp, Grande'yi yakacak kadar nankör olamayız. Hoca takımın son oynanan lig maçına göre % 40 ını değiştirmiş. Önemli değil futbolcu değişikliği, kendi kafasını değiştirmiş miydi acaba ben ona bakıyordum. Dün gece kendi oyun planını da değiştirmiş. Topu gelişigüzel oyuna sokturmadı, gol atıldıktan sona, muhtemelen integral, sinus, kosünüs, uzay geometrisi, atom fiziği hesapları yaptı. 9 numara çıkartıp, 9 numara almadı oyuna. Hatta bu maça kadar görmediğim bir şey yaptı. Gol atılır atılmaz adam değiştirdi. Bizi beraberlik turnuva ve şov dışına atabilirdi. Braga'nın bizle berabere kalıp, delikten çıkma durumu vardı. Bu yüzden ucuz kahramanlık yapıp, yatırdığı Manu'yu, tükürüksüz yıkama yoluna gitmedi. Engin Baytar'ı oyuna alıp, oyunu tuttu. Maçı, büyük takımların hocasına yakışır şekilde regule etti.

Galatasaray tarihinin en şanssız futbolcusu Erdal Keser'dir. Eski taraftarlar hatırlar, Eşşek Saffet, kaval kemiğiyle vurur, top çatala takılır, Erdal vurur çataldan dönerdi. Ben Hamit'i gördükten sonra, artık Erdal'ın rekorunu kırdığını söyleyebilirim. Hamit'te birazcık kısmet olsaydı, şu ana kadar en az 7-8 golü, kimsenin unutmayacağı bir biçimde kaleye mıhlardı. Her maç mı olur? Vurduğu bir top da girmez mi? Büyük futbolcudur, büyük maçlarda oyunundan çok, aklına ihtiyacımız vardır. Futbol aklı da kendisinde fazlasıyla mevcuttur.

Galatasaray bu sonuçla guruptan kalifiye olmuştur. Kluj, İngiltere de berabere kalıp, bizim yenilmemizi bekleyecektir. Bu ihtimal yoktur. Bundan sonrasına bakalım biz. Acaba daha mı kötü oldu deyip, küçük düşünmeyi bırakalım. Avrupa Liginde çok rahat bir kaç tur daha atlar bu takım elbette. Biz büyük takımsak, büyük takım taraftarıysak, hiç bir duruma razı göstermemeliyiz. Galatasaray refleksi, Dünya'nın en mamur takımlarıyla süngü süngüye mücadele edebilecek kabiliyettedir. Galatasaray'ın bu unutulmuş karakteri, Avrupa sahalarında yeniden hayula bela olacaktır. İki elim yakandadır İmparatore, Şampiyonlar şampiyonu olmadan benden kurtulamayacaksın.

Yolun ve bahtın açık olsun canımdan çok sevdiğim düşmanım!

93  Sami Yen kulübesinde görüp, 2012 Arena kulübesinde tekrar görmekten onur duyduğum Sör Aleks Ferguson'a, ve Dünyada tuttuğum bütün kırmızı takımlardan biri olan sevgili Mançester Birliğine saygılarımla,

19 Kas 2012

KÜS Liginin Tophane Tayfun'u; Beşiktaş

Bu hafta sonu 3 maçı da izledim, hatta Kayserispor maçını bile takip ettim. Yıllardır kendim yazıp kendim okuduğum tezlerimin ispatını bir kez daha gördüm. Türkiye'de futbol falan yok, futbol oyununu idare eden, sebeplenen şebeke var. Eğere Türkiye'de futbol olsaydı, Anadolu'nun en büyük maçı Kayseri- Gaziantep maçı 3.000 kişiye oynanmazdı. Eğer oynanan, sergilenen, bize yutturulan tiyatronun adı futbol olsaydı, dün gece acaba birine takılırmıyım diye bütün televizyon şebeklerini taradığımda, en azından biri, Caner'in haksız yere atıldığını saatlerse konuşmak yerine, bu ülkede son 10 yılda oynanmış en büyük maçı konuşurdu.

40 sene önce maç seyredenler ne demek istediğimi anlayacaklardır. O zamanlar, taraftarlığın yanında bir de futbolseverlik diye bir şey vardı. Galatasaray maçları dıuşında maçlara da giderdik biz. Benim İzmit'e, Kocaelispor PAF takımında oynayan Metin Tekin'in maçını izleemeye gitmişliğim vardır. Kendi oğluma sordum, 25 yaşında 26 senedir maça gider, Galatasaray maçı dışında tek bir maç seyretmemiş. Hepinize soruyorum çocuklar, siz hiç hayatınızda maça gittiniz mi? Galatasaray maçını saymayın, o görevdir, gönül verdiğin takıma saygıdır. Bizde saygı mecburdur. Sevgi ise özgürdür, gitmesen de olur ama hiç gidip başka bir takımıun başka bir futbolcusunu seyrettin mi? İşte o yıllar önceki çocukluk günlerimizin, büyük takımları vardı. Misal Kadırga, misal Tophane Tayfun...Bunlardan birinin Kartal'da maçı olduğunda tribünsüz toprak sahada en az 10.000 kişi maç seyrederdi. Bugün Kartalspor, Galatasaray'la hazırlık maçı oynadı 2.000 kişi yoktu maç seyreden.

Şebeke bizim güzel oyunumuzu elimizden aldı. Tophane Tayfun'un maçlarında en fazla ayva satanlar, şam tatlıcı, simitçi, turşucu evine biraz daha fazla para götürebilirdi. Şimdi pay büyük, bir maçtan, bir futbolcudan kazandığını, Dünya'daki bütün turşuları satsan kazanamazsın. Böyle bir leşi başka biriyle paylaşmak büyük aptallık, ülkemizi yöneten KÜS( Koç-Ülker-Sabancı) oligarşisi, bitmek tükenmek bilmeyen, gün geçtikçe artan futbol pastasını başkasıyla bölüşemez. Fenerbahçe'yi Koç'a (Migros tribünü, Mustafa Koç) Galatasaray'ı Sabancı'ya(Pegasus tribünü, Ali Sabancı) peşkeş çeken oligarşi, Ülker Abi'nin hakemliğinde futbolu yönetmektedir. Beşiktaş'ı sistemden attılar. Beşiktaş, para kazandırmıyor, Beşiktaş tarihinin en büyük maçını oynadı belki ama konuşulmadı, son iki maçında 14 gol atıldı, futbolseverlerin ilgisini çekmedi. Palyaçolar gece fazlla mesai yaptılar. Her kanal, Fırat Aydunus'u, ülkenin gelmiş geçmiş en büyük hakemini sehpaya çıkardı. Kimi evine muhabir gönderip apartman aidatını ödeyip ödemediğini sordu. Hiç kimse Fernandez'i, futbol tarihinin gelmiş geçmiş en büyük gol pasını konuşmadı. Konuşmaya kalkan televizyon kanalının patronu fırçayı basardı. Sıkılan Fenerbahçeli, sıkılan Galatasaraylı anında Yeteneksizsiniz kanalına geçip Acun şebeğini seyetmeye başlardı.

Biz fosil, bir zamanlar futbol seyretmiş, hala tarihin çöplüğüne atılmış, gömülmüş futboldan kalan çanak çömlek kırıntılarını çıkartmak için ömür tüketen taraftarlar, beyhude uğraşıyoruz. Hepimiz kurulmuş bir ligin faktörleriyiz. KÜS aynı suda bir daha yıkanmaz. Bir Anadolu takımına şampiyonluk falan vermez. Ligin son maçının son dakikasına Fenerbahçe ve Galatasaray at başı girer. Kimin şampiyon olacağına henüz karar vermediler. Karar verici ben olmadığım için bu kararı ne zaman verecekleri konusunda bir tahmin yapabilir, her zaman ki gibi çocuğu su almaya giderken dövebilirim. Testiyi kırmadan getirebilirse ne ala. Galatasaray- Fenerbahçe maçlarından kim yara alarak çıkarsa o takımı şampiyon yapacaklar. İti öldürene taşıtma mantığını işletecekler. Şebeke'nin esas evlatlarından biri diğerini yendim diye sevinirken, diğeri Şampiyon oldum diye sevinecek.

Patagonya ligi dahil, bizim ligden daha kötü bir lig lideri yok. Bütçesiyle, tarihiyle, alt yapısı, stadyumlarıyla, bu kadar çok bileniyle, bunca soytrarısıyla her sene bu iki büyük takımızıdan birinin final oynaması gereken Avrupa Kupası turnuvalarında sıradan takımlara karşı tur atlamak için yapmadığımız şeytanlık yok. Sonuç bizim için felaket olsa da Şebeke için tam isabet. Çünkü her sezona, yetmedi her sezonun ortasına yeni bir futbolcu pazaraı açmak, bu güzelim ülkenin, romantik taraftarlarının paralarını çaldırmak, çalmak futbol oligarşisinin birinci vazifesidir.

Benim futbolseverliğim uzun yıllardır idam sehpasında can çekişiyor. Geçen senenin başında çıktığım sehpadan beni Pitbull kurtarmış, futbolu sevmeye devam et abi demişti. Bile bile de çekilmiyor, Galatasaray gol attığı zaman bile yerimden kıpırdayamıyorum, futboldan tiksiniyorum. Son haftalarda şampiyonumuzun oynadığı futbolu mecburiyetten seyrettikçe tekrar çıktım sehpaya. Son sözlerimi söyleyip kendi sandalyemi kendim tekmeleyecektim ki, bu kez Fernandes çıktı sahneye. Tophane Tayfun'un idealist, romantik, futbol endüstrisine direnen, direnenlerin yolunu aydınlatan, biraz daha dayan diyen bir futbol devrimcisi.

Peşindeyim Fernandez, peşinizdeyim sadece futbol oynamak isteyen futbolcular. Ömrüm vefa ettikçe Fernandesspor'un maçlarına gideceğim. Sizin de peşinizdeyim kan emiciler. Bugün 5-10 kişiyiz belki, ama maskenizi tamamen düşürünceye kadar, ölümüne savaş açtım size. Tüpçüler, Seramikçiler, İnşaatçılar. Saklandığınız deliklerden çıkacaksınız,  kaçacak yer bulamayacaksınız. Mühür şimdilik sizde, zevkini çıkartın. Tribünler bizimdir, futbol halk çocuklarınındır. Emanetimizi geri alacağız.

17 Kas 2012

Tekelistan İmparatoru Fatih Terim; Galatasaray 1-3 Karabükspor

Takım bir önceki maç yenemedi, yenemediğine göre yenemeyen takımı değiştirebilir. Gol attırsın diye aldığı Riera'yı atacak, satacak yer bulamayınca devşirmiş, Hakan Balta'nın yerine oynatmıştı. Ne yalan söyleyeyim iyi de oynamıştı Riera fakat Galatasaray yenememişti, İmparator artık elinde kalan son miras futbolcuyu taraftarın kucağına atabilirdi. Maçın sonucu hiç önemli değildi, bu taraftar daha maçın başında Hakan Balta'nın ayağına her top geldiğinde ıslıklayacaktı. Derin futbol yöneticelirinin vazgeçilmez taktikleriydi. Zaten taraftar sevmiyordu, artık kendisinden kurtulmakta bir sakınca yoktu. Melo ceza almış, hazır orta saha da kötü oynarken Yekta'yı da oynatıp bitirsem mi diye düşündü İmparatore. Yekta da iyi oynamasın mı? Kara kara düşünmeye, kazanamayacağı bir maçı kollamaya başladı. Gök tanrının şanslı kuluydu ki, fazla beklemedi. Zavallı Yekta, bu stresle oynamak kolay değildi elbet. Kontenjan senatörü olarak zevkini almıştı, takım da yenemediğine göre o da Ceyhun'un, Sercan'ın, Gökhan Zan'ın oturduğu, Milan Baros'un oturmasının bile yasak olduğu tribünlere çıkabilirdi.

Benim için büyük takım şovunun, futbolunun mottosudur, amentüsüdür. Kalecisi topu oyuna elle sokacak. Topu oyuna degajla, şişirerek sokan kalecinin adı, ister Muslera olsun, isterse Aykut, ufuk, Hayrettin fark etmez aynıdır. Bu takımın kaleci hocasının Taffarel olduğuna beni hiç kimse inandıramaz. Muslera'nın istatistiklerini tuttum. Yenildiğimiz, follaş olduğu maçta yazmak istemezdim, yazsam olmuyor, yazmasam olmaz ama durum şudur. çerçeveye doğru 12 defa top geldi. 3 defa ağlardan çıkarttı. Söylemek ayıp ama hadi yazalım 4 defa kurtardı. 9 defa topu içeri sokmaya çalıştı. 4 ünü şişirdi, 5 ini Dani'ye attı. Dani derken maçın Galatasaray adına topla en fazla oynayan oyuncusuydu. Şüphelerim vardı Muslera için, bu maç sonunda ortadan kalktı. 3 gol yediği  için söylüyorsam Galatasarylılığımın hayrını görmeyeyim. Topu oyuna elle sokmayan kaleci, büyük takım kalecisi olamaz.

30 milyon yuroluk yabancı gol yememe ekibinde tek değişiklik Hakan Balta'ydı. O da maşallah hocasını mchçup etmeyecek bir oyun çıkardı. Mahalle aralarında hala top oynayanlar varsa bilirler, mahallenin en kötü oynayan çocuğu, ya da topun sahibini sağ bek yaparlar. Futboldaki en gereksiz mevkidir. ve bizde en çok parayı alan futbolcunun oynadığı bölgedir sağ bek. Bir köye gitse bir öküz toslasa Ebu'yu yıkamaz, Ebu bir oturuşta bir kuzuyu yiyebilir. En ufak bir temasta o koca cüsse asırlık çınar gibi yere yatıyor. Ne işe yaradığını  çözemediğim uzun taç atışları yapabiliyor. Bu kadar parayı indiren sağ bek oyuncusu, maç başı parasını alacak, yenilse de yense de umurunda olmayacak,  futbola yeni başlamış çocuklardan çalım yiyecek, senede bir isabetli orta yapacak. Yok ya!

Kel için yazacaklarımı, kendisi daha uçaktan inmeden yazmıştım. Her halı sahada, bir Kel vardır. Yıllarca Lion'da oynamış diyorlar. Bu takımın evvelki son iki senesinde en çok oynayan futbolcular Mustafa sarp ile Servet Çetin'di. Birilerinin basiret bağlanması sonucu  kadroda yer aldılar diye bunlara futbolcu mu diyeceğiz şimdi? Adını burada andığımız için not düşebilirim. Ligin son maçının kadrosunu hep beraber görürüz. Kel oynuyorsa senin takımın mutlaka şampiyon takım değildir.

Bu takımın 1 numaralı stoperi Asimo'dur. Bunun Terim tarafından da anlaşılması için illaki Galatasaray'ın yenilmesi mi gerekecektir. Eğer öyleyse sevinin çocuklar. Galatasaray şampiyon olacaksa Karabükspor'a yenildiği için olacaktır. Hamit bu takıma düşmüştür. Bayern'den, Real'den düşmüştür, başkalarının çıktığı yere.      İlk başlarda oynadığı topu yakıştıramıyordum kendisine, ama sonra geliş sebebi dolayısıyla ilerleyen haftalarda maçlara ağırlığını koyar diye düşündüm. Klasını ortaya koymaya başlamştı. belki bir Hamit golüne ihtiyacı vardı. maçın en iyi iki adamından biriydi, diğeri Pitbull'du. İkisini de çıkardı hoca, Prens'i kolluyor olmalıydı. Emre Çolak'ı çıkarsa taraftar yuhalardı, arada kaynadı gitti.

Bu takıma kötü futbol oynatmak için Hoca olman lazım. Galatasaray'ın oynayacağı takımlara danışmanlık yapsam, dediğimi yapsalar Galatasaray hiç kimseyi yenemez. Galatasaray'a danışmanlık yapsam berabere bile kalmam. Maç taktiğine bakınız, savunma kendi kendine topla oynuyor, 30-40 pas yapılıyor top hala 1 metre bile ileriye gitmemiş. Barca'dan kopyalamışlar. Evet onlar da aynı taktikle oynuyorlar, top dolaştırp bir delik arıyorlar. o deliği bulup topu gol posta aktardıkları zaman geçmiş olsun. Biz aktardığımızda, bizim gol bölgesindeki adamlarımızın ortalaması çok düşük. O zaman Burak'ı, Umut'u topla çok daha fazla buluşturman gerek. yan pası, geriye pası niye yapıp vakit öldürüyorsun?

Maça müdahale yöntemi, hep aynı. 9 numara çıkıyor, 9 numara giriyor. 6 numara çıkıyor 6 numara giriyor. değişen bir şey yok oyun kurgusunda. Elmander'i sokmak için gol atamamış santraforunu çıkartıyor. Golü Umut atsaydı, Burak çıkacaktı. ikinci yarı başında Ebu'yu çıkarıp, Hamit'i beke çekse, Elmander'le beraber çullansa maçı çok rahat çevirebilirdi. Rakip hücumu falan düşünmüyordu, 2-1 galipken bile beraberliğe el sıkışırdı. baktılar ki bu takımın savunmasında futbolcu, kalesinde kaleci yok yürüyelim arkadaşlar dediler. Mucize bir gol kaçırdı Yiğido.

Büyük takım, geri dönüşleri kadar büyüktür. Galatasaray geriye düştüğünde umutlanan taraftarın sayısı gittikçe düşmektedir. 2000 senelerinde takım erken gol yediğinde sevinirdim. Galatasaray'ın oyunu forse ettiğinde oynadığı futbola doyum olmazdı. Bu takımdan o takıma göndereceğim tek bir futbolcu yok benim. Yedekleriyle beraber o takım bu takımla teraziye bile çıkmaya utanırdı. O takımların Hocasının, futbolcularının bu takımın hocaları olduğuna inanamıyorum.

Son olarak şunları not edebilirim. Boşuna vesvese yapıp, kendimizi boşuna yoruyoruz. Bütün bu olanlar adı üstünde oyun. Onlar aktörleri biz faktörleriyiz. Neticesi belli bir ligin her hangi bir maçını kaybetsen ne yazar, kazansan ne. Ligin son maçının son dakikasına Fenerbahçe ve Galatasaray şampiyon olma ihtimaliyle girecek. Şebeke, KÜS,(Koç, Ülker, Sabancı,) kimin şampiyon olduğuna karar verecek. Hepimiz kullanılıyoruz, bizim ülkemizde futbol falan yok, futbolcu hiç yok, hoca bir tane. O da bizde. O da hoca falan değil. Biz İmparatorla beşik kertiğiyiz, yazılı olmayan ömür boyu sözleşmemiz var. İster seve seve ister söve söve katlanacağız.

11 Kas 2012

29.5 Milyon €; Mersin 1-1 Galatasaray

Fatih Terim şaşırıyor, büyük bir ilerlemedir. Hiç pozisyon vermeden gol yiyoruz diyor şaşırıyor. UEFA Kupasını aldığında şaşırmamıştı, Milan'a gittiğine, Milan'dan kovulduğuna da, Galatasaray, şampiyon olmuş, Şampiyonlar Liginde çeyrek finalden dönmüş hocasını kovarken de, o hocanın yerine geldiğine de şaşırmamış, beni şaşırtmıştı. Bu gece ilk defa şaşırırken gördüm. Şaşırmak insanlıktır, umuttur, canlılıktır. şaşırmayan insanlar ölüdür. Şaşırmışsa sorunu çözer eminim. Çok iyi oynattığını söyledi maçtan sonra. Sahanın en kötü oyuncusu Prensinin vurduğu top kaleciden dönmüş, Umut tamamlamış Galatasaray golünü atmıştı. Hocaya göre normal bir goldü, sanırım çalışılmış, hoca tarafından kurgusu yapılmış goldü. Oysa ki yediğimiz gol tamamen şans işi, feleğin Hocaya kastı, Nobre gibi Galatasaray'a gol atma uzmanının beynine çarparak kalemizin içine giren toptu. Her işte bir hayır varmış, buna da şükür ki Nobre Hocamızı şaşırtmıştı.   .
Galatasaray, daha doğrusu İmparator takımın planlamasını yaparken para yerine çakıl taşı kullanmıştı. 100.000 asgari ücret maaşı harcayarak gol yememek için büyük bir tim kurmuştu. Hatta kontr-garantiye gitmiş, gol attırsın diye transfer ettiği yabancı futbolcuyu devşirmiş, sol bek yapmıştı. Akıl tutulması değise devam dı. Galatasaray tarihinin gelmiş geçmiş en büyük savunma oyuncusu şu veya bu şekilde takımındaydı. İki kazmadan birinin sakatlanması, diğerininin atılmasıyla forma şansı bulan Asimo, hafif sakat olduğu için oynatılmadığı bir maça feda edilmişti. Ufo 3- 5 gün sonra sakatlansa Türkiye'deki 50 milyon futbolseverin adını bile bilmediği 35 lik Kel, koskoca Galatasaray savunmasında 21 lik Asimo'nun olmadığı bir maçta oynamış, üstelik bir gol atmış takım galip gelmişti. Küçük takımların küçük hocalarının büyük felsefesiydi.''galip takım değişmez'' E öyleyse Kluj maçında da savunma 29.5 Euro harcanarak oluşturulmuş gol yememe ekibi sahaya çıkacaktı. Ne zamana kadar? Elbette en kısa zamana kadardı.

Takım ligin en kötü takımlarından biriyle oynayacaktı. Atmaya gelince kalede Hayrettin vardı. Benim takımımın Manu'dan, Barca'dan ne farkı vardı canım. Onlar kadar biz de 2 günde bir maç oynardık. O zaman devam yenilmeyen takımla oynamaya. nasıl olsa bahane hazır. Yenemezsem yorgunluğa bağlarım, gökten şikayetçi olurum, ama futbolcuma laf söyletmem. Baştan söyledim, hocadan umutluyum, şaşırmış. Maçı tekrar seyreder. Çok iyi oynadık dediği takımının  kaleyi bulan tek şutun kaleci tarafından çelinip Umut'un, attığı Adrian İlie golü olan şuttu. İki topu da direkten dönmüş, başka da pozisyonu yoktu. yediğimiz golü tekrar izlerse Futbol Tanrısının bir dahli olmadığını anlayacaktı. prensi, sürüngen Emre Çolak rakibe faul yapmış, atılan şut yine kendisine çarpmış kornere gitmişti. Doğrudur, o a ana kadar Muslera hayatının en rahat maçını oynuyordu. Nobre huzurunu kaçırmış çerçeveye top gelmişti. Kel, kafaya çıkmak yerine pozisyonu havadaki azota, oksijene havale etmişti. Top çerçeveye girerken de Muslera bu sezon bu kaçıncı defa topu ancak içeriden çıkartırken elleyecekti?

Takım gol atamadığı ilk yarıda daha iyi oynamıştı. Fakat nedendir bilinmez efektif oynayamıyordu. Sanki istediği zaman gol atabilecek rahatlıktaydı. Gerçi tas tamam durum bu olmalıydı. Bu Galatasaray'ın gol atamaması ancak mucizelere bağlıydı. Ligin en iyi yerli hücum futbolcuları bizdeydi. Bütçeyi yatırdığımız yabancılar da kaleye ve savunmaya kurulmuşlardı, yani Galatasaray'ın gol yemesi de mucizeydi. hepimiz şaşıracaktık başka yolu yoktu. Takım da gol atamadığına şaşırıyordu. Selçuk'un iki asisti direklere takıldı. neyse ki beklenen gol gecikmedi. Rakip kendi sahasında beraberliği bile kovalamaktan acizdi. İkinci gol için yüklenmek yerine toplu dinlenmeye çekilmeyi tercih etti takım. Gol yemezse maç oynadık saymıyorlar sanki. İlk tehlike golle sonuçlanınca, klasik hoca felsefesi devreye girdi. Golde hatası olmayan, takımı da iyi idare eden Yekta ilk kemendi yedi. fasulyeden, Fatih Terim'in Hazreti Ömer adaletinden yararlanıp 2 maç oynadığına şükretsin di, Hagi'nin aldırdığı futbolcu. hazır yenememişti, önümüzdeki maç galip gelemeyen takım değişebilir, piyango yeniden Yekta'ya çıkar, yedek kulübesi paspasçısı olarak işe devam ederdi. Yekta çıkıp, Gayserili tüccarın bilezik gibi geçirdiği Amrabat oyuna girdikten sonra, o ana kadar tek kale oynayan takımın topla oynama yüzdesi Felix'in uzaydan atlama hızıyla düşüşe geçti. Üstüne Hamit çıkıp, Aydın girince de takımın futbol aklı Mazhar Osman'lıktı. üstüne benim izlemeyi bıraktığım, Galatasaray'dan umudumu kestiğim dakikalarda maçı kurtarsın diye oyuna Sabri'nin girdiğini öğrendiğimde acaba bu maçı yazmasam mı diye durakladım. Ne fark ederdi, maçtan sonra kendi kendime söylediğim şeyleri, bir kaç kişiyle daha paylaşabilirdim.

Gol yememek için oynayan takımlara karşı Galatasaray'ın yapabileceği pek bir şey yok bu sene. 2. yi atıp maçı koparamamışsa mutlaka o maçı kazanamıyor. Hele ki büyük takım refleksi, geriden gelip maçı çevirme işini biz çoktan unuttuk. Galatasaray yenikken, geri dönüş oyununu göremiyoruz. Halbuki büyük takımların borosu, geri dönüşleri kadar öterdi. Nereden nereye geldik? Bu takımdan 2000 senesinin takımına göndereceğim tek bir futbolcu bile yok. O takımların hocasının Terim olduğuna inanasım gelmiyor. Yıl 2012 takımın sol beki, eşşek yükü paraya alınmış yabancı bir sol açık tarafından işgal ediliyor.

Takım yenemedi, Hocaya göre de iyi oynadı. Bakalım bu hafta değişiklik yapacak mı? Yapsa haksızlık yapacak, iyi oynayan bir kaç futbolcunun kaderiyle oynatacak, yapmasa, yenemedi, yenemeyen takım değişir yazıyor anayasada. Hoca terim olunca sorun yok, yine bir mesaj verir vermesine de. Direk söylese olmuyor mu, ben Hocamızı anlamakta zorlanıyor, mesajını alamıyorum. Sonra da beni bizim platformlarda bunak, nankör ilan ediyorlar. Ah be Hocam, 1973 den beri peşindeyim, izindeyim. Gün geldi gırtlağımı parçaladım Sementa diye, gün geldi Tekelistan'a İmparator yaptım. Galatasaraylılıktan dı bunca savaş, gençliğimin amına koydun, canın sağ olsun.  

8 Kas 2012

Tay Burak'ın Gecesi; Kluj 1-3 Galatasaray

Galatasaray'ın Romanya'da maçı vardı ve ben 25 seneden beri ilk defa tribünlerde değildim. Hem de Romanya'nın en güzel şehirlerinden birinde, Dünya'nın en güzel botanik bahçelerinin içinde olmak isterdim yine Galatasaray özelinde. İki Kluj Demirspor maçını da doğru okumanın huzurunu yaşıyorum. İlk maçta, Romanya'dan gelen tüyolarla, kendi takımımızın form durumunu harmanlayıp, maçı kazanamayacağımızı falan söylemiştim. Dün gece çok kolay maç olacağından emindim. Ne mutlu ki Galatasaray beni bir kez daha isabetsizliğe uğratmadı.

Maçın kadrosunu öğrendiğimde yüzüm buruştu buruşmasına da, aynı kadroyu bekliyordum. ner de bir küçük takım, nerede bir küçük takım hocası varsa değişmez taktiğidir. Galip takımı bozma. 3 gün önce rezil bir futbolla Belediyespor'u yenen takımla çık. Galatasaray tarihinin en büyük savunma oyuncusu Semih'i oynatmana gerek yok. Bir önceki maçı Kris baltasıyla kazanmışsın, üstelik gollerden birini atmış artık, hoca değil, Semih düşünecek. Bir de tabelaya asla bakmayan ben. Ve bekleyeceğiz artık, Galatasaray'ın dandik, somut bir kaç gol daha yemesini. Bunun taktikle, oyun kurgusuyla alakası yok. Maç boyu dikkatle izledim, Kel'in yaptıklarından acaba Semih'in yapamayacağı ne vardı diye?

Çok rahat bir galibiyetin alındığı, Galatasaray'ın şova devam ettiği bir maçın ardından konuşmak lazım asıl. Kim oynarsa oynasın iyi oynayacaktı, bundan eminim. Çünkü Galatasaray kader maçına çıkıyordu. Formanın böyle maçları oynama refleksi, geleneği vardı. Bakın göreceksiniz, hatta Manu maçından bile ben umutlu değilim ama Braga'yı Portekiz'de yenip guruptan çıkacağız. Muhtemelen o maçta beraberlik her iki takımı da turnuva dışına itecek. Böyle bir kumar maçını Galatasaray kaybetmez.

Maç kadrosu sahaya çıkmadan önce, Hagi'yi gördük, Abdurrahim Albayrak'la beraber. İçim cız etti, biri Karpatların Mardona'sı, her Galatasaraylının gördüğü, andığı yerde gözlerinden yaş süzdüren, biri şebekenin olma ise olmaz yalaması. Arkasından attığını Hagi mutlaka duymamıştır. Galatasaraylı futbolcular Hagi'den nasıl bir motivasyon aldılar bilmem, ama benim coşkum iki kat daha arttı. Emindim maçtan, Hoca vermmek için ne kadar hata yaparsa yapsın bu maçın alınacağından emindim.

Kadroyu gök tanrı yapıyordu. Elmander sakatlanıp, Burak ile Umut rahatladıktan sonra seri atışlara başladı çocuklar. Melo ceza almasa Yekta adında bir futbolcumuz olduğunu hiç bir Galatasaraylıya inandıramazsın. Hakan Balta ruhuna biraz takviye yapabilse, Riera tekniğinde bir sol bekimizin olduğunu rüyamızda bile göremeyecektik. Biraz abartacağım ama, istiyorum ki Muslera 4-5 maç ceza alsın, sakatlansın. keleye Ufuk geçecek, ilk geçtiği maç follaş olacak. Bir sonraki maç kaleye Eray İşcan geçecek. Bir rüyam daha gerçekleşecek. Galatasaray kalesi Yasin Özdenak'a kavuşacak.

Şehrin ikliminden olsa gerek, en güzel ağaçların filizlendiği bölgenin sahası cillop gibiydi. Futbol oynamak isteyen takımın tam istediği zemin vardı. şu yada bu şekilde oluşturulmuş Galatasaray kadrosu da tamamı teknik futbolculardan oluşuyordu. Gelişigüzel top kaybına tahammülleri yoktu. Topla daha fazla oynayacaktık, rakipten daha fazla mücadele edecektik. Bu kadar dı maç taktiği. gerisi futbolcu kalitesi olacaktı. Çok daha fazla gol pozisyonuna gireceğin, dolayısıyla atacağın garantiydi. Kadronda ligin gol kralı tay Burak, yanında da şu an en çok gol atan Umut hemen arkalarında Ordinaryus Kaptan. Kaptan'ın yanında unutulmaya yüz tutmuş, gözümüzden gönlümüzden düşürülmüş Yekta. Yekta bu sene gelmiş olsaydı, bu da ilk maçı olsaydı, hepimiz coşku içersinde olacaktık. Şimdi takım kazanmış, kazanan takımın en iyi futbolcusu Yekta'yı gel de oynatma. Ama Hoca Terim olunca işi kolay, Melo'yu oynatmazsın olur biter. Hakan Balta dert değil, zaten taraftarın çoğu sevmez, bugün takımdan gönderilse yarın sokakta görsek selam vermeyiz. Ama ya Elmander iyileşmişse. Buyur hocaya bir uzmanlık sorusu. Kimi keseceksin? kolay, ya galip takımı bozmam, ya golü kim atamamışsa onu keserim. Kes de göreyim bakalım Umut'u, Burak bu kadar kolay gol atabilecek mi? Elmander'i oynatmayacakmısın? Gerekirse maça kalecisiz çıkacaksın Elmander'e bir yer bulacaksın. Kaleci dedik de, ya bir maçı da al be kardeşim. Bir topu da çıkar da nankörlüğümüzü yüzümüze vur. kaleye gelen her topa gol diye bakıyorum haberiniz olsun.

İlk yarı beklediğimiz gibi sonuçlandı. İkici yarıya rakip bilinçsizce saldırarak başlayacaktı. Biz her zamanki gibi topa basmaya oynadık. kaleyi Muslera'dan, Kris'ten ziyade futbol tanrılarına emanet edip kaderimizi bekledik. Golü atacağımızı bilen kafalar, gol yiyeceğimizi de biliyordu. An meselesiydi global bir aptallık. savunmada 5 ayrı milletten, bir küçük devlet merkez bankası kasasına mal olarak oluşturulmuş gol yememem timi iş başındaydı. 5 inin ortaklaşa hatasından beraberlik golünü yedik. kendi payıma golün dakikasına şükrettim. Ya son dakikalarda yeseydik de İmparatorun aklına 2.yi atma fikri geldiğinde zaman kalmasaydı. bereket çok erken yedik golü. Şimdi tekrar atma vaktiydi. Bu Galatasaray'ın her hangi bir takıma gol atamaması imkansıza yakın bir şey. Hamit'in bize göre çok iyi, kendisine göre kapasitesinin çok altında oynadığı bir maçta azıcık maçı forse etmesiyle pozisyonlar ardı arkasına gelmeye başladı. Tay Burak, Hamit'in savunmayı kısmi felçe uğratarak geriye doğru kestiği topu mıhlayarak bizi fazla bekletmedi. Hatta tam o sıralar Emre Çolak'a yoğun homurdanmalar başladığı dakikalardı. Dünyanın dört bir yanına dağılmış tecrübeli Galatasaraylılardan, Emre'ye küfür etmemiş tek bir kişi bile yoktu. Aslında maç yazımın tamamen değişmesine neden olmuştu Emre. Maç sonu Fatih Terim en iyi adamım Emre Çolak'tı der demez, yazdığım bütün yazıyı sildim.  Bu fizikle, bu mantel yapıda, bu futbol aklıyla futbolcu olacaksan adın Messi, Saviola, Maradona olacak. Emre Çolak'sa taraftarla barışık bir sezon geçirmen imkansız. Haydi hayırlısı, şimdi böyle bir maçtan sonra takmayayım birine.

Takmadan olur mu? Bu sene ki hedefim Eboue oldu. Sağ bek mevkisi, mahalle futbolunda en gereksiz, en kötü futbolcunun, çoğu zaman topun sahibi çocuğun oynatıldığı mevkidir. ben bu kadar parayı sağbeke yatırmışsam, o sağ bek Kurtalan Ekspresi olacak kardeşim. Her maç 20 km koşacak, kaleciyi geçen topu kurtaracak, bir sezonda en az 10 gol atacak, 20 asist yapacak. Kısacası ağzıyla kuş tutacak. Bu bünyeyle biri dokunur dokunmaz yere yatan, takımın tamamına yakınının çok iyi oynadığı bir maçın en kötüsü olan, bir lokantada verdiği bahşiş kadar kazanan futbolcudan çalım yiyen, baldırındaki tüylerden biri döner dönmez takımdan ayrı düz koşu yapan, Sabri'yi iptal eden adamı ben bu takımda oynatmam.Yolu, Servet'lerin, Sarp'ların yoludur. Tez zamanda dönmesini bekliyorum.

Önümüzdeki maç Manu maçı. Kader maçı değil. Medya maç biter bitmez başladı melemeye. Motivasyonsuz, yedek kadrosuyla gelecek yaygarasını eksik etmez. Ellerinden gelse en kuvvetli kadroyla gelsin diye Ferguson'u etkilemeye çalışır. Manu'nun yedeği olmaz. Hatta işi bitmiş bir takım, en kuvvetli kadrosuyla gelse daha iyi. Şimdi oynamayan bir kaç futbolcu oynarsa, kendilerine oynar tehlikeli olurlar. Ben son maça bakıyorum, o maçta Galatasaray'a galibiyet gerekirse kimsenin kuşkusu olmasın, maçı alır geliriz. Hoca gibi bizde aynı şeyleri söylemeyi beklemişiz. Yani Braga maçının son dakikalarına yeter ki söyleyecek bir şeylerimiz olarak girelim. Son sözümüzü sehpada söyleyeceğiz.

''Yaşasın Galatasaray''

1 Kas 2012

Mazot Cafe; Kralın Golü


Büyük Galatasaray'ın, Ege'li Büyük Taraftarı,
Galatasaray'ın bir büyük maçı vardır akşam. Alsancak sokaklarında sessiz ve kederli yürürsün. Yüzün sarı kırmızılı atkılarla örtülüdür. Canın Kordon'u inletmek ister. Galatasaray'ın anlına yazdığı kader marşını haykırırsın. Çok uzaklardasındır takımından. Hüzünlenirsin, Nevizade'de demlenip, Beyoğlu'ndan gırtlağını parçalayarak Taksim Meydanı'na akmak istersin. Belli belirsiz sokaklardan biriken renkdaşlarınla metroya binip, istifli vagonlarda nefessiz kalarak Sanayi Mahallesi İstasyonunda inmeyi hayal edersin. Bir çocukluk çığlığı kıvamında şarkılar söyleyerek Seyrantepe aktarmasıyla, keşke Aslanlı Yolda olsaydım dersin. Bir an önce kendini atmak istesin Arena tribünlerine, bağırmak istersin delicesine. 
Gümüşsuyu'ndan aşşağı süzülerek gidilen İnönü Stadı maçlarını yaşamış olanların sabahlama günlerini anımsayarak, ağlayarak söylediği tribün bestelerinin mottosuna sadık kalarak, ''Cim Bom Bomum benim'' türküsünü söylemek istersin özlemle, gözlerinden yaş süzülerek. Ali Sami Yen Kapalısının aziz hatırasını yad etmek istersin. Nice büyük maçların kalesinin, cehennemin diğer adının olanca hatırasından beslenirken, günümüze taşınan mirasın yükünü omuzlarında hissedersin. Sirozlu ciğerlerine inat, giden her sevgilinin ardından el sallayabilecek kadar gururlu duran Göztepe çocuklarının isyanıdır bu. Tribünlerde olamazsın, gidecek yer bulamazsın.
Yense de büyük yenilse de büyük takımının maçından sonra, sonuç ne olursa olsun bir mekan ararsın. İstanbul'da olsan işin kolay, Hasnun Galip Sokağı'na atarsın kendini, yenmişsen zafer, yenilmişsen keder naraları atarsın kafan bir dünya. Sonuç ne olursa olsun şişenin dibinde Galatasaray'ı görmek isteyen romantik taraftar olmak istersin. Her tribün emekçisinin kısa hayatıdır bu, sen de yaşamak istersin.
Güzel İzmir'imizin güzel insanları, büyük taraftarları; Evet yürüyoruz sessiz ve kederli , nüfusta Gül Baba'ya, Mekteb-i Sultani'ye kayıtlıyız hepimiz. Tribünlerde olsak da olmasak da pek önemli değil, Galatasaray, Galatasaraylıyım diyenlerin mekanlarında sızanlarla biraz daha büyüyecektir elbet. Rakı aynı rakı olduktan sonra, Galatasaray'ı seyredememeye katlanabilirsin. Tribünlerde tepinemesen bile, mezesiz rakıyı, bol tütünle tüketerek titrersin. Platonik bir konsamatrise bile razı olacağın an gelir. Başın derde girdiğinde sığınacak bir dost eline itiyacın olur. Paran biter, mazotun kalmaz ama gidecek çok daha yolun vardır. Eski bir tanıdık arar, vişneye çalan koyu kırmızıya, turuncudan iz taşıyan tok bir sarıya tutunmak istersin. Ayakta duracak halin yoktur, maçın son dakikalarıdır bir gol daha atmak istersin. Atamam sanma atarsın. Haydi koş, durma, içmediğin, Galatasaray'ı düşünmeden geçirdiğin günü ömürden sayma. BURADAYIZ! 
Burası, senin başşehrin MAZOT CAFE'dir. Efsanen, Kralın, Tanju Çolak'ın divanıdır. Egeli Galatasaraylıların içtima noktasıdır.
Gecenin köründe bir türlü sonlandırılamayan alkol seanslarının, sabah 05.00 vaktine vururken akrep ile yelkovan , son deminin son dublesinde ; ''boşver be oğlum, hayat güzel. rakı var, Galatasaray var, MAZOT var'' diyebilen Alsancak'ın berduş filozoflarından birisin artık.. 

27 Eki 2012

Usta İşbaşı Yaptı; Galatasaray 3- Kayserispor 0

Biz artık emekli taraftarız, küçük maçlara gitmiyoruz. Son iki maçı canlı izledikten sonra,  mantel ve fizik olarak yorgun düştüm. Kendimi rotasyona aldım, 2 adet kombine kart olmasına, yapacak hiç bir işim olmamasına rağmen maça gidecek dermanı bulamadım kendimde. Kılıf aramanın bir başka versiyonu. Galatasaray yine kazanamasaydı, kim bilir neler diyecektim? Ama değil, tabelaya bakmam, Ben Hatice'den yanayım, netice pek umurumda olmaz.

2 puana, moral bozukluğuna mal olan saha zemini, bir kaç gün içiinde maç oynanır hale getirilmiş. Artık bir daha ne zaman yağmur yağar, ve o yağmurlu gecede ne zaman Galatasaray maçına denk gelir, İsrafil'in işi. Biz kendi işimize bakalım, uzaktan sbenzimiz soluk izlediğimiz bir Galatasaray maçı klasiği yazmaya çalışalım. Amrabat hariç yabancı bütçesinin tamamı savunmadan yana kullanılmış. Bu konuda çok can sıktığım için tekrarlamayalım. Sol açık aldığımız yabancıyı bile sol bek oynatır hale geldik. Gol yemediğimize göre Hocamızın deyimiyle, '' resultante importante'' diyelim. Demek ki neymiş, çok iyi bir oyuncu gurubu planlaması yapılmış. Galatasaray mali tablosunun hemen hemen tamamı kaleci ve beklere ayrılmış. Niçin? gol yememek için. seyrettik, her Kayseri akını kaleye gol pozisyonu olarak gelişiyordu. Benim mi gözlerime perde indi? Bir maçı mucizevi bir şekilde gol yemeden bitirdik. Ne bir yorum dinledim, ne bir yorum okudum. yazıyı gönderdikten sonra bakacağım millete maç nasıl görünmüş.

Beşiktaş'ın bile deplasmanda yendiği bir haftada, çantada keklik bir kıytırık takım vardı karşımızda. Böyle dandik maçlarda cezalı, hasta, kılı dönmüş, zehirlenmiş banko futbolcu varsa hiç üzülmem. Biri mutlaka yerlerine oynar. Bakarsın as ve pahalı futbolcu yerine oynayan önemsiz, ucuz futbolcu öyle bir oyun oynar ki, takımın oyun  kalitesi bir kaç kademe artar. Yekta'yı bu gözle izledim. Kris için fazla bir şey söylemeye gerek yok. Adam senelerdir üst düzey top oynamış, onun iyi oynaması haber değeri taşımaz.Kris kötü oynarsa saldırıya uğrar. Ancak Yekta önemli bir futbolcu bu açıdan. Oynayacağı futbol merak konusu. hatta kader maçı bile sayılabilir. Çok tehlikeli bir maça çıktı aslında. Kötü oynasa kendisini Kasımpaşa'ya bile geri almazlar. Bu stres altında bence çok iyi bir maç çıkardı. Dikine pasları yerindeydi. Tipik, balta ön liberolar gibi topu verdikten sonra durmayıp, oyuna katkıda bulundu. Belki bu yüzden Usta, ustalığını konuşturup ince saza bu maç itibariyle başladı.

Galatasaray, kötü oynama hakkını bu kez ikinci yarıya sakladı. Belli ki, yediğimiz balık gollerin kabusunu tekrar görmek istemediler. Maçın başlamasıyla beraber, tabelaya koştular. Galatasaray 3-0 olana kadar rahat etmek yok taraftara. Bu maç, taraftarı metroya erken yolladılar. 80. dakikada maçı kopartmış girdiler ve Arena'yı erken tahliye ettiler. Golcüler birer atış yaptılar. Umut Bulut'un, Burak'ı düşündüğü kadar, Burak'da Umut'u düşünse takım çok daha fazla gol atar. Galatasaray tarihinin en şanssız futbolcusu Hamit, bu maç ta bir bazuka gönderdi kaleye. Biraz şansı olsa çu ana kadar en az 5 muhteşem gol atmış olmanın formuyla oynuyor olacaktı. ne yazık ki, açık kolla kesilen topuna kolpa büyük hakemimiz Cüneyt Çakır, devam dedi. En kolay penaltı çalan hakemimiz, muhtemelen pozisyonu görmedi, görse çalardı. Avantaj kuralı Cüneyt Çakır için işlemiyor. Hakem iyi olsa çok daha gollü ve güzel bir maç izleyebilirdik.

Kaleci Muslera'nın ayağının rotu kaymış bu sene. Vurduğu bütün toplar taca veya rakibe gitti. Topu elle oyuna sokmayı unuttu. Hayatını topu oyuna elle sokarak kazanan Tafferel'in talebesinin böyle gelişi güzel oyuna top sokmasını kaldıramıyorum. Gol yemediği bir maçta eleştiriyorum. Bir bildikleri vardır demekten başka bir şey gelmiyor aklıma. Maçın akıl yönünden, bana göre en önemli pozisyonunu aktarayım şimdi. Emre Çolak oyuna girdi. Sağ taraftan atılan korneri nedense Selçuk kullanmıyor. Bence, sağ taraftan Selçuk'un kullandığı kornerler, soldakinden çok daha tehlikeli olur. Dışarı doru açılan topa, gerilerden çok daha rahat kafa vurma şansı vardır. Neyse Fatih Hocamızın Prens'i topu paslaşarak kullandı. paslaşma imkanının en az olan oyuncusu Sabri'ye verdi. Her ikisinde de futbol aklı sıfır olduğundan, topu Sabri'ye verdiğinde olduğu yerde kaldı. Sabri'nin kafatasında beyin çok az olduğundan, ofsayttaki Emre Çolak'a topu aktardı. Koskoca Galatasaray'ın senede bir kaç milyon dolar alan iki oyuncusunun bu aptalca performansı, umarım Hocanın gözünden kaçmıştır. Devam etsinler, bir sonraki maç tekrarlasınlar. Bakarsın bu sefer Galatasaray maçın son dakikalarına oyunu garantilemiş olarak girmez de, böyle pozisyonlara ihtiyacı olur. Benden uyarması, ben futboldan anlamam.

Yugoslav futbolunun gelmiş geçmiş en büyük futbolcularından Prosineçki, gelir gelmez fazla sallamış. Kağıt üzerinde Galatasaray'ı favori gösterenlere gider yapmış. Sahada avantajın Kayserispor'da olduğunu söylemiş.  Çabuk öğrenmiştir, kötüyüz, kötü oynuyoruz dediysek, kötü bile oynayamayacak olan takımlar durumdan vazife çıkarmasın. Cevher yere düşmekle kıymetini kaybetmez. Galatasaray'ın ölüsü, Kayserispor'un oynadığı ligte, son maçın son saniyesine Şampiyonluk şansıyla girer. Hele ki bu ligte oynayacağı takım Kayserispor'sa, yenmek için ekstra bir oyun oynamasına gerek yoktur. Biz takımı Kayseri'ye 8 atamadığı için değil, eleştirirsek acıyıp durduğu için eleştiririz.

Nikbinlik için çok erken, oyun olarak üstüne koyan bir ivmeyle bir sonraki maçı bitirmemiz lazım. Usta, tamam, hamit'in bir füze golüne ihtiyacı var, Pitbull'u Yekta korkusu sardı. Sabri Reis az da olsa sağ tarafta oynamaya başladı. Elmander'in sakatlığı, Umut ve Burak'ı rahatlattı. Riera icadı, Hakan Balta'yı seçeneksizlikten kurtardı. Bir sonraki maçını çok dikkatli izleyeceğim. Belki canlı izlerim, görüşürüz.  

24 Eki 2012

İsrafil'e Takıldık; Galatasaray1- Cluj Demirspor 1

Saat 17'de Orjin Köfte kaldırım kafesi, iki bira biçimiyle başladı maç bizim için. Bilmeyenler, Orjin Köfte ile, Arena'nın nerede olduğunu öğrense, sokakta biriken, meşale yakan, hangi maç olursa olsun Fenerbahçe'ye söven tribünlerin kalbini 5 dakika seyretse, alayına kafayı yedi muamelesi yapıp Balıklı Rum Hastanesi'nde format attırır. Maç Konya'da taraftar Niğde'de bağırıp, ışınlanarak tribünlere doluyor, bilmeyenler öyle düşünsün. Cinayeti işleyen, cinayet mahallinden ayrılamazmış, öyle derler. Ali Sami Cehennem'ine odun taşıyan son taraftar, piyasadan çekilene kadar sokağın anısı yaşatılacaktır. Dünya'ya nam salmışlığımız vardır. En çok da Mançester Biriliği taraftarları bilir. Saat 18 gibi İngiliz Televizyonu geldi. Tecrübeli taraftarlar olarak, bizi, bizim çocukları layık görmüşlerdi çekim öncesi yazışmalarda. kendi çöplüğümüzde bize saldırıyı, reva görenler iyi bilsinler, iş Galatasaray Tribün tarihi gibi Uluslararası konuysa,, Türkçe konuşmasını, tezahürat yapmasını, yaptırmasını bilmeyen, ağız ishalli çapulcuları değil, Galatasaray taraftar Akademisin'den doktora almış, bizim gibileri arar bulurlar.

20'de tribünlerdeydim. Binlerce Galatasaray'lının ilk uğrak ilk savaş yerinde. Kimilerinin bir kaç maç takılıp, uzayıp gittiği, kimilerinin sevdaya tutulup asla terkedemediği, ilkeli ve gönüllü birliğin bir neferi olmanın, tarif edilemez onurunu ömrü boyunca taşıdığı, gırtlağını parçaladığı, acıktığı, üşüdüğü, ağladığı, tepindiği, orada olmak için nelerini feda etmeye hazır olanların imrendiği, işte bizimkiler diye gurur duyduğu er meydanında. Ben içeri girdiğimde, tribünlerin kale arkası bölümlerindeki bayrakları görünce anladım ki, bu gece gövde gösterisi bayrak sallamayla gerçekleşecek. Öyle de oldu gördü herkes.

Maç öncesi, Galatasaray Org'tan okumuştum. Arena'da saha sulanmış, akşam maça hazır hale gelmesi için sulanması gerekiyormuş. Çok fazla dua edersen olacağı bu. İsrafil, edilen duaların hacmini hesaplayamamış belli ki. Maçın başlamasına yarım saat kala yağmuru başlattı. Maksat, Stat müdürünün işini kolaylaştırmak canım. Maç boyunca yağmurun hızın artıran İsrafil, maç bittikten sonra su tabancası oyununu durdurdu. Kim emir verdi acaba? saha sulansın diye. Terim desem, başlayacaksınız yine, moruk demeye, bunamış demeye, nankör demeye. Sanmam, ama yazdıklarımı hatırlıyorum, yıldırım düşse fatih Terim'in üstüne atacak değilim. Keşke bir panel düzenleyebilsek de, Fatih terim hakkında 7 gün 7 gece konuşabilsem. Araya sıkıştırayım maç yazısında. Hocalığı önemli değil, bize de hoca falan lazım değil.

1- Fatih Terim , ülke futbolunda gelmiş geçmiş tek adamdır. Kulağı duymayana, bacağı tutmayana kadar da böyle kalacaktır. En büyük odur. Hiç kimseyi yerine koyamam. Dedim, anlayın kelime manasında kullanıyorum, tek adam. 2. adam yok bu yüzden tek adam, yerine kimse geçemez, rıza göstermem..
2-Hakan Şükür, Galatasaray'ın başına geçip, Şampiyonlar Şampiyonu yapmadan'da 2. adam çıkmayacak. Bu olasılığın gerçekleşmesi için Hakan Şükür'ün Galatasaray başına geçmesi gerekir.
3- Böyle bir olasılığın gerçekleşme ihtimalinin oluştuğu anda, 1. madde uygulanır.

Maç öncesi bir yazı yazma gereği duymuş, endişelerimi belirtmiştim. Haklı çıktığım gibi saçma sapan önermelere girmem. Maçın eleştirilecek hiç bir tarafı yok. Seyrettiğimiz maç falan değildi. Bu sahada maç yapılmaz. 3-0 yenilsek bile görüşüm değişmez di. Onca para ve emek harcanıp yapılmış stadı görünce, Olimpiyat Stadı'nı yapanlara saydırılına kadar bunlara da saydırılmıştır. 40 sene önce İnönü Stadı'na yağmur kar yağar, o sırada bizim gibi çoluk çocuğu tribünden aşağıya indirirler, elimize küreme tahtasını tutuştururlar, nizami olarak kürdürler di. maç iptal olmasın diye evimizin önünü boş verip stadın zeminini temizlerdik. Felix uzaydan, Dünya'ya balıklama atlarken, Abdurrahim Albayrak Kalfa, 5-6 kürücüye sahanın suyunu kürdürüyordu. O tahtayı, İngiltere'ye götür, ne işe yaradığını 1 milyon kişiye sor, cevap alamazsın. Fatih Terim'den stat müdürüne, ızgara tamircilerine ağır bir sopa bekliyorum. İmparatorluksa, hodri meydan, imparatorluğunu göstersin. yardıma ihtiyacı varsa da beni çağırsın, tereddütsüz kafayı yapıştırırım.

Maça televizyonların gösterdiğinden, medya maymunlarının yorumlarından farklı bir pencereden bakmak isteyen varsa, bana biraz daha tahammül göstersin. Galatasaray son 5 maçtır, ne istediği oyunu oynayabildi, ne tabeladan istediğini alabildi. Bu maç ta benzeri şekilde başladı. Sanki 5 maç hiç bitmemiş gibi, devreler halinde oynanıyordu. Saha olumsuzluğunu istisna tutarsak, Engin Baytar hariç en kuvvetli Galatasaray 11 i sahadaydı. Cluj Demirspor'da diğerleri gibi gol yememeyi hedeflemiş, bir delik bulup, mucize golün peşine düşmüştü. Galatasaraylı futbolcuların böyle bir sahada oynama tecrübesi yoktu. Bir tek Melo, plaj futbolu oynamanın avantajıyla, çocukluk günlerinin Copacabana'sındaydı sanki. Hamit'e verdiği pas, tam plaj futbolu pasıydı. Böyle bir sahayı çocukluğunda bile görmeyen Riera'da çabuk uyum sağladı. Hayatında yağmur görmemiş Dany ise muhtemelen okulda fizikten sıkıntı yaşamış olmalıydı. Israrla yağmura inat Muslera'ya pas veriyordu. Mücadele bakımından çok iyi olan Dany, iş zekaya gelince cortluyor. Belki duruş hatası var, ama biraz da kısmet olacak arkadaş. Böyle gol yenince kime kızacaksın. Asimo olmuş çocuklar. Galatasaray tarihine ismini şimdiden yazdırmış. Sahanın azizliğine hiç uğramadan, sanki halı sahada oynuyormuşvasına oynadı. Tekniği gün geçtikçe gelişiyor, bir kaç sene sonra tek başına savunma yapar. Galatasaray 1-3-4-3 oynar. Bu maçın adamıdır. tek handikap, bu sahada oynamayacak tek adam Emre Çolak'ın sahada oluşuydu.  Elmander'in erken çıkışı, Burak'ın son dakikadaki vuruşu, haca durumu, alınan netice tamamen şanssızlıktı. Amrabat'ta geldiğinden beri en iyi oyununu oynadı. Hakkında yorum yapmak için bir kaç maç iyi oyununu sürdürmesi gerekiyor.

Olan olmuş, şimdi önümüze bakalım, ne görünüyor aktaralım. Biz bu Kluj Demirspor'u deplasmanda yeneriz, Braga'yı'da yeneriz, hatta işi bitmiş Mmançester'i bile yeneriz. Nereden çıktı, maç öncesi olumsuz tablo, yenemediğimiz halde niye değişti demenize fırsat vermeyeceğim. Galatasaray, bir hücum takımıdır. Savunma yapan takımlara karşı oynamasını bilmiyor. Bu saydığım maçlar da rakipler de bizi yenmeye oynayacaktır. Kafa kafaya oynadığımız her maçı kazanma ihtimalimiz, savunma yapan takımlara karşı kazanma ihtimalimizden büyüktür.

Kusuruma bakma Fatih Terim, dost olmayana, adam olmayana sitem edilmez. Dost eline gel olmadan varılmaz. Git, şunları indir gel de bizi tribünlerden geri bıraktırma.

23 Eki 2012

Cluj Demirspor Maçına Gidiyoruz

Sergen Yalçın attıkça atıyordu. Sanki kalede Aykut Erçetin vardı. Cluj köy takımıymış öğrendiğimize göre. Rumen Futbolunu kötüledikçe kötüledi. Aradaki farkı banka cüzdanlarıyla ölçüyordu. Ona bakarsan bir Katar takımı her sene Dünya Şampiyonu olmalıydı. Tanımasam bilmesem, beni de kandıracaktı. Sergen'i çok severim, futboluna ve futbol bilgisine büyük saygım var. Ne var ki seyredenleri yanlış yönlendirdi. Ben biraz rotayı düzeltmeye çalışayım dedim.

Cluj, Romanya'nın Transilvanya bölgesinin Ortaçağ izlerini hala taşıyan, Budapeşte'ye yakın şirin bir işçi şehridir. Demir yolları takımıdır. Adana, Ankara, Haydarpaşa Demirspor... gibi. Transilvanya'nın, belki bilmeyen çıkar, Drakula'nın, namı diğer Kazıklı Vayvoda'nın takımıdır Cluj Demirspor. Yani yanlışlıkla bu gece kareografi diye Osmanlı Padişahını ata bindirip, Tuna Boylarına sürerlerse bizim kafatasçı, kımızcı tribün liderleri, haftaya kendimizi kazıkta görsek kimse kızmasın.

Aşağıladıkları Romanya liginde son 10 senede 10 ayrı takım şampiyon olmuştur. Sergen Yalçın, imtihana çekiyor yanındakileri, Romanya'dan takım say diyor. Sen git o soruyu Dereköy'ü geçer geçmez sor bakalım Türkiye'den kaç takım tanıyorlar. Şebeke, leşi paylaşmamak için ortak sayısını 2 ye indirdi Türkiye'de. 5 sene sonra Beşiktaş, Trabzon gibi takımlar hiç kimsenin kuşkusu olmasın Cluj kadar bile tanınmayacaklar.

Tesadüfen yakalandığım televizyonda konuşan Sergen Yalçın olmasa, inanın aklımdan bile geçmiyordu bir şeyler söylemek. Koskoca Sergen, Cluj'dan hiç bir futbolcuyu tanımıyormuş. Kendi söyledi zaten, fakiri kim tanır. Çelsı'nın, Mençıstır'ın, Barka'nın cepleri para dolu futbolcularının ayakkabı numaralarını bilen Sergen, Cluj'dan kimseyi bilmiyormuş, bu yüzden Galatasaray taraftarına anlatacağı fazla bir şeyi yok. Ona göre Galatasaray daha zengin olduğundan, fakiri yenmesi lazım.

Cluj Demirspor'un  takım savunmasında Cadu adında bir Portekizli var. Yani Sergen Yalçın bey, senin sandığın gibi oynayanların hepsi Rumen değil. Çok teknik, topu oyuna sokan, dikine paslar atan, her serbest vuruşta gol koklayan, atan biri. Bu gece gol atarsa Sergen Yalçın kızmasın. Asimo'nun en dikkat edeceği adam bana göre. Çok tehlikeli ve inanılmaz hızlı iki futbolcuları var. SUGU ve BASTOS, Milli maçta başımıza gelenleri bize bu gece tekrar yaşatabilir. Cümbür cemaat saldırıya geçerken bu iki adam bizi yakabilir. Son 1 aydır oynadığımız oyuna bakarsak, hoca oynattığı oyundan memnun. Be demektir aynı oyunu sanki maçlar hiç bitmemiş gibi oynayacağız. Bu durumda ilk golü bizim yememiz, atma ihtimalimizden daha fazla. Gol yersek kimse Cluj'un yatacağını falan düşünmesin, en başta Sergen Usta. Gelişigüzel programlanmış Galatasaray'lı robotlar kaş yapayım derken göz çıkarabilir. Bu iki adamın nefes sesini en çok duyan Muslera olabilir. Hiç beklemediğimiz bir tabelayla rezil kepaze olabiliriz, açıkçası ben korkuyorum. Benim korkum Cluj bizi yener korkusu değil, benim korkum son yılların en kötü futbolunu oynayan takımın oyunundan Hoca'nın memnun olması ve oyundan taviz vermek istememesi.

Orta sahalarında KAPETANOS var. Geçen yılın Selçuk İnan'ı. Muhteşem bir orta saha performansı göstermiş, Steau'dan transfer olmuştur. Serbest vuruşlardan çok gol atar. Sergen Yalçın'ın böyle bir futbolcudan haberi olduğunu sanmıyorum. Bizim robot kullanıcılarının da elbette. Maçı seyredecek olanlar bu adamı dikkatle izlesinler. Yaşı fazla olmasa, ben Galatasaray'dan 5 futbolcu üstüne eşşek yükü para vererek takımda görmek isterdim.

Karamsar bir tablo çizdim gibi, farkındayım çocuklar. Kendi oyuncu gurubumuza baktığımda, böyle bir takım 10-12 sene önce Ali Sami Yen'e düşse, hezimetine iddiaya girerdim. Birazdan Arena'yı son durak yapmak üzere yollara çıkıyorum. tekrar ediyorum, Hoca ters kolpa yapmıyorsa ki- yapar- aynı oyun kurgusuyla oynarsa duman ve rezil oluruz. Yani top bizde kalsın, topla en çok Dani ve Asimo oynasın. yana, geriye risksiz paslarla kalede gol pozisyonu görmeyelim. Golü futbol tanrısına bırakalım. Adam eksiltemeyen, kendi kendine çalım atıp hatta adam fazlalaştıran Amrabat'la, Emre Çolak'la oynayalım. Muslera kendisine gelen her topu 7 dönüm tarlada, dağlara taşlara şişirsin. Rakip hata yapsın, biz hata yapmayalım.(Hocanın maç öncesi beyanı). Yenilirsek kader maçı değil, futbol bu 3 ihtimalli, yenersek sus işareti. Yenilirsek suçlu benim, nasıl olsa kimse bana laf bile söyleyemez, yenersek o zaman leş benim, ben yaptım.

Engin Baytar ilk 11 oynayıp geberene kadar sahada kalırsa. Eboue ve Hamit dönüşümlü ileri çıkıp bir birlerini yedekleyebilirse. Hakan Balta gerekirse hiç ileri çıkmadan hem kendi bölgesinin emniyetini sağlayıp, hem ters kademeden savunma deliklerin kapatırsa. Yan top, geriye top atmak yasaklanırsa, Emre Çolak denen adam oynamazsa, UltrAslan liderlerinin taraftarın önüne geçip maçla alakası olmayan tezahürat yaptırması önlenebilirse, bu maçı en az 3-0 kazanırız. Bu yazdığım taktik, benim gibi futboldan bir şey anlamayan ortalama bir Galatasaray taraftarı taktiğidir. Grande en iyisini bilir. Berabere kalırsak ben şaşırmam, yenersek de yarım balık golle yeneriz. Gazamız mübarek olsun.

21 Eki 2012

Asimo; Gençlerbirliği 3- Galatasaray 3

Çok uzun zaman oldu, Galatasaray'ı deplasmanda izlemeyeli. 19 Mayıs Stadının skor tabelası kale arkasında nostalji yaşadım. Maçı hepiniz seyrettiniz, seyretmediğiniz şeyleri aktarayım. Faşist askeri darbenin olduğu haftanın lig  maçı gibiydi 19 mayıs. Galatasaray tribünlerinin olduğu taraftan, Galatasaray çıktı sahaya. Kasklı, kalkanlı polisler sıralanmış çıkış tüneline. Felix'in uzaydan Dünya'ya balıklama atlatığı haftada, Galatasaray sahaya delikten çıkıyordu. Deliğin üstü demir kapakla kapalıydı. Demirin üstü çim halıyla kaplanmış, sanki görüntü kirliliğinin önüne geçilmişti. Sahada futbolun dışında yüzlerce insan vardı. Ellerinde telsiz, Mahmutpaşa yokuşunda 40 liraya satılan takım elbiseli, yağlı kıravatlı bir yığın memur olanca ciddiyetiyle sanki 3. Dünya savaşına mani olacaklardı. Top toplayıcılara gerek yoktu. Taca çıkan bir topu, bir polis, postalıyla saha içine gönderiyordu. İddiaya girerim devlet Ankara'dan başka bir şehire geçse, Ankara 3 senede  Uludere'nin en ücra dağ köyüne dönerdi. Saha içine yerleştirilen reklam tabelaları yüzünden en az 5 sıra saha içini göremiyordu. İlhan Cavcav domuzdan kıl koparmayı başarmış, sıradan bir lig maçını 50 dolardan geçirmişti.
Maç öncesi durum buydu, ne var ki, deplasman taraftarının kaderi böyleydi, takım böyle sevilirdi.  Çıkışımız çok daha hayvaniydi, şikayetimiz yoktu.

Bu ülkede futbol konuşulacaksa, Hakan Şükür bir takıma hoca olup, o takımı Avrupa Şampiyonu yapana kadar gelmiş geçmiş en büyük isim Fatih Terim'dir. Fatih Terim, Galatasaray taraftarının beşik kertiğidir. Futbol takımı hocası değildir. Galatasaray için ölümlere gidip gelen, bu yaşta deplasman tribünlerinde tepinen bendeniz, Galatasaray'da iki futbol hocası görmüştür. Biri rahmetli Darwell'dir, diğeri hayatta Lucescu'dur. 40 tane Lucescu gelse, Fatih Terim'e değişmem o ayrı, ama net olarak söyleyebilirim ki Fatih Terim futbolu hiç bilmemektedir. Fatih Terim hoca değildir. Hoca demek, birilerine bir şeyler öğreten kişi demektir. Fatih Terim'in futbol adına birisine öğreteceği hiçbir şeyi yoktur.

Galatasaray yenememiştir. Başında gelmiş geçmiş en büyük futbol adamı vardır. Bir önceki lig maçında oynattığı oyundan memnun olduğunu söylemiştir. Memnun olduğu oyunu oynamaya devam eden futbolculara benim söyleyecek bir lafım yoktur. Her biri pahalı bir robot olan futbolcular yanlış programlanmıştır. Galatasaraylı futbolcular, insana tükürdüğünü yalatmak için konuşlanmıştır. Bugün kötü dediğimiz biri, yarın iyi bir maç oynayıp bizi maymuna çevirebilir. İki maç üs üste aynı futbolu oynayamaz durumdadır. Bu yüzden bu maç için tek tek futbolculara saydırmanın anlamı yoktur. Yalnız ikisi için bir şeyler söylemezsem çatlarım. Muslera, büyük takım kalecisi değildir. İnanın 3 gol yediği için söylemiyorum. Bunu gol yemediği bir maç yazmak isterdim. İsterse 5 tane yesin umurumda değil. Topu oyuna degajla sokan kaleci, bir doksandan diğerine atlasın benim gözümde küçük kalecidir. Kartalspor hazırlık maçının son yarım saatini seyrettim. Eray İşcan, benim gözümde Muslera'dan çok daha büyük kalecidir. Koskoca Galatasaray kalecisinin topu oyuna sokmak için gelişigüzel tepmesine rıza gösteremem. Benim takımımın kalecisi olamaz, ben sevmiyorum, içimi acıtmaktadır. Emre Çolak, büyük takım futbolcusu değildir. Şansı yaver gitmese, birilerinin adamı olmasa da misal Denizlispor'a gitseydi şimdi kaderi Özgürcan'dan, Serdar Eylik'ten farklı değildi. Bir zamanlar takıma tek yazacağım biri vardı, adı Oğuz Sabankay'dı.. Tanımam etmem, tanıyan bilen varsa da söylesin, faşist değildir muhtemelen, muhtemelen Cuma namazına da gitmiyordur, muhtemelen şebekenin hocalarından birine yamanmamış, kaybolup gitmiştir. Emre Çolak, Cuma namazını kaçırmayarak, Emre abisinin dolayısıyla şebekenin bir adamı olarak bu fizikle, bu güçle koskoca Galatasaray'da banko oynamakta, yetmedi Ulusal takımda oynamaktadır. İçimi acıtıyor.

Maç 3-3 bitti. Seyretmeyenler kıran kırana bir maç. olduğunu sanarlar. Seyrettiğim en kötü en aşağılık maçlardan biriydi. Gençlerbirliği gol atmasa maç 0-0 biterdi. Kendi aralarında paslaşma, risk almama, gol pozisyonu vermeme, golü tesadüfle arama. Son 4 maçı Galatasaray böyle oynadı. Son 4 takımın karması çıksa normalde Galatasaray'a gol atamazdı, biz bu takımlardan hiç birini yenemedik. Başta dedik, Türk Futbol tarihinin gelmiş geçmiş en kariyerli adamı, başında bulunduğu takımın oyunundan memnunsa bizim söyleyecek fazla bir şeyimiz yok. Bize sunulan oyunu hepimiz seyrettik, seyretmediğiniz en önemli şeyi yazmaya çalışacağım şimdi.

Galatasaray gol yediğinde bizim tribünün önüne ısınmaya Sabri geldi. Sabri'yi ben bu kadar konsantre olmuş vaziyette hiç bir maçta seyretmemiştim. O kadar ciddi hazırlanıyordu ki, inanın maça bile bakmıyordu. 40. dakikada Umut ile Aydın geldi. beraber ısınıyorlarken ilk yarı bitti. Sahaya geçtiler, 3 ü top sektirdi 15 dakika boyunca. Skot Piri çıktı delikten, Umut'u çağırdı, ikinci yarı Burak'ın yerine Umut girdi. İkinci yarı karşı kalede ısınıyorlardı bizimkiler. Muslera'nın 15 km yol geldiğinden şikayet etti Terim. Muslera yorgunum uykum geldi dese, Ufuk Ceylan kaleye geçecekti. Ama Ufuk ısınmada yoktu ki. Gerek duymamıştı her halde  takımın Ceoları. Yekta Kurtuluş'ta ısınmada yoktu. ikimizde de Galatasaray forması vardı. Tek fark, Yekta cebine para dolduruyor, biz para harcıyorduk. Isınanlardan Aydın oyuna girdi. Isınmayan Riera'da. Hatta Riera ısınan Emre Çolak'tan daha iyi oynamıştı. Isınma mı, dostlar sahada görsün dü, ne gerek vardı? Sabri ısınmaya devam ediyordu hala, acaba ne büyük günah işlemişti de, işkence çekiyordu? Terim, Sabri'ye dalga geçiyordu. Ulan Sabri Reis, adamsan çek git lan bu takımdan, senin maymun olmana dayanamam, içimi acıtıyor.

Ufo için sitemlerim vardı benim. Semih'i işçiliğe gönderiyor diye kızmıştım. Ne kadar haklıymış. Semih'i ilk toplara daldırıp, kendisi süpürüyormuş ta benim farkına varmak için böyle darmadağın savunma görmem gerekiyormuş. Savunma ne kadar çok gol yedi diye Fatih Terim, futbol tanrılarına söyleniyor. Bir birini yolda görse tanımayacak 4 oyuncu Galatasaray savunmasını oluşturuyor. Dikkatle seyrettim ilk yarıda, aralarında hiç konuşmadılar. Her biri robot Asimoydu. Kumanda mekanizması başkalarının ellerindeydi. O eller uzun zamandır, bu pahalı robotları işe yarar bir şekilde kullanamıyordu.

Şu tespitimi de yazıp son sözlerimi söyleyeceğim. Taç atışı Eboue veya Hakan Balta tarafından atılacak diye bir kural mı var? İnanılır gibi değil ama dikkat edin top nereden taca çıkarsa çıksın, bu iki adam atacak diye bekleniyor. Takım geride, top taca çıkmış, top Hamit'e yakın. Bekliyor, atmıyor, sağbekin atması için vakit geçiriyor. İçimi acıtıyor.

Büyük Galatasaray deplasman taraftarı için bir şeyler yazmasam ayıp olur. Yenilgiye direndik, uzun yıllardır görmediğim bir seyirci desteğiyle takımı yenilgiden çevirdik. Tam katılımlı muhteşem bir destek, doruğa ulaşmıştı. İvme artıyordu, 2 dakika daha yemeselerdi, mutlaka 3. gol attırılacaktı. Kenar yönetimi taraftar kadar olamadı.

Maçlara tek tek bakmak, büyük resmi görememektir. Futbolu şebeke yönetmektedir. Biz bilmiyoruz henüz, ama mutlaka anlaşmışlardır. Şampiyon, ya Fenerbahçe, ya Galatasaray olacaktır. Adı üstünde bir oyun tezgahlanmaktadır. Türkiye'de bir futbol devrimine ihtiyaç vardır. Fatih Terim'in gelmiş geçmiş en büyük hoca olması içimi acıtmaktadır. Yerine koyabileceğim hiç kimse ne yazık ki yoktur.