11 Kas 2012

29.5 Milyon €; Mersin 1-1 Galatasaray

Fatih Terim şaşırıyor, büyük bir ilerlemedir. Hiç pozisyon vermeden gol yiyoruz diyor şaşırıyor. UEFA Kupasını aldığında şaşırmamıştı, Milan'a gittiğine, Milan'dan kovulduğuna da, Galatasaray, şampiyon olmuş, Şampiyonlar Liginde çeyrek finalden dönmüş hocasını kovarken de, o hocanın yerine geldiğine de şaşırmamış, beni şaşırtmıştı. Bu gece ilk defa şaşırırken gördüm. Şaşırmak insanlıktır, umuttur, canlılıktır. şaşırmayan insanlar ölüdür. Şaşırmışsa sorunu çözer eminim. Çok iyi oynattığını söyledi maçtan sonra. Sahanın en kötü oyuncusu Prensinin vurduğu top kaleciden dönmüş, Umut tamamlamış Galatasaray golünü atmıştı. Hocaya göre normal bir goldü, sanırım çalışılmış, hoca tarafından kurgusu yapılmış goldü. Oysa ki yediğimiz gol tamamen şans işi, feleğin Hocaya kastı, Nobre gibi Galatasaray'a gol atma uzmanının beynine çarparak kalemizin içine giren toptu. Her işte bir hayır varmış, buna da şükür ki Nobre Hocamızı şaşırtmıştı.   .
Galatasaray, daha doğrusu İmparator takımın planlamasını yaparken para yerine çakıl taşı kullanmıştı. 100.000 asgari ücret maaşı harcayarak gol yememek için büyük bir tim kurmuştu. Hatta kontr-garantiye gitmiş, gol attırsın diye transfer ettiği yabancı futbolcuyu devşirmiş, sol bek yapmıştı. Akıl tutulması değise devam dı. Galatasaray tarihinin gelmiş geçmiş en büyük savunma oyuncusu şu veya bu şekilde takımındaydı. İki kazmadan birinin sakatlanması, diğerininin atılmasıyla forma şansı bulan Asimo, hafif sakat olduğu için oynatılmadığı bir maça feda edilmişti. Ufo 3- 5 gün sonra sakatlansa Türkiye'deki 50 milyon futbolseverin adını bile bilmediği 35 lik Kel, koskoca Galatasaray savunmasında 21 lik Asimo'nun olmadığı bir maçta oynamış, üstelik bir gol atmış takım galip gelmişti. Küçük takımların küçük hocalarının büyük felsefesiydi.''galip takım değişmez'' E öyleyse Kluj maçında da savunma 29.5 Euro harcanarak oluşturulmuş gol yememe ekibi sahaya çıkacaktı. Ne zamana kadar? Elbette en kısa zamana kadardı.

Takım ligin en kötü takımlarından biriyle oynayacaktı. Atmaya gelince kalede Hayrettin vardı. Benim takımımın Manu'dan, Barca'dan ne farkı vardı canım. Onlar kadar biz de 2 günde bir maç oynardık. O zaman devam yenilmeyen takımla oynamaya. nasıl olsa bahane hazır. Yenemezsem yorgunluğa bağlarım, gökten şikayetçi olurum, ama futbolcuma laf söyletmem. Baştan söyledim, hocadan umutluyum, şaşırmış. Maçı tekrar seyreder. Çok iyi oynadık dediği takımının  kaleyi bulan tek şutun kaleci tarafından çelinip Umut'un, attığı Adrian İlie golü olan şuttu. İki topu da direkten dönmüş, başka da pozisyonu yoktu. yediğimiz golü tekrar izlerse Futbol Tanrısının bir dahli olmadığını anlayacaktı. prensi, sürüngen Emre Çolak rakibe faul yapmış, atılan şut yine kendisine çarpmış kornere gitmişti. Doğrudur, o a ana kadar Muslera hayatının en rahat maçını oynuyordu. Nobre huzurunu kaçırmış çerçeveye top gelmişti. Kel, kafaya çıkmak yerine pozisyonu havadaki azota, oksijene havale etmişti. Top çerçeveye girerken de Muslera bu sezon bu kaçıncı defa topu ancak içeriden çıkartırken elleyecekti?

Takım gol atamadığı ilk yarıda daha iyi oynamıştı. Fakat nedendir bilinmez efektif oynayamıyordu. Sanki istediği zaman gol atabilecek rahatlıktaydı. Gerçi tas tamam durum bu olmalıydı. Bu Galatasaray'ın gol atamaması ancak mucizelere bağlıydı. Ligin en iyi yerli hücum futbolcuları bizdeydi. Bütçeyi yatırdığımız yabancılar da kaleye ve savunmaya kurulmuşlardı, yani Galatasaray'ın gol yemesi de mucizeydi. hepimiz şaşıracaktık başka yolu yoktu. Takım da gol atamadığına şaşırıyordu. Selçuk'un iki asisti direklere takıldı. neyse ki beklenen gol gecikmedi. Rakip kendi sahasında beraberliği bile kovalamaktan acizdi. İkinci gol için yüklenmek yerine toplu dinlenmeye çekilmeyi tercih etti takım. Gol yemezse maç oynadık saymıyorlar sanki. İlk tehlike golle sonuçlanınca, klasik hoca felsefesi devreye girdi. Golde hatası olmayan, takımı da iyi idare eden Yekta ilk kemendi yedi. fasulyeden, Fatih Terim'in Hazreti Ömer adaletinden yararlanıp 2 maç oynadığına şükretsin di, Hagi'nin aldırdığı futbolcu. hazır yenememişti, önümüzdeki maç galip gelemeyen takım değişebilir, piyango yeniden Yekta'ya çıkar, yedek kulübesi paspasçısı olarak işe devam ederdi. Yekta çıkıp, Gayserili tüccarın bilezik gibi geçirdiği Amrabat oyuna girdikten sonra, o ana kadar tek kale oynayan takımın topla oynama yüzdesi Felix'in uzaydan atlama hızıyla düşüşe geçti. Üstüne Hamit çıkıp, Aydın girince de takımın futbol aklı Mazhar Osman'lıktı. üstüne benim izlemeyi bıraktığım, Galatasaray'dan umudumu kestiğim dakikalarda maçı kurtarsın diye oyuna Sabri'nin girdiğini öğrendiğimde acaba bu maçı yazmasam mı diye durakladım. Ne fark ederdi, maçtan sonra kendi kendime söylediğim şeyleri, bir kaç kişiyle daha paylaşabilirdim.

Gol yememek için oynayan takımlara karşı Galatasaray'ın yapabileceği pek bir şey yok bu sene. 2. yi atıp maçı koparamamışsa mutlaka o maçı kazanamıyor. Hele ki büyük takım refleksi, geriden gelip maçı çevirme işini biz çoktan unuttuk. Galatasaray yenikken, geri dönüş oyununu göremiyoruz. Halbuki büyük takımların borosu, geri dönüşleri kadar öterdi. Nereden nereye geldik? Bu takımdan 2000 senesinin takımına göndereceğim tek bir futbolcu bile yok. O takımların hocasının Terim olduğuna inanasım gelmiyor. Yıl 2012 takımın sol beki, eşşek yükü paraya alınmış yabancı bir sol açık tarafından işgal ediliyor.

Takım yenemedi, Hocaya göre de iyi oynadı. Bakalım bu hafta değişiklik yapacak mı? Yapsa haksızlık yapacak, iyi oynayan bir kaç futbolcunun kaderiyle oynatacak, yapmasa, yenemedi, yenemeyen takım değişir yazıyor anayasada. Hoca terim olunca sorun yok, yine bir mesaj verir vermesine de. Direk söylese olmuyor mu, ben Hocamızı anlamakta zorlanıyor, mesajını alamıyorum. Sonra da beni bizim platformlarda bunak, nankör ilan ediyorlar. Ah be Hocam, 1973 den beri peşindeyim, izindeyim. Gün geldi gırtlağımı parçaladım Sementa diye, gün geldi Tekelistan'a İmparator yaptım. Galatasaraylılıktan dı bunca savaş, gençliğimin amına koydun, canın sağ olsun.  

8 Kas 2012

Tay Burak'ın Gecesi; Kluj 1-3 Galatasaray

Galatasaray'ın Romanya'da maçı vardı ve ben 25 seneden beri ilk defa tribünlerde değildim. Hem de Romanya'nın en güzel şehirlerinden birinde, Dünya'nın en güzel botanik bahçelerinin içinde olmak isterdim yine Galatasaray özelinde. İki Kluj Demirspor maçını da doğru okumanın huzurunu yaşıyorum. İlk maçta, Romanya'dan gelen tüyolarla, kendi takımımızın form durumunu harmanlayıp, maçı kazanamayacağımızı falan söylemiştim. Dün gece çok kolay maç olacağından emindim. Ne mutlu ki Galatasaray beni bir kez daha isabetsizliğe uğratmadı.

Maçın kadrosunu öğrendiğimde yüzüm buruştu buruşmasına da, aynı kadroyu bekliyordum. ner de bir küçük takım, nerede bir küçük takım hocası varsa değişmez taktiğidir. Galip takımı bozma. 3 gün önce rezil bir futbolla Belediyespor'u yenen takımla çık. Galatasaray tarihinin en büyük savunma oyuncusu Semih'i oynatmana gerek yok. Bir önceki maçı Kris baltasıyla kazanmışsın, üstelik gollerden birini atmış artık, hoca değil, Semih düşünecek. Bir de tabelaya asla bakmayan ben. Ve bekleyeceğiz artık, Galatasaray'ın dandik, somut bir kaç gol daha yemesini. Bunun taktikle, oyun kurgusuyla alakası yok. Maç boyu dikkatle izledim, Kel'in yaptıklarından acaba Semih'in yapamayacağı ne vardı diye?

Çok rahat bir galibiyetin alındığı, Galatasaray'ın şova devam ettiği bir maçın ardından konuşmak lazım asıl. Kim oynarsa oynasın iyi oynayacaktı, bundan eminim. Çünkü Galatasaray kader maçına çıkıyordu. Formanın böyle maçları oynama refleksi, geleneği vardı. Bakın göreceksiniz, hatta Manu maçından bile ben umutlu değilim ama Braga'yı Portekiz'de yenip guruptan çıkacağız. Muhtemelen o maçta beraberlik her iki takımı da turnuva dışına itecek. Böyle bir kumar maçını Galatasaray kaybetmez.

Maç kadrosu sahaya çıkmadan önce, Hagi'yi gördük, Abdurrahim Albayrak'la beraber. İçim cız etti, biri Karpatların Mardona'sı, her Galatasaraylının gördüğü, andığı yerde gözlerinden yaş süzdüren, biri şebekenin olma ise olmaz yalaması. Arkasından attığını Hagi mutlaka duymamıştır. Galatasaraylı futbolcular Hagi'den nasıl bir motivasyon aldılar bilmem, ama benim coşkum iki kat daha arttı. Emindim maçtan, Hoca vermmek için ne kadar hata yaparsa yapsın bu maçın alınacağından emindim.

Kadroyu gök tanrı yapıyordu. Elmander sakatlanıp, Burak ile Umut rahatladıktan sonra seri atışlara başladı çocuklar. Melo ceza almasa Yekta adında bir futbolcumuz olduğunu hiç bir Galatasaraylıya inandıramazsın. Hakan Balta ruhuna biraz takviye yapabilse, Riera tekniğinde bir sol bekimizin olduğunu rüyamızda bile göremeyecektik. Biraz abartacağım ama, istiyorum ki Muslera 4-5 maç ceza alsın, sakatlansın. keleye Ufuk geçecek, ilk geçtiği maç follaş olacak. Bir sonraki maç kaleye Eray İşcan geçecek. Bir rüyam daha gerçekleşecek. Galatasaray kalesi Yasin Özdenak'a kavuşacak.

Şehrin ikliminden olsa gerek, en güzel ağaçların filizlendiği bölgenin sahası cillop gibiydi. Futbol oynamak isteyen takımın tam istediği zemin vardı. şu yada bu şekilde oluşturulmuş Galatasaray kadrosu da tamamı teknik futbolculardan oluşuyordu. Gelişigüzel top kaybına tahammülleri yoktu. Topla daha fazla oynayacaktık, rakipten daha fazla mücadele edecektik. Bu kadar dı maç taktiği. gerisi futbolcu kalitesi olacaktı. Çok daha fazla gol pozisyonuna gireceğin, dolayısıyla atacağın garantiydi. Kadronda ligin gol kralı tay Burak, yanında da şu an en çok gol atan Umut hemen arkalarında Ordinaryus Kaptan. Kaptan'ın yanında unutulmaya yüz tutmuş, gözümüzden gönlümüzden düşürülmüş Yekta. Yekta bu sene gelmiş olsaydı, bu da ilk maçı olsaydı, hepimiz coşku içersinde olacaktık. Şimdi takım kazanmış, kazanan takımın en iyi futbolcusu Yekta'yı gel de oynatma. Ama Hoca Terim olunca işi kolay, Melo'yu oynatmazsın olur biter. Hakan Balta dert değil, zaten taraftarın çoğu sevmez, bugün takımdan gönderilse yarın sokakta görsek selam vermeyiz. Ama ya Elmander iyileşmişse. Buyur hocaya bir uzmanlık sorusu. Kimi keseceksin? kolay, ya galip takımı bozmam, ya golü kim atamamışsa onu keserim. Kes de göreyim bakalım Umut'u, Burak bu kadar kolay gol atabilecek mi? Elmander'i oynatmayacakmısın? Gerekirse maça kalecisiz çıkacaksın Elmander'e bir yer bulacaksın. Kaleci dedik de, ya bir maçı da al be kardeşim. Bir topu da çıkar da nankörlüğümüzü yüzümüze vur. kaleye gelen her topa gol diye bakıyorum haberiniz olsun.

İlk yarı beklediğimiz gibi sonuçlandı. İkici yarıya rakip bilinçsizce saldırarak başlayacaktı. Biz her zamanki gibi topa basmaya oynadık. kaleyi Muslera'dan, Kris'ten ziyade futbol tanrılarına emanet edip kaderimizi bekledik. Golü atacağımızı bilen kafalar, gol yiyeceğimizi de biliyordu. An meselesiydi global bir aptallık. savunmada 5 ayrı milletten, bir küçük devlet merkez bankası kasasına mal olarak oluşturulmuş gol yememem timi iş başındaydı. 5 inin ortaklaşa hatasından beraberlik golünü yedik. kendi payıma golün dakikasına şükrettim. Ya son dakikalarda yeseydik de İmparatorun aklına 2.yi atma fikri geldiğinde zaman kalmasaydı. bereket çok erken yedik golü. Şimdi tekrar atma vaktiydi. Bu Galatasaray'ın her hangi bir takıma gol atamaması imkansıza yakın bir şey. Hamit'in bize göre çok iyi, kendisine göre kapasitesinin çok altında oynadığı bir maçta azıcık maçı forse etmesiyle pozisyonlar ardı arkasına gelmeye başladı. Tay Burak, Hamit'in savunmayı kısmi felçe uğratarak geriye doğru kestiği topu mıhlayarak bizi fazla bekletmedi. Hatta tam o sıralar Emre Çolak'a yoğun homurdanmalar başladığı dakikalardı. Dünyanın dört bir yanına dağılmış tecrübeli Galatasaraylılardan, Emre'ye küfür etmemiş tek bir kişi bile yoktu. Aslında maç yazımın tamamen değişmesine neden olmuştu Emre. Maç sonu Fatih Terim en iyi adamım Emre Çolak'tı der demez, yazdığım bütün yazıyı sildim.  Bu fizikle, bu mantel yapıda, bu futbol aklıyla futbolcu olacaksan adın Messi, Saviola, Maradona olacak. Emre Çolak'sa taraftarla barışık bir sezon geçirmen imkansız. Haydi hayırlısı, şimdi böyle bir maçtan sonra takmayayım birine.

Takmadan olur mu? Bu sene ki hedefim Eboue oldu. Sağ bek mevkisi, mahalle futbolunda en gereksiz, en kötü futbolcunun, çoğu zaman topun sahibi çocuğun oynatıldığı mevkidir. ben bu kadar parayı sağbeke yatırmışsam, o sağ bek Kurtalan Ekspresi olacak kardeşim. Her maç 20 km koşacak, kaleciyi geçen topu kurtaracak, bir sezonda en az 10 gol atacak, 20 asist yapacak. Kısacası ağzıyla kuş tutacak. Bu bünyeyle biri dokunur dokunmaz yere yatan, takımın tamamına yakınının çok iyi oynadığı bir maçın en kötüsü olan, bir lokantada verdiği bahşiş kadar kazanan futbolcudan çalım yiyen, baldırındaki tüylerden biri döner dönmez takımdan ayrı düz koşu yapan, Sabri'yi iptal eden adamı ben bu takımda oynatmam.Yolu, Servet'lerin, Sarp'ların yoludur. Tez zamanda dönmesini bekliyorum.

Önümüzdeki maç Manu maçı. Kader maçı değil. Medya maç biter bitmez başladı melemeye. Motivasyonsuz, yedek kadrosuyla gelecek yaygarasını eksik etmez. Ellerinden gelse en kuvvetli kadroyla gelsin diye Ferguson'u etkilemeye çalışır. Manu'nun yedeği olmaz. Hatta işi bitmiş bir takım, en kuvvetli kadrosuyla gelse daha iyi. Şimdi oynamayan bir kaç futbolcu oynarsa, kendilerine oynar tehlikeli olurlar. Ben son maça bakıyorum, o maçta Galatasaray'a galibiyet gerekirse kimsenin kuşkusu olmasın, maçı alır geliriz. Hoca gibi bizde aynı şeyleri söylemeyi beklemişiz. Yani Braga maçının son dakikalarına yeter ki söyleyecek bir şeylerimiz olarak girelim. Son sözümüzü sehpada söyleyeceğiz.

''Yaşasın Galatasaray''

1 Kas 2012

Mazot Cafe; Kralın Golü


Büyük Galatasaray'ın, Ege'li Büyük Taraftarı,
Galatasaray'ın bir büyük maçı vardır akşam. Alsancak sokaklarında sessiz ve kederli yürürsün. Yüzün sarı kırmızılı atkılarla örtülüdür. Canın Kordon'u inletmek ister. Galatasaray'ın anlına yazdığı kader marşını haykırırsın. Çok uzaklardasındır takımından. Hüzünlenirsin, Nevizade'de demlenip, Beyoğlu'ndan gırtlağını parçalayarak Taksim Meydanı'na akmak istersin. Belli belirsiz sokaklardan biriken renkdaşlarınla metroya binip, istifli vagonlarda nefessiz kalarak Sanayi Mahallesi İstasyonunda inmeyi hayal edersin. Bir çocukluk çığlığı kıvamında şarkılar söyleyerek Seyrantepe aktarmasıyla, keşke Aslanlı Yolda olsaydım dersin. Bir an önce kendini atmak istesin Arena tribünlerine, bağırmak istersin delicesine. 
Gümüşsuyu'ndan aşşağı süzülerek gidilen İnönü Stadı maçlarını yaşamış olanların sabahlama günlerini anımsayarak, ağlayarak söylediği tribün bestelerinin mottosuna sadık kalarak, ''Cim Bom Bomum benim'' türküsünü söylemek istersin özlemle, gözlerinden yaş süzülerek. Ali Sami Yen Kapalısının aziz hatırasını yad etmek istersin. Nice büyük maçların kalesinin, cehennemin diğer adının olanca hatırasından beslenirken, günümüze taşınan mirasın yükünü omuzlarında hissedersin. Sirozlu ciğerlerine inat, giden her sevgilinin ardından el sallayabilecek kadar gururlu duran Göztepe çocuklarının isyanıdır bu. Tribünlerde olamazsın, gidecek yer bulamazsın.
Yense de büyük yenilse de büyük takımının maçından sonra, sonuç ne olursa olsun bir mekan ararsın. İstanbul'da olsan işin kolay, Hasnun Galip Sokağı'na atarsın kendini, yenmişsen zafer, yenilmişsen keder naraları atarsın kafan bir dünya. Sonuç ne olursa olsun şişenin dibinde Galatasaray'ı görmek isteyen romantik taraftar olmak istersin. Her tribün emekçisinin kısa hayatıdır bu, sen de yaşamak istersin.
Güzel İzmir'imizin güzel insanları, büyük taraftarları; Evet yürüyoruz sessiz ve kederli , nüfusta Gül Baba'ya, Mekteb-i Sultani'ye kayıtlıyız hepimiz. Tribünlerde olsak da olmasak da pek önemli değil, Galatasaray, Galatasaraylıyım diyenlerin mekanlarında sızanlarla biraz daha büyüyecektir elbet. Rakı aynı rakı olduktan sonra, Galatasaray'ı seyredememeye katlanabilirsin. Tribünlerde tepinemesen bile, mezesiz rakıyı, bol tütünle tüketerek titrersin. Platonik bir konsamatrise bile razı olacağın an gelir. Başın derde girdiğinde sığınacak bir dost eline itiyacın olur. Paran biter, mazotun kalmaz ama gidecek çok daha yolun vardır. Eski bir tanıdık arar, vişneye çalan koyu kırmızıya, turuncudan iz taşıyan tok bir sarıya tutunmak istersin. Ayakta duracak halin yoktur, maçın son dakikalarıdır bir gol daha atmak istersin. Atamam sanma atarsın. Haydi koş, durma, içmediğin, Galatasaray'ı düşünmeden geçirdiğin günü ömürden sayma. BURADAYIZ! 
Burası, senin başşehrin MAZOT CAFE'dir. Efsanen, Kralın, Tanju Çolak'ın divanıdır. Egeli Galatasaraylıların içtima noktasıdır.
Gecenin köründe bir türlü sonlandırılamayan alkol seanslarının, sabah 05.00 vaktine vururken akrep ile yelkovan , son deminin son dublesinde ; ''boşver be oğlum, hayat güzel. rakı var, Galatasaray var, MAZOT var'' diyebilen Alsancak'ın berduş filozoflarından birisin artık.. 

27 Eki 2012

Usta İşbaşı Yaptı; Galatasaray 3- Kayserispor 0

Biz artık emekli taraftarız, küçük maçlara gitmiyoruz. Son iki maçı canlı izledikten sonra,  mantel ve fizik olarak yorgun düştüm. Kendimi rotasyona aldım, 2 adet kombine kart olmasına, yapacak hiç bir işim olmamasına rağmen maça gidecek dermanı bulamadım kendimde. Kılıf aramanın bir başka versiyonu. Galatasaray yine kazanamasaydı, kim bilir neler diyecektim? Ama değil, tabelaya bakmam, Ben Hatice'den yanayım, netice pek umurumda olmaz.

2 puana, moral bozukluğuna mal olan saha zemini, bir kaç gün içiinde maç oynanır hale getirilmiş. Artık bir daha ne zaman yağmur yağar, ve o yağmurlu gecede ne zaman Galatasaray maçına denk gelir, İsrafil'in işi. Biz kendi işimize bakalım, uzaktan sbenzimiz soluk izlediğimiz bir Galatasaray maçı klasiği yazmaya çalışalım. Amrabat hariç yabancı bütçesinin tamamı savunmadan yana kullanılmış. Bu konuda çok can sıktığım için tekrarlamayalım. Sol açık aldığımız yabancıyı bile sol bek oynatır hale geldik. Gol yemediğimize göre Hocamızın deyimiyle, '' resultante importante'' diyelim. Demek ki neymiş, çok iyi bir oyuncu gurubu planlaması yapılmış. Galatasaray mali tablosunun hemen hemen tamamı kaleci ve beklere ayrılmış. Niçin? gol yememek için. seyrettik, her Kayseri akını kaleye gol pozisyonu olarak gelişiyordu. Benim mi gözlerime perde indi? Bir maçı mucizevi bir şekilde gol yemeden bitirdik. Ne bir yorum dinledim, ne bir yorum okudum. yazıyı gönderdikten sonra bakacağım millete maç nasıl görünmüş.

Beşiktaş'ın bile deplasmanda yendiği bir haftada, çantada keklik bir kıytırık takım vardı karşımızda. Böyle dandik maçlarda cezalı, hasta, kılı dönmüş, zehirlenmiş banko futbolcu varsa hiç üzülmem. Biri mutlaka yerlerine oynar. Bakarsın as ve pahalı futbolcu yerine oynayan önemsiz, ucuz futbolcu öyle bir oyun oynar ki, takımın oyun  kalitesi bir kaç kademe artar. Yekta'yı bu gözle izledim. Kris için fazla bir şey söylemeye gerek yok. Adam senelerdir üst düzey top oynamış, onun iyi oynaması haber değeri taşımaz.Kris kötü oynarsa saldırıya uğrar. Ancak Yekta önemli bir futbolcu bu açıdan. Oynayacağı futbol merak konusu. hatta kader maçı bile sayılabilir. Çok tehlikeli bir maça çıktı aslında. Kötü oynasa kendisini Kasımpaşa'ya bile geri almazlar. Bu stres altında bence çok iyi bir maç çıkardı. Dikine pasları yerindeydi. Tipik, balta ön liberolar gibi topu verdikten sonra durmayıp, oyuna katkıda bulundu. Belki bu yüzden Usta, ustalığını konuşturup ince saza bu maç itibariyle başladı.

Galatasaray, kötü oynama hakkını bu kez ikinci yarıya sakladı. Belli ki, yediğimiz balık gollerin kabusunu tekrar görmek istemediler. Maçın başlamasıyla beraber, tabelaya koştular. Galatasaray 3-0 olana kadar rahat etmek yok taraftara. Bu maç, taraftarı metroya erken yolladılar. 80. dakikada maçı kopartmış girdiler ve Arena'yı erken tahliye ettiler. Golcüler birer atış yaptılar. Umut Bulut'un, Burak'ı düşündüğü kadar, Burak'da Umut'u düşünse takım çok daha fazla gol atar. Galatasaray tarihinin en şanssız futbolcusu Hamit, bu maç ta bir bazuka gönderdi kaleye. Biraz şansı olsa çu ana kadar en az 5 muhteşem gol atmış olmanın formuyla oynuyor olacaktı. ne yazık ki, açık kolla kesilen topuna kolpa büyük hakemimiz Cüneyt Çakır, devam dedi. En kolay penaltı çalan hakemimiz, muhtemelen pozisyonu görmedi, görse çalardı. Avantaj kuralı Cüneyt Çakır için işlemiyor. Hakem iyi olsa çok daha gollü ve güzel bir maç izleyebilirdik.

Kaleci Muslera'nın ayağının rotu kaymış bu sene. Vurduğu bütün toplar taca veya rakibe gitti. Topu elle oyuna sokmayı unuttu. Hayatını topu oyuna elle sokarak kazanan Tafferel'in talebesinin böyle gelişi güzel oyuna top sokmasını kaldıramıyorum. Gol yemediği bir maçta eleştiriyorum. Bir bildikleri vardır demekten başka bir şey gelmiyor aklıma. Maçın akıl yönünden, bana göre en önemli pozisyonunu aktarayım şimdi. Emre Çolak oyuna girdi. Sağ taraftan atılan korneri nedense Selçuk kullanmıyor. Bence, sağ taraftan Selçuk'un kullandığı kornerler, soldakinden çok daha tehlikeli olur. Dışarı doru açılan topa, gerilerden çok daha rahat kafa vurma şansı vardır. Neyse Fatih Hocamızın Prens'i topu paslaşarak kullandı. paslaşma imkanının en az olan oyuncusu Sabri'ye verdi. Her ikisinde de futbol aklı sıfır olduğundan, topu Sabri'ye verdiğinde olduğu yerde kaldı. Sabri'nin kafatasında beyin çok az olduğundan, ofsayttaki Emre Çolak'a topu aktardı. Koskoca Galatasaray'ın senede bir kaç milyon dolar alan iki oyuncusunun bu aptalca performansı, umarım Hocanın gözünden kaçmıştır. Devam etsinler, bir sonraki maç tekrarlasınlar. Bakarsın bu sefer Galatasaray maçın son dakikalarına oyunu garantilemiş olarak girmez de, böyle pozisyonlara ihtiyacı olur. Benden uyarması, ben futboldan anlamam.

Yugoslav futbolunun gelmiş geçmiş en büyük futbolcularından Prosineçki, gelir gelmez fazla sallamış. Kağıt üzerinde Galatasaray'ı favori gösterenlere gider yapmış. Sahada avantajın Kayserispor'da olduğunu söylemiş.  Çabuk öğrenmiştir, kötüyüz, kötü oynuyoruz dediysek, kötü bile oynayamayacak olan takımlar durumdan vazife çıkarmasın. Cevher yere düşmekle kıymetini kaybetmez. Galatasaray'ın ölüsü, Kayserispor'un oynadığı ligte, son maçın son saniyesine Şampiyonluk şansıyla girer. Hele ki bu ligte oynayacağı takım Kayserispor'sa, yenmek için ekstra bir oyun oynamasına gerek yoktur. Biz takımı Kayseri'ye 8 atamadığı için değil, eleştirirsek acıyıp durduğu için eleştiririz.

Nikbinlik için çok erken, oyun olarak üstüne koyan bir ivmeyle bir sonraki maçı bitirmemiz lazım. Usta, tamam, hamit'in bir füze golüne ihtiyacı var, Pitbull'u Yekta korkusu sardı. Sabri Reis az da olsa sağ tarafta oynamaya başladı. Elmander'in sakatlığı, Umut ve Burak'ı rahatlattı. Riera icadı, Hakan Balta'yı seçeneksizlikten kurtardı. Bir sonraki maçını çok dikkatli izleyeceğim. Belki canlı izlerim, görüşürüz.  

24 Eki 2012

İsrafil'e Takıldık; Galatasaray1- Cluj Demirspor 1

Saat 17'de Orjin Köfte kaldırım kafesi, iki bira biçimiyle başladı maç bizim için. Bilmeyenler, Orjin Köfte ile, Arena'nın nerede olduğunu öğrense, sokakta biriken, meşale yakan, hangi maç olursa olsun Fenerbahçe'ye söven tribünlerin kalbini 5 dakika seyretse, alayına kafayı yedi muamelesi yapıp Balıklı Rum Hastanesi'nde format attırır. Maç Konya'da taraftar Niğde'de bağırıp, ışınlanarak tribünlere doluyor, bilmeyenler öyle düşünsün. Cinayeti işleyen, cinayet mahallinden ayrılamazmış, öyle derler. Ali Sami Cehennem'ine odun taşıyan son taraftar, piyasadan çekilene kadar sokağın anısı yaşatılacaktır. Dünya'ya nam salmışlığımız vardır. En çok da Mançester Biriliği taraftarları bilir. Saat 18 gibi İngiliz Televizyonu geldi. Tecrübeli taraftarlar olarak, bizi, bizim çocukları layık görmüşlerdi çekim öncesi yazışmalarda. kendi çöplüğümüzde bize saldırıyı, reva görenler iyi bilsinler, iş Galatasaray Tribün tarihi gibi Uluslararası konuysa,, Türkçe konuşmasını, tezahürat yapmasını, yaptırmasını bilmeyen, ağız ishalli çapulcuları değil, Galatasaray taraftar Akademisin'den doktora almış, bizim gibileri arar bulurlar.

20'de tribünlerdeydim. Binlerce Galatasaray'lının ilk uğrak ilk savaş yerinde. Kimilerinin bir kaç maç takılıp, uzayıp gittiği, kimilerinin sevdaya tutulup asla terkedemediği, ilkeli ve gönüllü birliğin bir neferi olmanın, tarif edilemez onurunu ömrü boyunca taşıdığı, gırtlağını parçaladığı, acıktığı, üşüdüğü, ağladığı, tepindiği, orada olmak için nelerini feda etmeye hazır olanların imrendiği, işte bizimkiler diye gurur duyduğu er meydanında. Ben içeri girdiğimde, tribünlerin kale arkası bölümlerindeki bayrakları görünce anladım ki, bu gece gövde gösterisi bayrak sallamayla gerçekleşecek. Öyle de oldu gördü herkes.

Maç öncesi, Galatasaray Org'tan okumuştum. Arena'da saha sulanmış, akşam maça hazır hale gelmesi için sulanması gerekiyormuş. Çok fazla dua edersen olacağı bu. İsrafil, edilen duaların hacmini hesaplayamamış belli ki. Maçın başlamasına yarım saat kala yağmuru başlattı. Maksat, Stat müdürünün işini kolaylaştırmak canım. Maç boyunca yağmurun hızın artıran İsrafil, maç bittikten sonra su tabancası oyununu durdurdu. Kim emir verdi acaba? saha sulansın diye. Terim desem, başlayacaksınız yine, moruk demeye, bunamış demeye, nankör demeye. Sanmam, ama yazdıklarımı hatırlıyorum, yıldırım düşse fatih Terim'in üstüne atacak değilim. Keşke bir panel düzenleyebilsek de, Fatih terim hakkında 7 gün 7 gece konuşabilsem. Araya sıkıştırayım maç yazısında. Hocalığı önemli değil, bize de hoca falan lazım değil.

1- Fatih Terim , ülke futbolunda gelmiş geçmiş tek adamdır. Kulağı duymayana, bacağı tutmayana kadar da böyle kalacaktır. En büyük odur. Hiç kimseyi yerine koyamam. Dedim, anlayın kelime manasında kullanıyorum, tek adam. 2. adam yok bu yüzden tek adam, yerine kimse geçemez, rıza göstermem..
2-Hakan Şükür, Galatasaray'ın başına geçip, Şampiyonlar Şampiyonu yapmadan'da 2. adam çıkmayacak. Bu olasılığın gerçekleşmesi için Hakan Şükür'ün Galatasaray başına geçmesi gerekir.
3- Böyle bir olasılığın gerçekleşme ihtimalinin oluştuğu anda, 1. madde uygulanır.

Maç öncesi bir yazı yazma gereği duymuş, endişelerimi belirtmiştim. Haklı çıktığım gibi saçma sapan önermelere girmem. Maçın eleştirilecek hiç bir tarafı yok. Seyrettiğimiz maç falan değildi. Bu sahada maç yapılmaz. 3-0 yenilsek bile görüşüm değişmez di. Onca para ve emek harcanıp yapılmış stadı görünce, Olimpiyat Stadı'nı yapanlara saydırılına kadar bunlara da saydırılmıştır. 40 sene önce İnönü Stadı'na yağmur kar yağar, o sırada bizim gibi çoluk çocuğu tribünden aşağıya indirirler, elimize küreme tahtasını tutuştururlar, nizami olarak kürdürler di. maç iptal olmasın diye evimizin önünü boş verip stadın zeminini temizlerdik. Felix uzaydan, Dünya'ya balıklama atlarken, Abdurrahim Albayrak Kalfa, 5-6 kürücüye sahanın suyunu kürdürüyordu. O tahtayı, İngiltere'ye götür, ne işe yaradığını 1 milyon kişiye sor, cevap alamazsın. Fatih Terim'den stat müdürüne, ızgara tamircilerine ağır bir sopa bekliyorum. İmparatorluksa, hodri meydan, imparatorluğunu göstersin. yardıma ihtiyacı varsa da beni çağırsın, tereddütsüz kafayı yapıştırırım.

Maça televizyonların gösterdiğinden, medya maymunlarının yorumlarından farklı bir pencereden bakmak isteyen varsa, bana biraz daha tahammül göstersin. Galatasaray son 5 maçtır, ne istediği oyunu oynayabildi, ne tabeladan istediğini alabildi. Bu maç ta benzeri şekilde başladı. Sanki 5 maç hiç bitmemiş gibi, devreler halinde oynanıyordu. Saha olumsuzluğunu istisna tutarsak, Engin Baytar hariç en kuvvetli Galatasaray 11 i sahadaydı. Cluj Demirspor'da diğerleri gibi gol yememeyi hedeflemiş, bir delik bulup, mucize golün peşine düşmüştü. Galatasaraylı futbolcuların böyle bir sahada oynama tecrübesi yoktu. Bir tek Melo, plaj futbolu oynamanın avantajıyla, çocukluk günlerinin Copacabana'sındaydı sanki. Hamit'e verdiği pas, tam plaj futbolu pasıydı. Böyle bir sahayı çocukluğunda bile görmeyen Riera'da çabuk uyum sağladı. Hayatında yağmur görmemiş Dany ise muhtemelen okulda fizikten sıkıntı yaşamış olmalıydı. Israrla yağmura inat Muslera'ya pas veriyordu. Mücadele bakımından çok iyi olan Dany, iş zekaya gelince cortluyor. Belki duruş hatası var, ama biraz da kısmet olacak arkadaş. Böyle gol yenince kime kızacaksın. Asimo olmuş çocuklar. Galatasaray tarihine ismini şimdiden yazdırmış. Sahanın azizliğine hiç uğramadan, sanki halı sahada oynuyormuşvasına oynadı. Tekniği gün geçtikçe gelişiyor, bir kaç sene sonra tek başına savunma yapar. Galatasaray 1-3-4-3 oynar. Bu maçın adamıdır. tek handikap, bu sahada oynamayacak tek adam Emre Çolak'ın sahada oluşuydu.  Elmander'in erken çıkışı, Burak'ın son dakikadaki vuruşu, haca durumu, alınan netice tamamen şanssızlıktı. Amrabat'ta geldiğinden beri en iyi oyununu oynadı. Hakkında yorum yapmak için bir kaç maç iyi oyununu sürdürmesi gerekiyor.

Olan olmuş, şimdi önümüze bakalım, ne görünüyor aktaralım. Biz bu Kluj Demirspor'u deplasmanda yeneriz, Braga'yı'da yeneriz, hatta işi bitmiş Mmançester'i bile yeneriz. Nereden çıktı, maç öncesi olumsuz tablo, yenemediğimiz halde niye değişti demenize fırsat vermeyeceğim. Galatasaray, bir hücum takımıdır. Savunma yapan takımlara karşı oynamasını bilmiyor. Bu saydığım maçlar da rakipler de bizi yenmeye oynayacaktır. Kafa kafaya oynadığımız her maçı kazanma ihtimalimiz, savunma yapan takımlara karşı kazanma ihtimalimizden büyüktür.

Kusuruma bakma Fatih Terim, dost olmayana, adam olmayana sitem edilmez. Dost eline gel olmadan varılmaz. Git, şunları indir gel de bizi tribünlerden geri bıraktırma.

23 Eki 2012

Cluj Demirspor Maçına Gidiyoruz

Sergen Yalçın attıkça atıyordu. Sanki kalede Aykut Erçetin vardı. Cluj köy takımıymış öğrendiğimize göre. Rumen Futbolunu kötüledikçe kötüledi. Aradaki farkı banka cüzdanlarıyla ölçüyordu. Ona bakarsan bir Katar takımı her sene Dünya Şampiyonu olmalıydı. Tanımasam bilmesem, beni de kandıracaktı. Sergen'i çok severim, futboluna ve futbol bilgisine büyük saygım var. Ne var ki seyredenleri yanlış yönlendirdi. Ben biraz rotayı düzeltmeye çalışayım dedim.

Cluj, Romanya'nın Transilvanya bölgesinin Ortaçağ izlerini hala taşıyan, Budapeşte'ye yakın şirin bir işçi şehridir. Demir yolları takımıdır. Adana, Ankara, Haydarpaşa Demirspor... gibi. Transilvanya'nın, belki bilmeyen çıkar, Drakula'nın, namı diğer Kazıklı Vayvoda'nın takımıdır Cluj Demirspor. Yani yanlışlıkla bu gece kareografi diye Osmanlı Padişahını ata bindirip, Tuna Boylarına sürerlerse bizim kafatasçı, kımızcı tribün liderleri, haftaya kendimizi kazıkta görsek kimse kızmasın.

Aşağıladıkları Romanya liginde son 10 senede 10 ayrı takım şampiyon olmuştur. Sergen Yalçın, imtihana çekiyor yanındakileri, Romanya'dan takım say diyor. Sen git o soruyu Dereköy'ü geçer geçmez sor bakalım Türkiye'den kaç takım tanıyorlar. Şebeke, leşi paylaşmamak için ortak sayısını 2 ye indirdi Türkiye'de. 5 sene sonra Beşiktaş, Trabzon gibi takımlar hiç kimsenin kuşkusu olmasın Cluj kadar bile tanınmayacaklar.

Tesadüfen yakalandığım televizyonda konuşan Sergen Yalçın olmasa, inanın aklımdan bile geçmiyordu bir şeyler söylemek. Koskoca Sergen, Cluj'dan hiç bir futbolcuyu tanımıyormuş. Kendi söyledi zaten, fakiri kim tanır. Çelsı'nın, Mençıstır'ın, Barka'nın cepleri para dolu futbolcularının ayakkabı numaralarını bilen Sergen, Cluj'dan kimseyi bilmiyormuş, bu yüzden Galatasaray taraftarına anlatacağı fazla bir şeyi yok. Ona göre Galatasaray daha zengin olduğundan, fakiri yenmesi lazım.

Cluj Demirspor'un  takım savunmasında Cadu adında bir Portekizli var. Yani Sergen Yalçın bey, senin sandığın gibi oynayanların hepsi Rumen değil. Çok teknik, topu oyuna sokan, dikine paslar atan, her serbest vuruşta gol koklayan, atan biri. Bu gece gol atarsa Sergen Yalçın kızmasın. Asimo'nun en dikkat edeceği adam bana göre. Çok tehlikeli ve inanılmaz hızlı iki futbolcuları var. SUGU ve BASTOS, Milli maçta başımıza gelenleri bize bu gece tekrar yaşatabilir. Cümbür cemaat saldırıya geçerken bu iki adam bizi yakabilir. Son 1 aydır oynadığımız oyuna bakarsak, hoca oynattığı oyundan memnun. Be demektir aynı oyunu sanki maçlar hiç bitmemiş gibi oynayacağız. Bu durumda ilk golü bizim yememiz, atma ihtimalimizden daha fazla. Gol yersek kimse Cluj'un yatacağını falan düşünmesin, en başta Sergen Usta. Gelişigüzel programlanmış Galatasaray'lı robotlar kaş yapayım derken göz çıkarabilir. Bu iki adamın nefes sesini en çok duyan Muslera olabilir. Hiç beklemediğimiz bir tabelayla rezil kepaze olabiliriz, açıkçası ben korkuyorum. Benim korkum Cluj bizi yener korkusu değil, benim korkum son yılların en kötü futbolunu oynayan takımın oyunundan Hoca'nın memnun olması ve oyundan taviz vermek istememesi.

Orta sahalarında KAPETANOS var. Geçen yılın Selçuk İnan'ı. Muhteşem bir orta saha performansı göstermiş, Steau'dan transfer olmuştur. Serbest vuruşlardan çok gol atar. Sergen Yalçın'ın böyle bir futbolcudan haberi olduğunu sanmıyorum. Bizim robot kullanıcılarının da elbette. Maçı seyredecek olanlar bu adamı dikkatle izlesinler. Yaşı fazla olmasa, ben Galatasaray'dan 5 futbolcu üstüne eşşek yükü para vererek takımda görmek isterdim.

Karamsar bir tablo çizdim gibi, farkındayım çocuklar. Kendi oyuncu gurubumuza baktığımda, böyle bir takım 10-12 sene önce Ali Sami Yen'e düşse, hezimetine iddiaya girerdim. Birazdan Arena'yı son durak yapmak üzere yollara çıkıyorum. tekrar ediyorum, Hoca ters kolpa yapmıyorsa ki- yapar- aynı oyun kurgusuyla oynarsa duman ve rezil oluruz. Yani top bizde kalsın, topla en çok Dani ve Asimo oynasın. yana, geriye risksiz paslarla kalede gol pozisyonu görmeyelim. Golü futbol tanrısına bırakalım. Adam eksiltemeyen, kendi kendine çalım atıp hatta adam fazlalaştıran Amrabat'la, Emre Çolak'la oynayalım. Muslera kendisine gelen her topu 7 dönüm tarlada, dağlara taşlara şişirsin. Rakip hata yapsın, biz hata yapmayalım.(Hocanın maç öncesi beyanı). Yenilirsek kader maçı değil, futbol bu 3 ihtimalli, yenersek sus işareti. Yenilirsek suçlu benim, nasıl olsa kimse bana laf bile söyleyemez, yenersek o zaman leş benim, ben yaptım.

Engin Baytar ilk 11 oynayıp geberene kadar sahada kalırsa. Eboue ve Hamit dönüşümlü ileri çıkıp bir birlerini yedekleyebilirse. Hakan Balta gerekirse hiç ileri çıkmadan hem kendi bölgesinin emniyetini sağlayıp, hem ters kademeden savunma deliklerin kapatırsa. Yan top, geriye top atmak yasaklanırsa, Emre Çolak denen adam oynamazsa, UltrAslan liderlerinin taraftarın önüne geçip maçla alakası olmayan tezahürat yaptırması önlenebilirse, bu maçı en az 3-0 kazanırız. Bu yazdığım taktik, benim gibi futboldan bir şey anlamayan ortalama bir Galatasaray taraftarı taktiğidir. Grande en iyisini bilir. Berabere kalırsak ben şaşırmam, yenersek de yarım balık golle yeneriz. Gazamız mübarek olsun.

21 Eki 2012

Asimo; Gençlerbirliği 3- Galatasaray 3

Çok uzun zaman oldu, Galatasaray'ı deplasmanda izlemeyeli. 19 Mayıs Stadının skor tabelası kale arkasında nostalji yaşadım. Maçı hepiniz seyrettiniz, seyretmediğiniz şeyleri aktarayım. Faşist askeri darbenin olduğu haftanın lig  maçı gibiydi 19 mayıs. Galatasaray tribünlerinin olduğu taraftan, Galatasaray çıktı sahaya. Kasklı, kalkanlı polisler sıralanmış çıkış tüneline. Felix'in uzaydan Dünya'ya balıklama atlatığı haftada, Galatasaray sahaya delikten çıkıyordu. Deliğin üstü demir kapakla kapalıydı. Demirin üstü çim halıyla kaplanmış, sanki görüntü kirliliğinin önüne geçilmişti. Sahada futbolun dışında yüzlerce insan vardı. Ellerinde telsiz, Mahmutpaşa yokuşunda 40 liraya satılan takım elbiseli, yağlı kıravatlı bir yığın memur olanca ciddiyetiyle sanki 3. Dünya savaşına mani olacaklardı. Top toplayıcılara gerek yoktu. Taca çıkan bir topu, bir polis, postalıyla saha içine gönderiyordu. İddiaya girerim devlet Ankara'dan başka bir şehire geçse, Ankara 3 senede  Uludere'nin en ücra dağ köyüne dönerdi. Saha içine yerleştirilen reklam tabelaları yüzünden en az 5 sıra saha içini göremiyordu. İlhan Cavcav domuzdan kıl koparmayı başarmış, sıradan bir lig maçını 50 dolardan geçirmişti.
Maç öncesi durum buydu, ne var ki, deplasman taraftarının kaderi böyleydi, takım böyle sevilirdi.  Çıkışımız çok daha hayvaniydi, şikayetimiz yoktu.

Bu ülkede futbol konuşulacaksa, Hakan Şükür bir takıma hoca olup, o takımı Avrupa Şampiyonu yapana kadar gelmiş geçmiş en büyük isim Fatih Terim'dir. Fatih Terim, Galatasaray taraftarının beşik kertiğidir. Futbol takımı hocası değildir. Galatasaray için ölümlere gidip gelen, bu yaşta deplasman tribünlerinde tepinen bendeniz, Galatasaray'da iki futbol hocası görmüştür. Biri rahmetli Darwell'dir, diğeri hayatta Lucescu'dur. 40 tane Lucescu gelse, Fatih Terim'e değişmem o ayrı, ama net olarak söyleyebilirim ki Fatih Terim futbolu hiç bilmemektedir. Fatih Terim hoca değildir. Hoca demek, birilerine bir şeyler öğreten kişi demektir. Fatih Terim'in futbol adına birisine öğreteceği hiçbir şeyi yoktur.

Galatasaray yenememiştir. Başında gelmiş geçmiş en büyük futbol adamı vardır. Bir önceki lig maçında oynattığı oyundan memnun olduğunu söylemiştir. Memnun olduğu oyunu oynamaya devam eden futbolculara benim söyleyecek bir lafım yoktur. Her biri pahalı bir robot olan futbolcular yanlış programlanmıştır. Galatasaraylı futbolcular, insana tükürdüğünü yalatmak için konuşlanmıştır. Bugün kötü dediğimiz biri, yarın iyi bir maç oynayıp bizi maymuna çevirebilir. İki maç üs üste aynı futbolu oynayamaz durumdadır. Bu yüzden bu maç için tek tek futbolculara saydırmanın anlamı yoktur. Yalnız ikisi için bir şeyler söylemezsem çatlarım. Muslera, büyük takım kalecisi değildir. İnanın 3 gol yediği için söylemiyorum. Bunu gol yemediği bir maç yazmak isterdim. İsterse 5 tane yesin umurumda değil. Topu oyuna degajla sokan kaleci, bir doksandan diğerine atlasın benim gözümde küçük kalecidir. Kartalspor hazırlık maçının son yarım saatini seyrettim. Eray İşcan, benim gözümde Muslera'dan çok daha büyük kalecidir. Koskoca Galatasaray kalecisinin topu oyuna sokmak için gelişigüzel tepmesine rıza gösteremem. Benim takımımın kalecisi olamaz, ben sevmiyorum, içimi acıtmaktadır. Emre Çolak, büyük takım futbolcusu değildir. Şansı yaver gitmese, birilerinin adamı olmasa da misal Denizlispor'a gitseydi şimdi kaderi Özgürcan'dan, Serdar Eylik'ten farklı değildi. Bir zamanlar takıma tek yazacağım biri vardı, adı Oğuz Sabankay'dı.. Tanımam etmem, tanıyan bilen varsa da söylesin, faşist değildir muhtemelen, muhtemelen Cuma namazına da gitmiyordur, muhtemelen şebekenin hocalarından birine yamanmamış, kaybolup gitmiştir. Emre Çolak, Cuma namazını kaçırmayarak, Emre abisinin dolayısıyla şebekenin bir adamı olarak bu fizikle, bu güçle koskoca Galatasaray'da banko oynamakta, yetmedi Ulusal takımda oynamaktadır. İçimi acıtıyor.

Maç 3-3 bitti. Seyretmeyenler kıran kırana bir maç. olduğunu sanarlar. Seyrettiğim en kötü en aşağılık maçlardan biriydi. Gençlerbirliği gol atmasa maç 0-0 biterdi. Kendi aralarında paslaşma, risk almama, gol pozisyonu vermeme, golü tesadüfle arama. Son 4 maçı Galatasaray böyle oynadı. Son 4 takımın karması çıksa normalde Galatasaray'a gol atamazdı, biz bu takımlardan hiç birini yenemedik. Başta dedik, Türk Futbol tarihinin gelmiş geçmiş en kariyerli adamı, başında bulunduğu takımın oyunundan memnunsa bizim söyleyecek fazla bir şeyimiz yok. Bize sunulan oyunu hepimiz seyrettik, seyretmediğiniz en önemli şeyi yazmaya çalışacağım şimdi.

Galatasaray gol yediğinde bizim tribünün önüne ısınmaya Sabri geldi. Sabri'yi ben bu kadar konsantre olmuş vaziyette hiç bir maçta seyretmemiştim. O kadar ciddi hazırlanıyordu ki, inanın maça bile bakmıyordu. 40. dakikada Umut ile Aydın geldi. beraber ısınıyorlarken ilk yarı bitti. Sahaya geçtiler, 3 ü top sektirdi 15 dakika boyunca. Skot Piri çıktı delikten, Umut'u çağırdı, ikinci yarı Burak'ın yerine Umut girdi. İkinci yarı karşı kalede ısınıyorlardı bizimkiler. Muslera'nın 15 km yol geldiğinden şikayet etti Terim. Muslera yorgunum uykum geldi dese, Ufuk Ceylan kaleye geçecekti. Ama Ufuk ısınmada yoktu ki. Gerek duymamıştı her halde  takımın Ceoları. Yekta Kurtuluş'ta ısınmada yoktu. ikimizde de Galatasaray forması vardı. Tek fark, Yekta cebine para dolduruyor, biz para harcıyorduk. Isınanlardan Aydın oyuna girdi. Isınmayan Riera'da. Hatta Riera ısınan Emre Çolak'tan daha iyi oynamıştı. Isınma mı, dostlar sahada görsün dü, ne gerek vardı? Sabri ısınmaya devam ediyordu hala, acaba ne büyük günah işlemişti de, işkence çekiyordu? Terim, Sabri'ye dalga geçiyordu. Ulan Sabri Reis, adamsan çek git lan bu takımdan, senin maymun olmana dayanamam, içimi acıtıyor.

Ufo için sitemlerim vardı benim. Semih'i işçiliğe gönderiyor diye kızmıştım. Ne kadar haklıymış. Semih'i ilk toplara daldırıp, kendisi süpürüyormuş ta benim farkına varmak için böyle darmadağın savunma görmem gerekiyormuş. Savunma ne kadar çok gol yedi diye Fatih Terim, futbol tanrılarına söyleniyor. Bir birini yolda görse tanımayacak 4 oyuncu Galatasaray savunmasını oluşturuyor. Dikkatle seyrettim ilk yarıda, aralarında hiç konuşmadılar. Her biri robot Asimoydu. Kumanda mekanizması başkalarının ellerindeydi. O eller uzun zamandır, bu pahalı robotları işe yarar bir şekilde kullanamıyordu.

Şu tespitimi de yazıp son sözlerimi söyleyeceğim. Taç atışı Eboue veya Hakan Balta tarafından atılacak diye bir kural mı var? İnanılır gibi değil ama dikkat edin top nereden taca çıkarsa çıksın, bu iki adam atacak diye bekleniyor. Takım geride, top taca çıkmış, top Hamit'e yakın. Bekliyor, atmıyor, sağbekin atması için vakit geçiriyor. İçimi acıtıyor.

Büyük Galatasaray deplasman taraftarı için bir şeyler yazmasam ayıp olur. Yenilgiye direndik, uzun yıllardır görmediğim bir seyirci desteğiyle takımı yenilgiden çevirdik. Tam katılımlı muhteşem bir destek, doruğa ulaşmıştı. İvme artıyordu, 2 dakika daha yemeselerdi, mutlaka 3. gol attırılacaktı. Kenar yönetimi taraftar kadar olamadı.

Maçlara tek tek bakmak, büyük resmi görememektir. Futbolu şebeke yönetmektedir. Biz bilmiyoruz henüz, ama mutlaka anlaşmışlardır. Şampiyon, ya Fenerbahçe, ya Galatasaray olacaktır. Adı üstünde bir oyun tezgahlanmaktadır. Türkiye'de bir futbol devrimine ihtiyaç vardır. Fatih Terim'in gelmiş geçmiş en büyük hoca olması içimi acıtmaktadır. Yerine koyabileceğim hiç kimse ne yazık ki yoktur.

16 Eki 2012

Türkiye Futbol Devirimi Manifestosu

GİRİŞ; Ülkemiz futbolu, ne yazıktır ki, gelinen nokta itibariyle, alt yapısı, stadyumları, gelişen seyirci profili, parasal değeri ve bütün futbol argümanlarıyla olması gereken yerde değildir. Birinin 12 sene önce aldığı netice istisna, artık hiç birisinin uluslar arası düzeyde bir turnuva kazanma ihtimali yoktur. Ülke takımı yine aynı şekilde daha önce aldığı neticelerin yanına bile yaklaşmaktan uzaktır. Ülkede oynanan, futbolseverlerin arzına sunulan futbol, kısır fanatik taraftarların dışında hiç kimseyi memnun etmemektedir. Tek tek değerlendirildiğinde her biri üst düzey futbol oynayabilen futbolcular, bir takım haline getirildiklerinde görmek istenen şovu sergileyememektedir. Bir maç iyi oynayan futbolcu, diğer maçta rezalet oynayarak taraftarları travmaya sokmaktadırlar.Takımı bir maç iyi oynarken görenlerin bir sonraki maçta da iyi oyun görme ihtimali çok zayıftır. Neticeler çok küçük faktörlerle takımların hanelerine yazılmaktadır. Ligimizde her takım her takımı yenebiliyorken, hiç bir maçın garantisi yokken, nasıl oluyorsa olmakta, ligin son maçında görünmez bir el torbaya elini atıp iki takımdan birini Şampiyon olarak çekmektedir. Normalde ülke takımı ve ülkenin iki majör takımı katıldıkları her turnuvadan en az yarı finalle çıkması gerekirken, ilk turlarda elenip şovun dışında kalmaktadır.

TEZ; Ülkemiz futbolu,sportif dereceler dışında, hayal bile edilemeyecek maddi boyuta eriştiğinden dolayı, çok acıdır, futbolu yönetme ve yönlendirme işi, bilenlerin değil de oligarşinin tekelindedir.Bunun içindir ki oligarşi bu güzel oyunu yığınların gözünden düşürüp, yeni bir sosyal statü adı altında üst tabakalara pazarlamaktadır. Sportif dereceler ikinci plana atılmış, futbol, sadece kar amaçlı bir endüstri haline getirilmiştir. Konu endüstri olunca da, para eden iki kulüp dışındakiler, sistemin dışına atılmıştır. İmalat hatası olarak aradan bir takım sıyrılsa da, aynı hatayı bir daha yapmamak için şebeke daha işin başından önlemini almıştır. Türkiye futbolunun gerçek varoluş sebebi olan uluslararası zaferlerin kazanılması için, şu an  futbolu yöneten bütün kurum ve kuruluşlar, bütün hocalar, bütün sistemler, gerekirse bütün futbolcuların değişmesi, yerini yeni kurum ve kuruluşlara bırakmasına, futbolun yeniden yapılanmasına, bir devirime ihtiyaç vardır.

AJİTASYON; Mevcut durumu biraz örneklerle açmak durumundayız. Ülkenin son şampiyonunun kalesinde Dünya'nın en büyük kalecilerinden biri olduğu söylenmektedir. Yabancıdır, ve eğer öyleyse, şampiyon, gol yememek için savunmasını yabancılardan oluşturarak, bütün bütçesini boş yere harcamıştır. Yetmemiş, kontr- garanti olarak ön liberosunu da yabancı kontenjanından oluşturmuştur. Ülkenin son şampiyonunun başında gelmiş geçmiş en büyük teknik direktör vardır. Ve oynattığı futboldan memnun olduğunu söylemektedir. Ülke liginde şampiyon olmak için geçeceği tek takım vardır. O da ne hikmetse, gol atmak için bütün bütçesini yabancılardan yana kullanmıştır. Bu iki takım istediği kadar kötü oynayabilir, istediği kadar kötü neticeler alabilir. Taraftarlarının boşuna vesveseye kapılmasına, korkmasına, endişe duymasına gerek yoktur. Sezon sonunda bir yazı tura atılacaktır nihayetinde. Demek bu büyük bütçeler yabancı takımlardan gol yememek, yabancı takımlara gol atmak içindir. Gerçeğe dönünce de, gol yemesi mucize olan takım follaş olurken, gol atamaması mucize olan takım ilk büyük turnuvadan elenmiş, ikincisinde can çekişmektedir. Kulüp takımları düzeyinde başarı ihtimali sıfıra yakınken, ülke takımı düzeyinde bir zamanlar alınmış neticeler artık hayal bile edilemeyecek uzaklıktadır. İki büyük takımında 16 yabancı futbolcu olan bir ülkenin ulusal takımından başarı beklemek aptallık değilse, aymazlıktır, yalandır, hayal satmaktır. Harcadıkları paralar küçük bir muz cumhuriyeti ülkesinin merkez bankası bütçesine eşit olan bu büyük takımlarımızın aldıkları, daha doğrusu alamadıkları uluslar arası neticeler içimizi acıtmaktadır. Suçlular, sorumlular ortalıktadır. Derdest edilmeyi beklemektedir.

SENTEZ; Futbolu yönetmek üzere çöreklenmiş oligarşik yapı, bilinenden çok daha akıllıdır. Ülkemizin iki büyük takımını yönetenler, kokteyllerde, davetlerde, açılışlarda, bürokraside hatta kendi aralarındaki maçta büyük bir işbirliği ve eşi benzeri görülmemiş bir dostluk içindedir. Gittikleri lokantalarda verdikleri bahşişler taraftarlarının bir aylık maaşlarına denk gelir. Fakat ne hikmetse kulüplerin gerçek sahibi taraftarları bir birlerine sosyal hayatta bile yabancılaştırılmıştır. İki takım taraftarları, okulda, işte, kahvede bile bir araya gelmemektedir. Maça gitmeyi geçtik, yakında iki takım taraftarları kendilerine ait kafelerde takılacak, kendi sokaklarında gezeceklerdir. Biri bir tişört yapıp binlercesini satar satmaz, diğeri aynı şekilde cevap verip aynı karları realize etmektedir. İki büyük takımın taraftarını bir araya getirmemek, şebekenin ömrünü uzatmak için buldukları yegane yoldur. Geldikleri nokta, gittikleri yolun doğru olduğuna inanmış baronların huzuruyla bezenmiştir. Gelinen kulüp dereceleri noktası ise, gerçek taraftarların beklentisinden çok uzaktadır. Ve artık durumdan vazife çıkarma vakti çoktan gelmiştir. Bizden daha az bütçeli, daha az taraftarlı, daha kalitesiz takımların altında kalmaya isyan zamanıdır. İlkeli ve gönüllü birliğe ihtiyaç vardır. İki büyük takım taraftarının önderliği, diğer futbolseverleri de önüne katarak Türk futbolunu kokuşmuş karanlıklardan kurtarabilir.

SONUÇ; Ey büyük Galatasaray ve Fenerbahçe Taraftarı, bunca yıldır sizi bir birinizden ayırmaya çalışan, ve ne yazık ki başaranların oyunlarını bozunuz. Kulüplerinin, kayıtsız, koşulsuz kongresiz, seçimsiz sahibi olan, Fikirtepeli, Çukurbostanlı Fenerbahçeliler, İkitellili, Seyrantepeli, Hacıhüsrevli Galatasaraylılar çağrım sizedir. Aranızdaki husumete bir son veriniz. Takımlarınız asla, Galata Sarayı Efendilerinin, Beylerin, Oğullarının, Bahçesinde Fener olan, Bağdat Caddeli tikilerin değildir. Galatasaraylı, Fenerbahçeli patronların inadına BİRLEŞİN. Tribünlerinizin yüzde doksanını sizin gibi olmak isteyen, fakat asla olamayacak olan parası bol olanlara sattılar, güzel oyunu ellerinizden aldılar, UYANIN. Kaybedecek neyiniz var.

Lefter'iniz, Alex'iniz, Metin Oktay'ınız, Hagi'nizden başka.

13 Eki 2012

Şebek(e) Ulusal Takımı; Türkiye 0- Romanya 1

İşimiz Abdullah Efendi ile değil. O hakim görüşün, futbolla ilgili şebekesine biat etmiş, bunun ödülü olarak da pantolonuna cep dikilmiş, cebi parayla doldurulmuş zavallı bir zengindir. Ondan önceki zengin zavallı değildi. Dünya'nın hangi ülkesinin hava alanına inse pasaport polisleri tanırdı, şimdiki zengini bu ülke vatandaşlarının en az 50 milyonu yolda görse tanımaz. Böylesine karizmasız birine söyleyeceklerimizi henüz hiç bir maça çıkmamışken söylediğimiz için, şimdi söyleme sırasını medya maymunlarına bırakıp suçlu sorumluyu başka mecralarda  aramaya başlıyoruz.

Kestirmeden giriş yapıyoruz.  Bu geceki hezimetin en önemli sorumlusu, son lig maçına 6 yabancı oyuncusunu gol yememek için kullanan ülkenin şampiyonunun hocasıdır. Atmaya gelince faşistliği, kafatasçılığı, ceddin deden neslin babanı kimseye bırakmayanlar, her tepeden uluyanlar, iş icraata gelince, bütün yatırımını gol yememek uğruna kullanıp, her ülkeden bir yabancıyı oynatanlardır. İddia ediyorum Semih Kaya'nın cep telefonunda Ömer Toprak'ın numarası yoktur. Semih Kaya kendisine en yakın oyuncuyla telefonla bile konuşmamıştır. Aynı şekilde Hasan Ali, Sercan Sarıer'i yolda görse selam vermez. Bu takımda Mesut Özil oynasa bile arkasına teneke bağlanır.

Şebeke leşi Aziz Yıldırım'a taşıtarak, cinayeti Fenerbahçe'ye yıkarak sıyrıldığını sanmıştır. Değişen hiç bir şey yoktur. Para etmeyen Beşiktaş derdest edilmiştir. Ligin son maçının son saniyesine şebekenin iki takımı at başı girecektir. Böyle bir ligin Ulusal takımından başarı beklemek uyuşturulamamış futbolseverlerin işi değildir. Böyle bir Milli takımın maçından haberi bile olmayan yığınlar mevcuttur. Seyredenlerin çoğunun netice umurunda bile değildir. Yenildiğimize sevinenler az değildir. kendi payıma ben ikinci vatanım Romanya gol attı diye memnun bile oldum.Memnuniyetim yenildiğimiz için değil, daha çok öngörülerimizin isabeti dolayısıyladır.

Maçın devre arasında ibretlik bir olay izledik. Romanya yedekleri tam kadro maç başı idmanı yapıyordu. Hoca nezaretinde sanki maça çıkacakmış gibi hazırlanırken, bizim yedekler şebeklik yapıp top sektiriyorlardı. İlk yarıyı çok üstün bir oyunla önde kapayan hoca, ikinci yarıya 2 değişiklikle 2. golü aramak için çıkarken, bizim Hoca oynanan oyundan memnun olmalı ki aynı düzen, aynı oyuncu gurubuyla maça devam ediyordu.  Orduspor'lu Stanku, Atlatiko  Madrid'li Arda Turan'a karşı ülkesinin zaferi için olanca gücüyle savaşıyordu. kendi sahasında yenilen takımın hesap cüzdanlarıyla, yenen takımın cüzdanları kıyaslansa para, kendisini icat edenin mezarına küfür etse haklıydı.

Araştırıcılar çabuk bulur. Acaba şampiyonu gol yememek için 6 yabancıyla oynayan bir ülke takımı varmıdır, Dünya Şampiyonu olan ülkeler içinde, kalecisi, bekleri, ön liberosu yabancı olan Şampiyon varmıdır? İkincisi gol atmak için 5 yabancıyla oynayan takım varmıdır peki? Bu ne büyük bir şebekedir, düzendir, yutturmacadır? Bu şebekenin milli takımı nasıl bir oyuncu kadrosuyla sahaya çıkacaktır? 1-2 adamı 8 puanlık, 8-9 adamı 2 lik bir takım, her biri 6 lık Romanya önünde beklenen neticeyi aldı. Romanya takımdı, biz monşerlerden kurulu çapulcu sürüsüydük. Futbol tanrısı maça müdahale etmese maç hezimete giderdi.

Milli takımda oynamak, kazanılmış bir hak olmalıdır. Alt liglerde bile oynayanın bu hakkı olmalıdır. Son iki  veya üç lig maçını en iyi oynayan Türk pasaportu taşıyanların sahaya çıkacağı, bütün ulusun benimsediği bir takım olmalıdır. Semih son maç oynatılmadı, Terim'den daha iyi mi bileceksin! sen de oynatmayacaksın. Emre Çolak'ın ne işi var Ulusal takımda? Hamit'in oynadığı futbolu Galatasaray kadrosunda olan her futbolcu oynar. Bu kadar kötü maçları oynayanın hakkı mı oynamak? Son iki maçı en iyi oynayan Caner'di aklına bile gelmedi. Aslında tek tek futbolcuların performansıyla ilgilenmek saçma olur. İlgilenmemiz gereken nokta şudur. Yenildiğimiz Romanya son 10 yılda değişik 10 şampiyon çıkarmıştır. Romanya ulusal takımı ağırlıklı olarak Steau Bükreş takımın oyuncularından oluşmuştur. Biz iki şampiyonlu, çok değişik takımlardan oluşmuş bir takımız. Bizim başarılarımız konjoktürel olur. Sonuç olarak bizden bir halt olmaz.

9 Eki 2012

Alajendro Finisterre (1884-1968)

Doğum ve ölüm tarihlerini yazmasam, başlıktakinin insan olduğunu eminim hiç biriniz bilmiyorsunuzdur. Fazla başınızı ağrıtmadan da kim olduğunu söyleyeyim. Dünyanın gelmiş geçmiş en büyük futbol hocasıdır. Ve ne yazık ki sadece benim için tabi ki. Langırtın mucididir. Hani şu Morinho'dan, Pendikspor hocasına, Fatih Terim'den, Helmut Shön'e kadar dünyada bu güne kadar hiç bir hocanın oynatmaya cesaret etmediği, edemediği, aklına bile getirmediği, bunun için de zengin oldukları şu basit oyunu, hala, inatla, gol yollarında çok oyuncu bulundururak oynayan langırtın atası.

İnanmayan ilk fırsatta gitsin baksın, hiç oynamamışlar oynasın. Langırt, 2-5-3 le oynayan, futbolun daha güzel olması için mutlaka daha çok gol atılması gerektiğini öğreten muhteşem bir oyundur. Güzel, bilinçli bir golü atabilmek için son milde 3 oyuncu, 2 oyuncuyla karşı karşıya kalmıştır. Bu en basit kuralı bu güne kadar uygulayan bir hocayı, futbolseverler henüz görmemiştir. En delikanlısını oynatan Terim'in  arkadaki milde 4, ortadakinde 4 ilerde 2 oyuncusu vardır. Futbol 12 kişiyle oynansa eminim ki arkaya bir 5. adam yerleşecektir. Nalet olası gol yememe korkusu yüzünden trübünlerde futbol seyircisi kalmamıştır. Bütün takımların amacı gol yememek, topu rakibe kaptırmamaktır. Koskoca Barca'nın bile durum 2-2 maçın bitmesine 2 dakika kala korneri paslaşarak kullanmasındaki korku bu yüzdendir. Topu kaybetme ihtimali. Bu ihtimali minimize eden, fakat nasıl futbolcu olduğu kendi taraftarları tarafından sorgulanan Mehmet Topal gibi, Mustafa Sarp gibi, Selçuk Şahin gibi futbolcular çok büyük takımlarda oynayabilmektedirler.

Futbol herkesin bildiği gibi 11 e 11 oynanan bir oyun değildir. Futbolda bir maçın amacı bizim sandığımız gibi kazanmak, kazanmak için de gol atılması gerekiyorsa, kesin olarak söyleyebilirim ki Dünya'da hiç bir hoca bu işi bilmemektedir. Gol atmak için topun sahibi takımın ne yapması gerektiğine bakalım. Top sendeyse, senin kalecinin senin atacağın gole hiç bir katkısı yoktur. Topu ayağında tutan futbolcu da herkesi çalımlayıp gol atamayacağına göre onun da atılacak golde korkulacak bir tarafı yoktur. Geriye en fazla hücum eden takımdan kontrol edilmesi gereken 9 oyuncu kalmıştır. Gol yememek için çabalayan da karşısında 11 kişi mevcuttur. Kısa yoldan izah etmek gerekirse, futbol, hücum edenin 9 a 11 gibi bir dezavantajı vardır. Futbolda gol atmanın, gol yememekten daha zor olmasının sebebi budur.

Alajendro Finisterre, Morinho'yu, Fatih Terim'i izlemiş olsaydı, bugün langırt diye bir oyun olmayacaktı. Gerideki mile 4 kişi, ilerideki mile 2 hatta çoğu takım gibi 1 oyuncu yerleştirseydi, gol falan olmazdı langırt oyununda. Bu yüzden langırtı ilk gördüğüm andan en son gördüğüm bugüne kadar hep bu oyuna saygı duymuşumdur.

Bilinçli bir golün nasıl atılacağını öğrenmek için, iki iyi langırt oyuncusunun maçını izlemek yeterlidir. Topu ayağında tutan takım, mutlaka ileriye paslarla kazasız belasız topu orta mile geçirecektir. İlerideki 3 kişinin olduğu mile pas verildiğinde de, karşısında 2 oyuncu ve bir kalecisi vardır karşı takımın. Gol olması an meslesidir. Bu bilinçli bir futbol oyunudur. Bizim ligimizde oynanan langırt maçlarında ise amaç gol yememek, kendi aranda yana geriye pas vererek istatistiğe oynamaktır. Bu güne kadar gol atamadığı için kovulan hocayı futbol tarihi yazmamıştır. Oynadığın her maçı 0-0 tamamlarsan orta ölçekli taraftarsız bir takımın uzun yıllar başında kalabilirsin. Fakat bizim gibi milyonlarca taraftarı olan bir takım için durum böyle değildir. Son 3 maçta takımımız 1500 isabetli pas yapmıştır. Son 3 maçta takım 3 gol pozisyonuna girememiştir. En acısı da oynattığı oyundan Hocası memnun kalmıştır. Ve biz langırt severler, romantik taraftarlar, bir kez daha oynanan oyuna, yapılan manüpilasyona, şebekenin futbol diye yutturduğu oyuna isyan ederek ayrıldık tribünlerden, ekran başlarından.

Bir gün  mutlaka, bir Hocanın defansta en fazla 2 oyuncu, gol yollarında en az 3 oyuncuyla saldıracağı, gerekirse kaleciyi çıkartıp bir forvet oyuncusunu daha oyuna sokacağı, hezimete gitmek için hezimete uğramayı göze alacağı, ancak iki adım öne atmak için bir adım geriye veya yan pas atılmasına izin vereceği ütapik bir maçın devrimci Hocasına denk gelirim elbet. O maç gelene kadar önünde saygıyla eğiliyorum Alajendro Finisterre.