1 Kas 2012

Mazot Cafe; Kralın Golü


Büyük Galatasaray'ın, Ege'li Büyük Taraftarı,
Galatasaray'ın bir büyük maçı vardır akşam. Alsancak sokaklarında sessiz ve kederli yürürsün. Yüzün sarı kırmızılı atkılarla örtülüdür. Canın Kordon'u inletmek ister. Galatasaray'ın anlına yazdığı kader marşını haykırırsın. Çok uzaklardasındır takımından. Hüzünlenirsin, Nevizade'de demlenip, Beyoğlu'ndan gırtlağını parçalayarak Taksim Meydanı'na akmak istersin. Belli belirsiz sokaklardan biriken renkdaşlarınla metroya binip, istifli vagonlarda nefessiz kalarak Sanayi Mahallesi İstasyonunda inmeyi hayal edersin. Bir çocukluk çığlığı kıvamında şarkılar söyleyerek Seyrantepe aktarmasıyla, keşke Aslanlı Yolda olsaydım dersin. Bir an önce kendini atmak istesin Arena tribünlerine, bağırmak istersin delicesine. 
Gümüşsuyu'ndan aşşağı süzülerek gidilen İnönü Stadı maçlarını yaşamış olanların sabahlama günlerini anımsayarak, ağlayarak söylediği tribün bestelerinin mottosuna sadık kalarak, ''Cim Bom Bomum benim'' türküsünü söylemek istersin özlemle, gözlerinden yaş süzülerek. Ali Sami Yen Kapalısının aziz hatırasını yad etmek istersin. Nice büyük maçların kalesinin, cehennemin diğer adının olanca hatırasından beslenirken, günümüze taşınan mirasın yükünü omuzlarında hissedersin. Sirozlu ciğerlerine inat, giden her sevgilinin ardından el sallayabilecek kadar gururlu duran Göztepe çocuklarının isyanıdır bu. Tribünlerde olamazsın, gidecek yer bulamazsın.
Yense de büyük yenilse de büyük takımının maçından sonra, sonuç ne olursa olsun bir mekan ararsın. İstanbul'da olsan işin kolay, Hasnun Galip Sokağı'na atarsın kendini, yenmişsen zafer, yenilmişsen keder naraları atarsın kafan bir dünya. Sonuç ne olursa olsun şişenin dibinde Galatasaray'ı görmek isteyen romantik taraftar olmak istersin. Her tribün emekçisinin kısa hayatıdır bu, sen de yaşamak istersin.
Güzel İzmir'imizin güzel insanları, büyük taraftarları; Evet yürüyoruz sessiz ve kederli , nüfusta Gül Baba'ya, Mekteb-i Sultani'ye kayıtlıyız hepimiz. Tribünlerde olsak da olmasak da pek önemli değil, Galatasaray, Galatasaraylıyım diyenlerin mekanlarında sızanlarla biraz daha büyüyecektir elbet. Rakı aynı rakı olduktan sonra, Galatasaray'ı seyredememeye katlanabilirsin. Tribünlerde tepinemesen bile, mezesiz rakıyı, bol tütünle tüketerek titrersin. Platonik bir konsamatrise bile razı olacağın an gelir. Başın derde girdiğinde sığınacak bir dost eline itiyacın olur. Paran biter, mazotun kalmaz ama gidecek çok daha yolun vardır. Eski bir tanıdık arar, vişneye çalan koyu kırmızıya, turuncudan iz taşıyan tok bir sarıya tutunmak istersin. Ayakta duracak halin yoktur, maçın son dakikalarıdır bir gol daha atmak istersin. Atamam sanma atarsın. Haydi koş, durma, içmediğin, Galatasaray'ı düşünmeden geçirdiğin günü ömürden sayma. BURADAYIZ! 
Burası, senin başşehrin MAZOT CAFE'dir. Efsanen, Kralın, Tanju Çolak'ın divanıdır. Egeli Galatasaraylıların içtima noktasıdır.
Gecenin köründe bir türlü sonlandırılamayan alkol seanslarının, sabah 05.00 vaktine vururken akrep ile yelkovan , son deminin son dublesinde ; ''boşver be oğlum, hayat güzel. rakı var, Galatasaray var, MAZOT var'' diyebilen Alsancak'ın berduş filozoflarından birisin artık.. 

27 Eki 2012

Usta İşbaşı Yaptı; Galatasaray 3- Kayserispor 0

Biz artık emekli taraftarız, küçük maçlara gitmiyoruz. Son iki maçı canlı izledikten sonra,  mantel ve fizik olarak yorgun düştüm. Kendimi rotasyona aldım, 2 adet kombine kart olmasına, yapacak hiç bir işim olmamasına rağmen maça gidecek dermanı bulamadım kendimde. Kılıf aramanın bir başka versiyonu. Galatasaray yine kazanamasaydı, kim bilir neler diyecektim? Ama değil, tabelaya bakmam, Ben Hatice'den yanayım, netice pek umurumda olmaz.

2 puana, moral bozukluğuna mal olan saha zemini, bir kaç gün içiinde maç oynanır hale getirilmiş. Artık bir daha ne zaman yağmur yağar, ve o yağmurlu gecede ne zaman Galatasaray maçına denk gelir, İsrafil'in işi. Biz kendi işimize bakalım, uzaktan sbenzimiz soluk izlediğimiz bir Galatasaray maçı klasiği yazmaya çalışalım. Amrabat hariç yabancı bütçesinin tamamı savunmadan yana kullanılmış. Bu konuda çok can sıktığım için tekrarlamayalım. Sol açık aldığımız yabancıyı bile sol bek oynatır hale geldik. Gol yemediğimize göre Hocamızın deyimiyle, '' resultante importante'' diyelim. Demek ki neymiş, çok iyi bir oyuncu gurubu planlaması yapılmış. Galatasaray mali tablosunun hemen hemen tamamı kaleci ve beklere ayrılmış. Niçin? gol yememek için. seyrettik, her Kayseri akını kaleye gol pozisyonu olarak gelişiyordu. Benim mi gözlerime perde indi? Bir maçı mucizevi bir şekilde gol yemeden bitirdik. Ne bir yorum dinledim, ne bir yorum okudum. yazıyı gönderdikten sonra bakacağım millete maç nasıl görünmüş.

Beşiktaş'ın bile deplasmanda yendiği bir haftada, çantada keklik bir kıytırık takım vardı karşımızda. Böyle dandik maçlarda cezalı, hasta, kılı dönmüş, zehirlenmiş banko futbolcu varsa hiç üzülmem. Biri mutlaka yerlerine oynar. Bakarsın as ve pahalı futbolcu yerine oynayan önemsiz, ucuz futbolcu öyle bir oyun oynar ki, takımın oyun  kalitesi bir kaç kademe artar. Yekta'yı bu gözle izledim. Kris için fazla bir şey söylemeye gerek yok. Adam senelerdir üst düzey top oynamış, onun iyi oynaması haber değeri taşımaz.Kris kötü oynarsa saldırıya uğrar. Ancak Yekta önemli bir futbolcu bu açıdan. Oynayacağı futbol merak konusu. hatta kader maçı bile sayılabilir. Çok tehlikeli bir maça çıktı aslında. Kötü oynasa kendisini Kasımpaşa'ya bile geri almazlar. Bu stres altında bence çok iyi bir maç çıkardı. Dikine pasları yerindeydi. Tipik, balta ön liberolar gibi topu verdikten sonra durmayıp, oyuna katkıda bulundu. Belki bu yüzden Usta, ustalığını konuşturup ince saza bu maç itibariyle başladı.

Galatasaray, kötü oynama hakkını bu kez ikinci yarıya sakladı. Belli ki, yediğimiz balık gollerin kabusunu tekrar görmek istemediler. Maçın başlamasıyla beraber, tabelaya koştular. Galatasaray 3-0 olana kadar rahat etmek yok taraftara. Bu maç, taraftarı metroya erken yolladılar. 80. dakikada maçı kopartmış girdiler ve Arena'yı erken tahliye ettiler. Golcüler birer atış yaptılar. Umut Bulut'un, Burak'ı düşündüğü kadar, Burak'da Umut'u düşünse takım çok daha fazla gol atar. Galatasaray tarihinin en şanssız futbolcusu Hamit, bu maç ta bir bazuka gönderdi kaleye. Biraz şansı olsa çu ana kadar en az 5 muhteşem gol atmış olmanın formuyla oynuyor olacaktı. ne yazık ki, açık kolla kesilen topuna kolpa büyük hakemimiz Cüneyt Çakır, devam dedi. En kolay penaltı çalan hakemimiz, muhtemelen pozisyonu görmedi, görse çalardı. Avantaj kuralı Cüneyt Çakır için işlemiyor. Hakem iyi olsa çok daha gollü ve güzel bir maç izleyebilirdik.

Kaleci Muslera'nın ayağının rotu kaymış bu sene. Vurduğu bütün toplar taca veya rakibe gitti. Topu elle oyuna sokmayı unuttu. Hayatını topu oyuna elle sokarak kazanan Tafferel'in talebesinin böyle gelişi güzel oyuna top sokmasını kaldıramıyorum. Gol yemediği bir maçta eleştiriyorum. Bir bildikleri vardır demekten başka bir şey gelmiyor aklıma. Maçın akıl yönünden, bana göre en önemli pozisyonunu aktarayım şimdi. Emre Çolak oyuna girdi. Sağ taraftan atılan korneri nedense Selçuk kullanmıyor. Bence, sağ taraftan Selçuk'un kullandığı kornerler, soldakinden çok daha tehlikeli olur. Dışarı doru açılan topa, gerilerden çok daha rahat kafa vurma şansı vardır. Neyse Fatih Hocamızın Prens'i topu paslaşarak kullandı. paslaşma imkanının en az olan oyuncusu Sabri'ye verdi. Her ikisinde de futbol aklı sıfır olduğundan, topu Sabri'ye verdiğinde olduğu yerde kaldı. Sabri'nin kafatasında beyin çok az olduğundan, ofsayttaki Emre Çolak'a topu aktardı. Koskoca Galatasaray'ın senede bir kaç milyon dolar alan iki oyuncusunun bu aptalca performansı, umarım Hocanın gözünden kaçmıştır. Devam etsinler, bir sonraki maç tekrarlasınlar. Bakarsın bu sefer Galatasaray maçın son dakikalarına oyunu garantilemiş olarak girmez de, böyle pozisyonlara ihtiyacı olur. Benden uyarması, ben futboldan anlamam.

Yugoslav futbolunun gelmiş geçmiş en büyük futbolcularından Prosineçki, gelir gelmez fazla sallamış. Kağıt üzerinde Galatasaray'ı favori gösterenlere gider yapmış. Sahada avantajın Kayserispor'da olduğunu söylemiş.  Çabuk öğrenmiştir, kötüyüz, kötü oynuyoruz dediysek, kötü bile oynayamayacak olan takımlar durumdan vazife çıkarmasın. Cevher yere düşmekle kıymetini kaybetmez. Galatasaray'ın ölüsü, Kayserispor'un oynadığı ligte, son maçın son saniyesine Şampiyonluk şansıyla girer. Hele ki bu ligte oynayacağı takım Kayserispor'sa, yenmek için ekstra bir oyun oynamasına gerek yoktur. Biz takımı Kayseri'ye 8 atamadığı için değil, eleştirirsek acıyıp durduğu için eleştiririz.

Nikbinlik için çok erken, oyun olarak üstüne koyan bir ivmeyle bir sonraki maçı bitirmemiz lazım. Usta, tamam, hamit'in bir füze golüne ihtiyacı var, Pitbull'u Yekta korkusu sardı. Sabri Reis az da olsa sağ tarafta oynamaya başladı. Elmander'in sakatlığı, Umut ve Burak'ı rahatlattı. Riera icadı, Hakan Balta'yı seçeneksizlikten kurtardı. Bir sonraki maçını çok dikkatli izleyeceğim. Belki canlı izlerim, görüşürüz.  

24 Eki 2012

İsrafil'e Takıldık; Galatasaray1- Cluj Demirspor 1

Saat 17'de Orjin Köfte kaldırım kafesi, iki bira biçimiyle başladı maç bizim için. Bilmeyenler, Orjin Köfte ile, Arena'nın nerede olduğunu öğrense, sokakta biriken, meşale yakan, hangi maç olursa olsun Fenerbahçe'ye söven tribünlerin kalbini 5 dakika seyretse, alayına kafayı yedi muamelesi yapıp Balıklı Rum Hastanesi'nde format attırır. Maç Konya'da taraftar Niğde'de bağırıp, ışınlanarak tribünlere doluyor, bilmeyenler öyle düşünsün. Cinayeti işleyen, cinayet mahallinden ayrılamazmış, öyle derler. Ali Sami Cehennem'ine odun taşıyan son taraftar, piyasadan çekilene kadar sokağın anısı yaşatılacaktır. Dünya'ya nam salmışlığımız vardır. En çok da Mançester Biriliği taraftarları bilir. Saat 18 gibi İngiliz Televizyonu geldi. Tecrübeli taraftarlar olarak, bizi, bizim çocukları layık görmüşlerdi çekim öncesi yazışmalarda. kendi çöplüğümüzde bize saldırıyı, reva görenler iyi bilsinler, iş Galatasaray Tribün tarihi gibi Uluslararası konuysa,, Türkçe konuşmasını, tezahürat yapmasını, yaptırmasını bilmeyen, ağız ishalli çapulcuları değil, Galatasaray taraftar Akademisin'den doktora almış, bizim gibileri arar bulurlar.

20'de tribünlerdeydim. Binlerce Galatasaray'lının ilk uğrak ilk savaş yerinde. Kimilerinin bir kaç maç takılıp, uzayıp gittiği, kimilerinin sevdaya tutulup asla terkedemediği, ilkeli ve gönüllü birliğin bir neferi olmanın, tarif edilemez onurunu ömrü boyunca taşıdığı, gırtlağını parçaladığı, acıktığı, üşüdüğü, ağladığı, tepindiği, orada olmak için nelerini feda etmeye hazır olanların imrendiği, işte bizimkiler diye gurur duyduğu er meydanında. Ben içeri girdiğimde, tribünlerin kale arkası bölümlerindeki bayrakları görünce anladım ki, bu gece gövde gösterisi bayrak sallamayla gerçekleşecek. Öyle de oldu gördü herkes.

Maç öncesi, Galatasaray Org'tan okumuştum. Arena'da saha sulanmış, akşam maça hazır hale gelmesi için sulanması gerekiyormuş. Çok fazla dua edersen olacağı bu. İsrafil, edilen duaların hacmini hesaplayamamış belli ki. Maçın başlamasına yarım saat kala yağmuru başlattı. Maksat, Stat müdürünün işini kolaylaştırmak canım. Maç boyunca yağmurun hızın artıran İsrafil, maç bittikten sonra su tabancası oyununu durdurdu. Kim emir verdi acaba? saha sulansın diye. Terim desem, başlayacaksınız yine, moruk demeye, bunamış demeye, nankör demeye. Sanmam, ama yazdıklarımı hatırlıyorum, yıldırım düşse fatih Terim'in üstüne atacak değilim. Keşke bir panel düzenleyebilsek de, Fatih terim hakkında 7 gün 7 gece konuşabilsem. Araya sıkıştırayım maç yazısında. Hocalığı önemli değil, bize de hoca falan lazım değil.

1- Fatih Terim , ülke futbolunda gelmiş geçmiş tek adamdır. Kulağı duymayana, bacağı tutmayana kadar da böyle kalacaktır. En büyük odur. Hiç kimseyi yerine koyamam. Dedim, anlayın kelime manasında kullanıyorum, tek adam. 2. adam yok bu yüzden tek adam, yerine kimse geçemez, rıza göstermem..
2-Hakan Şükür, Galatasaray'ın başına geçip, Şampiyonlar Şampiyonu yapmadan'da 2. adam çıkmayacak. Bu olasılığın gerçekleşmesi için Hakan Şükür'ün Galatasaray başına geçmesi gerekir.
3- Böyle bir olasılığın gerçekleşme ihtimalinin oluştuğu anda, 1. madde uygulanır.

Maç öncesi bir yazı yazma gereği duymuş, endişelerimi belirtmiştim. Haklı çıktığım gibi saçma sapan önermelere girmem. Maçın eleştirilecek hiç bir tarafı yok. Seyrettiğimiz maç falan değildi. Bu sahada maç yapılmaz. 3-0 yenilsek bile görüşüm değişmez di. Onca para ve emek harcanıp yapılmış stadı görünce, Olimpiyat Stadı'nı yapanlara saydırılına kadar bunlara da saydırılmıştır. 40 sene önce İnönü Stadı'na yağmur kar yağar, o sırada bizim gibi çoluk çocuğu tribünden aşağıya indirirler, elimize küreme tahtasını tutuştururlar, nizami olarak kürdürler di. maç iptal olmasın diye evimizin önünü boş verip stadın zeminini temizlerdik. Felix uzaydan, Dünya'ya balıklama atlarken, Abdurrahim Albayrak Kalfa, 5-6 kürücüye sahanın suyunu kürdürüyordu. O tahtayı, İngiltere'ye götür, ne işe yaradığını 1 milyon kişiye sor, cevap alamazsın. Fatih Terim'den stat müdürüne, ızgara tamircilerine ağır bir sopa bekliyorum. İmparatorluksa, hodri meydan, imparatorluğunu göstersin. yardıma ihtiyacı varsa da beni çağırsın, tereddütsüz kafayı yapıştırırım.

Maça televizyonların gösterdiğinden, medya maymunlarının yorumlarından farklı bir pencereden bakmak isteyen varsa, bana biraz daha tahammül göstersin. Galatasaray son 5 maçtır, ne istediği oyunu oynayabildi, ne tabeladan istediğini alabildi. Bu maç ta benzeri şekilde başladı. Sanki 5 maç hiç bitmemiş gibi, devreler halinde oynanıyordu. Saha olumsuzluğunu istisna tutarsak, Engin Baytar hariç en kuvvetli Galatasaray 11 i sahadaydı. Cluj Demirspor'da diğerleri gibi gol yememeyi hedeflemiş, bir delik bulup, mucize golün peşine düşmüştü. Galatasaraylı futbolcuların böyle bir sahada oynama tecrübesi yoktu. Bir tek Melo, plaj futbolu oynamanın avantajıyla, çocukluk günlerinin Copacabana'sındaydı sanki. Hamit'e verdiği pas, tam plaj futbolu pasıydı. Böyle bir sahayı çocukluğunda bile görmeyen Riera'da çabuk uyum sağladı. Hayatında yağmur görmemiş Dany ise muhtemelen okulda fizikten sıkıntı yaşamış olmalıydı. Israrla yağmura inat Muslera'ya pas veriyordu. Mücadele bakımından çok iyi olan Dany, iş zekaya gelince cortluyor. Belki duruş hatası var, ama biraz da kısmet olacak arkadaş. Böyle gol yenince kime kızacaksın. Asimo olmuş çocuklar. Galatasaray tarihine ismini şimdiden yazdırmış. Sahanın azizliğine hiç uğramadan, sanki halı sahada oynuyormuşvasına oynadı. Tekniği gün geçtikçe gelişiyor, bir kaç sene sonra tek başına savunma yapar. Galatasaray 1-3-4-3 oynar. Bu maçın adamıdır. tek handikap, bu sahada oynamayacak tek adam Emre Çolak'ın sahada oluşuydu.  Elmander'in erken çıkışı, Burak'ın son dakikadaki vuruşu, haca durumu, alınan netice tamamen şanssızlıktı. Amrabat'ta geldiğinden beri en iyi oyununu oynadı. Hakkında yorum yapmak için bir kaç maç iyi oyununu sürdürmesi gerekiyor.

Olan olmuş, şimdi önümüze bakalım, ne görünüyor aktaralım. Biz bu Kluj Demirspor'u deplasmanda yeneriz, Braga'yı'da yeneriz, hatta işi bitmiş Mmançester'i bile yeneriz. Nereden çıktı, maç öncesi olumsuz tablo, yenemediğimiz halde niye değişti demenize fırsat vermeyeceğim. Galatasaray, bir hücum takımıdır. Savunma yapan takımlara karşı oynamasını bilmiyor. Bu saydığım maçlar da rakipler de bizi yenmeye oynayacaktır. Kafa kafaya oynadığımız her maçı kazanma ihtimalimiz, savunma yapan takımlara karşı kazanma ihtimalimizden büyüktür.

Kusuruma bakma Fatih Terim, dost olmayana, adam olmayana sitem edilmez. Dost eline gel olmadan varılmaz. Git, şunları indir gel de bizi tribünlerden geri bıraktırma.

23 Eki 2012

Cluj Demirspor Maçına Gidiyoruz

Sergen Yalçın attıkça atıyordu. Sanki kalede Aykut Erçetin vardı. Cluj köy takımıymış öğrendiğimize göre. Rumen Futbolunu kötüledikçe kötüledi. Aradaki farkı banka cüzdanlarıyla ölçüyordu. Ona bakarsan bir Katar takımı her sene Dünya Şampiyonu olmalıydı. Tanımasam bilmesem, beni de kandıracaktı. Sergen'i çok severim, futboluna ve futbol bilgisine büyük saygım var. Ne var ki seyredenleri yanlış yönlendirdi. Ben biraz rotayı düzeltmeye çalışayım dedim.

Cluj, Romanya'nın Transilvanya bölgesinin Ortaçağ izlerini hala taşıyan, Budapeşte'ye yakın şirin bir işçi şehridir. Demir yolları takımıdır. Adana, Ankara, Haydarpaşa Demirspor... gibi. Transilvanya'nın, belki bilmeyen çıkar, Drakula'nın, namı diğer Kazıklı Vayvoda'nın takımıdır Cluj Demirspor. Yani yanlışlıkla bu gece kareografi diye Osmanlı Padişahını ata bindirip, Tuna Boylarına sürerlerse bizim kafatasçı, kımızcı tribün liderleri, haftaya kendimizi kazıkta görsek kimse kızmasın.

Aşağıladıkları Romanya liginde son 10 senede 10 ayrı takım şampiyon olmuştur. Sergen Yalçın, imtihana çekiyor yanındakileri, Romanya'dan takım say diyor. Sen git o soruyu Dereköy'ü geçer geçmez sor bakalım Türkiye'den kaç takım tanıyorlar. Şebeke, leşi paylaşmamak için ortak sayısını 2 ye indirdi Türkiye'de. 5 sene sonra Beşiktaş, Trabzon gibi takımlar hiç kimsenin kuşkusu olmasın Cluj kadar bile tanınmayacaklar.

Tesadüfen yakalandığım televizyonda konuşan Sergen Yalçın olmasa, inanın aklımdan bile geçmiyordu bir şeyler söylemek. Koskoca Sergen, Cluj'dan hiç bir futbolcuyu tanımıyormuş. Kendi söyledi zaten, fakiri kim tanır. Çelsı'nın, Mençıstır'ın, Barka'nın cepleri para dolu futbolcularının ayakkabı numaralarını bilen Sergen, Cluj'dan kimseyi bilmiyormuş, bu yüzden Galatasaray taraftarına anlatacağı fazla bir şeyi yok. Ona göre Galatasaray daha zengin olduğundan, fakiri yenmesi lazım.

Cluj Demirspor'un  takım savunmasında Cadu adında bir Portekizli var. Yani Sergen Yalçın bey, senin sandığın gibi oynayanların hepsi Rumen değil. Çok teknik, topu oyuna sokan, dikine paslar atan, her serbest vuruşta gol koklayan, atan biri. Bu gece gol atarsa Sergen Yalçın kızmasın. Asimo'nun en dikkat edeceği adam bana göre. Çok tehlikeli ve inanılmaz hızlı iki futbolcuları var. SUGU ve BASTOS, Milli maçta başımıza gelenleri bize bu gece tekrar yaşatabilir. Cümbür cemaat saldırıya geçerken bu iki adam bizi yakabilir. Son 1 aydır oynadığımız oyuna bakarsak, hoca oynattığı oyundan memnun. Be demektir aynı oyunu sanki maçlar hiç bitmemiş gibi oynayacağız. Bu durumda ilk golü bizim yememiz, atma ihtimalimizden daha fazla. Gol yersek kimse Cluj'un yatacağını falan düşünmesin, en başta Sergen Usta. Gelişigüzel programlanmış Galatasaray'lı robotlar kaş yapayım derken göz çıkarabilir. Bu iki adamın nefes sesini en çok duyan Muslera olabilir. Hiç beklemediğimiz bir tabelayla rezil kepaze olabiliriz, açıkçası ben korkuyorum. Benim korkum Cluj bizi yener korkusu değil, benim korkum son yılların en kötü futbolunu oynayan takımın oyunundan Hoca'nın memnun olması ve oyundan taviz vermek istememesi.

Orta sahalarında KAPETANOS var. Geçen yılın Selçuk İnan'ı. Muhteşem bir orta saha performansı göstermiş, Steau'dan transfer olmuştur. Serbest vuruşlardan çok gol atar. Sergen Yalçın'ın böyle bir futbolcudan haberi olduğunu sanmıyorum. Bizim robot kullanıcılarının da elbette. Maçı seyredecek olanlar bu adamı dikkatle izlesinler. Yaşı fazla olmasa, ben Galatasaray'dan 5 futbolcu üstüne eşşek yükü para vererek takımda görmek isterdim.

Karamsar bir tablo çizdim gibi, farkındayım çocuklar. Kendi oyuncu gurubumuza baktığımda, böyle bir takım 10-12 sene önce Ali Sami Yen'e düşse, hezimetine iddiaya girerdim. Birazdan Arena'yı son durak yapmak üzere yollara çıkıyorum. tekrar ediyorum, Hoca ters kolpa yapmıyorsa ki- yapar- aynı oyun kurgusuyla oynarsa duman ve rezil oluruz. Yani top bizde kalsın, topla en çok Dani ve Asimo oynasın. yana, geriye risksiz paslarla kalede gol pozisyonu görmeyelim. Golü futbol tanrısına bırakalım. Adam eksiltemeyen, kendi kendine çalım atıp hatta adam fazlalaştıran Amrabat'la, Emre Çolak'la oynayalım. Muslera kendisine gelen her topu 7 dönüm tarlada, dağlara taşlara şişirsin. Rakip hata yapsın, biz hata yapmayalım.(Hocanın maç öncesi beyanı). Yenilirsek kader maçı değil, futbol bu 3 ihtimalli, yenersek sus işareti. Yenilirsek suçlu benim, nasıl olsa kimse bana laf bile söyleyemez, yenersek o zaman leş benim, ben yaptım.

Engin Baytar ilk 11 oynayıp geberene kadar sahada kalırsa. Eboue ve Hamit dönüşümlü ileri çıkıp bir birlerini yedekleyebilirse. Hakan Balta gerekirse hiç ileri çıkmadan hem kendi bölgesinin emniyetini sağlayıp, hem ters kademeden savunma deliklerin kapatırsa. Yan top, geriye top atmak yasaklanırsa, Emre Çolak denen adam oynamazsa, UltrAslan liderlerinin taraftarın önüne geçip maçla alakası olmayan tezahürat yaptırması önlenebilirse, bu maçı en az 3-0 kazanırız. Bu yazdığım taktik, benim gibi futboldan bir şey anlamayan ortalama bir Galatasaray taraftarı taktiğidir. Grande en iyisini bilir. Berabere kalırsak ben şaşırmam, yenersek de yarım balık golle yeneriz. Gazamız mübarek olsun.

21 Eki 2012

Asimo; Gençlerbirliği 3- Galatasaray 3

Çok uzun zaman oldu, Galatasaray'ı deplasmanda izlemeyeli. 19 Mayıs Stadının skor tabelası kale arkasında nostalji yaşadım. Maçı hepiniz seyrettiniz, seyretmediğiniz şeyleri aktarayım. Faşist askeri darbenin olduğu haftanın lig  maçı gibiydi 19 mayıs. Galatasaray tribünlerinin olduğu taraftan, Galatasaray çıktı sahaya. Kasklı, kalkanlı polisler sıralanmış çıkış tüneline. Felix'in uzaydan Dünya'ya balıklama atlatığı haftada, Galatasaray sahaya delikten çıkıyordu. Deliğin üstü demir kapakla kapalıydı. Demirin üstü çim halıyla kaplanmış, sanki görüntü kirliliğinin önüne geçilmişti. Sahada futbolun dışında yüzlerce insan vardı. Ellerinde telsiz, Mahmutpaşa yokuşunda 40 liraya satılan takım elbiseli, yağlı kıravatlı bir yığın memur olanca ciddiyetiyle sanki 3. Dünya savaşına mani olacaklardı. Top toplayıcılara gerek yoktu. Taca çıkan bir topu, bir polis, postalıyla saha içine gönderiyordu. İddiaya girerim devlet Ankara'dan başka bir şehire geçse, Ankara 3 senede  Uludere'nin en ücra dağ köyüne dönerdi. Saha içine yerleştirilen reklam tabelaları yüzünden en az 5 sıra saha içini göremiyordu. İlhan Cavcav domuzdan kıl koparmayı başarmış, sıradan bir lig maçını 50 dolardan geçirmişti.
Maç öncesi durum buydu, ne var ki, deplasman taraftarının kaderi böyleydi, takım böyle sevilirdi.  Çıkışımız çok daha hayvaniydi, şikayetimiz yoktu.

Bu ülkede futbol konuşulacaksa, Hakan Şükür bir takıma hoca olup, o takımı Avrupa Şampiyonu yapana kadar gelmiş geçmiş en büyük isim Fatih Terim'dir. Fatih Terim, Galatasaray taraftarının beşik kertiğidir. Futbol takımı hocası değildir. Galatasaray için ölümlere gidip gelen, bu yaşta deplasman tribünlerinde tepinen bendeniz, Galatasaray'da iki futbol hocası görmüştür. Biri rahmetli Darwell'dir, diğeri hayatta Lucescu'dur. 40 tane Lucescu gelse, Fatih Terim'e değişmem o ayrı, ama net olarak söyleyebilirim ki Fatih Terim futbolu hiç bilmemektedir. Fatih Terim hoca değildir. Hoca demek, birilerine bir şeyler öğreten kişi demektir. Fatih Terim'in futbol adına birisine öğreteceği hiçbir şeyi yoktur.

Galatasaray yenememiştir. Başında gelmiş geçmiş en büyük futbol adamı vardır. Bir önceki lig maçında oynattığı oyundan memnun olduğunu söylemiştir. Memnun olduğu oyunu oynamaya devam eden futbolculara benim söyleyecek bir lafım yoktur. Her biri pahalı bir robot olan futbolcular yanlış programlanmıştır. Galatasaraylı futbolcular, insana tükürdüğünü yalatmak için konuşlanmıştır. Bugün kötü dediğimiz biri, yarın iyi bir maç oynayıp bizi maymuna çevirebilir. İki maç üs üste aynı futbolu oynayamaz durumdadır. Bu yüzden bu maç için tek tek futbolculara saydırmanın anlamı yoktur. Yalnız ikisi için bir şeyler söylemezsem çatlarım. Muslera, büyük takım kalecisi değildir. İnanın 3 gol yediği için söylemiyorum. Bunu gol yemediği bir maç yazmak isterdim. İsterse 5 tane yesin umurumda değil. Topu oyuna degajla sokan kaleci, bir doksandan diğerine atlasın benim gözümde küçük kalecidir. Kartalspor hazırlık maçının son yarım saatini seyrettim. Eray İşcan, benim gözümde Muslera'dan çok daha büyük kalecidir. Koskoca Galatasaray kalecisinin topu oyuna sokmak için gelişigüzel tepmesine rıza gösteremem. Benim takımımın kalecisi olamaz, ben sevmiyorum, içimi acıtmaktadır. Emre Çolak, büyük takım futbolcusu değildir. Şansı yaver gitmese, birilerinin adamı olmasa da misal Denizlispor'a gitseydi şimdi kaderi Özgürcan'dan, Serdar Eylik'ten farklı değildi. Bir zamanlar takıma tek yazacağım biri vardı, adı Oğuz Sabankay'dı.. Tanımam etmem, tanıyan bilen varsa da söylesin, faşist değildir muhtemelen, muhtemelen Cuma namazına da gitmiyordur, muhtemelen şebekenin hocalarından birine yamanmamış, kaybolup gitmiştir. Emre Çolak, Cuma namazını kaçırmayarak, Emre abisinin dolayısıyla şebekenin bir adamı olarak bu fizikle, bu güçle koskoca Galatasaray'da banko oynamakta, yetmedi Ulusal takımda oynamaktadır. İçimi acıtıyor.

Maç 3-3 bitti. Seyretmeyenler kıran kırana bir maç. olduğunu sanarlar. Seyrettiğim en kötü en aşağılık maçlardan biriydi. Gençlerbirliği gol atmasa maç 0-0 biterdi. Kendi aralarında paslaşma, risk almama, gol pozisyonu vermeme, golü tesadüfle arama. Son 4 maçı Galatasaray böyle oynadı. Son 4 takımın karması çıksa normalde Galatasaray'a gol atamazdı, biz bu takımlardan hiç birini yenemedik. Başta dedik, Türk Futbol tarihinin gelmiş geçmiş en kariyerli adamı, başında bulunduğu takımın oyunundan memnunsa bizim söyleyecek fazla bir şeyimiz yok. Bize sunulan oyunu hepimiz seyrettik, seyretmediğiniz en önemli şeyi yazmaya çalışacağım şimdi.

Galatasaray gol yediğinde bizim tribünün önüne ısınmaya Sabri geldi. Sabri'yi ben bu kadar konsantre olmuş vaziyette hiç bir maçta seyretmemiştim. O kadar ciddi hazırlanıyordu ki, inanın maça bile bakmıyordu. 40. dakikada Umut ile Aydın geldi. beraber ısınıyorlarken ilk yarı bitti. Sahaya geçtiler, 3 ü top sektirdi 15 dakika boyunca. Skot Piri çıktı delikten, Umut'u çağırdı, ikinci yarı Burak'ın yerine Umut girdi. İkinci yarı karşı kalede ısınıyorlardı bizimkiler. Muslera'nın 15 km yol geldiğinden şikayet etti Terim. Muslera yorgunum uykum geldi dese, Ufuk Ceylan kaleye geçecekti. Ama Ufuk ısınmada yoktu ki. Gerek duymamıştı her halde  takımın Ceoları. Yekta Kurtuluş'ta ısınmada yoktu. ikimizde de Galatasaray forması vardı. Tek fark, Yekta cebine para dolduruyor, biz para harcıyorduk. Isınanlardan Aydın oyuna girdi. Isınmayan Riera'da. Hatta Riera ısınan Emre Çolak'tan daha iyi oynamıştı. Isınma mı, dostlar sahada görsün dü, ne gerek vardı? Sabri ısınmaya devam ediyordu hala, acaba ne büyük günah işlemişti de, işkence çekiyordu? Terim, Sabri'ye dalga geçiyordu. Ulan Sabri Reis, adamsan çek git lan bu takımdan, senin maymun olmana dayanamam, içimi acıtıyor.

Ufo için sitemlerim vardı benim. Semih'i işçiliğe gönderiyor diye kızmıştım. Ne kadar haklıymış. Semih'i ilk toplara daldırıp, kendisi süpürüyormuş ta benim farkına varmak için böyle darmadağın savunma görmem gerekiyormuş. Savunma ne kadar çok gol yedi diye Fatih Terim, futbol tanrılarına söyleniyor. Bir birini yolda görse tanımayacak 4 oyuncu Galatasaray savunmasını oluşturuyor. Dikkatle seyrettim ilk yarıda, aralarında hiç konuşmadılar. Her biri robot Asimoydu. Kumanda mekanizması başkalarının ellerindeydi. O eller uzun zamandır, bu pahalı robotları işe yarar bir şekilde kullanamıyordu.

Şu tespitimi de yazıp son sözlerimi söyleyeceğim. Taç atışı Eboue veya Hakan Balta tarafından atılacak diye bir kural mı var? İnanılır gibi değil ama dikkat edin top nereden taca çıkarsa çıksın, bu iki adam atacak diye bekleniyor. Takım geride, top taca çıkmış, top Hamit'e yakın. Bekliyor, atmıyor, sağbekin atması için vakit geçiriyor. İçimi acıtıyor.

Büyük Galatasaray deplasman taraftarı için bir şeyler yazmasam ayıp olur. Yenilgiye direndik, uzun yıllardır görmediğim bir seyirci desteğiyle takımı yenilgiden çevirdik. Tam katılımlı muhteşem bir destek, doruğa ulaşmıştı. İvme artıyordu, 2 dakika daha yemeselerdi, mutlaka 3. gol attırılacaktı. Kenar yönetimi taraftar kadar olamadı.

Maçlara tek tek bakmak, büyük resmi görememektir. Futbolu şebeke yönetmektedir. Biz bilmiyoruz henüz, ama mutlaka anlaşmışlardır. Şampiyon, ya Fenerbahçe, ya Galatasaray olacaktır. Adı üstünde bir oyun tezgahlanmaktadır. Türkiye'de bir futbol devrimine ihtiyaç vardır. Fatih Terim'in gelmiş geçmiş en büyük hoca olması içimi acıtmaktadır. Yerine koyabileceğim hiç kimse ne yazık ki yoktur.

16 Eki 2012

Türkiye Futbol Devirimi Manifestosu

GİRİŞ; Ülkemiz futbolu, ne yazıktır ki, gelinen nokta itibariyle, alt yapısı, stadyumları, gelişen seyirci profili, parasal değeri ve bütün futbol argümanlarıyla olması gereken yerde değildir. Birinin 12 sene önce aldığı netice istisna, artık hiç birisinin uluslar arası düzeyde bir turnuva kazanma ihtimali yoktur. Ülke takımı yine aynı şekilde daha önce aldığı neticelerin yanına bile yaklaşmaktan uzaktır. Ülkede oynanan, futbolseverlerin arzına sunulan futbol, kısır fanatik taraftarların dışında hiç kimseyi memnun etmemektedir. Tek tek değerlendirildiğinde her biri üst düzey futbol oynayabilen futbolcular, bir takım haline getirildiklerinde görmek istenen şovu sergileyememektedir. Bir maç iyi oynayan futbolcu, diğer maçta rezalet oynayarak taraftarları travmaya sokmaktadırlar.Takımı bir maç iyi oynarken görenlerin bir sonraki maçta da iyi oyun görme ihtimali çok zayıftır. Neticeler çok küçük faktörlerle takımların hanelerine yazılmaktadır. Ligimizde her takım her takımı yenebiliyorken, hiç bir maçın garantisi yokken, nasıl oluyorsa olmakta, ligin son maçında görünmez bir el torbaya elini atıp iki takımdan birini Şampiyon olarak çekmektedir. Normalde ülke takımı ve ülkenin iki majör takımı katıldıkları her turnuvadan en az yarı finalle çıkması gerekirken, ilk turlarda elenip şovun dışında kalmaktadır.

TEZ; Ülkemiz futbolu,sportif dereceler dışında, hayal bile edilemeyecek maddi boyuta eriştiğinden dolayı, çok acıdır, futbolu yönetme ve yönlendirme işi, bilenlerin değil de oligarşinin tekelindedir.Bunun içindir ki oligarşi bu güzel oyunu yığınların gözünden düşürüp, yeni bir sosyal statü adı altında üst tabakalara pazarlamaktadır. Sportif dereceler ikinci plana atılmış, futbol, sadece kar amaçlı bir endüstri haline getirilmiştir. Konu endüstri olunca da, para eden iki kulüp dışındakiler, sistemin dışına atılmıştır. İmalat hatası olarak aradan bir takım sıyrılsa da, aynı hatayı bir daha yapmamak için şebeke daha işin başından önlemini almıştır. Türkiye futbolunun gerçek varoluş sebebi olan uluslararası zaferlerin kazanılması için, şu an  futbolu yöneten bütün kurum ve kuruluşlar, bütün hocalar, bütün sistemler, gerekirse bütün futbolcuların değişmesi, yerini yeni kurum ve kuruluşlara bırakmasına, futbolun yeniden yapılanmasına, bir devirime ihtiyaç vardır.

AJİTASYON; Mevcut durumu biraz örneklerle açmak durumundayız. Ülkenin son şampiyonunun kalesinde Dünya'nın en büyük kalecilerinden biri olduğu söylenmektedir. Yabancıdır, ve eğer öyleyse, şampiyon, gol yememek için savunmasını yabancılardan oluşturarak, bütün bütçesini boş yere harcamıştır. Yetmemiş, kontr- garanti olarak ön liberosunu da yabancı kontenjanından oluşturmuştur. Ülkenin son şampiyonunun başında gelmiş geçmiş en büyük teknik direktör vardır. Ve oynattığı futboldan memnun olduğunu söylemektedir. Ülke liginde şampiyon olmak için geçeceği tek takım vardır. O da ne hikmetse, gol atmak için bütün bütçesini yabancılardan yana kullanmıştır. Bu iki takım istediği kadar kötü oynayabilir, istediği kadar kötü neticeler alabilir. Taraftarlarının boşuna vesveseye kapılmasına, korkmasına, endişe duymasına gerek yoktur. Sezon sonunda bir yazı tura atılacaktır nihayetinde. Demek bu büyük bütçeler yabancı takımlardan gol yememek, yabancı takımlara gol atmak içindir. Gerçeğe dönünce de, gol yemesi mucize olan takım follaş olurken, gol atamaması mucize olan takım ilk büyük turnuvadan elenmiş, ikincisinde can çekişmektedir. Kulüp takımları düzeyinde başarı ihtimali sıfıra yakınken, ülke takımı düzeyinde bir zamanlar alınmış neticeler artık hayal bile edilemeyecek uzaklıktadır. İki büyük takımında 16 yabancı futbolcu olan bir ülkenin ulusal takımından başarı beklemek aptallık değilse, aymazlıktır, yalandır, hayal satmaktır. Harcadıkları paralar küçük bir muz cumhuriyeti ülkesinin merkez bankası bütçesine eşit olan bu büyük takımlarımızın aldıkları, daha doğrusu alamadıkları uluslar arası neticeler içimizi acıtmaktadır. Suçlular, sorumlular ortalıktadır. Derdest edilmeyi beklemektedir.

SENTEZ; Futbolu yönetmek üzere çöreklenmiş oligarşik yapı, bilinenden çok daha akıllıdır. Ülkemizin iki büyük takımını yönetenler, kokteyllerde, davetlerde, açılışlarda, bürokraside hatta kendi aralarındaki maçta büyük bir işbirliği ve eşi benzeri görülmemiş bir dostluk içindedir. Gittikleri lokantalarda verdikleri bahşişler taraftarlarının bir aylık maaşlarına denk gelir. Fakat ne hikmetse kulüplerin gerçek sahibi taraftarları bir birlerine sosyal hayatta bile yabancılaştırılmıştır. İki takım taraftarları, okulda, işte, kahvede bile bir araya gelmemektedir. Maça gitmeyi geçtik, yakında iki takım taraftarları kendilerine ait kafelerde takılacak, kendi sokaklarında gezeceklerdir. Biri bir tişört yapıp binlercesini satar satmaz, diğeri aynı şekilde cevap verip aynı karları realize etmektedir. İki büyük takımın taraftarını bir araya getirmemek, şebekenin ömrünü uzatmak için buldukları yegane yoldur. Geldikleri nokta, gittikleri yolun doğru olduğuna inanmış baronların huzuruyla bezenmiştir. Gelinen kulüp dereceleri noktası ise, gerçek taraftarların beklentisinden çok uzaktadır. Ve artık durumdan vazife çıkarma vakti çoktan gelmiştir. Bizden daha az bütçeli, daha az taraftarlı, daha kalitesiz takımların altında kalmaya isyan zamanıdır. İlkeli ve gönüllü birliğe ihtiyaç vardır. İki büyük takım taraftarının önderliği, diğer futbolseverleri de önüne katarak Türk futbolunu kokuşmuş karanlıklardan kurtarabilir.

SONUÇ; Ey büyük Galatasaray ve Fenerbahçe Taraftarı, bunca yıldır sizi bir birinizden ayırmaya çalışan, ve ne yazık ki başaranların oyunlarını bozunuz. Kulüplerinin, kayıtsız, koşulsuz kongresiz, seçimsiz sahibi olan, Fikirtepeli, Çukurbostanlı Fenerbahçeliler, İkitellili, Seyrantepeli, Hacıhüsrevli Galatasaraylılar çağrım sizedir. Aranızdaki husumete bir son veriniz. Takımlarınız asla, Galata Sarayı Efendilerinin, Beylerin, Oğullarının, Bahçesinde Fener olan, Bağdat Caddeli tikilerin değildir. Galatasaraylı, Fenerbahçeli patronların inadına BİRLEŞİN. Tribünlerinizin yüzde doksanını sizin gibi olmak isteyen, fakat asla olamayacak olan parası bol olanlara sattılar, güzel oyunu ellerinizden aldılar, UYANIN. Kaybedecek neyiniz var.

Lefter'iniz, Alex'iniz, Metin Oktay'ınız, Hagi'nizden başka.

13 Eki 2012

Şebek(e) Ulusal Takımı; Türkiye 0- Romanya 1

İşimiz Abdullah Efendi ile değil. O hakim görüşün, futbolla ilgili şebekesine biat etmiş, bunun ödülü olarak da pantolonuna cep dikilmiş, cebi parayla doldurulmuş zavallı bir zengindir. Ondan önceki zengin zavallı değildi. Dünya'nın hangi ülkesinin hava alanına inse pasaport polisleri tanırdı, şimdiki zengini bu ülke vatandaşlarının en az 50 milyonu yolda görse tanımaz. Böylesine karizmasız birine söyleyeceklerimizi henüz hiç bir maça çıkmamışken söylediğimiz için, şimdi söyleme sırasını medya maymunlarına bırakıp suçlu sorumluyu başka mecralarda  aramaya başlıyoruz.

Kestirmeden giriş yapıyoruz.  Bu geceki hezimetin en önemli sorumlusu, son lig maçına 6 yabancı oyuncusunu gol yememek için kullanan ülkenin şampiyonunun hocasıdır. Atmaya gelince faşistliği, kafatasçılığı, ceddin deden neslin babanı kimseye bırakmayanlar, her tepeden uluyanlar, iş icraata gelince, bütün yatırımını gol yememek uğruna kullanıp, her ülkeden bir yabancıyı oynatanlardır. İddia ediyorum Semih Kaya'nın cep telefonunda Ömer Toprak'ın numarası yoktur. Semih Kaya kendisine en yakın oyuncuyla telefonla bile konuşmamıştır. Aynı şekilde Hasan Ali, Sercan Sarıer'i yolda görse selam vermez. Bu takımda Mesut Özil oynasa bile arkasına teneke bağlanır.

Şebeke leşi Aziz Yıldırım'a taşıtarak, cinayeti Fenerbahçe'ye yıkarak sıyrıldığını sanmıştır. Değişen hiç bir şey yoktur. Para etmeyen Beşiktaş derdest edilmiştir. Ligin son maçının son saniyesine şebekenin iki takımı at başı girecektir. Böyle bir ligin Ulusal takımından başarı beklemek uyuşturulamamış futbolseverlerin işi değildir. Böyle bir Milli takımın maçından haberi bile olmayan yığınlar mevcuttur. Seyredenlerin çoğunun netice umurunda bile değildir. Yenildiğimize sevinenler az değildir. kendi payıma ben ikinci vatanım Romanya gol attı diye memnun bile oldum.Memnuniyetim yenildiğimiz için değil, daha çok öngörülerimizin isabeti dolayısıyladır.

Maçın devre arasında ibretlik bir olay izledik. Romanya yedekleri tam kadro maç başı idmanı yapıyordu. Hoca nezaretinde sanki maça çıkacakmış gibi hazırlanırken, bizim yedekler şebeklik yapıp top sektiriyorlardı. İlk yarıyı çok üstün bir oyunla önde kapayan hoca, ikinci yarıya 2 değişiklikle 2. golü aramak için çıkarken, bizim Hoca oynanan oyundan memnun olmalı ki aynı düzen, aynı oyuncu gurubuyla maça devam ediyordu.  Orduspor'lu Stanku, Atlatiko  Madrid'li Arda Turan'a karşı ülkesinin zaferi için olanca gücüyle savaşıyordu. kendi sahasında yenilen takımın hesap cüzdanlarıyla, yenen takımın cüzdanları kıyaslansa para, kendisini icat edenin mezarına küfür etse haklıydı.

Araştırıcılar çabuk bulur. Acaba şampiyonu gol yememek için 6 yabancıyla oynayan bir ülke takımı varmıdır, Dünya Şampiyonu olan ülkeler içinde, kalecisi, bekleri, ön liberosu yabancı olan Şampiyon varmıdır? İkincisi gol atmak için 5 yabancıyla oynayan takım varmıdır peki? Bu ne büyük bir şebekedir, düzendir, yutturmacadır? Bu şebekenin milli takımı nasıl bir oyuncu kadrosuyla sahaya çıkacaktır? 1-2 adamı 8 puanlık, 8-9 adamı 2 lik bir takım, her biri 6 lık Romanya önünde beklenen neticeyi aldı. Romanya takımdı, biz monşerlerden kurulu çapulcu sürüsüydük. Futbol tanrısı maça müdahale etmese maç hezimete giderdi.

Milli takımda oynamak, kazanılmış bir hak olmalıdır. Alt liglerde bile oynayanın bu hakkı olmalıdır. Son iki  veya üç lig maçını en iyi oynayan Türk pasaportu taşıyanların sahaya çıkacağı, bütün ulusun benimsediği bir takım olmalıdır. Semih son maç oynatılmadı, Terim'den daha iyi mi bileceksin! sen de oynatmayacaksın. Emre Çolak'ın ne işi var Ulusal takımda? Hamit'in oynadığı futbolu Galatasaray kadrosunda olan her futbolcu oynar. Bu kadar kötü maçları oynayanın hakkı mı oynamak? Son iki maçı en iyi oynayan Caner'di aklına bile gelmedi. Aslında tek tek futbolcuların performansıyla ilgilenmek saçma olur. İlgilenmemiz gereken nokta şudur. Yenildiğimiz Romanya son 10 yılda değişik 10 şampiyon çıkarmıştır. Romanya ulusal takımı ağırlıklı olarak Steau Bükreş takımın oyuncularından oluşmuştur. Biz iki şampiyonlu, çok değişik takımlardan oluşmuş bir takımız. Bizim başarılarımız konjoktürel olur. Sonuç olarak bizden bir halt olmaz.

9 Eki 2012

Alajendro Finisterre (1884-1968)

Doğum ve ölüm tarihlerini yazmasam, başlıktakinin insan olduğunu eminim hiç biriniz bilmiyorsunuzdur. Fazla başınızı ağrıtmadan da kim olduğunu söyleyeyim. Dünyanın gelmiş geçmiş en büyük futbol hocasıdır. Ve ne yazık ki sadece benim için tabi ki. Langırtın mucididir. Hani şu Morinho'dan, Pendikspor hocasına, Fatih Terim'den, Helmut Shön'e kadar dünyada bu güne kadar hiç bir hocanın oynatmaya cesaret etmediği, edemediği, aklına bile getirmediği, bunun için de zengin oldukları şu basit oyunu, hala, inatla, gol yollarında çok oyuncu bulundururak oynayan langırtın atası.

İnanmayan ilk fırsatta gitsin baksın, hiç oynamamışlar oynasın. Langırt, 2-5-3 le oynayan, futbolun daha güzel olması için mutlaka daha çok gol atılması gerektiğini öğreten muhteşem bir oyundur. Güzel, bilinçli bir golü atabilmek için son milde 3 oyuncu, 2 oyuncuyla karşı karşıya kalmıştır. Bu en basit kuralı bu güne kadar uygulayan bir hocayı, futbolseverler henüz görmemiştir. En delikanlısını oynatan Terim'in  arkadaki milde 4, ortadakinde 4 ilerde 2 oyuncusu vardır. Futbol 12 kişiyle oynansa eminim ki arkaya bir 5. adam yerleşecektir. Nalet olası gol yememe korkusu yüzünden trübünlerde futbol seyircisi kalmamıştır. Bütün takımların amacı gol yememek, topu rakibe kaptırmamaktır. Koskoca Barca'nın bile durum 2-2 maçın bitmesine 2 dakika kala korneri paslaşarak kullanmasındaki korku bu yüzdendir. Topu kaybetme ihtimali. Bu ihtimali minimize eden, fakat nasıl futbolcu olduğu kendi taraftarları tarafından sorgulanan Mehmet Topal gibi, Mustafa Sarp gibi, Selçuk Şahin gibi futbolcular çok büyük takımlarda oynayabilmektedirler.

Futbol herkesin bildiği gibi 11 e 11 oynanan bir oyun değildir. Futbolda bir maçın amacı bizim sandığımız gibi kazanmak, kazanmak için de gol atılması gerekiyorsa, kesin olarak söyleyebilirim ki Dünya'da hiç bir hoca bu işi bilmemektedir. Gol atmak için topun sahibi takımın ne yapması gerektiğine bakalım. Top sendeyse, senin kalecinin senin atacağın gole hiç bir katkısı yoktur. Topu ayağında tutan futbolcu da herkesi çalımlayıp gol atamayacağına göre onun da atılacak golde korkulacak bir tarafı yoktur. Geriye en fazla hücum eden takımdan kontrol edilmesi gereken 9 oyuncu kalmıştır. Gol yememek için çabalayan da karşısında 11 kişi mevcuttur. Kısa yoldan izah etmek gerekirse, futbol, hücum edenin 9 a 11 gibi bir dezavantajı vardır. Futbolda gol atmanın, gol yememekten daha zor olmasının sebebi budur.

Alajendro Finisterre, Morinho'yu, Fatih Terim'i izlemiş olsaydı, bugün langırt diye bir oyun olmayacaktı. Gerideki mile 4 kişi, ilerideki mile 2 hatta çoğu takım gibi 1 oyuncu yerleştirseydi, gol falan olmazdı langırt oyununda. Bu yüzden langırtı ilk gördüğüm andan en son gördüğüm bugüne kadar hep bu oyuna saygı duymuşumdur.

Bilinçli bir golün nasıl atılacağını öğrenmek için, iki iyi langırt oyuncusunun maçını izlemek yeterlidir. Topu ayağında tutan takım, mutlaka ileriye paslarla kazasız belasız topu orta mile geçirecektir. İlerideki 3 kişinin olduğu mile pas verildiğinde de, karşısında 2 oyuncu ve bir kalecisi vardır karşı takımın. Gol olması an meslesidir. Bu bilinçli bir futbol oyunudur. Bizim ligimizde oynanan langırt maçlarında ise amaç gol yememek, kendi aranda yana geriye pas vererek istatistiğe oynamaktır. Bu güne kadar gol atamadığı için kovulan hocayı futbol tarihi yazmamıştır. Oynadığın her maçı 0-0 tamamlarsan orta ölçekli taraftarsız bir takımın uzun yıllar başında kalabilirsin. Fakat bizim gibi milyonlarca taraftarı olan bir takım için durum böyle değildir. Son 3 maçta takımımız 1500 isabetli pas yapmıştır. Son 3 maçta takım 3 gol pozisyonuna girememiştir. En acısı da oynattığı oyundan Hocası memnun kalmıştır. Ve biz langırt severler, romantik taraftarlar, bir kez daha oynanan oyuna, yapılan manüpilasyona, şebekenin futbol diye yutturduğu oyuna isyan ederek ayrıldık tribünlerden, ekran başlarından.

Bir gün  mutlaka, bir Hocanın defansta en fazla 2 oyuncu, gol yollarında en az 3 oyuncuyla saldıracağı, gerekirse kaleciyi çıkartıp bir forvet oyuncusunu daha oyuna sokacağı, hezimete gitmek için hezimete uğramayı göze alacağı, ancak iki adım öne atmak için bir adım geriye veya yan pas atılmasına izin vereceği ütapik bir maçın devrimci Hocasına denk gelirim elbet. O maç gelene kadar önünde saygıyla eğiliyorum Alajendro Finisterre.

6 Eki 2012

Büyük Galatasaray'ın Küçük Futbolu, Galatasaray 1- Es Es 1

Arena'dan kovulduk, bu yüzden maçları artık Dici Türk'ten seyrediyoruz. Bir taraflarına kına yaksın çapulcular. Almış eline mikrofonu çapulcunun biri, döve döve bağırtmaya çalışıyor. Taraftarı amigonun bağırttığı hiç bir maç hatırlamıyorum. Gol de gaza getirmez, taraftarı coşturacak tek şey iyi oyundur. ne yazık ki, ligin en uzak ara en kötü futbolunu biz oynuyoruz. maçı kazansaydık bile görüşüm değişmeyecekti. Golü Servet'ten bekledim, Dede'den geldi. Bir kaza yapmazlarsa bizim gol falan atacağımız yoktu. Golden sonra bir iki pozisyonu saymayın, önde olmasak o pozisyonlar olmazdı. Adamlar gireni çıkarmak için öne çıkınca Eşşek'in sanki iyi oynadığı izlenimi oluştu.

Maç başı kadrolara bakınca, ilk görüşlerimi yazdım. Koskoca Galatasaray, gol yememek için 6 yabancısını savunma oyuncuları lehine kullanmış. Servet'in Kel Olanı'nın oynadığı futbolu her halı sahada bir abi oynar. Adam futbolu bilmediği gibi ofsaytı da bilmiyor. o pozisyonda soya fasulyesi sırığı gibi Muslera sopa yerken seyredeceğine dışarı çıksa ofsayt olacak pozisyon.

Abdullah Avcı'nın günahını almışız. Bu Selçuk'un oyun stili her hoca tarafından deşifre edildi. Onun kadar koşabilen birini yanında koştur gerisine karışma. Her topla buluştuğunda el freni görevi yapacaktır. Aldığı bütün topları geriye ve yana oynadı. Biri serbest vuruştan, iki muhteşem şutunda kaleci Selçuk'a toparlanma izini vermedi. Futbolun tanrısının da bir adaleti var. Bu kadar kötü oynayan birine gol attırmadı.

Yine istatistik tutanlar yazacak. Galatasaray 500 pas attı diyecek. 500 pasın 450 si, yana, geriye, hiç bir pozitif değer taşımayan paslar. Solsa sıfır hesabı, vakit geçirmekten başka hiç bir yararı olmayan paslaşmalardan taraftar uyudu, Nevizade Geceleri'ni söylemeye başladığında da golü kalelerinde gördüler. Muslera son dakikalarda 4 kişiye karşı tek başına 1 metreden savaştı. Tek bir kişi yardıma koşmadı, yazıklar olsun. Demek Muslera Taksim meydanın'da dayak yese biri yardıma koşmayacak.

Kim oynarsa oynasın farketmez. Bu oyun sistemiyle Galatasaray,bala, kısmete 2. golü bulamaz ise hiç bir takımı yenemez. 90 dakikalık maçın en az 60 dakikasını aralarında pas yaparak harcıyorlar. Bir iddiam daha var ki, geriye düştüğümüz bir maça denk gelirseniz, beklemeyin metroya koşun. bari eve geç kalmayın. Bilmediğimiz bir futbolcu olsa yutturacaklar. Hamit o büyük takımların kadrosunda bunca sene nasıl bulunmuş. Koskoca Morinho'nun takımıyla nasıl idmana çıkmış. 2 metreden topu tavana diken futbolcu, ileride acaba bize nasıl bir katkıda bulunacak? ne yapacak, eğer ağzıyla kuş tutma gibi bir hüneri yoksa, bize geçirmişler. Son kullanıcısı oluruz.

Melo bize, yılın bidonu ödülüyle geldi. barutu bir seneymiş, hırlamayı, havlamayı unutmuş. Attığı bütün paslar rakibe gitti. Yine de bana göre Selçuk'tan daha delikanlıca oynadı. İstese o da sıçan gibi oynar, geriye yana pas atar, göze batmazdı. Gözü kapalı oynasa Kris kadar oynardı zaten. Kendine Müslüman bir daha vardı sahada. O boy, o fizikle eğer Messi, Maradona değilsen senden bir halt olmaz. Rüzgardan düşüyor, topu yetiştiremiyor. Halı saha topçusu, her kesi çalımlayabiliyor. Ama çalımladığı adam tekrar karşısına çıkıyor. Adam eksiltmeyi bırak, etrafında dönene kadar bir kaç kişi daha yetişiyor. Ara sıra attığı şut isabet kaydedince umutlanıyoruz, banko oyuncu sayıyoruz. Galatasaray futbolcusu değil diyeceğim ama yanlış olur. Bizim lige çok bile. Bizim maçlar langırt maçı diye yıllardır yazar durur, kendim okurum. Ne kadar kötü futbolcuları koyarsan koy, ligin son maçına ya birinci ya ikinci olarak çıkacaksın. Her takım her takımı yener, alavere dalavere Kürt Memet nöbete gider. Bir bakarsın şapkaya biri el atar o kadar takım içinden ya seni, ya suyun diğer yakasındaki takımı çeker. Sen de kendini İmparator sanırsın, itler ürür, kervanlar yürür. ne işe yarıyorsa bir teneke kupa verirler, resim çektirir, kulübün camekanına dizersin.

36.000 kişi giriş yapmış turnikelerden. Ali Sami Yen'in 3 katı Galatasaray seyircisi var Arena'da. Maç başladıktan yarım saat sonra girip, maç bitmeden 20 dakika önce çıkan statü sahibi, kart sahibi monşer seyirci. Sami Yen kahrı çekmiş kapalı tribün seyircisi de kale arkasında çetelere teslim olmuş. Maçla, oynana oyunla, pozisyonla alakası olmayan tezahüratlar yapılıyor. Kızmaca darılmaca yok, bu seyirci takıma hiç bir maçı aldıramaz. Bu futbolcu kadrosunun da taraftarlar umurunda bile değil. maç başı paralarını alırlar, biri dokunur dokunmaz yere yatarlar. En ufak bir kıl dönmesinde, mide bulantısında oynamazlar. Fazladan 1 metre koşmazlar, futbol bu 3 netice derler, önlerindeki maça bakarlar.

Biz mi? bizim gidecek hiç bir yerimiz yok. ben son bir hamleyle, o da o maça kadar çözülmez isek, mançester Birliği maçına tribünlerin kuytu bir köşesinde jübilemi yapacağım. Seni uzaktan sevmek, aşkların en güzeli şarkısını söyleyeceğim. Rotasyonun batsın emi hocam, Ufo, 3 gün sonra sakatlansaydı bu kazmayı alacakmıydınız? Semih, değil 3 günde bir, 3 saatte bir maça çıkardı.

Muslera'nın emeğine yazık oldu. Galatasaray'ın golüne kadar oynanan oyun 5. sınıf liglerde oynanan oyundan farksızdı. Umut'un Burak'ı düşündüğü kadar, Burak'da Umut'u düşünseydi, her şeye rağmen bu iğrenç futbolun adını galibiyet olarak yazdırabilirdi. 15 günlük ara var, mutlaka bizden bir kaç sakat çıkar. Bu süre içinde Melo toparlayamazsa bizi gelen geçen takım yener. Melo'nun kötü olduğu bir takımda da Selçuk'tan kimse iyi oyun beklemesin. Melo'nun yerine oynayabilecek klasta da hiç bir futbolcumuz yok. Son dakikalarda oyuna Yusuf  Yusuf girdi. Büyük takım son saniyelerde gol yemez, yerse de bana kimse mazeret sıralayamaz.

Dua etmesini bilen Galatasaraylılar, yarın Fenerbahçe'nin kazanması için şimdiden abdestini alsın. bari Beşiktaş  tamamen devreden çıksın. Fener'in dışında hiç bir takım bizi motive edemez. Şampiyonluk yıldızını Fener'den önce almak için bari diri kalır takım. Eğer Fenerbahçe yarıştan koparsa, biz kesin olarak Şampiyon olamayız haberiniz olsun.

     

3 Eki 2012

Kurtlar Vadisi HELL; Galatasaray- 0 Braga 2

6-7 yıldan beri, antrenmanını yaptığımız Avrupa Şampiyonlar Ligi'nin ilk imtihan maçına hazırlamıştık Arena'yı.  Kurucu ortağı olduğumuz turnuvanın hasretinden, olanca coşkumuzla tribünlerdeydik, binlerce Galatasaraylılın ilk uğrak ilk savaş yerinde. Tribünlerin Reis'i, bağırmayan, sarı kırmızı alamet taşımayan, ağır Abisi, nasıl olmuşsa cezaevinden izin almış Kasap Gökhan'ı, tribünün önündeki kulenin içindeki Sucu'suyla, gün sayan Yılmaz Başkan'ın hayaletiyle, UltrAslan lideri Oğuz Altay'ıyla ve takımın zaferlerini bir kez daha canlı görebilmek için çağrıya uymuş, kırmızıya, Cehennem ateşini üzerilerine giymiş 50.000 yandaşıyla  hep beraberdik. Koskoca Galatasaray'ın nam salmış taraftarının ortak mekanları, artık net olarak belli olmuştur ki, bu ağır abilerin siyasi görüşünü, yaşam biçimini görsel ve avaz olarak sergiledikleri, yaşattıkları ve ne yazık ki yığınların da hoşuna giden bir Vadi'ye dönüşmüş durumdadır. Fatih Sultan Mehmet, gözümün önünden yavaş yavaş surların tepesine çıkarken, Ali Sami Yen Cehennemi'nden, Kurtlar Vadisi Cehennem'ine geçişin mühürü vurulurken,  aynı zamanda yıllara yayılan uzun tribün geçmişim de bir film şeridi gibi iki damla yaş olarak kareografi kartonlarına süzüldü.

Tarihin en büyük gasplarından birini, Avrupaya açılan pencere gibi gören bu sığ kafa, 2000 yılını yaşamamış anlaşılan. Biz Arena'ya, Ali Sami Yen'de gömülü, Avrupa'nın nice mağrur, nice kibirli büyük takımlarının çanak çömlek kırıntılarıyla göçtük sanıyorduk, yenilmişiz, kaptırmışız,asıl şimdi gasp edilmişiz. Belki kurucusu olduğumuz o büyük maçın anısına,  son bir kez daha sarı kırmızı formamı giyer, bayrağımı alır,  Mançester maçını da, cefasını bizim çektiğimiz, şimdi sefasını pisikopat  kafaların çektiği tribünlerin kuytu bir yerinden seyreder, ağlar ve sonsuza kadar alır başımı giderim.

Dakika 85, uzatmalarla beraber 10 dakika var. 3 dakikada koskoca Milan'ı indirdiğimiz unutturulmuş çocuklar,''Ölüm varmış, körku varmış'' diye zırlamaya başladı. Daha dündü, 2-0 yenik gönderdiğimiz takımı ikinci devre sehpadan alıp, Real Madrid'e kan kusturduğumuz maç. Son saniyede Selçuk İnan korneri paslaşarak kullanıyor. Kimse öğretmemiş, hatırlatmamış, kenardaydı oysa o maçın kahramanları, takım ölü gibi oynuyordu, şimdi olsa metroya geç kalmamak için 1-0 yenik takımın taraftarı gibi boşaltırlardı tribünleri. Allah'tan umudu kesenler, Hagi'den kesmemişlerdi. Tugay'dan aldığı topu, Bilbao Spor ağlarına mıhladığı anı ve hemen sonrasını yaşayanlar, her halde dün gece çok özledik dedikleri Şampiyonlar Ligi marşı çalarken anca teşrif buyurup yerine oturan, maç bitmeden tribünleri terkedenler değildi.

İlk yarı bittiğinde tabela Galatasaray'ın topla %69 oynadığını yazıyordu. %31 le oynayan rakibi, bir gol atmış, 3 tane kaçırmışken Kurtlar Vadisinin zebanilerini arkasına almış Büyük Galatasaray'ın tek şutu bile yoktu. Top bütün Galatasaraylı futbolcuları ikişer kez tavaf ediyor fakat bir türlü gol olması için gereken bölgeye geçmiyordu. Geçmesi gereken anlarda da Kayserililerin at niyetine kakaladıkları Eşşek bir tarafta, Akhisarlı garibanı çalımlama yeteneği olan, korneri bile yetiştiremeyen Emre Çolak diğer tarafta % 31 le oynasınlar diye topu rakibe teslim ediyorlardı.

İlk 10-15 dakika geçtiğinde endişeli gözlerle kale arkasından uzak kaleye doğru bakıyordum. Ara sıra da Fatih Terim'e. Golün atılması için ne demiş olabilirdi acaba futbolcularına? Serbest vuruştan, kornerden, tesadüf  langırt golü dışında, atılması planlanan bilinçli bir golün planlamasını Grande nasıl yapmıştı? Böyle bir gol, ancak tek bir şartın finalde oluşmasına bağlıdır. Gol anında en az rakip futbolcu kadar senin adamın gol bölgesinde olacak. Yani son bölgeye adam eksilterek, fazla adamla gideceksin başka da bir yolu yok. Barca gibi kendi yarı sahanda, geriye yana paslaşabilirsin elbet, ama eninde sonunda bir delik aramak, bir pusuya düşürmek için yapılır bu paslaşmalar. Bizim yaptığımız gibi, top bende kaldığı sürece gol yemem mantığıyla, spor yapmak için değil. Verkaç teşebbüsünde bulunanlar, beğenmediğimiz Riera, topu kaybetme pahasına ileri taşımak isteyen formsuz dediğimiz Melo, tehlikeyle burun buruna olmasına rağmen kazmaca, değil, futbolcuca topa müdahele etmeye çalışan Dani, 2-0 yenilmiş bir takımın, maça her şeyini vermiş olmanın huzuruyla son kalan taraftarı teselli için tribünleri dolaşan Eboue ve bütün yükü, sorumluluğu genç yaşında sırtlanmış, kahramanca savaşan Semih Kaya.

Bu maçlara ağırlık koyması için ufak bir muz cumhuriyeti merkez bankası bütçesiyle alınan Hamit Efendi'nin baldırındaki tüylerden biri döndüğü için bu maçta oynamadı. Senede 2 milyon Yuro alan Elmander, yediği besinden zehirlenmiş. Ne yedin kardeşim, fakirlikten ithal, bayat balık yedin de arkadan ayran mı içtin. Zengin adam yediği yemekten zehirlenir mi? Hoş oynasan ne yazacak?, it gibi koşmaktan, 3 metreden kaleye topu vuracak dermanın kalmayacak nasıl olsa. Bırak kolunda serum takılı kalsın, sen bize Elazığspor maçında lazımsın, kıpırdama yerinden.

Ya sen geçen yılın prensi. Oynadığın maçlar tatbikattı koçum benim. Şimdi savaş zamanı. Büyük bir ordunun en önemli silah gücü olduğunu kimse söylemedi mi sana? Aldığın her topu, -10, -20 dereceyle geriye vermek sana yakışıyor mu? Umut diye bir adam daha var, yalnızlığına küsmemiş, Tay Burak'a atmaya çalıştığın pasları ona da atmayı aklına getirmedin mi? Bilmiyormusun ki Tay, çoğu zaman ofsaytta bekler? Ona pas atarken aynı zamanda kafanı yana çevirip hakeme bakacaksın. Küstün mü?, Serbest vuruşları, kornerleri neden bırakıyorsun başkalarına? Senden daha mı iyi atacaklar?

Grande, sen değilmiydin çaylaklık zamanlarında bu takımları tepeleyen? Biz Braga diye bir takım Ali Sami Yen'e düştüğünde maça komedi filmi seyretmeye gelirdik. Taffarel'e top gelse de kurtarış seyretsek derdik. İyi baktın mı hocam, onlarda Galatasaray'da oynayabilecek kalibrede bir oyuncu varmıydı? kalemize top gelirken Yusuf Yusuf oluyoruz. gelen bir hava topuna da bizimkiler vursa diye iç çekiyoruz. Koskoca bir ilk yarıyı iki sol açıkla oynayıp, Kara Boğa'yı ateşlere attığını görmedin mi? İki sol açığını toplasa, bir adam etmeyeceğini koskoca Fatih Terim'in hesaplaması için, yenen golle kombine mi yapması gerekecekti.

Dün gece maça ilk giren taraftar belki de bendim, son çıkanlardan da biriydim. Galatasaraylı futbolcuların çoğunun, kendi oyunlarının altında bir maç çıkardığını üzülerek seyrettim. Yıllarını yüksek Galatasaray ideolojisinin ateşiyle geçirmiş, bu ideolojiyi karınca kararınca yaymış biri olarak rahat uyumadım. Dost olmayana sitem edilmez, çok kötü duygular içindeyim. Dün gece seyrettiğim Galatasaray bana şaka yapmışsa,  benim Galatasaray'ım bu Braga'yı, deplasmanda hezimete uğratır, Kluj bize rakip bile olamaz, Mançester'le de daha önce gördüğümüz hesabı kontrol için bir kez daha kalamozayı açarız.

Son sözü eve gelirken polis, kimlik kontrolü yapmak için arabayı durdurduğunda söyledi. ''Geçmiş olsun''