18 Nis 2012

Beşiktaş Çarşısının Çapulcuları


Yazılarımı okuyanlar bilir, Beşiktaş'la ilgili pek bir şey yazmam. Senede iki defa mecburiyetten Beşiktaş'ı seyrederim, bizim maçların dışında benim için Beşiktaş yok hükmündedir. Küçüklüğümden, delikanlılığıma kadar benim de ocağım olan İnönü Stadı tribünlerine, son 30 senede 1 defa gitmişim. Maçlarını merak etmem, maçlarında taraf olmam, Antalyaspor'dan ne kadar hoşlanmıyorsam, Beşiktaş'tan da o kadar işte. Hatta şunu da itiraf edeyim, Fenerbahçe- Beşiktaş maçlarında her ne kadar bana ne modundaysam da, içten içe Fener yensin isterim. Çoğu Galatasaray'lının aksine biz Şampiyon olamayacaksak, Fener yerine Beşiktaş şampiyon olsun diyenlerden değil, Fener şampiyon olsun diyenlerdenim.

Beşiktaş, takım olarak büyük takım değildir. Her ne kadar 3 büyüklerden biri diye bugünlere kadar yutturula geldiyse de, bu durum futbolumuzun global kraliyet ailesinin, bir ekmek kapısı daha aralaması ve ne yazık ki bulması sebebiyledir. Kimi zenginler, ya da zengin olmak isteyenler Beşiktaşlı görünerek(bakınız, Demirören halkı) sömürecek bir takım ve o takımın yandaşı daha yaratmışlardır. Anadolu'nun herhangi bir şehrinde gelene geçene hangi takımı tutuyorsun diye sor, % 3 Beşiktaşlıya rastlayamazsın. Hele ki yurt dışında Beşiktaş diye bir yabancıya sorsan, aptal aptal bakarlar.

Beşiktaş ilçe takımıdır. İstanbul'un en güzel bölgesinde ve son sarayın bulunduğu mahallede ve en çok da İnönü Stadının yürüme mesafesinde olmasının avantajıyla tesadüfen büyük gözükmüş, piyasaya ayıplı mal olarak sürülmüştür. Galatasaray ve Fenerbahçe bir semt takımı olarak, homojen bir şekilde önce bulunduğu şehir, sonra ülke ve yurt dışı olarak  ve dahası kendi payımıza alınan Avrupa Kupalarının yarattığı ivmeye bağlı olarak, büyük takım olma vasfını kazanırken, Beşiktaş kalabalık bir ilçe takımı olarak sadece lokal bir sahiplenilmeyle, işte ligimizin son süper final maçlarına kadar gelebilmiştir. Bir Beykoz, bir Kartal, bir Pendik, bir Alibeyköy neyse, Beşiktaş da odur. Bu saydığım takımlardan büyüklüğünün tek sebebi, ülkenin en büyük tarihsel stadının Beşiktaş ilçesinde yapılmış olmasındandır. Dükkanlarını bırakıp, yürüyerek maça gidenler, maç bitiminde yine yürüyerek dükkanlarını açabilmişler, gide gele, konuşa, bağıra çoğalmışlardır.

Beşiktaş takımın analiz etmek için çok bile yazdık. Şimdi biz gelelim bu sıradan, sırtından sebeplenen bir kaç holding sahibinin itelemesiyle her sezon ligin güçlü takımlarından biri olan Beşiktaş'ın tarafı olan, maçlarıyla eğlenen, kendini adam yerine koyan, kendini büyük takım taraftarı sanan çapulcu yığınlarına.

Tartışma sıfır, ülkemizin en aşağılık, en aptal, takımına en çok zarar veren, tıklım tıklım tıkıştıkları İnönü Stadı direkler arasından gürültü kirliliğinden başka bir şey çıkaramayan, oynanan maçla alakası olmayan, ağız ishali, küfür makinası taraftardır. Taraftar dediğime bakmayın, lafın gelişi, bu yığınlar Beşiktaş'ın bile tarafı değildir. ''Maç var dediler geldik, küfürümüzü, kavgamızı ettik, maçın neticesinden bağımsız çarşımıza dönüyoruz''dan başka cümle kurabilen yoktur aralarında.

Maçın henüz 20. dakikası, takımları da iyi oynuyor, var mı  yok mu belli olmayan kıl payı ofsayttan geriye düşmüş. Kime karşı? 34 lig maçı bitiminde 22 puan fark yediği Şampiyon'a karşı. Biz geçen sene utancımızdan sokağa çıkamadık. Bin türlü kepazeliğin direk içinde olduğu halde, ülke futbol konjöktüründen haberi olmayan, bir iki salak tarafından icat edilen bir turnuvayla, 3 maç daha küfür etme, 3 maç daha eğlenme şansı verilmiş size, daha ne istersiniz çapulcular?

Sanırsın ki yenerse Şampiyon olacak, rakibinin kim olduğundan habersiz, 3 ay sonra hangi stadyumda küfür edeceği belirsiz, bir daha ne zaman Avrupa takımı göreceği hak getire, Beşiktaş Çarşısı imiş ortalığı pislik götüre. Zaman zaman duyarlılık gösterdikleri yalanlarına şahidiz. Hasankeyf'in sular altında kalmasına razı değiller, şike yapanların ceza almalarına da. Beşiktaş tarihinin belki de en sevimli hocasının  ligin bitime 2 ay kala kovulmasına, sezonu Aziz Yıldırım'ın ranza arkadaşı olarak geçirmiş, kariyeri sıfır, futbolculuk geçmişi sıfırın bir üstü olanın tekrar leşe konmasına da karşı değiller. Takımının en  Karizmatik oyuncusunun salladığı hazreti tabandan sonra hakemin acıyıp atmamasına karşı değiller, tıpkı çaylak hocalarının o Karizmatik futbolcuyu oyundan alıp yenilginin baş sorumlusu olmasına karşı olmadıkları gibi.

Muhakkak vardır, içlerindeki masum, dürüst, ahlaklı, takımını en saf bir şekilde seven, haksızlığa karşı duruşu olanlar. Karıncayı incitmeyiz dediysek, böcekler durumdan vazife çıkarmasın. Büyük Beşiktaş taraftarı olmak isteyenler beni iyi dinleyin. Bu size ilk ve son çağrımdır. Çok daha beter günlere hazırlıklı olunuz. Belki bir daha Galatasaray maçı seyretmeye ömrünüz yetmeyebilir. Soydular sizi, siz çapulcuların arasında asimile olmuş fedakarca desibel desibel ''Kartal gol gol'' diye 12 parmak bağırsaklarınızı yırtarken sattılar gelecek sandığınız güneşli güzel günlerinizi. Sonra da kaçtılar, kalanlar şimdi, ılık ateşte kurbağayı haşlıyorlar. Uyanın, kazandan kendinizi atın kurtulun. O ılık ateş gittikçe harlanacak, pek kısa zaman içinde mayışacaksınız, zıplayacak dermanınız kalmayacak. Aynı takımı tutma bahtsızlığına uğradığın çapulcuyla maç seyretmek zorunda kalırsan, etrafın en ufak bir kıvılcımda panik içinde kalacak, sen başını dik tut. Onlar organize küfür ediyor olacaklar, takımları gaza gelsin gol atsın diye, atamaz, hiçbir futbolcu küfüre karşı hünerini sergileyemez, sen sus. Bekle, hayal et, bu ulusun evlatlarının daha önce yaptıklarını gözünün önüne getir, lanetle hatırlayacağına ben de yapabilirim de. Takımın zafer ve yenilgi ile daha çok karşı karşıya gelecek, bu iki hokkabaza aynı şekilde davran. Yenildiğinde ağla, gülmek hep beraberdir de, ağlamak çoğu zaman tek başınadır. Her şeyini bağladığın takımın, bir final maçını da kaybedebilir, yıkılma, yeniden denemesine yardımcı ol..

Kısacası canım kardeşim, sürüden ayrıl, kurtlarla boğuş. Hadi şimdi, bu gece, durma, size, çarşıya yakındır. Git Yıldız Parkı'na, lale zamanıdır. Kopar beyazından, koy yastığının altına öyle uyu. Siyahı ara, kokuyu duy, Sabah uyandığında hissettiğin şeyler, büyük takım taraftarı olmanın dayanılmaz onur ve gururu olacaktır.

17 Nis 2012

Bayraklarınızı Yıkayın Şampiyonluk Yakın; Beşiktaş 0- Galatasaray 2


MAÇKOSKOP
KADRO:
Muslera
7
Ebu
5
Ufo
6.5
Semih
8
Hakan Balta
5.5
Melo
8.5
Selçuk
2
Engin
7
Neco
5
Elmander
5.5
Riera
6

ZURNANIN ZIRT DEDİĞİ AN:
Aydın Yılmaz için oynama ihtimali olur diye maçın adamı olacak demiştim Cumartesi günü. İlk 11 de yoktu, aynı takım çıktı bugün de sonradan girdi. İsmail Köybaşından da ümitliydim, benim yüzümü kara çıkarmadı. O bölgede topla buluştu Aydın, karizma karizma çizdirmek uğruna, kırmızı pahasına çekti formasından. Eski cılız Aydın olsa feryat figanla çimleri öperdi, üstelik çok kötü oynadığımız dakikalarda Karizmayı attırabilirdi. Delikanlılığı tercih etti, defalarca çektiiğişutlardan birini daha çekti. 30.000 zurna o an zırt dedi.
-
VARİL:
Selçuk İnan; Maça kötü başladı,ilk yarı ortalarında dengeyi sağladı, maça ağırlığını hissettirmeye başladı. Kullandığı serbest vuruşta Rüştü tecrübesi golü önlemese, maç bazındaki formu çok daha yukarıya çıkabilirdi. Belki Selçuk bu maçta daha çok savunma özelliğini kullandığından beklentimizi karşılamadı. Biz rakip takımı izlemediğimizden, kendi futbolcumuzun hamlelerini sayıyoruz. Sarı kart aldıktan sonra oyundan hepten koptu. Nitekim Grande’de benle aynı fikirdeydi, maçı tamamlatmadı. Bilmiyoruz, hoca maçın sonlarında tansiyonun çok daha artacağını hesaplayıp, hekemden korktu, olası bir kırmızı karttan kurtardı.
-
GLADYATÖR:
Felipe Melo; Maça kötü başlayanlardandı. Selçuk ile kendisinin maça kötü başlamasını taktiğe bağlıyorum. Topu Beşiktaş’ın kullanmasına müsaade edip önce gazlarını çıkartmayı tercih ettiler. Nitekim dakikalar ilerledikçe bu takımın vazgeçilmezi olduğunu bizlere bir kez daha teyit ettirdi. Mezarlıkta geceleyin başı boş bir pitbull ne kadar korku verirse, orta sahada Melo o kadar tehlikeli. Bir maç daha olsa ayı tempoda oynar. Beşiktaş orta sahasının en teknik futbolcusu Fernandez, kaleye giden yolda her delik aradığında karşısında Melo’yu buldu. Maçın sonlarına doğru kuduran Beşiktaş seyircisine bulaşmayarak maça aşılı çıktığını gösterdi.   
BOROZANCI:
Hüseyin Göçek; Maçı karakolda bitti. Attığımız golde herkes sarı çizgiyi bizim aleyhimize çizeceğinden hatalı bulunacak. Yan hakemin verdiği devam kararıyla ipe götürüldü. Çok kötü bir yönetim gösterdi ama tek tek pozisyonlar incelense verdiği hatalı kararların çoğu Beşiktaş lehineydi. Selçuk’un sarısı gereksiz, sırtına yediği karateci tekmesi kırmızı karttı. Maçın kendisi açısından en önemli pozisyonunda ofsayt yoktu. Melo’nun bir bacağı 10 cm Rüştüye yakınsa diğer bacağı yarım metre Muslera’ya yakındı. Yenilgiyi hakeme bağlayan kolpacılar, oynamayı bilmeyip yerim dar diyen cahil gelinlere benzediler.     
-
BİR SORU – BİR CEVAP:
Beşiktaş seyircisi mi, Fenerbahçe seyircisi mi daha iğrenç?
Fener seyircisi dahil, Dünyanın en adi taraftarı Beşiktaş taraftarıdır. Bu maçla alakası yok, yaptıkları tezahürat değil, gürültü kirliliğidir. Ben Beşiktaş kaptanı olsam maçın her hangi bir anında durup, seyirciyi sustururum. Büyük bir ceza alacaklar, ama kesinlikle takım ödül kazanmış olacak. Bu seyirciyle top falan oynanmaz.  
-
İMPARATOR:
Fatih Terim takımı Cumartesiye hazırlamıştı. Biz taraftar bile  bugün Cmartesiden daha az maça motive olabildik. 2 gün önce sarı kırmızı bayraklarımızla rakı balık eşliğinde evi tribüne çevirmişken, bugün atkısız, şapkasız, pilav patatesle maçı izledik. Beşiktaş için ölmüş eşeğin kurttan korkmaması misali fark yoktu. Fatih Terim için iş kolay değildi. Maçı çok güzel yönetti. Golü bulduktan sonra, kontrollü oyunu sürdürüp, fazla sıkmadan ikinciyi bulup dönme arzusundaydı. İkinci yarı tamamen topa bastı. Takım savunmasına geçti. İş sarpa sardığında yanında imdada koşturacağı kozları vardı. Oyunun her kademesinde hayata geçireceği planı vardı. Kazayla gol yesek, Baros’u alacaktı. Aydın ameliyatı yapınca, Baros istirahata devam etti. Maçın sonlarında oluşan futbol dışı karambollerde takımı olay mahallinden uzaklaştırdı.   
-
ORDAKİLER:
Gittiğim, seyrettiğim maçlarda çok kötü, çok iğrtenç seyirciler gördüm. Ama bugünkü Beşiktaş seyircisi kendini de aşıp iğrençlik rekoru kırdı. Takımına tezahürat yapmak yerine 90+ 4 dakika her hangi bir insanın yapamayacağı şeyi yapıp küfür ettiler. Bu kadar organize, senkrone küfür, ardından fiili saldırı tam çarşının ruhuna uygun hareketlerdi. Türkiyede futbolu yöneten biri olsa en az 1 sene bu takıma maç seyretmeyi yasaklardı. Bu maça kadar ordakiler deyince hep bizimkileri yad ettik. Biz bu maç orda olamadığımız için, orda bulunan insan görünümlü yaratıkları yazdık. Beter olsunlar, hatta Fenerbahçe’ye de yenilsin 4.olsunla, alttan gelen 5. ye de çarpılıp Beşiktaş çarşısında limon satsınlar.  
ANALİZ:
2 gece 3 gündüz süren maç aslında çok daha önceden başlamıştı. Hafta başında taraftarın beklentisini Terim hayata geçirip, dayak atanla dayak yiyeni antrenmana çıkarınca ucuz beklentiler içinde olanlar, zaten  turnuvaya geriden başlamışlardı kalelerinde bir gol daha gördüler. Bu Galatasaray mutlaka bir çözüm üretir üretmesine de eldeki kuş her zaman daldaki kuştan daha evvel gelir. Melosuz orta saha, köpeksiz köy meydanıdır. Hiçbir şey de olmayabilir, çakallar değneksiz de gezebilir. Fatih Terim’in elinde bir zabazingo var, milyonlarca Galatasaraylının ortalama görüşünü anında kendisine bildiriyor. Semih Kaya’nın ilk 11 çıktığı andan itibaren aklımdan, kalbimden ne geçiyorsa inanılmaz bir biçimde Hoca tarafından hayata geçiriliyor.
Cumartesi, maça bugünden daha hazırdı takım demiştik. Nısanın ortasında yağan bir yağmur sahayı göl haline getirdi. Eskiden kar, yağmur yağdığında, seyirci erken maça girdiğinden yardım istenir, takta paspaslar ellere tutuşturulur, su veya kar kürülürdü. 40 sene sonra değişen bir şeyin olmadığını gördük. Günümüzde sıradan bir laz müteahhitin yaptığı inşaat bile sele karşı önlemliyken, koskoca İnönü Stadını, milyonlarca doların döndüğü dolapta logarları tıkalı görmeyi içime sindiremedim.

Pazar günü Fener turnuvaya galip başlayınca Namık kemal Köprüsündeki vak vaklar umutlandılar. 34 maçta 22 puan fark yemiş Beşiktaş’tan lidere çelme bekleyenlerin dualarıyla maç başladı. Ezberlediğimiz takım, ezberlediğimiz dizilişle bakalım Beşiktaş nasıl oynayacak diye kısa bir bölüm izlemede kaldı. Ama maçın seyirci bizdik onlar oyuncusuydu, sıkıldılar seyretmekten, oynamaya başlayınca da bildiğimiz oyun düzene geçti. İlerde hücum pres, rakibin etkili adamlarına rahat top kullandırmama. Topu kaptığında, adam eksiltme gol bölgesinde fazla adam bulundurma.

Cılız Beşiktaş ataklarının helyum gazı alınınca, galibiyetten en ufak bir kuşkusu olmayan taraftar golü beklemeye başladı. Muslera’nın bu sene yaptığı kalecilik dışı tek hatayla bulunan pozisyon savuşturulduktan sonra, Neco’yla, Selçuk’la, Elmander’le ölçme, biçme işlemleri başladı. Kalenin koordinatları ytam olarak ezberlendikten sonra operasyon başladı. Melo’dan yediği dayakla aklı başına gelip, takıma katkı vermesi gerektiğini belleyen Rirea, korneri ısrarla el bombasına çevirdi. O top girecekti, girmese en fazla 2 pozisyon sonraki girecekti. Tam çizgideydi, Hüseyin’in hiçbir dahli yoktu. Pitbull’un hırlaması, kavga eden iki futbolcunun golü verilen kararın isabetliliği açısından iyi bir ironiydi. Top bir şekilde içeri girdiğinde klasik Rüştü kolunu seyrettik. Yediği gollerin % de 80inde elini havaya kaldırıp hakemden medet beklerdi.

Golden sonra Beşiktaş seyircisinin küfürlerini anlamaya çalıştık, maç seyretmekten ziyade. Devreye galip girmek, devre aralarının Dünyadaki en büyük Antrenörü için ne demek en iyi biz biliriz. Galatasaray, devre arasında en az bir gol atmış olarak sahaya çıkacaktı. Maçın kazaya kurban gitmesine müsaade edilmeyecek bir şekilde devam etmesi sağlandı. Elmander, gol atmayı düşünmekten çok, topun kalemize mümkün olduğunca uzakta kalması için çabalıyordu. Beşiktaş son barutunu kullanıyordu o dakikalarda. Veli’nin 49-50den vurduğu müthiş şutu Muslera kendine yakışır şekilde çıkardıktan sonra, Hoca’nın futbolcu tornasından çapakları alınmış şekilde çıkan yeni mamul Aydın, son noktayı koymak üzere sinsice sahaya sızıyordu. Çok geçmeden bir büyük takım golü seyrettik. 28 saniye süren bir azaptan, 8-9 futbolcu pasından sonra önüne alan Aydın, delikanlıca sürükledi topu. Doksanın örümceği rahatsız olurken, Rüştü’nün elini havaya kaldırması için vakit yoktu.

Eserim Semih için maç be maç yazacaklarım bitti. Şampiyonluktan sonra hikayesini, destanını yazacağım yazabilirsem. Bir stopere hayran olacağımı hiç aklıma getirmemiştim. Bu akşam Engin Baytar'a da ayrı bir selam çakarak burun farkıyla takımdan ayıralım ve oynadığımız takım oyununa saygımızı sunalım.   

Kuşkumuz yok, bir sezonda iki defa şampiyon olunacak. Formaliteler tamamlanıyor. Halı sahada maç kopunca yenik takım cıvır ya, aynen böyle olacak. Bu gece Beşiktaş cıvıdı, mızıkçılık yaptı kaçtı. Pazar günü de aynı son Fenerbahçe’yi bekliyor. Zaten angarya diyecekler, biz zaten Avrupa’ya gidemeyecektik diyecekler, mümkün olduğunca Galatasaray’ın şampiyonluğunu değersiz gösterme yarışı yapacaklar. Varsın yapsınlar, takımlarının % 60 futbolcusu yabancı olan bir ligte, Emre’si, Aydın’ı, Sabri’si, Semih’i olan takımı doya doya seyredelim. Ne kadar gururlansak az.

Şampiyonluk yakın, bayraklarınızı yıkayın.   

8 Nis 2012

Gol Atmayan Kalmadı; Manisaspor 0- Galatasaray 4


MAÇKOSKOP
KADRO:
Muslera
10
Ebu
5
Ufo
5
Semih
8
Hakan Balta
5
Selçuk
8
Engin
3
Emre
-2
Sabri
-1
Elmander
1
Neco
1

ZURNANIN ZIRT DEDİĞİ AN:
Penaltı oldu, beklentimiz ve stadyumu dolduran taraftarın isteği penaltıyı Muslera’nın kullanması yönündeydi. Takımda gol atmayan(atamayan değil) tek futbolcu için hedef belirlenmiş, maçta gol yemeyip tarihe geçmesi, gol atarak da belki de hiçbir takımda olmamış şeyi gerçekleştirmesiydi. Terim işi garantiye almak istedi attırmadı.   
-
VARİL:
Emre Çolak; takımın her zamanki gibi en çok koşan futbolcusu, 40 yıllık banko futbolcusu görünümünde oynadı. Olur olmaz yerden şut çekti, gereksiz atıldı. Fiziği kuvvetli futbolcular karşısında çoğu zaman eziliyor. Bu kadar kolay ve beyaz bayrak çekmiş takım karşısında bile iki sarı karttan atılması yakışmadı.
-
GLADYATÖR:
Semih Kaya; Emin değilim ama belki de en çok topla oynayan futbolcuydu. Zeki çevik ve akıllı sporcu olması her geçen maç kendisini biraz daha fazla büyütüyor. Havada ve yerde bütün toplardan galip çıktı. Son derece soğukkanlı, kademelere kusursuz, zamanlamada muhteşem, Muslera’nın gol yememe rekoru kırmasındaki en büyük faktör oldu, en önemlisi milli takımın iki stoperini devre dışı bıraktı. Oynanacak 6 maçtan yüz akıyla çıkar ve adını Galatasaray tarihine oynadığı ilk sezonda yazdırır.
Aslında maçın en büyük futbolcusunun Selçuk olduğu aşikar. Kimsenin hakkını yiyor değilim. Ancak benim parametrem de hal ve gidiş notunun önemi büyük. Selçuk beklediğimiz oyununu oynuyor, sezon başında sorsalar en az 10 maç takımın en iyi futbolcusu olur derdik zaten. Ne var ki Semih için, bizim gibi fosil, idealist, ombusman Galatasaraylılar dışında değil maçın adamı olması, 30 kişilik kadronun içinde olması bile beklenmiyordu. Bu yüzden ben tabelaya bakmıyorum, süper final öncesi nasıl en çok puan bizden siliniyorsa,i Selçuk kardeşim de kusuruma bakmasın sadece bu yüzden daha büyük olandan kırpıp, istikbalimizin en önemli futbolcusuna ekliyoruz.           
-
BOROZANCI:
Suat Aslanboğa; Ben yazı yazarken Markus Merk hakemin verdiği bütün kararların doğru olduğunu söylüyor. Aynı fikirdeyim, hakemin verdiği penaltılar başka takım taraftarı için ağır olabilir ama değil. Aptallık auta giden topta Aydın’a giren defans oyuncusunun. Ayrıca diğer Yiğit, direk kırmızılık hareketinde bile itiraz ediyor. Aman ha iyiki etmiş, bu maçta da öğrendik ki ligimizin en pislik futbolcusuymuş. Sarı kart rekoru kırmış.  
-
BİR SORU – BİR CEVAP:
Muslera’nın penaltı kullanması rakibe saygısızlık mıdır?
Değildir, tarihe bir not düşme fırsatı gelmiştir. Terim, rakip Fenerbahçe bile olsa o penaltıyı Muslera’ya attırırdı. Nitekim o penaltıya talip olan Necati ve Selçuk varken, taraftarın yoğun tezahüratına Hoca sessiz kalmadı. Kenardan verilen işaretle topun başına geçen Muslera çoğu Galatasaray futbolcusundan çok daha teknik bir şekle topu kullandı. Olmaz demeyeleim, penaltılara kalmış bir maç olursa demek Muslera penaltı atarken vevese yapmayacakmışız.
İMPARATOR:
Grande maça tam kardıo çıktı. İşin şakaya gelir tarafı yoktu. Rakip düşmüş bile olsa saygı duyulacaktı. Alınabilecek maksimum puandan taviz yoktu. İlk yarı takımın iğrenç ötesi futbolunu bizim gibi o da seyretti. Maçı sereden milyonlarca Galatasaraylıdan bir kişi bile maçtan endişe duymuyorsa, Terim’in mutlaka bir şeyler yapma ihtimali olduğu, hatta yaptığı gerçeğidir. Ufak bir oyuncu değişikliği, maça etkisini somut olarak gösterdi ve peş peşe gelen goller, meltemli bir ege akşamında tribünleri dolduran taraftarı huzur içinde, şarkılarla, bayraklarla geldikleri yerlere gönderdi.     
-
ORDAKİLER:
Ege taraftarının şansı varmış. Manisa çok önceden teslim olduğu için meydan onlara kaldı. Şampiyonu olabildiğince çok, olabildiğince coşkulu karşıladı, maçına katkıda bulundu ve büyük takım taraftarına yakışır  bir şekilde geri gönderdi. Şampiyonu İstanbul taraftarına sağ salim teslim etti. Muslera’nın ilk penaltıyı atması için isteği takdire şayandı. En ufak bir endişe duymadan, Muslera’ya güveni gurumuzu okşadı.   
-
ANALİZ:
Maç aslında hakemin düdüğüyle değil Melo’nun yumruğuyla başladı. Sebebi hiç önemli değil, yapılan yorumlara bakılırsa da piskopatından Polyanna’sına kadar bulaşan Galatasaraylılar görüş bildirmiş. Ben eksik kalacak değilim. Sebebii, sonucu önemli değil, şiddet yanlısı değiliz elbet, ama şunu yazabilirim, melo ile Riera’yı Taksim Meydanında kavga ederken görsem ben de Riera’ya girişirim. Burası Mevlevi tekkesi değil, huzura değil kupalara, şampiyonluklara ihtiyacımız varken, eğer Riera mağdur olmuşsa gidecek Melo’yu mahkemeye verecek. Benim için Melo bu takıma gelmiş geçmiş en iyi 10 adamdan biridir, kavga illaki darp olacak değil, her maç kavga ediyor zaten Melo. Takımın motoru, dinamosu, sıkıntıya düşüldüğü anlardaki ara gazı, gerekirse Riera’da bir şekilde Melo’yu bir yerde kıstırsın, İspanya’dan akrabalarını çağırsın Melo’yu dövdürsün. İdmanlarından kemik sesi gelmeyen takım asla büyük takım değildir. Bu sefer yumruk sesi gelmiştir, normaldir. 11 kişinin oynayacağı oyuna 30-25 futbolcu taliptir. Herkes bir birbirinin arkadaşı olduğu kadar rakibidir.   

Galatasaray forması 30 seneden sonra gerçek kombinasyonuyla huzurumuza çıktı. Parçalı formanın şortu beyaz, konçu kırmızı. Göze çok daha güzel göründü, bunda mutlaka sessiz sedasız Galatasaray dükkanlarının başına geçen Nurettin Kanterelli'nin parmağı vardır. Her bakımdan özümüze dönüyoruz.


Melo’dan devam edelim, maça geçelim. Yokluğunda 12. Futbolcu Sabri Reis devreye girdi. N e oynadığını o kadar dikkatle seyrettiğim halde anlayamadım. Kafası kesik tavuk gibi, koştu tepindi durdu ilk yarı boyunca. Takım oyunun aklını gözle görülür şekilde düşürdü. Pas ve şut tercihi, dengesiz, istikrarsız oyunu ona en çok tolerans gösterenlerin bile canına tak etti. En olmadık yerden, en olmadık zamanda şut tercihi terim’e bile derin bir of çektirdi. Şut çekme isteği sadece sabri’de yoktu. Hadi Selçuk’u anlıyoruz, prova yapıyor, geometri, fizik, denge, hesap ne ararsan var attığı şutlarda. Ayağıyla olduğu kadar beyinle de şut atıyor. Emre Çolak’ın yolladığı füzelerde böylesi bir bilimsel çalışmanın eskizlerini göremiyoruz. Kırk yılda bir çatala takılacak diye, onca topu yaradana sığınıp göndermek pek verimli değil. Şut senin karakterin olacak, mesafe tanımaksızın vurmaya karar verdiğinde hiçbir taraftar’’vurmaaaa’’ diye bağırmayacak. O seviyeye geldiğinde de istersen topu dağlara taşlara atabilirsin lafımız olmaz, Hagi misali.

Manisa’dan korktuğumuz için değil de maça 4-6 oynadığımız için sıkıntıya düştük. Bizde bu yüzden maçı fazlasıyla ciddi takip edip, ilk yarı tabelaya koşamayan futbolcularımıza kızdık. Empatiyi hocaya gönderdik, Sabri-Aydın değişikliğini yaptırarak ikinci yarıya başlattık takımı. Terim’in tezgahında, bir futbolcu tornası var, eğer ürün yapılabilir nitelikteyse ısrar ediyor, Engin gibi, aydın gibi, Emre gibi. Yok eğer hammadde futbolcu yapmaya yeterli değilse daha önce ne kadar değerli olursa olsun, makineyi çalıştırmıyor, Servet gibi, Gökhan gibi. Bu Aydın da bu sene hem işleniyor, hem de ara sıra pazara çıkartılıyor. Seneye bu takımın en büyük futbolcusu olursa ben şaşırmam, hatta kehanette bile bulunup bunu söyleyebilirim.

Muslea bugünde 10 numaralık bir maç çıkardı. Gol yemediği, hatta penaltıdan gol attığı için değil.  Büyük kaleciler az top gelen maçlara pek konsantre olamazlar. Ben Mondragon’un zayıf maçlarda dandik goller yediğine çok şahit oldum. Sanki bir final maçı oynar gibi dikkatliydi, galibiyete limon sıkmadı. Süper finaller öncesi dosta güven verdi. Galatasaray’ın çok kötü oynadığı maçta bile bir an olsun maçtan kopmadan bütün dikkatiyle kalesindeydi. Galatasaray tarihine de bu maçla geçmiş oldu.

Elmander bu gece antrenmana çıkmış bir görüntü çizdi. Fazla zorlamayarak doğrusunu yaptı. Her maç en çok koşanlar listesine geremediği, maçta kötü oynadığının belgesiydi. Elmander’in gol atmak için çaba sarfetmemesinden yararlanmak isteyen Neco bu maç ta da kendine çalıştı. Yaptırdığı penaltıda bile topu kucaklayıp,’’ben atıcam’’diye bağırması onun ne kadar çok gol atmak istediğini gösterdi. Kestiği topun Aydın tarafından içeriye indirilmesi neticesinde, kırık burunlu Baros topu dürterek uzun süredir küs olduğu golle barıştı.

34 haftalık lig maratonunu böylece tamamladık. İşimizi bitmiş olması gerekirdi bu durumda. Amma ve lakin bütün bu olanların bir rüya olduğunu hakemin son düdüğü çaldığında anlamış olduk. Olsun bizde gördüğümüz rüyayı hayra yorar, tatbikat yaptık deriz. Savaşa da hazırız. Futbolcumuz Pitbull’un izindeyiz, geçen haftalarda sopa attığımız büyük görünümlü takımların sırtı kaşındı. Bir sopa daha atmak için, haydi çocuklar kuşanın.             

31 Mar 2012

Gol Atmayan Kalmasın; Galatasaray 2- Orduspor 0


MAÇKOSKOP
KADRO:
Muslera
7
Ebu
6
Semih
8
Ufo
7
Hakan Balta
6
Selçuk
5
Melo
6
Engin
6
Emre
6
Baros
-2
Necati Ateş
-4

ZURNANIN ZIRT DEDİĞİ AN:
Sabri’nin gol attıktan sonra tribünlerle Sarp’ı tanıştırdığı an. Gollere ağlayarak tezahürat yapmış oldu.
-
VARİL:
Necati Ateş; Şimdi biliyorum ki önyargımdan bahsedenler olacak. Necati, kendisinden neden nefret ettiğimi adeta ispat eder bir maç çıkardı. Attığı gol iyi futbolcu olduğundan falan değil, tamamen futbol tanrısının topu ulaşılmaz yere sallamasına yardımcı olmasından. İlk yarı Baros’u oyundan düşürdü, rakibi potansiyel düşmanının gol atamaması için elinden geleni yaptı. Vurulmayacak yerden kaleye vurması, çok basit ofsayta düşmesi, bencil olması, kendine oynaması herkesin gözünden kaçar ama ben işin bu tarafındayım. 
-
GLADYATÖR:
Semih Kaya; kaleye hiç top gelmemiş bir maçta, rakibin atağının olmadığı bir maçta şiir gibi bir maç daha çıkarttı. İstese 5 sezon sarı kart yemeden, topa da en harbisinden müdahele ederek oynayabilir. En sevdiğim yanı, dürüst, ahlaklı, rakibe saygısı olan, yalandan yatmayan, kaprissiz, egolara yenik düşmeden takımdaki yerini iyice sağlamlaştırması. Bu saatten sonra takımda kimse onu kesemez de, ileriki seneleri bile garanti altına aldı. 3 numaralı forma senin yolunu bekliyor çocuk, hadi bakalım.  
-
BOROZANCI:
Tolga Özkalfa; Bizim futbolumuzda hakemliği iyi yapan yok galiba. Tam soy adına uygun bir maç yönetti, hiçbir avantajı oynatmadı. Zart zurt çaldığı düdüklerle kötü bir maç ortaya çıkarttı. Bir maç güzel olacaksa mutlaka hakemin de güzel olması gerekiyor. Kötü hakemle, iyi maç olmaz. İlk yarıda Neco’ya yapılan hareket penaltıydı.
BİR SORU – BİR CEVAP:
Sabri?
Bu takımın 18’inde olmaması, hatta seneye başka takıma gitmesi büyük haksızlık olur. Gol attı diye değil, atmasa ne yazar? Sabri Galatasaray’a taraftar kazandırır hiçbir şey yapmasa bile.   

İMPARATOR:
İmparator için çok kolay bir maçtı. Hünerini göstermesi gereken yer bu hafta saha yerine Telegol oldu. Yalamalar Galatasaray’a saydırırken bağlandığı programda hepsinin kulaklarını çekti. Orduspor Yenik duruma düşmesine rağmen, çıkarmak için çaba harcamadığını fark ettikten sonra artık takımı aktif dinlenmeye çekti. Artık, haftaya oynanacak maçtan ziyade süper finale hazırlanmak zamanıdır.
-
ORDAKİLER:
Büyük Galatasaray taraftarı ilk yarıyı kapattı. Önemli, önemsiz bütün maçlarda görevini yaparak ligi tamamladı. Bundan sonrası, kızılca kıyamet. Kalan 3 büyük maçta kendilerine katılmak için talepte bulunanlarla beraber Arena’yı mahşere çevirmek için zaten hazırlar.
ANALİZ:
İlk 11 i ezberledik, sürpriz yok. Maçın da Galatasaray’ın tekerine çomak sokabilecek bir maç olmayacağı maç öncesi belliydi. İşini bitirmiş, tatile erken çıkmış bir Orduspor’un, Galatasaray’dan fark yememek için Hektör Kuper gibi bir ustaya ihtiyacı yoktu. Üstelik karşılarında rakibe saygısıyla nam salmış bir Galatasaray vardı. Tabelayı bulduktan sonra asla ezmeyen, işin kotarıldığı dakikalardan sonra seyirciye güzel futbol seyrettirmek peşinde olan bir takımdık.

İyileşen Elmander kenarda rehabilitasyona devam etti. Pek kimsenin katılmayacağını bile bile ben yazacağım. Necatiyi adam olarak sevmediğimi okuyan herkes bilir, ama futboılcu olarak da beğenmediğimin sebebini Necati bu maçta bir kez daha gösterdi. Vurulmayacak yerden yaptığı vuruş tercihi, topun ulaşılmaz yere gitmesiyle göz boyama, yıkama yağlama, gerçeklerin sümen altına girmesi. Geçen hafta çok daha zor pozisyonda Mehmet golü atamadı diye battal ettik kendisini. Maçın sonlarında Neceti’nin Yiğit’e pas vermeyi tercih etmeyip,iğrenç bir vuruşla golü atamaması, kimseye pas vermemesi, benim kendisini hiç sevmememe neden oluyor.

Elmander ileri ikilinin bankosu, mutlaka oynayacak. 2. Adam Baros veya Necati. Baros cezalıyken oynayan, şansı da yaver giden Necati’nin elinde artık Baros’un kaderi. Neco ile ben eminiz ki, Neco- Baros önde oynadığı sürece Baros’un sıyrılıp gollere devam etmesi imkansız. Ben tabelaya bakmam, Neco bu maçı kendisine oynadı ve ne yazık ki de yazdı. İşimiz zor, attığı golden sonra oynatmamazlık yapamazsın, Elmander- Baros ikilisini özlemeye devam edeceğiz.

Çok rahat geçen ilk yarıyı pozisyon vermeden önde kapadık. İkinci yarı başlarken Baros’un yukarıda sebebini tahlil ettiğimiz kötü oyunu sebebiyle oyundan çıkmasını yadorgamadık. Fakat yerine Sabri girerken eyvah demeyen Galatasaraylı yok gibiydi. Galatasaray’ın hücum aklı gözle görülür bir şekilde alzheimere doğru yol aldı. İkinci yarı kötü oynayacağımız garantiydi de, maçın sonunda bir sürprize yer yoktu. Ordu bizi sıkıntıya düşürecek golü bulsa bile Elmander girip analarından doğduğuna pişman ederdi. Ne varki Sabri, nihayetinde amigo Sabri’ydi. Tribünlerde oğlu vardı, Sarp’ın da öğreneceği çok şeyi. Galatasaray tribünleri bir büyük taraftar daha kazandı. Herkesin gol attığı bir sezonda golü çok az atabilen Sabrinin de ne yapıp yapıp bir golü içeri dürtmesi gerekiyordu. Belki de Fatih Terim maçtan daha çok Sabri’yi düşünüyordu. Ve en olmadık yerde Sabri Reis topla buluştu, beklenmedik klaslıkta topu ağlara göndererek sırasını savdı.

İkinci golden sonra artık maç bitti, rakibi ezmenin manası bile yoktu. İlk defa Selçuk’un oyundan çıktığını gördük. Rahat geçen maçın kalan dakikalarında taraftar şampiyonluk şarkılarıyla prova yaptı. Abdurrahim Albayrak’ı bile heyecan duymadan maçı bitirdi.  Ben de 2-0 dan sonra sadistçe bir düşünceyle kalemize top gelmesini istedim. Muslera bir iki kurtarış yapsaydı da bari biraz heyecanlansaydık!

Şimdi ringin en önünden bilet almalı, Trabzon’un Fener’e atacağı sopayı kaçırmamalı.        

25 Mar 2012

Tek Tek Basaraktan; Galatasaray 1- Trabzonspor 1


MAÇKOSKOP
KADRO:
Muslera
6
Ebu
1
Ufo
-2
Semih
10
Hakan Balta
3
Selçuk
5
Melo
6
Engin
7
Emre
7
Neco
-3
Baros
-5

ZURNANIN ZIRT DEDİĞİ AN:
Zurnanın zırt dediği an, Mahmet Battal’ın golü kaçırdığı an diyeceğimi sananlar yanılıyorlar. Fakat yine kelime manasıyla battalla ilgili. Oyuna girerken ki endişesini Terim görseydi, tekme tokat çıkartır eksik devam ederdi. Ben 42 senedir Galatasaray maçı seyrederim, oyuna girerken, sanki ağlayacak olan birine ilk defa rastlıyorum. Rüyasında taraftar olarak bile giremeyeceği stadyumda, koskoca Galatasaray mağlupken oyuna giriyor, maçı çevirmesi bekleniyor. Tam olarak anlatmam gerekirse benim elime kırmızı bir şal tutuşturularak 100.000 bin kişinin seyrettiği boğa güreşi sahasına salınmamla aynı şey.  
-
VARİL:
Milan Baroş; Ekürisi Necoyla beraber yazmam gerekecek. Ama ben Neco’yu Galatasaray futbolcusu saymadığımdan artı eksi oynadığı futbolla ilgilenmiyorum. Baros tam bir Fenerbahçe futbolcusu, yanlış takıma gelmiş. Galatasaray tarihinin en sahtekar futbolcusu. Yalandan yere yatmalar, ofsayttan çıkmamalar, hakemi dolandırmaya kalkmalar. Geçen hafta en ateist futbolsever bile imana geldi. Futbolun tanrısı var, adı Topius. Yalandan ofsayt pozisyonunda yere yatıp, penaltı beklerken dönen topa Topius, peygamberi Cüneyt’e faul çaldırdı. Bizim futbolcuların taş kesildiği anda topu önünde bulan Tay Burak takımı Araf’a gönderdi. İşte cehennem, işte cennet uğraş dur bakalım. Gol atamadığı gibi golü yedirdi. Emekli orgenaral.
-
GLADYATÖR:
Semih Kaya; Aslanlar gibi savaştı. Topun önüne defalarca atlayarak kalenin hedefini küçülttü. Takım cümbür cemaat gireni çıkartma için saldırdığında tek başına kaleyi savundu. Geldiğinden beri en kötü maçını çıkaran Ufo’ya rağmen ikinci golün yenmemesini sağladı. Kusursuz, hatasız bir maç çıkardı. Takımın yarısından fazlasının kötü oynadığı bir oyunda bile bir an olsun maçtan kopmadı.
-
BOROZANCI:
Cüneyt Çakır; Bunu defalarca beyan ettim, benim hakemlerle işim olmaz. Her zaman derim, büyük takımsan hakemi de yeneceksin. Ama bu sefer çok tecrübeli birine denk geldik. Tüm jenerasyonların benim için en kötü hakemi Cüneyt Çakır’a. Adam ilk 10 dakikada takımın kanadını kırdı, yetmedi bir sonraki haftayı düşünerek maçı muhteşem şekişlde regule etti. Hem Galatasaray’ın, hem Trabzonspor’un işini bitirme misyonunu üstlenmişti sanki. Başarıyla gerçekleştirdi. Gol olan pozisyonda faul yoktu. Tek doğru çaldığı düdük, penaltı pozisyonundaydı.
-
BİR SORU – BİR CEVAP:
Hesap makinası lazım mı?
Evet lazım, ama maçtan önce lazımdı. Bu alınan puanın önemi yok. Yenilsek bile play of maçlarına aynı puanla gidecektik. 71 puanımız var, iki maçı alınca 78 olacak. 77 ile farkı yok. Yani bu maçı puansız kapattık hesabı yapabiliriz.  
Not; burada hesap hatası yapmışım, yazıyı değiştirmiyorum, sonradan ekledim, alınan puanın bu durumda çok faydası var.
İMPARATOR:
Sahaya çıkardığı takıma itiraz edebilecek tek bir Galatasaraylı yok. Fakat oyun olarak itirazımız var. Maçın başında oyun üstünlüğünü Trabzonspor’a verdi. Saçma sapan bir gol yedik, tamam suçu da yok ne yapsın? Tek bir adama bağlı oyun sistemi kurmuş ise ki- öyle görünüyor- eyvah çekme zamanıdır. Neco için söyleyeceklerimi çok önce söylemişim, büyük maçın küçük futbolcusu olarak 70 dakika sahada galatasaray’ın vitesini küçültmesine önlem almadı. Önlem diye aldığı, Yiğit ve Battal’ı görünce aklıma geçen seneki takım geldi. Kendime acıdım, bir da körün taşı köre denk gelip de Battal o golü atsa yandık. Seneye Şampiyonlar ligi takımın forvetinde Battal’ı seyredecektik, korku filmi gibi.
-
ORDAKİLER:
Büyük Galatasaray taraftarı, her maç olduğu gibi gırtlağından geleni yaptı. Eminim en az yarısının sesi kısıktır şimdi. Eminim en az yarısının yarısı, annesinden eve gidince fırça yiyecek. Gözünde büyüttüğü, yere göğe koyamadığı takımı, bir anda yapılan değişikliklerle Yiğit- Neco- Sabri-Battal seyretmek zorunda kalmanın travmasını yaşıyor ve ne yazık ki bu maçta da Nevizade Gecelerini söyleyemiyor.  
-
ANALİZ:
Çok tecrübeli bir taraftar olarak maçın başında her zaman dikkat ettiğim şeyi yazarak başlıyorum. Hiçbir zaman ilk 11 i merak etmem. Ben tribünde veya televizyon başında ilk olarak yedek kulübesine bakarım. Benim için yedek kulübesi, oynayan takımın kalibresini ölçmem için en büyük parametredir. Bugün sahaya çıkan takım,her zamanki Galatasaray 11 i, sürpriz yok. Kim olsa o takımla başlar, kimse de takımı merak etmez. Ne var ki ben, oynamayanlara, daha doğrusu sonradan oyuna girecekler baktığımda dehşete düştüm. Tıpkı Mehmet Battal’ın oyuna girerken ki endişesine. Fakat maçın sıkıntıya düşeceğini hesap etmedim. Bir bana, takım iyi ama ilk yarıyı yenik bitireceğiz, oyunu da sonradan oyuna girecekler çevirecek deseydi kavga ederdim. Yiğit, Sabri, Mehmet battal beni kurtaracaksa yenilelim daha iyi.

Takım çökmüş, gol an meselesi. Bala kısmete girmiyor dakikalar tükeniyor, kulübe hareketleniyor. Neco değişikliği tamam, hatta çok geç kalınmış ve hatta bana göre değişikliğe bile gerek olmayacak, oynatılmayacak biri de, diğerleri ne oluyor be Hoca? Sahanın en iyi oyuncusu, bir şeyler yapma ihtimaline en yakın futbolcu Engin Baytar’ı, Hagi’den sonra ileriye doğru çalım atan Emre’yi çıkarıp takımın hücum gücünü Ölüspor derecesine neden indirdin?


Yiğit Gökoğlan’ın en başarılı olacağı alan Muhteşem Yüzyıl dizi filminin seti. O tiple has odabaşı olur, Kırım prensesine kayar. Bu kadar da haksızlık olmaz kardeşim. Eskiden yakışıklı erkekler futbol oynamazdı, gerek yoktu, bütün kızlar zaten peşlerindeydi. Bizim gibi tipsizlerin kız tavlamak için futbol oynamaktan başka çaresi yoktu. 30-40 sene öncesinin futbolcularını gözünüzün önüne getirin, hepsi at hırsızı. Bi düşünün Messi'nin atladığı karıya bakın, futbolcu olmasa sümüğünü atar mı o karı Messi'ye?  Siktir git kardeşim, o tiple sinema artisti ol, şarkıcı ol da bizim futbolcumuz olma. Şaşmaz kuraldır, yakışıklı erkekten iyi futbolcu olmaz. Ben hoca olsam tipe bakarım, bu tiple de Yiğit’i takıma almam.

Tekrar yedek sıralarına dönüyorum, oraya kulübe demek haksızlık 5 yıldızlı otelin lobisi gibi zira. Gözlerim Servet’i ararken, Gökhan’ı Trabzonlu futbolcularla hasret giderirken gördüm. Neşesi yerindeydi, hiç olmazsa diğeri gibi somurtarak oturmuyordu, halinden memnundu. Bir an için dünkü Fenerbahçe maçının yedek kulübesini aklıma getirdi. O yedek kulübesi ile bizim yedek kulübesi maç yapsa açık ara fark yeriz.

Gelin gelelim kaybedilen puanın bizim nihai hedefimize taş koyup koyamayacağına bakalım. Değişen hiçbir şey olmaz. Haftaya bu Trabzon, Fener’i yener fark tekrar 10 yani 5 puan olur. 6 puan olmasıyla 5 puan olması arasında da fark yok. Kaldı ki bu maçlar zaten araç, amacımız Şampiyonlar liginde oynamak. İkinci bile olsak bu Feneri Edirneden öteye almazlar, yine biz gideriz gitmesine. De işte kazın ayağının perdeli olduğu o zaman düşündürüyor insanı. Bu takımdan en fazla 5 kişi o büyük maçları kaldırabilir.

Maç benim için kaybedilmiş bir maçtır. Hem oyun olarak hem tabela olarak. Fakat kazanılmış, çıkartılmış dersler vardır. Battal’ın futbolcu olamayacağı, Neco’nun balonundaki helyumun bittiği, Yiğit’in sahalardan setlere geçiş yapması gerektiği, Sabri’nin ne pahasına olursa olsun bu takımın 18 kişilik kadrosunda kalması gerektiği, Grande’nin şapkasında tavşanın zaten olduğu, hakemin kötü yönettiği maçı almak için hakemi de yenmek gerektiği derslerini çıkardık.

Anlayana sivrisinek saz, anlamayana 5 Arena dolusu taraftar bile yetmez.