16 Ara 2011

Hekimoğlu'na Sevgilerimizle; Orduspor 0- Galatasaray 2


MAÇKOSKOP
KADRO:
Muslera(op gelmez dedik, topla en çok o oynadı)
6
Abooo(temkinli oynadı, fazla çıkmadı, gol pası onundu)
5
Ufo(riskli toplara semih’i gönderiyo gibi geldi bana)
5
Semih(Ufo’nun amelesi gibi oynadı, çok hatası var ama önemli değil)
5
Hakan Balta(kusursuz oynadı gibi geldi bana, sevmeye başladım ben adamımızı)
8
Melo(sanki çakır keyifmiş gibi oynadı, çok rahat, kaptırsam bile alırım özgüveni vardı)  
7
Selçuk(İdare etti, pek fazla risk almadı, ince göremedik bu maç)
5
Kazo(golü kaçırarak idman yapmış demek, aynısını affetmedi)
5
Elmander(bu kez onorer olmayı Baros’a bıraktı, biraz da o ekmek yesin dedi)
5
Emre Çolak(İki büyük maçı iyi oynayarak geçirerek güven geldi, ben memnunum)
6
Baros(Elmander varsa ben de varım diye hatırlattı)
9

ZURNANIN ZIRT DEDİĞİ AN:
Maç koptuğunda 1 dakika varken 76 numaralı oyuncu oyuna girdi. Topla bir kere buluştu onu da dağlara taşlara vurduğu anda taraftar tarafından yuhalandı.
-
VARİL:
Varil demek biraz fazlaya kaçacak ama iki maçtır kötü oyuncu bulamakta zorlanıyoruz. Takım şımarmasın, oyun geriye gitmesin diye bu maçlığına Selçuk İnan’a kötü oynadı diyoruz. Kaçak oynamasın, büyük takımın futbolcusu olduğu aklından çıkmasın.  
-
GLADYATÖR:
Milan Baros; Epeydir benden fırça üstüne fırça yiyen golcü, nihayet beni mars etti. 4 senede kazandıklarımı Elmander’e yedirmem diye oynadı. Attığı gol pası, attığı golden çok daha değerliydi benim için.
-
BOROZANCI:
Halis Özkahya; Futbolcular iyi niyetli olunca hakemin işi ne de kolay oluyor. Sıkıntısız, belasız bir maç yönetti, yan hakemi eyyam yaparak çıkmayan topa bayrak kaldırdı. Bunun dışında hakem heyeti maça hep olumlu anlamda müdahele etti, avantajları çok iyi idare etti.
-
BİR SORU – BİR CEVAP:
Galatasaray deplasmanda neden gol yemiyor?
Kaleci ve takım savunması oturdu, dolayısıyla az pozisyon verecekler bundan sonra da. İçerde gol yeme ihtimali dışarıdakinden daha fazla. Çünkü adı üstünde ne kadar küçük takımla da oynasan deplasman deplasmandır. Her takım kendi sahasında gol atmaya oynar, bu yüzden takım daha dikkatli olur. Defans güvenliği ön planda olunca da gol yememek normal.
-
İMPARATOR:
Grande’nin işi çok kolaylaştı artık. Takımı, taraftar, gök tanrı, beddua, sinerji, deneme, yanılma gibi bütün faktörlerin yardımıyla kurdu. Kurulan takımı yönetmek te de üztüne yok. Keşke her hafta büyük maça çıksa.  
-
ORDAKİLER:
Ordu’lu kardeşlerimin sesleri maç boyunca hiç susmadı. Futboldan anladıklarını da 76 numaralı sümüklü topu şişirdiğinde ıslıklayarak ispatladılar. Bu hafta buradakiler ne yapacak hep beraber göreceğiz.
-
ANALİZ:
İki büyük maçı yara almadan, iki büyük oyunla geçen takım aynen sahadaydı. Galip gelen takım bozulmaz felsefesinden ziyade, iyi oynayan takım bozulmaz tezi geçerli oldu. Eğer takımda bir kişi bile değişik çıksaydı, ayıp olurdu. Oynayanlar tamamen haklı olarak forma sahibiydi. Sakatlık, ceza falan olmaz ise bu takımı ezberleyebileceğiz artık.
 Takım dizilişlerindeki rakamlardan anlamam, işim de olmaz. Fatih Terim’e sorsak , 4-4-2 oynadım diyecek. Bana sorsanız, ben langırt masası dizilişimizde ısrarlıyım. Belki bu maç pek öne çıkmadı ama bir sonraki maça dikkatle bakın. Savunma milinde 2 futbolcu var, Semih ve Ufo, bana göre çok bile. Ben olsam tek kişi oynarım da, hadi o kadar da Don Kişot olmayalım. Karşıda da futbolcu var. Orta milde 5 adam dizili, Abo, Selçuk, Melo, Emre, Hakan Balta. Kaleci iyi olunca savunma topu ileride karşılıyor, ne yaparsan yap, sağ bek, sol bekleri daha fazla geriye yaslayamazsın. İştah da had safhada, bekler, zapt edemiyorsun, ben de atacağım diye saldırıyor sanki. Hatta ben bu maçta Hakan Balta’dan gol bekledim. En ilerideki mile 3 oyuncu dizildiğinden beri, golcülerin yüzü gülüyor. Kazo, Elmander, Baroş, voleybol maçı oynarcasına döne döne gol kokluyor. Koklayınca da anında gole konuyor. Bu maçta ileride kalabalık oyuncuyla oynamanın somut pozisyonunu gördük. İlk golde mutlak bizden birine top gelecekti, ikincide de Elmander savunmayı ters tarafa sürükleyince Kazo markajsız topa abanma fırsatı yakaladı.

Orta saha futbolcuları, sanki antrenmandaymış gibi rahat bir maç çıkardılar. Herkes özel yeteneğini taraftarlara sunma peşindeydi. İsteyen çalımını attı, isteyen pasını. Atamayan için de sorun yoktu, bir başkası hatayı anında pansuman etti. Galatasaray tam takım olmaya başladı, lig devre arasına girdi girecek. İnsan maçı iple çeker hale geldi. Bundan 5 hafta önce olsa ben bu maçı seyretmedim, çok önemli işim olduğu halde bütün millete yalan söyleyerek kaytardım, ve bir ufak eşliğinde maçı izledim. Korkarım, artık tribünlere dönüş yapacağım. Bize bu takımdan rahat yok.

Bu maç için Muslera’ya top gelmz kehanetinde bulunmuştum. Orduspor can havliyle saldırdı, çok iyi ve üstün oynadığı maçın ilk yarım saatinde Muslera’yı oldukça fazla rahatsız etti. Kulyo’nun füzesini diğer iki kalecimiz birden kalede olsa kurtaramazdı. İlk yarıda topla en çok buluşan adam Muslera idi. Kaleci, fizik olarak zayıf gibi duruyor, ama özellikle karambol ve uzun toplarda sanki uzuyor gibi. Kendisi kedigillerden yeni evrim geçirmiş, kaleye geçmiş.

Aboo için taraftar sitelerinde çok olumsuz şeyler yazmıştım. Benim için  futbolcu parametresi aynıdır. Benim gibi kendi maçlarının tamamını izleyip başka maçları hemen hemen hiç izlememiş, dolayısıyla çoğu yabancı futbolcuları tanımayan için tek geçerli yöntem budur. Ya tanıdığım, bildiğim, Galatasaray tribünlerine taraftarı koşturacak biri olacak, ya da ilk çıktığı maçta kendisini tanıtacak biri olması lazım. İlk maçını izledim, beğenmemiştim. İki üç maçta varil seçtim. Bu arada millet ısrarla Aboo’nun kendi yerinde oynamadığını, çok iyi futbolcu olduğunu söyleyip duruyordu. Gerçi ben bizim taraftarı fazla Polyanna bulduğumdan pek itibar etmemiştim. Ben oynasam, beni bile iyi bulan çıkar içlerinde çünkü. Ne zaman Sabri sakatlandı, terim’in işi kolaylaştı o zaman biz de anladık muhteşem bir hücum bekimiz olduğunu. Bu maçta da bir sağ bel olarak çok fazla olan tekniğiyle birkaç çıkış yaptı. Maç tehlikeye girse kesin oyuna ağırlığını koyardı. Hoca ufak bir muhabere için bütün ağır silahlarını kullanmayı gereksiz buldu. Bu yüzden ne Melo’yu havlattı, ne Aboo’yu kudurttu.

Bir de artık istatistiğe doğru yürüyoruz. Bu ne demek? Uzun süre deplasmanda gol yemeyen kıytırık Bulgar takımının bile adını anıyoruz. Böylesi rekorlar takımın ününe ün katar, çok uzaklarda, başka maçlarda anlatıcılar Galatasaray’ın ismini söyler. Bir yandan da, oyuncular maç kopsa bile maçtan kopmazlar, o golü yememek için çok daha fazla dikkatli olurlar.

Semih Kaya’ya alışmıştık, sarı kartı sildirmeye daldı gibi sanki. Çocuk bir hafta dinlensin, tribündeki kazma, yedek kulübesini pas pas yapsın. Hafta içi idmanlarında biri bir mucize gerçekleştirse de, Arena’da taraftar 76 numaralı oyuncuyu seyretmek zorunda kalmasa diyoruz, Cuma gününü güzel geçirmenin keyfiyle diğer maçların sonucunu çok rahat bir şekilde beklemenin zevkini yaşayın.     

11 Ara 2011

Uy Klasiko; Tranzonspor 0- Galatasaray 3

MAÇKOSKOP
KADRO:
Muslera(varmıydı, ben göremedim o yüzden not veremedim)
?
Aboo(hücum beki görevdeydi)
7
Semih(aslanım benim, önümüzdeki 500 maçın stoperi, yüz akımız)
8
Ufo(kaptan, rotamız sana emanet)
8
Hakan Balta(takım büyükse o da büyük)
7
Selçuk
7
Melo( havlamaya ramak kaldı)
7
Kazım(dalga geçer gibi oynadı)
6
Emre Çolak(hadi hayırlısı girdin kalbimize)
7
Elmander(hakan şükürler bitmez)
9
Baroş( tek eksiği gol)
6
 
ZURNANIN ZIRT DEDİĞİ AN:
-Fatih Terim’in oyundan düşmüş Trabzonspor’a karşı Ceyhun’u oyuna sokup dalga geçmesi. Sen Selçuk’a küfür et, oyuna giren Engin’e söv, futbolunda tanrıları var, Ceyhun’a gol attırır bu maçta.

VARİL:
İki haftadır varil bulamıyoruz.
-

GLADYATÖR:
Elmander; Takımın en çok koşan, en çok pozisyona giren futbolcusuydu. Hakan Şükür’ün iyi maçlarından birini seyreder gibiydik.
-
BOROZANCI:
-Kuddusi Müftüoğlu; iyi maçı kötü yönetti, iki net ele çarpmayı görmedi, Trabzon’lu futbolcuyu atması ağır karardı.

BİR SORU – BİR CEVAP:
İlk oynanacak milli takımda banko stoper kim olur?
Semih Kaya-

İMPARATOR:
Grande deneyerek, yanılarak takımı kurdu, bu takım artık hiçbir maçta oyun üstünlüğünü kaptırmaz.
-
ORDAKİLER:
Trabzonspor seyircisi, 61. Dakikayı birkaç kadın çığlığıyla geçirebildi, Galatasaraylı yoktu.

ANALİZ:
Fenerbahçe maçı bitmemiş devam ediyordu. Muhtemelen devam edecek, dolayısıyla yazdığımız, yazacağımız şeyler de aynı kalacak. Fatih Terim ileri uçtaki mile 2 futbolcu dizmiş, artık değiştirmez, değiştirmediği sürece yenilse bile takımın iyi oyunu devam eder.

Emre Çolak’ın oyunlarını dikkatle takip ettim. Büyük takım orta  saha futbolcusundan beklediğim tek şey, ayağına gelen kolay topu geriye yana atmadan, risk alarak, gerkirse çalım atarak ileriye taşımaktır. Bu hareketi fazlasıyla yaptı, korkak pısırık, kendine oynayan biri değil, tekniği zaten tartışılmazdı, fizik olarak da sanki her hafta biraz daha büyüyen çocuk gibi. Gözümde o cılız futbolcu gitmiş, yerine güçlü kuvvetli biri gelmiş gibi. Galatasaraylı oluşu kendisini en kestirme yoldan takıma girişini sağladı. Galatasaraylı futbolcuların fazlalığı, takımı taraftar önünde daha bir sevimli hale getirir.

Takım dizilişte 4-4-2 oynadı, 3 gün önce de aynı dizilişteydi. Bana göre ileride 4 kişi vardı her iki maçta da. Abo, Melo, Kazım, Emre çoğu zaman Trabzonspor 18 indeydi. Büyük takım dizilişi işte budur, tek kriter kimseden korkmamaktır. İşte gördük, 3 günde ligin en kuvvetli iki takımıyla oynadık. Toplamda 20 pozisyona girdik, bu gece 500 pasa karşı 250 pas yedik.

Semih Kaya’yı yalvararak, büyük Galatasaray taraftarının sinerjisiyle takıma soktuk. Bu yoğunlukta bir isteğe kimse karşı koyamaz, bu iki maçı atlattı ya artık her maç kendi kalesine gol bile atsa Galatasaray stoperi Semih Kaya’dır. Kenardaki ve tribündeki ulusun en büyük stoperleri artık gönül rahatlığıyla kendilerine takım arayabilirler.  Bizi de tekrar tribünlere taşıdıkları için bu iki ex stoperimize şükran borçluyum. Küfür etmiyorum, deli doktoruna para vermiyorum, saçlarımı yolmuyorum, başımı tribün demirlerine vurmuyorum. Teşekkürler 76 numara ve cam Gökhan.

Ligin kendi sahasında en tehlikeli takımına karşı Muslera geçmişini bilmiyoruz ama, geldiğinden beri en kolay maçını oynadı. Oynadı derken lafın gelişi, kendisini rahatsız eden bir top gelmedi. Ne var ki eminim gelseydi bile kurtarırdı. Biz Simoviç zamanında kalemize top gelsin diye totem yapardık. Simoviç’in akrobasi hareketlerini setretmenin zevki bam başkaydı. Muslera’nın topu takip edişi, top yokken ki ceza sahasındaki hareketleri, top geldiğinde ki yaylanmaları seyir zevki açısından aleyhimize de olsa istediğim pozisyonlardı. Ne yazık bu maçta bu yönde mazoşizm yaşayamadık.

Şu an için takımda kazma, taraftarın hoşlanmadığı hiç bir futbolcu yok. Yener yenilir, önemli değil, önemli olan Galatasaray şovu Galatasaray taraftarı içindir ve bizler oynayan, oynatan, yönetenlerden memnun olmamızdır. Ve bu memnuniyet fazlasıyla mevcuttur. Milletin can derinde düştüğü ortamda futbola katkı, Galatasaray’ın ülkenin yüz akı takımı olması sebebiyle üzerine aldığı onurlu bir görevdir. Böylesi pis ortamda futbolu birazcık ta olsa temizlediği için, bu takımın taraftarı olarak ne kadar övünsem, övünsek azdır.


Trabzonspor 10 kişi kaldıktan, ve maç koptuktan sonra takımın sadistçe saldırmamasını ibretle izledim. Hatta 3. gole sevinmediler bile, işte rakibe saygı budur. Trabzonspor'lu futbolcuları eline fırsat geçti diye ezmek büyük Galatasaray'a yakışmaz.

Sevinin çocuklar, övünün çocuklar.     

8 Ara 2011

EME; Galatasaray3- Fenerbahçe 1


MAÇKOSKOP
KADRO:
Muslera
6
Aboo(bu sefer gerçekten aboo, yıllardır ilk defa bir hücum beki seyrettik)
8
Ufo(
6
Hakan Balta
5
Selçk
6
Melo
7
Emre Çolak
9
Elmander
8
Baros
6
Semih Kaya
7
Kazım
6

ZURNANIN ZIRT DEDİĞİ AN:
Aslında adını anmamaya yemin etmiştim, hele böyle bir maçtan sonra yakışmaz ama yazmalıyım, kimse yazmaz çünkü. Maç bittikten sonra oyundan çıkanlar dahil bütün futbolcular el ele taraftarların önüne koşup uçtular defalarca. Bir tek o yoktu, maçın bitiş düdüğüyle beraber çekti gitti, ha 5-0 yenilmiş, ha 3-1 yenmiş, mesaisi bitmiş memur gibi gitti, Allahın belası takımın takım olma yolundaki tek çıbanı.   

VARİL:
Yok arkadaş, bu maçta kötü oynayan yok. Bütün takım dinamit çuvalına dönüşmüş.-

GLADYATÖR:
Emre Çolak; Geçen haftaki maçta sinyali almıştım, çok kötü oynanan oyunda birkaç çalımı futbol seyretmek isteyenler için umut tu. Büyük futbolcu olacaksan, büyük bir maça denk gelmişsen büyük oynayacaksın. Gözümde ne cılızlığı, ne güçsüzlüğü, ne yetersizliği kaldı. Özlenen bir Galatasaray genç futbolcusuydu. Semih kaya’dan sonra ikinci banko Türk ve en önemlisi Aslan Yuvası’nın futbolcusu oldu.-

BOROZANCI:
Fırat Aydınus; Büyük maçların daimi hakemidir. Çaldığı çalmadığı bütün düdüklerine kefilim, ne Baros’un yine penaltı almak için kaleciye takılmasını yuttu, ne Bilica’dan topu söken Elmander’e eyyam düdüğü çaldı. Yönettiği büyük maç kötü olmaz. Karizamasıyla, futbolcular ve futbolun yanında hakemi de seyrettirdi, helal olsun, benim 1 numaralı hakemim di yine öyle kaldı.
-
BİR SORU – BİR CEVAP:
Bu oyun konjoktürel midir, yoksa ileriki maçlarda da aynı oyun beklenebilir mi?
Bu oyun, olmayana ergi metoduyla, kötü oyunlar denendikten sonra kurgulanan ve sahaya konulan oyundur. Sisteme müdahele edilmiştir, bu sistem le istesen de kötü futbol oynatamazsın.

İMPARATOR:
İmparatore demek bu maçı beklemiş. Ben dahil, 52.000 kişi imparator diye bağırdık. Hak etti, kendisinin zamanında başımıza gelen felaketi, ancak yine kendisi bertaraf edebilirdi. Korkadığı zaman, çıkardığı takım da kimseden korkmaz. Galatasaray’dan korkulacak artık.
-
ORDAKİLER:
Ordaydık, şu ana kadar rekor sayıda Galatasaray taraftarı hazır kıta nöbetteydi. Kendi sesimizi duymadık elbette, ama muhteşem bir desibel çıkardık ve şov yaptık. Fenerbahçe’ye acıdım.
-
ANALİZ:
Önce Stat atmosferinden başlayacağım. Sıfır rakip takım taraftarı, Fenerbahçe’nin büyük bir takım değil de Belediyespor gibi görünmesini sağladı. Ben razı değilim, hiç güzel bir görüntü değil oynayan için. Taraftar için de aynı şey, biz en azından kendimiz için isterdik orada Fener taraftarının da olmasını. İnsan zaferi doya doya kutlayamıyor.

Takım ilk defa büyük bir takım dizilişiyle sahadaydı. İlk devre hücum ettiğimiz, ve son 20 yılın en büyük topunu oynadığımız periyotta tam da hücum hattının hizasından maçı dikkatle izledim. Hizamdaki forvet fubolcularını zaman zaman sayamadım. Sayaha langırt masası dizilişiyle çıktık. Muhteşem bir 4-2-4 hücum futbolu oynadık. Terim en uçtaki mile 4 futbolcu dizmişti, gözlerini bağlasan bile gol olacağı belliydi. Nitekim oynayan gözünün önüne getirsin langırt masasını. Top en ön mle yakın ve fır fır yapıyorsun. Kime çarpsa gol olacak. Koskoca Fenerbahçe orta sahayı geçemedi, geçsin diye 40-50 metreye Muslera’ya pas verildi, yine basan yok. Sıçan gibi oynadılar. Bahane hazırdı yenilirsen moral bozuk, yenersen Metris’in önü kahveler.

Maçta belki de en çok topla oynayan futbolcu Muslera idi. Fenerbahçelilerin çabasından falan değil, tam benim görmek istediğim biçimde oynunun içindeydi. Normal bir savunma oyuncusu gibi kullandılar kendisini. Uzun isabetli pasları(degaj demiyorum) çoğu zaman Fenerbahçe savunmasını eksik yakalamamıza sebep oldu. Sezon sonuna kadar en az 3 gol asisti bekliyorum Muso’dan.

İkinci yarıya başlarken 7 aralık, acaba olur mu diyen milyonlarca Galatasaraylı vardı her halde. Teknik olarak bakıldığında olabilirdi belki, hele 3-0 dan sonra takımı 6-0 ın leşini kaldırtmaya oynatabilirdi Terim. Ne var ki ilk yarıdaki muhteşem tempo devam etse, belki çok zaiyat verdirirdi, garantisi de gereği de yoktu zaten. Maksat alınan tabelanın bir işe yaramasıydı. Bizim hezimeti yediğimiz sezon Fenerbahçe Avrupa kupalarına bile katılamamıştı.

Ben ençok Emre Çolak’ı beğendim. Aslında Aboo, Elmander, Melo, ilk Fener maçında hem muhteşem oynadılari hem tabelaya isimlerini kazıdılar ama işte bende Galatasaray faşistliği var nede olsa. Ben, bizim futbolcular da onlar kadar oynasalar, benim kararımla bizimkileri galip ilan ederim ya o yüzden. O yüzden Semih Kaya’ya tıpkı Bülent Korkmaz gibi hayran kaldım, bu maçla birlikte de Hasan gibi oynadığı için Emre Çolak’a.

Ey büyük Galatasaray; Büyük Galatasaray taraftarına yakışır bir takım oyunu oynadınız. Tabela hiç önemli değil, vurduğunuz topların hiç biri de girmeyebilirdi. İnanın ilk yarım saatte siz Volkan’ı döverken, içeri topu henüz sokamamışken ben bu yazacaklarımı yazmıştım. Ama şimdi başınıza dert aldıınız çocuklar. Tıpkı sizden öncekilerin Avrupa Kupasını alırken aldıkları dert gibi. Ben o büyük günü gördükten sonra iflah olmadım. Hep o futbolcuları, hep o oyunu bekledim. Ne mutlu ki ömrüm vefa etti de o günlerden bir resital seyrettirdiniz. Şimdi aynı bela sizlerin omuzunuzda. Bundan daha kötü oynarsanız iki elim yakanızda olacak. Sizin gelecek nesilleri, benim kadar bekletmeyeceğinize gönülden inanıyorum.

Yolunuz ve gazanız mübarek olsun çocuklar; ne mutlu Galatasaraylıyım diyene.  

EME;Elmander, Melo;Eboue üçlüsü bundan sonra böyle anılacaktır.

7 Ara 2011

Hepiniz Hasan Gibi Oynayın

Hepiniz Metin gibi oynayın, yenilmekten sakın korkmayın, ruhunuzu koyun bu gün ortaya, aslan gibi çıkın sahaya. Sen ki kupalara layık takımsın, korkma ölmez asla bu büyük taraftarların. Nasılki bu ulusun tacıdır yıldızla ay, yüksel ta arşa kadar şanlı Galatasaray, Taraftarın Cim Bom Bom'usun sen bizim canımızsın, hepimizin kanı sarı kırmızı akar, her maç haykırıyoruz işte seviyoruz seni can-ı gönülden. Sen istersen donatırız stadları bayraklarla, çınlatırız dört bir yanı şarkılarla. Adımız Galatasaray, armamız Aslan, taraftarız ultrAslan, şampiyonluk şarkıları söylenir stadlardan, göklerde yıldız, kalplerde ay, Avrupa Şampiyonu Galatasaray. Türkiye'nin gururu, alkışlayın. Sevinin aslanlar, övünün aslanlar. Alındı kupalar, çekilsin halaylar, zaferlerin kutlu olsun şanlı Galatasaray. Söyle senden başka kimimiz var bizim. Yenilsen de yensen de ben hep aynı yerdeyim. Her takımın tarihi hezimetlerle doludur,  fakat Avrupa Kupaları bizim müzemizdedir ,yürüyedur Galatasaray. Bu akşam 19.30 da çalacak cehennem borusu, hazırız bak,beni yak kendini yak her şeyi yak. Yanardağ ağzında biriktik 53.000 kişi . Ne maçlar yaşandı , Dünya cehennemi bizimle tanıdı. Bekleyin, çıldırın geliyoruz Aslantepe Çocukları ilk savaşa çıkıyor. Haydi Cim Bom, yollara düştük bu gece zafer naralarıyla, savaş sloganlarıyla, gırtlağımızı parçalarcasına, ölümüne, benzeri görülmemiş tezahüratla imtihan vereceğiz.


Ciğerleriniz patlayana kadar oynayın, Zafer zaiyat ister, Hepiniz Hasan olun, gerisini bize bırakın. O zaman öl deyin, ölmeyeni s.kelim. Ne kupa istiyor bu taraftar, ne de şampiyon olmak, iki dileğimiz var Cim Bom, ikiside Fener'e koymak..

6 Ara 2011

Mekan Değişimi;

Son girişte belirttiğimiz mekan kat otaparkı yerine nevizade ''aslanım'' olarak değiştirilmiş ve ulama tarafından benimsenmiştir.

Ordayız, Bekliyoruz

Mecidiyeköy kat otaparkında, saat 2 de eski tüfekle beraber kuruyoruz Galatasaray sofrasını. Sarı formamız, 1000+ numaramızla paneldeyiz. malum rakı haftası, 1 gün ara vermişler, biz dinlenelim diye. Ama dinlenmek yok, Fenerbahçe maçına çıkıyoruz, dünden daha fazla nefter ettiğimiz, ama her daim yarından daha az nefret edeceğimiz Fenerbahçe ile hesap dürme vakti geldi. 6-0 Terim'in alnına yapışan pislikti. Bunun altından kalkacak yegane isim de kendisi. Evire çevire yensek bile beni kesmez, ben gireni çıkarmadan rahat etmem.

Hava kurşun gibi ağır, bağır bağır bağırıyoruz. Bizi tanıyan, okuyan büyük Galatasaray taraftarını Mecidiyeköy'e bekliyoruz. 6. kattan Ali Sami Yen toprağı seyretmeye çağırıyoruz. 250 den fazla Galatasaray maçı seyrettim diyene rakıyı biz ısmarlıyoruz.

Not; değişiklik yapıldı nevizade aslanımdayız. teras katta, formasız gelenler içmeye alınmayacaktır

3 Ara 2011

Şapkadan Tavşan Çıktı; Gençlerbirliği 0- Galatasaray 1

MAÇKOSKOP
KADRO:
 Muslera (üşüdü top gelmedi)
?
 Aboo (o da gol attığı için)
 3
 76(yok hükmünde benim için)
 10
 Gökhan( topun canı olsa küfür eder)
 1
 Hakan Balta(oynarken acı çekiyor)
 1
 Selçuk(dibe doğru yürüyüşe devam)
 -2
 Melo(takımın tek iyi futbolcusu)
 5
 Aydın(Q7 de 7 numara bu da, acı çekiyoruz)
 -3
 Riera(Futbolcu dersek dayak yeriz)
 -7
 Sercan(bu takımda her zaman oynar)
 5
 Baros(tek forvet, gol pozisyonu yok)
 -2

Takımın attığı tek şutun gol olması
- 
ZURNANIN ZIRT DEDİĞİ AN:
VARİL:
Riera; varilliği bırakacak gibi görünmüyor, bu güne kadar seyrettiğim en kötü açıklardan biri. Şu zamanda, futbolun bu kadar para ettiği dönemde bu kadar 5 para etmez adamı bulmak, oynatmak için ordinaryus profesör falan olmak lazım.
-
GLADYATÖR:
sonradan oyuna giren Emre Çolak; Yanlış anlaşılmasın iyi oynadığı falan yok. Bu kadar kötü futbolun oynandığı, tek bir organize atağın olmadığı, iki pası yapabilecek kalitede oyuncunun bulunmadığı maçta, bir iki çalım attığı, atmaya kalktığı için.
-
BOROZANCI:
Tolga Özkalfa; Maç o kadar kötü ki, hakem bu maçı evinden bile yönetebilirdi. Oynanan oyun futbol olmadığı için, maçı yöneten borazancının da hakem olmasına gerek yoktu.

BİR SORU – BİR CEVAP:
Bıktık bu soruyu sormaktan, Galatasaray ne zaman güzel futbol oynayacak?
Oynayamayacak, güzel futbol sıradan futbolcularla oynanmaz. Sıradan futbolculara güzel futbolu oynatacak Dünya'da tek hoca vardı, onu da kovduk gitti, Lucescu idi.
İMPARATOR:
O kadar çok söyledim ki kendisi hakkında, arşivlerden seç ,kopyala yapıştır. Elinde bir İzmir torba, daldırır çeker, tavşan çıktı ne ala, çıkmadı zaten imparatore. 
-
ORDAKİLER:
Nerde olurlarsa olsunlar, Galatasaray taraftarı her zaman büyüktür. Ankara da da büyüktüler, taraftarın temposunu düşürmeye sahadaki 22 kötü futbolcu, kenardaki 2 kötü hocanın bile güzü yetmedi.
-
ANALİZ:


Artık bir işkence halini aldı Galatasaray maçları. Bu kadar da fazla oluyor. Her maç bir önceki maçı arıyoruz. Organize tek atak, 3-5 pas, göze hoş gelen bir çalım seyredemeyecekmiyiz? Önümüzde Fener maçı var diye fazla saldırıya geçemeyeceğim, zor tutuyorum, yazdıklarımı siliyorum. 

Kadro huzurumuza çıktığında sormadan edemiyoruz. Semih eğer Fenerbahçe maçında oynayacak bu yüzden sarı kart riskine girmeyelim diye kurgulanmışsa, bir önceki maç bir sarı kart aldırılıp da temizlenemezmiydi?

Gençlerbirliği bırakın galip gelmeyi 1-0 yenilmeye dünden razı bir oyun sergiledi maç boyunca. Tum'un kendi yaratıp, futbol ilahlarının ıskalattığı pozisyıon dışında kalemize gelmedi, geldiyse de ben görmedim. Muslera geldiğinden beri rahatsız edilmeden bir maç tamamladı. 

Maçı teknik açıdan yorumlamak imkansız. Bu işten para alan spor yazarları kim bilir ne iğrenç yazılar yazmışlardır millet yarın okusun diye. Biz ise ateşlerden geçiyoruz, bizim 200-300 trajlı mahalle takımı blogumuza ne yazalım diye. Çok zorlanıyorum, bu sistemle, tek santrafor oynamakla, açıksız, ilerde çoğalamayan bir kurguyla iyi oyun seyredemeyeceğim. Bir şey seyretmeyince de olumlu şeyler çıkmayacak yazdığım şeylerden.

Yıllar önce Almanya'nın her hangi bir köy takımında oynarken Ceyhun Gülselam'ı, bu Fatih Terim milli takımda oynatmış. Şu takımda, bu kadar cezalı, sakat, bir sonraki maça saklanmış futbolcu varken, ligin en zayıf takımlarından birine karşı bile oynatmayan Hoca'nın aynı Terim olduğuna insanın aklı almıyor.

Golcüler, seri kazmaların arasında kaybolup heder oluyorlar. Baros ilk sene gol kralı olurken, forvet Kewell, Arda, Lincoln ve kendisinden oluşuyordu. O forvete bak, bu maça, hatta yarın Fener maçına çıkan forvete bak, takım küçülme yarışında gibi. Tek bir büyük futbolcusu yok, Ha bizim yok da diğerlerinin var mı? Korkmayalım Beşiktaş maçını atlattık, gördük ligimizin tek büyük futbolcusu Q7 imiş. Fenerbahçe bizden de kötü, iki kötü takımın maçı da langırt maçı olacak zaten, Çarşamba Arena'da görüşelim.


1 Ara 2011

Taraftarlık; Bir Çocukluk Hastalığı

Futbolun patronları neyin peşindeler? Bu en kolay ve en güzel oyunu gerçek sahiplerinden alıp, başkalarına vermeye çalışmalarından acaba ne gibi bir çıkarları var? ortada 100 senede oluşmuş bir sevgi var, sevgi emektir, en çok emek neye geçmişse en çok sevilen o dur. Futbol bu  yüzden en çok sevilendir. Emeğe de saygıları  yoksa, kim bu gecekondumuzun camına taş atan sırça köşklerde oturanlar? Bizi niye ürkütüyorlar?

Bakıyoruz son yıllara ki- her yıl bir öncekini aratır niteliksizlikte- futbolumuzun dümenini doğal rotasının dışına doğru çevirme yarışındalar. Biz bu orta oyununda en önemli faktör olmamıza rağmen, her şey ısrarla bizim istemediğimiz, kabul edemeyeceğimiz, ve mutlaka bizim istediğimiz şekilde bitimleneceğinden emin olduğumuz şekilde gelişiyor.

Futbolumuzun motor gücünü oluşturan takımların tek bir sahibi vardır. O da kayıtsız, koşulsuz, okulsuz, seçimsiz kongresiz, o takımların büyük taraftarıdır. Taraftarı seyirciye dönüştürmek isteyenler, sırtlarında dinamit çuvalı taşımaktadır. Seyirci dediğin adı üstünde bir gösteriyi seyredendir. Seyrettiği şey devamlı iyi olmak zorundadır. Daha önce seyrettiğinden daha kötü bir sunum çıkarsa karşısına yapacağı şey çok basittir. Seyir mahalline gitmez. Taraftar için durum çok farklıdır. Taraftarın tribüne seyretmek için gittiği şey formadır. Formanın içindeki şahıslarla işi yoktur, tabela da yazan rakamlarla, seyrettiği şeyin hiç bir bağlantısı yoktur. Bir sonraki maç yine orada olacaktır.

Taraftarla seyirciyi ayıran en somut parametre de deplasmanlarda oynanan büyük maçlardır. Kadıköy'de maç seyretmeyen, Galatasaraylı, Sami Yen'de maç seyretmeyen Fenerli kendisine taraftarım demeye utanır. Ve bu taraftarlık denen şey de öyle sonradan takınılabilecek bir sıfat değildir. Taraftarlık, tastamam, babadan, akrabalardan, büyüklerden, ya da dönemin büyük futbolcularından, takımlarından, o takımların aldığı zaferlerden bulaşan bir çocukluk hastalığıdır.

Futbol ülkemize bu sene gelmiş olsa, hangi çocuk kimi seyredip de bu illete yakalanacak?, hangi taraftar baba aynı şevkle her hafta çocuğunu maça götürüp taraftar olması için baskı yapacak? Bütün takımlarımız sanki uzaktan birinin bastığı düğmeyle yönetiliyormuş gibi. Her sene 10 ar yabancı gelip, gidiyor, hiç biri tribüne yeni bir taraftar kazandıracak kalitede değil. Bütün büyük takımlar sözleşmiş gibi tek santraforla oynuyor. Langırt masası bile 2-5-3 dizilişiyle sahadayken, koskoca anlı şanlı takımlarımız ileride tek kişiyle oynuyor. Futbol sahaları 20 metre daha uzun olsa o tek kişiyi bile gol atmaya göndermeyecekler. Koskoca maçta taç atışı, geriye garanti pas, ileriye kaleci degajı seyrediyoruz. Gol, kombine, çalışılmış bir atakla değil langırt futbolcularının tesadüfen dokunuşlarıyla oluyor çoğu kez. Gol olduğunda, maksat, yiyen için 2. yi yememek, atan için gole yatmak. Golü yiyen maça ortak olma durumunu devam ettirmek için 2.yi yememeyi yeğliyor. Ancak bir futbol takımı olduğunu 2-0 geriye düştüğünde hatırlayan hoca, golü düşünmeye başlıyor, ve hücum oyuncusu oyuna sokuyor. Böyle bir futbolu taraftardan başka kimse seyretmez. Onu da stada almamak için bin türlü yol arıyorlar, ve ne yazık ki bulduklarını sanıyorlar.

Haftaya  adı  büyük bir maç var. Ülke futbolunun ANAMAÇ'ı. Monşerler aralarında anlaşmışlar. Arena'ya Fenerbahçe taraftarı gelemeyecekmiş. Evet haklılar, Fenerbahçe taraftarı gelmeyecek, ama Fenerbahçe seyircisinin gelmeyeceğini kim garanti edecek? Nitekim İnönü'de çok sayıda Galatasaray taraftarı, seyirci sıfatıyla maç seyretti. Muhtemelen çok sayıda Fenerbahçeli o gün o stadyumda olacak. 40 yılını tribünlerde geçirmiş bir Galatasaray taraftarı olarak çok net konuşuyorum, Fenerbahçe'yi benim kadar sevmeyen biri daha yoktur aralarında. Aynı zamanda Arena'da Fenerbahçe taraftarının olmayacak olmasına da benim kadar isyan eden de çıkmaz. Aslında bir taraftan, deplasman taraftarının, kendilerine ayrılmış yerini oraya gitmeyen birine gösterseler bu kararı alanlar haklıdır diyen çok olur. Stadyumun en kötü yeri orasıdır. Paravanlarla çevrilmiş, tellerle kuşatılmış, sık ağlarla kaplanmış, pis camlarla önü kesilmiş bırakın insanı hayvanın bile orada 3 saat duramayacağı yere tıkıştırılmış, maça ilk gelen, saatler sonra çıkan, normal bir insanı psikopat yapacak bir atmosfer var o bölgede.  Maça gelmek büyük ızdırap, çıkmak daha büyük işkence. Nereye oturursan, lafın gelişi nerede dikilirsen dikil sahanın tamamını göremezsin. Sesini duyuramazsın, tamamen insan hakları ihlaline uğrarsın deplasmana gidersen. Ama dedik baştan, deplasmana giden seyirci ise, kendi takımına ayrılmış tribününe asla gitmez, oraya gidenler, işte taraftar dediğimiz, gitse gittiğine pişman olan, gitmese vicdan azabı duyan gönüllü birliktir. Böyle bir yerde maç seyretmeye, deplasman seyircisinin maçta denmesine benim  de gönlüm hiç razı değil. Ne var ki maça gitmeyi yasaklayanları sebebi, gelenlerin memnuniyetsiliği falan değildir. Ortada bir memnuniyetsilik yoktur çünkü taraftar için.

Ben razıyım bir taraftar olarak. Biz başlatalım kavgaysa kavgayı, barışsa barışı. Güney tribününü Fenerbahçe taraftarına ayıralım. Yeni nesil bilmez, büyük tribün atışmaları, unutulmaz tribün tezahüratları hep böyle bir ortamda çıkmıştır.  Maça gelecek 10.000 Fenerbahçe taraftarı, aynı zamanda 45.000 büyük Galatasaray taraftarının maça gelmesini sağlayacaktır. O  atmosferde oluşacak şov bir sonraki maçlara taraftar kazandıracaktır. Hiç bir Fenerbahçeli ibaresi olmayan stadyum, Galatasaraylıya da hiç bir zevk vermez. Kendi kendine konuşan, bağıran, sevinen 50.000 deliden bir farkımız olmaz.              

Güvenlik sorunu var diyenler çıkıyor. Esas güvenlik sorununu 50.000 kişinin önünde, kafese sokulan, hayvan muamelesi yaptıkları takımının en azılı, en çapulcu, en fanatik 1000 kişi çıkartıyor. 10.000 kişi maça gelse o 1000 kişi aralarında asimile olacak, en fazla yoğun trübün tezahüratları, şovları olacak. Bir sonraki derbi maçta, bu kez Galatasaraylılar daha iyi şov hazırlayacaklar. Bu atmasfori televizyondan izleyen milyonlarca seyirci de, stadyumlarda olabilmek için imkanlarını zorlayacak, taraftar olabilmek için yarışacaklar.

Futbolu yönetenlerin bizim bilmediğimiz bir planları varsa yol yakınken yanlışlarından dönsünler. Kurbağayı kaynar suya attılar, hemen zıplar çıkmasını biliriz biz. Yok ateşi kısık tutarız, yavaş yavaş mayıştırır öyle haşlarız diyorlarsa son sözümüz onlaradır. Eğer biz maça gitmezsek, sizin bu sunduğunuz futbolu seyretmeye gidecek seyirci bulamazsınız. O güzelim anlı şanlı statlara gidecek, kombine alacak 40-50.000 müşteri bulamazsınız demiyorum, bulursunuz. Statü sahibi gözükmek isteyen çok daha fazla insan var. Ama onlar maç seçerler, kötü futbol oynatırsanız maça gitmez, gitse bile maça gitti gözüktükten sonra devre arasında çıkar gider. Hiç birimiz maçta olmasak bile o tribünler bizimdir, 100 senede oluşturduğumuz tribün kardeşliğimizi, 1 senede bozdurmayız. Biz maça takımı mutlaka muzaffer görmek için gitmiyoruz, biz tuttuğumuz takımları şampiyon olsunlar diye sevmiyoruz. Herkes gider biz kalırız, biz taraftarız.

Çocukluk hastalığına yakalanmışız, bu hastalık geçmez, iyileşmez. Yaramıza ilaç yoktur, bu bir aşktır. Bizi rahat bırakın da hastalığımızı başka çocuklara bulaştıralım.