Kafayı yedi sanmayın sakın çocuklar, bi dinleyin. Biliyorum bir çoğunuz bu kadar da nankör olunur mu? diyeceksiniz. Biliyorum çoğunuz bu saydığım futbolcuları, efsaneler düzüp koşacak kadar seversiniz. Kusuruma bakmazsanız devam edeceğim.
Olimpiyat Stadındaki şampiyonlar ligi finalini seyrettim. Kewell ve Baros, ikinci takımım Liverpool'un forvetiydi. Ne oluyo lan demeye kalmadı, Milan çullandı, hezimet yanı başımızdaydı. Geriye düşen final takımından ilk çıkarılan, gol atması beklenen Kewell'di. O maç Kewell çıktı diye geri döndürüldü demiyorum elbet. Ben ilk kez orada tanıdım Kewell'i. Halbu ki daha önce bizim yarı final maçlarında oynamış, ve ben futbol cahilinin dikkatini çekmemişti.
Galatasaray öyle böyle şampiyon olmuştu. Kırık dökük, hocasız takım Şampiyon olunca, devamı gelsin diye olacak, Hakan Şükür'e yeter denip, Kewell ve Baros transfer edildi. Finali seyretmiş bendeniz, finali kazanmış takımın forvetinin Ali Sami Yen'e çıkacak olmasına inanamamış, etrafındakilere büyük konuşmakta gecikmemişti.. Galatasaray kalecisiz bile oynasa her maç galip gelecekti. Gerçi Baros yine de beni yanıltmamış, gol kralı bile olmuştu. Ne de olsa, zaten kraldı, ne var ki kral olduğu takımın ambarına fare girmişti. ligi sonuncu bitirdi ( benim için lig, Fenerbahçe, Beşiktaş ve yanında mutlaka dereceye oynayan, form tutmuş bir Anadolu Takımından ibaretti)
Sonraki sene daha bir vahimdi, koskoca Reykart'la başlanmış, Baros'a servis için üstüne Elano alınmıştı. Hakkını yemeyelim, sakatlanmıştı, iyileştiğinde ise her şey çok geçti. Büyük bir golcüydü, itirazım sıfır, ancak sakattı, işi bitmişti. Pislikti, hakemlere yardımcı olmuyordu, ofsayttan çıkamıyordu, her topu eliyle kontrol ediyor, sarı karttan kaç kere maç cezası almıştı. Dibe gidiş devam ediyor, takımın bir kez daha sonuncu olmasına engel olamıyordu.
Bu seneyi saymıyorum, kepazeliğin bini bin paraydı. İyileşecek diye doktor yolu bekledik, ha şimdi atacak diye maç saydık, aldığı sarı kartlarını sayamadık, 3 hoca eskiten takım tarihinin en büyük dibini yaptı.
Kewell; unutulmaz goller attı evet, biz de bağırdık, bizde sevindik. Ne güzel yakışıyordu Galatasaray forması. Şampiyon takıma gelmiş, 3 sene kalmış, Galatasaray'ı berbat eden futbolcuların halayını çekerek aramızdan ayrılmıştı. O da arkadaşı Baros gibi sakattı. Ve biz yeteri kadar sakat futbolcu seyrediyor, bünyemizde barındırıyorduk. Üstelik Kewell'in gönderilmesini engelleyebilmiş, Keita'nın gidişine mani olamamıştık.
Neill geçen sezonun ortasında takıma dahil olduğunda liderdik. Olası ikinci UEFA kupası yollarımız açıktı. Belki Servet'in daha az gol yedirmesine engel olsun diye transfer edilmişti. Geldiği bir kaç maç harbiden iyi oynadı. Belki kazma Servet'e baka baka kararmıştı kimbilir? hiç bir kafa topunu alamıyordu, ileriye çıktığında dolu dönemiyordu, oynadığı, 1.5 sezon boyunca benim hatıralarımda çok kötü izler bırakarak dış hatlar terminaline yollanıyordu.
Yılan, Akrep, Çakal ormanda gezintiye çıkmışlardı, Kamplumbağaya sende gel dediler. Hava dönmüş, gök gürültüsü, şimşek, fırtına kasırga kıyamet kopmak üzereymiş. Yılan; ''beyler ben bir şimşek daha çakarsa şu kayanın dibine kıvrılıp kendimi kurtarırım'' demiş. Akrep; ''benim için sorun yok, ben şradaki ağacın kovuğuna girer yırtarım'' Çakal; ''valla ben bekleyecek durumda değilim,ilerde bir kümes var oraya sığınacağım'' Kamplumbağaya sormuşlar, '' sen ne yapacaksın''
Kaplumbağa;'' ben de sizi adam sanmış, yola çıkmıştım''
Evet Galatasaray forması şampiyonluk dışındaki derecelere razı olanlar için uygun bir forma değildir. Ben de sizi bi bok sanmıştım çocuklar, Kewell, Baros, Neill siz ufak ufak uzayın, ben buradayım, fırtınalarla cebelleşeceğim.
1 Haz 2011
31 May 2011
Futbolu Sevdirenler; İvan Ergiç
bilinmesi gereken bir adam geçti bursa’dan, gözlerimizin önündeydi dev gibi…
“kazım koyuncu” dedi, en sevdiği türk sanatçıyı sorunca…
kanserden öldüğünü biliyordu ve hayat hikâyesini çok acıklı buluyordu.
ve “nazım” deyince susuyordu her seferinde…
ülkenin iç-dış politikaları, siyasi partiler, dünyadaki dini akımlar sohbetlerin genelini oluşturuyordu.
barış manço’yu merak ediyordu, livaneli’yi…
biliyordu da…
bulvarda kırmızı ışıkta durmuş beklerken “deniz’i sever mi türkiye?” deyiverdi…
idamlardan bahsettik…
sustuk…
üniversite yıllarımda yapmadığımız tartışmaları heyecanla sürdürüyorduk bir araya geldiğimizde.
osmanlı imparatorluğunun kronolojisini de iyi biliyordu atatürk devrimlerini de…
***
kılık kıyafet konusunda kabul edelim ki özensizdi.
ve kimse bilmezdi; “kermes”lerden giyinirdi…
“bir çocuğun bursa’da manchester united’ı izlemesinden daha önemli bir şey olamaz” demişti. cebinden yaklaşık 20 bin tl verip okullara bilet dağıttırdı. çocuklar da bilmiyorlardı kim olduğunu. meraklı bir baba uğraşınca, ismine ulaştı ve medyada haber oldu. çok kızmıştı…
“olsun be yaa…” demiştik, o diyemedi bir türlü.
daha bilinmeyen pek çok hayır işine imza attı.
gizlilik esastı…
bütün dinleri olduğu gibi islam’ı da araştırdı.
iki ayda, derdini türkçe anlatmaya başladı…
4 dil biliyordu. türkçe 5. oldu…
***
kuru fasulye en sevdiği yemekti. özel olarak yapardı ramazan usta. künefeyi de çok beğendi… bir de “fasulye” şarkısını.
galibiyet kutlamalarında ortaya atlardı hemen.
***
ertuğrul sağlam’ı çok sevdi bir de…
saydı…
hoca gibi, ağabey gibi, dost gibi…
***
genç futbolcular her otomobil değiştirdiklerinde yanlarına gidip “off süper araba kaç yapıyor?” diyerek dalgasını geçiyordu. kendisi için önemsizdi çünkü…
evet, kesinlikle çok komikti.
hemen hemen herkesin taklidini yapabiliyordu…
***
uzak durdu medyadan.
karaburun’daki konferansa spor emekçileri sendikasının davetlisi olarak giderken çok heyecanlıydı.
uyardık ama, “burası türkiye siyasete çok girme…” gülümsedi sadece “merak etmeyin” derken…
“filozof değilim” diyordu. sırt çantasında en az 7-8 kitapla geziyordu. kiralık evi olmasına rağmen tesislerde kalıyordu.
ya okuyordu, ya uyuyordu…
ve kafa dengi arkadaş bulunca anlatıyordu;
“italya’da futbol büyük ve çirkin bir organizasyon… futbolun ruhu kayboluyor. neden hakemler gol sevinçlerinde formayı çıkartmaya sarı kart gösteriyor? forma reklamı görülmüyor diye. para futbolun dengesini bozuyor…”
***
duygusaldı…
cem karaca’nın “tamirci çırağı”nı dinlerken gözleri dolmuştu…
çok iyi bir ailesi vardı. menajeri olmadı hiç…
babası ilgilendi transferleriyle, her şeyi bırakıp bir anda avustralya’ya dönebileceğini söylerdi her seferinde…
kırmızı kart görmedi hiç…
hem de hiç kimseden…
***
bursa’yı çok sevdi…
bursalıları çok sevdi…
pazartesi bursa’dan ayrıldı, salı günü şampiyonluk kutlamalarında basel’de omuzlara alındı…
***
teşekkürler ivani…
futbolun için…
adamlığın için…
dostluğun için…
***
kazım koyuncu’ydu en sevdiği şarkıcı ;
“işte gidiyorum” ile bitsin bu yazı…
…
işte gidiyorum
bir şey demeden
arkamı dönmeden
şikayet etmeden
hiçbir şey almadan
bir şey vermeden
yol ayrılmış, görmeden gidiyorum
ne küslük var ne pişmanlık kalbimde
yürüyorum sanki senin yanında
sesin uzaklaşır her bir adımda
ayak izim kalmadan gidiyorum
gerdiğin tel kalbimde kırılmadı
gönül kuşu şarkıdan yorulmadı
bana kimse sen gibi sarılmadı
işığımız sönmeden gidiyorum…
Bursaspor Televizyonu Müdür Yardımcısı Burak Uçar'dan alınmış, üzerine tarafımdan sadece güle güle yoldaş ivan diye ilave edilmiştir.
30 Nis 2011
Derbi Maçı; Beşiktaş 2- Galatasaray 0
Sezon başı ne güzel başlamıştı oysa. Bir tarafta Tüpçü'nün, Guti'li, Karizma'lı ,başında Şuster olan uzay takımı. Bir tarafta Seramikçi'nin, koskoca Reykart'lı, Misimoviç, Cana takviyeli büyük Galatasaray'ı. Ve bu iki takım adı derbi olan, bitime 4 maç kala oynanan maça çıkıyorlar. Fenerbahçeli olanların bile ilgilenmediği bir derbi işte. Derbiyi oynayan bizim takım, iki hocası kovulmuş, sonrasında hoca diye bir çapulcuya emanet edilmiş, başkanı derdest olmuş bir enkaz olarak İnönü'ye çıkmış.
Kale sırayla, bu sefer golü gelmiş olan kaleci, saçı tokalı, olanca sakin ve soğukkanlılığıyla geviş getiren Aykut. Serkan, Zan, Servet, Çağlar savunması bugün Bank Asya Liginde sıradan bir takımın savunması bile değil. Bu savunmayla erkekse Barcelona oynasın görelim. Bülent Hocam daha ne yapsın. Yabancılar kapacağına varsın bizimkiler bölüşsün parsayı. Ben olsam ben de onları oynatırım. Pino'dan, Cana'dan, İnsua'dan bana ne fayda var. Yarın ihtiyarladığımda Servet'in kapısını çalsa yardım etmez mi? Eder, Gökhan'da, Serkan'da bu 45 senelik çömez abilerini açıkta bırakmazlar.
Hepiniz bilirsiniz, Mustafa Sarp'ın düşmanıyım. Ama hakkını vermem lazım, bu maçta seyrettiğim en iyi oyununu oynadı. Kendisi futbolcu olmadığından, 2 senede ilk defa benim gözüme ancak kötü bir futbolcu olarak görünebildi. Artık Mustafa Sarp'ın arkasındayım. Oynatmazlar ya, oynatırlarsa son 3 maçını doya doya oynasın, benden helal olsun.
Biri var ki yazık oldu. Ayhan Akman, o Şampiyon olduğumuz Sivas maçından sonraki en büyük futbolunu oynadı. Benim babam komadaydı, gün sayıyorduk evde, birden dirildi bir günü çok sıhhatli geçirmişti. Acaba Ayhan'ınki de böyle bir diriliş maçı mı? Babam ertesi gün öldü. Golü yiyene kadar, hayranlıkla izledim kendisini, ama çok geç artık eski kaptan. Bir önceki paragrafı işgal eden yaratık olmasaydı, inan ömrünü en az 2 sene daha uzatırdın bu takımda.
Baros'u görür gibi oldum ben en uçta. Futbolcudan çok sıçana benziyordu. 3 maç sonra olmayacak adam, topu ayağına sürmedi. Ofsayt ve sarı kart krallığı bu kadar az oynamasına rağmen onun. Oynayamayınca da pislik yüzü ortaya çıkıyor.
Arda'ya acıyorum bu takımda. Keşke iyileşmeseydi, şu takımda, içler acısı durumda insan nasıl top oynayabilir?
Aslına bakarsak yüz yılın en kötü kadrosu, beklemediğim kadar iyi futbol oynadı. Bir ara 10-15 pasa çıktılar. Gol de bas bas bağırıyor ben geliyorum önlem alın diye. 2 defa gök tanrı yardım etti. Baştan söyledik ya, takımın, hocası yok, başkanı yok, gelecek korkusu hakim, futbolcular kötü, eller ayaklar felç geçiriyor. Bereket Beşiktaş bizden bile kötü. Mucize 2-0 olunca topa basıp, tabelayı korudular. Bizim çapulcu, 2-0 yenik takıma hakan Balta'yı sokuyor, Hakan Balta durumu 5 dakikada 2-2 ye getiremeyince de kovduğu, arkasından emirle geri aldığı Pino'yu alıyor. Tercüman marifetiyle taktiğini veriyor.'' Hadi Kolombiyalı Pino, seni affettim git şu 5 dakikada Beşiktaş'ın işini bitir'' Sonrasını Musa Çözen gösterdi zaten.
Bitmiş bir iş, sinmiş bir kulübe, çökmüş iki hoca, koskoca bir leş.
Büyük Galatasaray'ın son hali, ulu bir ölü.
Ve bütün bu kepazeliği seyreden, yazan, zapta geçiren, bitik bir Galatasaraylı,
Kale sırayla, bu sefer golü gelmiş olan kaleci, saçı tokalı, olanca sakin ve soğukkanlılığıyla geviş getiren Aykut. Serkan, Zan, Servet, Çağlar savunması bugün Bank Asya Liginde sıradan bir takımın savunması bile değil. Bu savunmayla erkekse Barcelona oynasın görelim. Bülent Hocam daha ne yapsın. Yabancılar kapacağına varsın bizimkiler bölüşsün parsayı. Ben olsam ben de onları oynatırım. Pino'dan, Cana'dan, İnsua'dan bana ne fayda var. Yarın ihtiyarladığımda Servet'in kapısını çalsa yardım etmez mi? Eder, Gökhan'da, Serkan'da bu 45 senelik çömez abilerini açıkta bırakmazlar.
Hepiniz bilirsiniz, Mustafa Sarp'ın düşmanıyım. Ama hakkını vermem lazım, bu maçta seyrettiğim en iyi oyununu oynadı. Kendisi futbolcu olmadığından, 2 senede ilk defa benim gözüme ancak kötü bir futbolcu olarak görünebildi. Artık Mustafa Sarp'ın arkasındayım. Oynatmazlar ya, oynatırlarsa son 3 maçını doya doya oynasın, benden helal olsun.
Biri var ki yazık oldu. Ayhan Akman, o Şampiyon olduğumuz Sivas maçından sonraki en büyük futbolunu oynadı. Benim babam komadaydı, gün sayıyorduk evde, birden dirildi bir günü çok sıhhatli geçirmişti. Acaba Ayhan'ınki de böyle bir diriliş maçı mı? Babam ertesi gün öldü. Golü yiyene kadar, hayranlıkla izledim kendisini, ama çok geç artık eski kaptan. Bir önceki paragrafı işgal eden yaratık olmasaydı, inan ömrünü en az 2 sene daha uzatırdın bu takımda.
Baros'u görür gibi oldum ben en uçta. Futbolcudan çok sıçana benziyordu. 3 maç sonra olmayacak adam, topu ayağına sürmedi. Ofsayt ve sarı kart krallığı bu kadar az oynamasına rağmen onun. Oynayamayınca da pislik yüzü ortaya çıkıyor.
Arda'ya acıyorum bu takımda. Keşke iyileşmeseydi, şu takımda, içler acısı durumda insan nasıl top oynayabilir?
Aslına bakarsak yüz yılın en kötü kadrosu, beklemediğim kadar iyi futbol oynadı. Bir ara 10-15 pasa çıktılar. Gol de bas bas bağırıyor ben geliyorum önlem alın diye. 2 defa gök tanrı yardım etti. Baştan söyledik ya, takımın, hocası yok, başkanı yok, gelecek korkusu hakim, futbolcular kötü, eller ayaklar felç geçiriyor. Bereket Beşiktaş bizden bile kötü. Mucize 2-0 olunca topa basıp, tabelayı korudular. Bizim çapulcu, 2-0 yenik takıma hakan Balta'yı sokuyor, Hakan Balta durumu 5 dakikada 2-2 ye getiremeyince de kovduğu, arkasından emirle geri aldığı Pino'yu alıyor. Tercüman marifetiyle taktiğini veriyor.'' Hadi Kolombiyalı Pino, seni affettim git şu 5 dakikada Beşiktaş'ın işini bitir'' Sonrasını Musa Çözen gösterdi zaten.
Bitmiş bir iş, sinmiş bir kulübe, çökmüş iki hoca, koskoca bir leş.
Büyük Galatasaray'ın son hali, ulu bir ölü.
Ve bütün bu kepazeliği seyreden, yazan, zapta geçiren, bitik bir Galatasaraylı,
25 Nis 2011
Olay Yeri İnceleme
Bu sene hiç Fener maçı izlememiştim. Bizim maçlarda da Fenerbahçe'ye bakmam bile. Aslında dünkü Buca maçını da izlemiyordum. Usulen televizyona bakıyor, bir taraftan da başka şeylerle meşgul oluyordum. izlemeye gerek bir şey yoktu çünkü. Olay yeri tertemizdi. Polis Bünyamin Gezer yönetiyordu operasyonu. Bir önceki hafta bitime 5 saniye kala gelen 3 puan, ve kanka Bülent Uygun'un Eskişehirspor'unun Trabzon'a taktığı çelmeyle yüksek moral egemen olmuştu İzmir'e.
Rakip Bucaspor, haftalar öncesinden dönüş biletini cebine koymuş, her ihtimale karşı hafta içinde futbolcuların kafaları karıştırılmış şekilde olay yerine getirilmişti. Aziz Yıldırım'ın işbirlikçileri Tüpçü ile Seramikçi, takımlarını çoktan uzaklaştırmıştı olay mahallinden. Geçen sene bir imalat hatasına kurban giden ligimizin master takımının bu kez işi her hangi bir kazaya kurban verilmeden halledilmeliydi. Galatasaray'a ve Beşiktaş'a yapılan, yapılmak istenen zulüm elbet bu kadar değildi. 3. 4. olsalar yeterdi Fenerbahçe için, ne var ki narkozu gereğinden fazla vermişler lig bitti hala uyanamamışlardı.
Dedik ya, mahal temizdi bu sene Fener için. geçen yılın Şampiyonu, aldığı mucize abdestle artık bir 100 sene namaz kılabilirdi. Galatasaray- Beşiktaş erken derdest edilmişti, Kayserispor, Gaziantepspor cüret bile edemezdi. Ne var ki bu kez, yıllardır uyuyan Karadeniz Fırtınası uyanmış, yıllar sonra tekere çomak sokuyor, efeleniyor, Fenerbahçe Cumhuriyetine sataşıyordu, ilk yarıyı 9 puan farkla önde kapatıyordu. Olsun du, hamsiyi leş kuşları yesin di. Kalan son pürüz nasıl olsa bertaraf edilirdi bir şekilde.
Haftalar geçiyor, bir türlü sistem sonuca ulaşamıyordu. Bu sefer iş son maça kesin bırakılmamalıydı. Polis Bünyamin ligin en kolay olması gereken maçında olay yerine gönderilip, eski sabıkasının temizlenmesi sağlanıyordu. Yani nasıl olsa Fenerbahçe rahat kazanacaktı, bari bir kaç pozisyonda Fenerbahçe aleyhine kıyım yaptırılsın, üzerine yapışmış pislikten biraz arınsındı.
Maç tam bu anlattığım kurgu içersinde geçiyordu. O da ne Bucaspor can havliyle bir gol attı. O dakikadan sonra bütün dikkatimle ilk defa bir Fener maçını izledim. Lig tv spikerlerini dinledim mecburen. Aziz Yıldırım anlatsa maçı, bu kadar taraf tutarak anlatmazdı. Polis Bünyamin'in keyfi yerindeydi. Nasıl olsa Fener maçı kazanacaktı, Fener takılır diye medet bekleyenler varsın biraz keyiflensindi.
Şaka maka derken maç 3-1 oldu. Biz o anda Fener'in maçı 6-3 kazanacağını belgeleyen yorumu attık taraftar sitelerinden birine ,sonsuzluğa doğru. Aslında inanın 5-3 yazacaktım ama elim 6 ya gitmiş, sonra da değiştirmeye üşenmiştim. Spikerlerin dilleri felç geçirmiş, konuşamıyorlardı. Aykut'un mutlak bir şeyler yapması gerektiğini söyledi biri, panik halindeydiler, suçlu onlarınmıydı neydi? Bünyamin polis, parmak izlerini silmeye başlamıştı. Durduk yere serbest vuruş vermeye başladı. Bir penaltı verdi, yoruma açıktı, yani 100 hakeme sorsan en az 70'i penaltı çalmam derdi. Eğer bir pozisyon yoruma açıksa kim tarafına yorum yapılması gerektiğini en iyi Polis Bünyamin bilirdi. tereddütsüz Fener lehine benim oyum dedi.
O dakikalarda hakemin hemen yanındaki Emre futbol dışı pisliklerini kusuyordu elbet. Hakem kör ve sağır olmayı tercih ediyordu. Emre bir sezonda en fazla 4 gol attığını müjdelemişti spikerler bir ara. Daha önce bilmeyenler için İnter'de de 4 attığını söylediler. 1999-2000 yıllarında 5 gol atmış diye düzelttiler akılları sıra ama hangi takımda attığını söyleyemezler, dillerini eşek arısı sokardı.
Gökhan Gönül'e ortalık sakinken verilen sarı kart, kritik hale gelmişti. Daha maç kopartılamıştı çünkü. Polis'in gözü önünde Gökhan topu öfkeyle yere vurdu, bir topu da bilerek elle kesmişti. İkinci sarı kartı göstermesi Bünyamin'in sonu olabilirdi. Hem bu maç tehlikeye girecek, hemde bir sonraki maç İskender Alın'ın, İbrahim Akın'ın yolları açık olacaktı. Değermiydi canım, alt tarafı bir sarı kart için Bokludere'nin kurbağalarını ürkütmeye.
Aziz Yıldırım'a anlı şanlı Şampiyonluk kutlamaları yapması için ligin son maçında stadyumda olacak kadar ceza verdiler. Hem bu süre içinde kendisi görünüp, tepki almayacak hem de ceza yumuşak geçişle örtbas edilerek geçiştirilecek 1 taşla bir kaç kuş birden vurulacaktı. Şebekenin bu kez işi şeytanlara bırakmaya hiç niyeti yoktu.
Eğrisi doğrusuna gelmiş Galatasaray'ımız bu soytarılığın dışında kalmıştı bu sene. Doya doya kutlasınlar, ben böyle Şampiyon olacaksam değil 14 , 24 sene bile beklemeye razıyım. Ey futbolun oligarkları, Majör takımınız için Şampiyonluk yolunda her yol mübahtır, onlar sizin bu kıyaklarınızla gelen Şampiyonlukta 40 gün 40 gece biz kazandık diye eğlenirler, bırakın onları kendi hallerine artık. Kadıköy'e bayraklar asılmaya başladı zaten. Siz bu olmayan vicdanınızla, Tay Burak'ın takımına, Karadeniz'in deli dalgalarına, Kazım Koyuncu'ya, Nihat Genç'e nasıl hesap vereceksiniz? onu düşünmeye başlayın artık.
Sırça köşklerde, kristal palaslarda oturuyorsunuz, Karadeniz'linin gecekondusuna taş attınız, başınıza büyük bela aldınız.
Rakip Bucaspor, haftalar öncesinden dönüş biletini cebine koymuş, her ihtimale karşı hafta içinde futbolcuların kafaları karıştırılmış şekilde olay yerine getirilmişti. Aziz Yıldırım'ın işbirlikçileri Tüpçü ile Seramikçi, takımlarını çoktan uzaklaştırmıştı olay mahallinden. Geçen sene bir imalat hatasına kurban giden ligimizin master takımının bu kez işi her hangi bir kazaya kurban verilmeden halledilmeliydi. Galatasaray'a ve Beşiktaş'a yapılan, yapılmak istenen zulüm elbet bu kadar değildi. 3. 4. olsalar yeterdi Fenerbahçe için, ne var ki narkozu gereğinden fazla vermişler lig bitti hala uyanamamışlardı.
Dedik ya, mahal temizdi bu sene Fener için. geçen yılın Şampiyonu, aldığı mucize abdestle artık bir 100 sene namaz kılabilirdi. Galatasaray- Beşiktaş erken derdest edilmişti, Kayserispor, Gaziantepspor cüret bile edemezdi. Ne var ki bu kez, yıllardır uyuyan Karadeniz Fırtınası uyanmış, yıllar sonra tekere çomak sokuyor, efeleniyor, Fenerbahçe Cumhuriyetine sataşıyordu, ilk yarıyı 9 puan farkla önde kapatıyordu. Olsun du, hamsiyi leş kuşları yesin di. Kalan son pürüz nasıl olsa bertaraf edilirdi bir şekilde.
Haftalar geçiyor, bir türlü sistem sonuca ulaşamıyordu. Bu sefer iş son maça kesin bırakılmamalıydı. Polis Bünyamin ligin en kolay olması gereken maçında olay yerine gönderilip, eski sabıkasının temizlenmesi sağlanıyordu. Yani nasıl olsa Fenerbahçe rahat kazanacaktı, bari bir kaç pozisyonda Fenerbahçe aleyhine kıyım yaptırılsın, üzerine yapışmış pislikten biraz arınsındı.
Maç tam bu anlattığım kurgu içersinde geçiyordu. O da ne Bucaspor can havliyle bir gol attı. O dakikadan sonra bütün dikkatimle ilk defa bir Fener maçını izledim. Lig tv spikerlerini dinledim mecburen. Aziz Yıldırım anlatsa maçı, bu kadar taraf tutarak anlatmazdı. Polis Bünyamin'in keyfi yerindeydi. Nasıl olsa Fener maçı kazanacaktı, Fener takılır diye medet bekleyenler varsın biraz keyiflensindi.
Şaka maka derken maç 3-1 oldu. Biz o anda Fener'in maçı 6-3 kazanacağını belgeleyen yorumu attık taraftar sitelerinden birine ,sonsuzluğa doğru. Aslında inanın 5-3 yazacaktım ama elim 6 ya gitmiş, sonra da değiştirmeye üşenmiştim. Spikerlerin dilleri felç geçirmiş, konuşamıyorlardı. Aykut'un mutlak bir şeyler yapması gerektiğini söyledi biri, panik halindeydiler, suçlu onlarınmıydı neydi? Bünyamin polis, parmak izlerini silmeye başlamıştı. Durduk yere serbest vuruş vermeye başladı. Bir penaltı verdi, yoruma açıktı, yani 100 hakeme sorsan en az 70'i penaltı çalmam derdi. Eğer bir pozisyon yoruma açıksa kim tarafına yorum yapılması gerektiğini en iyi Polis Bünyamin bilirdi. tereddütsüz Fener lehine benim oyum dedi.
O dakikalarda hakemin hemen yanındaki Emre futbol dışı pisliklerini kusuyordu elbet. Hakem kör ve sağır olmayı tercih ediyordu. Emre bir sezonda en fazla 4 gol attığını müjdelemişti spikerler bir ara. Daha önce bilmeyenler için İnter'de de 4 attığını söylediler. 1999-2000 yıllarında 5 gol atmış diye düzelttiler akılları sıra ama hangi takımda attığını söyleyemezler, dillerini eşek arısı sokardı.
Gökhan Gönül'e ortalık sakinken verilen sarı kart, kritik hale gelmişti. Daha maç kopartılamıştı çünkü. Polis'in gözü önünde Gökhan topu öfkeyle yere vurdu, bir topu da bilerek elle kesmişti. İkinci sarı kartı göstermesi Bünyamin'in sonu olabilirdi. Hem bu maç tehlikeye girecek, hemde bir sonraki maç İskender Alın'ın, İbrahim Akın'ın yolları açık olacaktı. Değermiydi canım, alt tarafı bir sarı kart için Bokludere'nin kurbağalarını ürkütmeye.
Aziz Yıldırım'a anlı şanlı Şampiyonluk kutlamaları yapması için ligin son maçında stadyumda olacak kadar ceza verdiler. Hem bu süre içinde kendisi görünüp, tepki almayacak hem de ceza yumuşak geçişle örtbas edilerek geçiştirilecek 1 taşla bir kaç kuş birden vurulacaktı. Şebekenin bu kez işi şeytanlara bırakmaya hiç niyeti yoktu.
Eğrisi doğrusuna gelmiş Galatasaray'ımız bu soytarılığın dışında kalmıştı bu sene. Doya doya kutlasınlar, ben böyle Şampiyon olacaksam değil 14 , 24 sene bile beklemeye razıyım. Ey futbolun oligarkları, Majör takımınız için Şampiyonluk yolunda her yol mübahtır, onlar sizin bu kıyaklarınızla gelen Şampiyonlukta 40 gün 40 gece biz kazandık diye eğlenirler, bırakın onları kendi hallerine artık. Kadıköy'e bayraklar asılmaya başladı zaten. Siz bu olmayan vicdanınızla, Tay Burak'ın takımına, Karadeniz'in deli dalgalarına, Kazım Koyuncu'ya, Nihat Genç'e nasıl hesap vereceksiniz? onu düşünmeye başlayın artık.
Sırça köşklerde, kristal palaslarda oturuyorsunuz, Karadeniz'linin gecekondusuna taş attınız, başınıza büyük bela aldınız.
24 Nis 2011
Yaratıklar;; Galatasaray 1- Kayserispor 1
Evvel emirde yazmasam çatlarım. Ben bu maçta 50.000 kişi içerde 20.000 kişi dışarda taraftar bekliyordum. 2000 senesinde maça gitmeyen taraftarla, bu maça gitmeyen taraftar benim için aynıdır. Çok şey kaybetmişlerdir. Takım-lafın gelişi- geçen hafta hiç bir motivasyonu kalmamış Manisaspor'u uzun ip bellerinde olan kazmalarla kazanınca (arda turan istisna), kendisine beylik verilen zatı muhterem 45 senelik Galatasaraylı hoca görünümlü şahsiyet, öğretildiği gibi kazanan takım bozulmaz ilkesini uygulayacağını biliyordum. Yani Lukas Neil, Baros hocamızın yüksek egoları mucibi yanında oturacak, Gökhan, Servet, Aydın, Ayhan, Mustafa Sarp banko oynayacak. Deve güreşçisi, uzun eşşekçi gibi zeka ve yetenek gerektirmeyen sporların sporcularını aynı forma altında futbolcu kimliği içinde bir arada görmek, ancak bu gün 10 yaşında olan taraftarın, ömrünün sonlarına doğru belki bir defa seyredebileceği hadisedir. Bilet fiyatlarının bu gösteri için en az 100 lira falan olması lazım bana göre.
Midesi kaldıran bir daha seyretsin bana inanmıyorsa. Son 20 dakikayı saydım, 3 pas üst üste yapılmadı. Rekor sayıda korner ve serbest vuruş en ufak bir tehlike yaratmadan kullanıldı. Kaleye gelen ilk top gol oldu. Bu yenen golde mübalağa etmiyorum tekerlekli sandalye takımında 2 sporcu olsaydı, iki kazmanın yerine inanın o kademeye girer golü yemezlerdi. Bu kadar futbol dışı yaratığın nasıl oluyor da hala süper ligin bir takımında oynuyor olması spor akademilerinin tez konusu olması lazım, komisyonlar, kürsüler kurulup incelenmesi lazım.
20 gün sonra bir prosedür yerine gelecek sadece, başkanın kim olduğu şimdiden belli, 1 ay sonra olmayacaklar yine şimdiden belli, nasıl oluyor da müdahil olmuyorlar bu kepazeliğe? 20 milyon kişinin taraf olduğu bir takım bu kadar yeteneksiz birine nasıl teslim edilir? ligin bitimine 10 maç falan kalsa Bülent Ünder de kovulur, yerine Çaycı Ahmet gelirdi.
Taraf olduğumuz, seyrettiğimiz yaratıklara takım diyemeyeceğim için oynadıkları oyuna da maç diyemiyorum. Bu yüzden futbola bakmadım bile desem yeridir. Yalnız sayamadım bıraktım, Sabri'nin yaptığı belki 100 ortanın 95 i auta gitti. Sıkı bir Galatasaraylı olmak ve bitmek bilmeyen bir enerji, uzun yıllar Galatasaray'da oynayabilmek için yeterli mi ? bilmiyorum.
Biri artık fişimiz çeksin de kurtulalım bu acı çekilerek geçirilen yoğun bakım günlerinden. Taraftar olarak sokağa çıkmaya utanırken, hiç bir şey olmamış gibi yaşamlarına devam eden, pahalı arabalarıyla gezen, 1 ay sonra para almak için menecerlerini muhasebeye gönderecek olan kazmalar daha ne kadar azap çektirecek bizlere. Bu nasıl bir taraftarlıktır, bu nasıl kadere razı olmaktır? Bu ne kepazeliktir, maçın bitimine 10 dakika varken bile en ufak bir çaba göstermeyenler neyin peşindedir? Anladığım kadarıyla kimse yapmayacaktır bu işi benden başka. Zaten kelle koltukta yaşıyorum hiç belli olmaz son maç belki bir odunla sahaya atlayabilirim, artık Mustafa Sarp'a olmadı yakalayamazsam Servet'e saldırabilirim. Bu da size son bir kıyağım olur, gider ıssız bir köyde hayatımın geri kalanını Galatasaraysız geçiririm.
Zaten ortada Galatasaray Malatasaray kalmadı.
Midesi kaldıran bir daha seyretsin bana inanmıyorsa. Son 20 dakikayı saydım, 3 pas üst üste yapılmadı. Rekor sayıda korner ve serbest vuruş en ufak bir tehlike yaratmadan kullanıldı. Kaleye gelen ilk top gol oldu. Bu yenen golde mübalağa etmiyorum tekerlekli sandalye takımında 2 sporcu olsaydı, iki kazmanın yerine inanın o kademeye girer golü yemezlerdi. Bu kadar futbol dışı yaratığın nasıl oluyor da hala süper ligin bir takımında oynuyor olması spor akademilerinin tez konusu olması lazım, komisyonlar, kürsüler kurulup incelenmesi lazım.
20 gün sonra bir prosedür yerine gelecek sadece, başkanın kim olduğu şimdiden belli, 1 ay sonra olmayacaklar yine şimdiden belli, nasıl oluyor da müdahil olmuyorlar bu kepazeliğe? 20 milyon kişinin taraf olduğu bir takım bu kadar yeteneksiz birine nasıl teslim edilir? ligin bitimine 10 maç falan kalsa Bülent Ünder de kovulur, yerine Çaycı Ahmet gelirdi.
Taraf olduğumuz, seyrettiğimiz yaratıklara takım diyemeyeceğim için oynadıkları oyuna da maç diyemiyorum. Bu yüzden futbola bakmadım bile desem yeridir. Yalnız sayamadım bıraktım, Sabri'nin yaptığı belki 100 ortanın 95 i auta gitti. Sıkı bir Galatasaraylı olmak ve bitmek bilmeyen bir enerji, uzun yıllar Galatasaray'da oynayabilmek için yeterli mi ? bilmiyorum.
Biri artık fişimiz çeksin de kurtulalım bu acı çekilerek geçirilen yoğun bakım günlerinden. Taraftar olarak sokağa çıkmaya utanırken, hiç bir şey olmamış gibi yaşamlarına devam eden, pahalı arabalarıyla gezen, 1 ay sonra para almak için menecerlerini muhasebeye gönderecek olan kazmalar daha ne kadar azap çektirecek bizlere. Bu nasıl bir taraftarlıktır, bu nasıl kadere razı olmaktır? Bu ne kepazeliktir, maçın bitimine 10 dakika varken bile en ufak bir çaba göstermeyenler neyin peşindedir? Anladığım kadarıyla kimse yapmayacaktır bu işi benden başka. Zaten kelle koltukta yaşıyorum hiç belli olmaz son maç belki bir odunla sahaya atlayabilirim, artık Mustafa Sarp'a olmadı yakalayamazsam Servet'e saldırabilirim. Bu da size son bir kıyağım olur, gider ıssız bir köyde hayatımın geri kalanını Galatasaraysız geçiririm.
Zaten ortada Galatasaray Malatasaray kalmadı.
15 Nis 2011
Sarı Kırmızılı Şapka
2008 yılında takım son düzlüğe hocasız girmişti. Adnan Polat tek başına şampiyon yapmıştı ya, ne olacaktı canım, biz de hocaları bi bok sanıyormuşuz hesabı düğmeye bastı. Hocasız takım Türkiye'de şampiyon oluyorsa Reykart'lı takım Şampiyonlar Ligi'ni haydi haydi kazanırdı. İşi çok olmasa Reykart'ı da getirmeyecekti ya neyse. Yoksa eline mi yapışacaktı yine yapardı. O Galatasaray'ın spor dışındaki ali menfaatleri için vardı. Galatasaray demek futbol takımı demek değildi. Büyük işler peşine düştü say bakalım!
1-Riva arazisi; Ben küçüktüm Riva arazisi vardı Galatasaray'ın. O zamanlar Riva dendi mi İtalyan futbolcu Riva dan başka bir şey kimsenin aklına gelmezdi. Şimdi ben 53 yaşıma geldim hala Riva arazisi var. Bu 45 sene boyunca bu Ali Bey'in tay becerdiği arsanın Galatasaray futbol takımına ne faydası oldu acaba diye merak edip bir kaç sene önce arayıp bulmuştum. Ada pafta derken Beykoz'un Karedeniz'e bakan kıyısında dere ve yatağı olan arsaya keşfe gitmiştim. Köpek bağlasan durmaz diye yazsam yalan olur, köpek vardı duruyordu bir kulübenin önünde. Bir de benim yaşlarımda doğulu arkadaş. Hangi takımı tutuyorsun diye sordum, Trabzonspor'luyum dedi. Buna da şükür etmek lazım, Fenerliyim de diyebilirdi. Yani bu bizim arazi, daha çok nesil geçirir arkadaşlar. Bakarsın şehir 50 sene sonra oralara doğru gelişir de Ali Sami Yen Stadının 100. yılında yeniden yapılır.
2-Şirket Birleşimi; Şirket, adı üstünde, isim , olumsuz bir şebeke işi çağrıştırıyor. Dürüst insan niye şirket kursun? Nedir şirket, insanların başka insanları kazıklamak için kurduğu, ticari diye yasal bir kılıfa soktuğu dolandırıcılık örgütünden başka nedir ki? Ne faydası var Galatasaray'a, varsa bile bize ne? Takım ligte kalmak için serum bağlamış, biz milleti kazıklamak için şirketimizi birleştirmişiz. Tam haberimizin olmadığı şirketlerimizi birleştirmiş, başkanı derdest etmişiz. Bizi gidi nankörler bizi.
3- Arena Stadı; Bize devri için 2. Sevr Antlaşmasını imzalamamız gerekiyor. Al başına çal stadını hain adam. Biz Mecidiyeköy'e cephe açmaya gidiyoruz. Hele şu yıkım işi tamamlansın çökeceğiz oraya. Tel örgülerle çevireceğiz, kaleleri burçları dikeceğiz, maçları yine orada oynayacağız. 3 lüleri, Pınarbaşıları yine baba ocağından çekeceğiz, bayrakları yeniden sallayacağız Orjin Köfte'nin diyarından. O ruhu olmayan stadyumda olduğundan çok daha yüksek desibellerle gırtlaklarımızı parçalayacağız.
Kulübün sporla ilgili olmayan işleriyle uğraşan başkanımız için spor en kolay iş olmalıydı değil mi? Sarı kırmızı bir şapka aldı ve Dünya'nın en büyük hocalarından biri olan Surinamlıya teslim etti. Surinamlı sihirbaz, sihirli elleriyle şapkayı aldı 2 ay çalıştığı, tanıdığı şu isimleri ilk lig maçına çıkmak üzere şapkanın içine attı.
Leo Franco, Sabri, Gökhan, Servet, Hakan,Aydın, Ayhan, Mustafa Sarp, Arda, Keita, Baros. Şapkadan ilk 7 hafta her çektiğinde ya Arda çıktı, ya Keita, ya Baros. İşler yolundaydı şapkadan her seferinde tavşan çıkıyordu. Ne var ki olasılık yine de azdı, üstüne Baros sakatlanıp, Keita atılıp şapka dışı kalınca, yerine atılanlarla birlikte sihirbazın işi bayağı zorlaştı. 11 kişinin içinden Arda'yı çıkardığında maçı kazandı, çıkaramadığında mezarını kazdı. Sonu hüsran oldu sihirbazın, maymuna çevirip gönderdik Kıvırcığı.
Başkan'ın işleri yolundaydı, korkmayalım dı, Arena'nın inşaat çavuşuyduk, bir tuğla örülse seyrediyorduk. Riva arazisi, prim yaptıkça yapıyordu. Hedefimizin ne olduğunu bilmediğimizden daha uzun yıllar bekleyecektik. Ha sabredebilsek bi 200 sene sonra bu arazinin sahibi olan Galatasalatasaraylılardık biz, Selahattin Beyazıt'ın 50 sene sonrayı düşünüp aldığı arsayı şimdi satmaya çalışıyorduk. Dayanabilirsek, Dünya'nın en zengin kulübü olacağız oysa. Tabi 200 sene sonra Galatasaray,Alibeyköy Adalet olmamışsa. Birleştirdiğimiz Şirketimizi sormayın, para basıyor. Ve hokkabaz Hagi Hoca Tarom Havayollarıyla 3. defa Florya'ya iniyordu.
Üstüne üstlük Hagi'nin şapkasında Arda yok, Baros yoktu. Olmayan tavşanları da yakalatacak futbol melekleri de yanında olmayınca ne zaman şapkaya daldırsa elini, Mustafa Sarp'a, Ayhan'a, Servet'e denk geliyordu. 2000 yılında 10000 lerce Galatasaraylının gözyaşlarıyla yolcu ettiği El Commandante, boş şapkadan tavşan çıkaramadığı için 2011 yılında kıçına teneke bağlanarak kovuluyordu.
Sihirbazla, hokkabazla işin olmayacağına karar veren kumpanyanın büyük sahibi, bu kez temsilin sonlarına doğru sarı kırmızılı şapkayı bir palyaçoya emanet etti. Başımızdan eksik olasıca Bülent Hoca. Soytarılığın başladığı kadro ile senin son maça çıkan kadro arasındaki şaşılası benzerliğe şaşırma. koy şapkaya çuvallardan birini, Servet, Sabri, Gökhan, Balta(sakat olmasa garanti) Sarp, Ayhan, Arda, Baros(cezalı olmasa) u ilave et, ve şansını dene. Çıkarabileceğin tek tavşan Arda. 11 de 1 şansın var. Adı üstünde palyaço, görevi güldürmek. 2 haftadır gülmekten çenemiz felç geçirecek.
Jose Copperfield'i, Mirca Angel'i, Aref Terim'i getirseniz nafile. Ey gaflet, dalalet, hıyanet içindeki Galatasaray tarihinin gelmiş geçmiş en kötü başkanı Kalfa İbrahim'in oğlu. Şapkanın içindekileri değiştir içindekileri. Sihirbazların hüneri yok, göz yanılması her şey. Şapkanın içinde tavşan olduktan sonra kim olsa kulaklarından tutar çıkarır zaten. Gölge etme, elimizdeki tek tavşan'ı da gider ayak satma.
Hisseli Harikalar Kumpanyası burası, hissederları Dünya'nın dört bir yanına dağılmış büyük Galatasaray taraftarı. Çekil başımızdan, bizi doğal halimize bırak. Küllerimizden doğarız, geçeriz halayların başına yeniden mendil sallarız.
1-Riva arazisi; Ben küçüktüm Riva arazisi vardı Galatasaray'ın. O zamanlar Riva dendi mi İtalyan futbolcu Riva dan başka bir şey kimsenin aklına gelmezdi. Şimdi ben 53 yaşıma geldim hala Riva arazisi var. Bu 45 sene boyunca bu Ali Bey'in tay becerdiği arsanın Galatasaray futbol takımına ne faydası oldu acaba diye merak edip bir kaç sene önce arayıp bulmuştum. Ada pafta derken Beykoz'un Karedeniz'e bakan kıyısında dere ve yatağı olan arsaya keşfe gitmiştim. Köpek bağlasan durmaz diye yazsam yalan olur, köpek vardı duruyordu bir kulübenin önünde. Bir de benim yaşlarımda doğulu arkadaş. Hangi takımı tutuyorsun diye sordum, Trabzonspor'luyum dedi. Buna da şükür etmek lazım, Fenerliyim de diyebilirdi. Yani bu bizim arazi, daha çok nesil geçirir arkadaşlar. Bakarsın şehir 50 sene sonra oralara doğru gelişir de Ali Sami Yen Stadının 100. yılında yeniden yapılır.
2-Şirket Birleşimi; Şirket, adı üstünde, isim , olumsuz bir şebeke işi çağrıştırıyor. Dürüst insan niye şirket kursun? Nedir şirket, insanların başka insanları kazıklamak için kurduğu, ticari diye yasal bir kılıfa soktuğu dolandırıcılık örgütünden başka nedir ki? Ne faydası var Galatasaray'a, varsa bile bize ne? Takım ligte kalmak için serum bağlamış, biz milleti kazıklamak için şirketimizi birleştirmişiz. Tam haberimizin olmadığı şirketlerimizi birleştirmiş, başkanı derdest etmişiz. Bizi gidi nankörler bizi.
3- Arena Stadı; Bize devri için 2. Sevr Antlaşmasını imzalamamız gerekiyor. Al başına çal stadını hain adam. Biz Mecidiyeköy'e cephe açmaya gidiyoruz. Hele şu yıkım işi tamamlansın çökeceğiz oraya. Tel örgülerle çevireceğiz, kaleleri burçları dikeceğiz, maçları yine orada oynayacağız. 3 lüleri, Pınarbaşıları yine baba ocağından çekeceğiz, bayrakları yeniden sallayacağız Orjin Köfte'nin diyarından. O ruhu olmayan stadyumda olduğundan çok daha yüksek desibellerle gırtlaklarımızı parçalayacağız.
Kulübün sporla ilgili olmayan işleriyle uğraşan başkanımız için spor en kolay iş olmalıydı değil mi? Sarı kırmızı bir şapka aldı ve Dünya'nın en büyük hocalarından biri olan Surinamlıya teslim etti. Surinamlı sihirbaz, sihirli elleriyle şapkayı aldı 2 ay çalıştığı, tanıdığı şu isimleri ilk lig maçına çıkmak üzere şapkanın içine attı.
Leo Franco, Sabri, Gökhan, Servet, Hakan,Aydın, Ayhan, Mustafa Sarp, Arda, Keita, Baros. Şapkadan ilk 7 hafta her çektiğinde ya Arda çıktı, ya Keita, ya Baros. İşler yolundaydı şapkadan her seferinde tavşan çıkıyordu. Ne var ki olasılık yine de azdı, üstüne Baros sakatlanıp, Keita atılıp şapka dışı kalınca, yerine atılanlarla birlikte sihirbazın işi bayağı zorlaştı. 11 kişinin içinden Arda'yı çıkardığında maçı kazandı, çıkaramadığında mezarını kazdı. Sonu hüsran oldu sihirbazın, maymuna çevirip gönderdik Kıvırcığı.
Başkan'ın işleri yolundaydı, korkmayalım dı, Arena'nın inşaat çavuşuyduk, bir tuğla örülse seyrediyorduk. Riva arazisi, prim yaptıkça yapıyordu. Hedefimizin ne olduğunu bilmediğimizden daha uzun yıllar bekleyecektik. Ha sabredebilsek bi 200 sene sonra bu arazinin sahibi olan Galatasalatasaraylılardık biz, Selahattin Beyazıt'ın 50 sene sonrayı düşünüp aldığı arsayı şimdi satmaya çalışıyorduk. Dayanabilirsek, Dünya'nın en zengin kulübü olacağız oysa. Tabi 200 sene sonra Galatasaray,Alibeyköy Adalet olmamışsa. Birleştirdiğimiz Şirketimizi sormayın, para basıyor. Ve hokkabaz Hagi Hoca Tarom Havayollarıyla 3. defa Florya'ya iniyordu.
Üstüne üstlük Hagi'nin şapkasında Arda yok, Baros yoktu. Olmayan tavşanları da yakalatacak futbol melekleri de yanında olmayınca ne zaman şapkaya daldırsa elini, Mustafa Sarp'a, Ayhan'a, Servet'e denk geliyordu. 2000 yılında 10000 lerce Galatasaraylının gözyaşlarıyla yolcu ettiği El Commandante, boş şapkadan tavşan çıkaramadığı için 2011 yılında kıçına teneke bağlanarak kovuluyordu.
Sihirbazla, hokkabazla işin olmayacağına karar veren kumpanyanın büyük sahibi, bu kez temsilin sonlarına doğru sarı kırmızılı şapkayı bir palyaçoya emanet etti. Başımızdan eksik olasıca Bülent Hoca. Soytarılığın başladığı kadro ile senin son maça çıkan kadro arasındaki şaşılası benzerliğe şaşırma. koy şapkaya çuvallardan birini, Servet, Sabri, Gökhan, Balta(sakat olmasa garanti) Sarp, Ayhan, Arda, Baros(cezalı olmasa) u ilave et, ve şansını dene. Çıkarabileceğin tek tavşan Arda. 11 de 1 şansın var. Adı üstünde palyaço, görevi güldürmek. 2 haftadır gülmekten çenemiz felç geçirecek.
Jose Copperfield'i, Mirca Angel'i, Aref Terim'i getirseniz nafile. Ey gaflet, dalalet, hıyanet içindeki Galatasaray tarihinin gelmiş geçmiş en kötü başkanı Kalfa İbrahim'in oğlu. Şapkanın içindekileri değiştir içindekileri. Sihirbazların hüneri yok, göz yanılması her şey. Şapkanın içinde tavşan olduktan sonra kim olsa kulaklarından tutar çıkarır zaten. Gölge etme, elimizdeki tek tavşan'ı da gider ayak satma.
Hisseli Harikalar Kumpanyası burası, hissederları Dünya'nın dört bir yanına dağılmış büyük Galatasaray taraftarı. Çekil başımızdan, bizi doğal halimize bırak. Küllerimizden doğarız, geçeriz halayların başına yeniden mendil sallarız.
13 Nis 2011
Tay Burak Yılmaz; Futbolu Sevdirenler
Aslında geçen haftaki maçından sonra yazacaktım bu yazıyı. Kaleciyle karşı karşıya pozisyonda Umut'a 100. golü attırdığında yazmaya karar vermiştim. Bizim maçı bekledim Tay Burak. Sana nedense Beşiktaş'ta, Fener'de oynarken bile sempatim vardı çocuk, bizim maçtan sonra ise söylemem vacip oldu. Şu kahpe sezonun finalinde, nefretle hatırlanacak, futbolu sevdiğime lanet ettiren futbolcular arasından sıyrıldın ve sana sempatimi, büyük bir sevgiye dönüştürdün.
Şu an faal futbolcular içersinde üç futbolcunun futbolundan nefret ettim. Biri Fenerbahçe'li Servet Çetin, diğeri Beşiktaş'lı Gökhan Zan'dı. Diğerini tanımıyordum, ilk çıktığı maçtan beri nefret ettiğim Mustafa Sarp'la birlikte bu üç kişi, canımızdan can bellediğimiz, uğruna ölümlere gidip geldiğimiz sevgili Galatasarayımızın formasını giydiler.Ve bu üçü beraber aynı takımın ilk lig maçında oynadılar Burak. Son maçta da vardılar ne yazık ki. Galatasaray'ın tüm zamanlardaki en kötü neticesinin baş sorumluları Galatasaray'ın son maçında da oynadılar. Daha ne kadar oynarlar, daha ne kadar dip yaptırırlar 45 senedir çırak bile bile olamamış emanetçi ağır abinin kişisel zevkine kalmış. İşte Burak, bizim demeye dilimin varmadığı kazmaların arasından sıyrılıp bize gol attın ya ne kadar sevindiğimi anlatamam. Yanlış anlama Burak sevindiğimiz şey yediğimiz gol değil. Bana bu yazıyı yazdıran şey attığın gol değil tay, golden sonra 52.000 boş koltuğun olanca sessizliğinde, olanca haykırışınla ''anneeeee'' diye bağırışın var ya Tay Burak, o an gözümden yaşlar süzüldü, yediğimiz gole bin şükür ettim. O attığın şey, bizim ağlarımıza mıhladığın şutun adı gol değil, senin adamlığın, futbolculuğundu lan. İsyanı, azim ve kararlılığı, kazanma isteğini, uzun yıllardır hasret kaldığımız hasleti, Zapata'nın solundan ağlara giden topun yazdığı yazıyı yedik biz.
Burak Yılmaz, Alpaslan Dikmen'i kaybettiğimiz hafta Erhan Albayrak'dan yediğimiz gole de çok sevinmiştim ben. Kapalıya doğru koşmasaydı, Alpaslan'ın resmine doğru selam durmasaydı, velhasıl o golü atmasaydı biz nerden anlayacaktık onun da adam futbolcular arasında olduğunu. Halbu ki ben ne golcülerden nefret etmiştim. Necati Ateş, Semih, Nihat gol attığında yüzüklerini öpüp golü karılarına hediye ederlerken nasıl içim acırdı anlatamam. Sen annene verdin golünü. Aslında attığın golün gerçek sahibine yani. Seni doğuran mübarek kadına.
Şampiyon olamazsanız önemli değil Burak, sen kahramansın, geçen yılın son maçında Şampiyonluğu Kadıköy'den koparabilen yiğitsin. Bu sene şampiyon olursanız önemli olacak, eğer olursanız da senin heykelini hala dikmemişlerse Sümena Manastırının yanına o uzun yıllardır esemeyen Kuzeyin Fırtınasına, Karadeniz'in deli dalgalarına, hamsi yüklü takaların reislerine yazıklar olsun.
En son oynanan ulusal maçta canlı izledim seni Burak. Tay gibiydin, bin türlü dümenin düzenin dolabın döndüğü ortamda ulus takımın en uçtaki adamı oldun. Yerinde duramayan, bıraksalar tribünlerde bile top oynayabilecek kuvvette, sevimlilikte yeni doğmuş bir tay.
Sevgili Burak, yarın at olacaksın mutlaka, ve mutlaka çok daha yükseklere çok daha büyük yarışlara çıkacaksın, çok daha fazla takipçin olacağım senin. Elbet sen de çıktığın gibi ineceksin ama ne olur köpekler istedi diye olmasın sakın bu düşüş.
Yolun ve bahtın açık olsun kardeşim.
Şu an faal futbolcular içersinde üç futbolcunun futbolundan nefret ettim. Biri Fenerbahçe'li Servet Çetin, diğeri Beşiktaş'lı Gökhan Zan'dı. Diğerini tanımıyordum, ilk çıktığı maçtan beri nefret ettiğim Mustafa Sarp'la birlikte bu üç kişi, canımızdan can bellediğimiz, uğruna ölümlere gidip geldiğimiz sevgili Galatasarayımızın formasını giydiler.Ve bu üçü beraber aynı takımın ilk lig maçında oynadılar Burak. Son maçta da vardılar ne yazık ki. Galatasaray'ın tüm zamanlardaki en kötü neticesinin baş sorumluları Galatasaray'ın son maçında da oynadılar. Daha ne kadar oynarlar, daha ne kadar dip yaptırırlar 45 senedir çırak bile bile olamamış emanetçi ağır abinin kişisel zevkine kalmış. İşte Burak, bizim demeye dilimin varmadığı kazmaların arasından sıyrılıp bize gol attın ya ne kadar sevindiğimi anlatamam. Yanlış anlama Burak sevindiğimiz şey yediğimiz gol değil. Bana bu yazıyı yazdıran şey attığın gol değil tay, golden sonra 52.000 boş koltuğun olanca sessizliğinde, olanca haykırışınla ''anneeeee'' diye bağırışın var ya Tay Burak, o an gözümden yaşlar süzüldü, yediğimiz gole bin şükür ettim. O attığın şey, bizim ağlarımıza mıhladığın şutun adı gol değil, senin adamlığın, futbolculuğundu lan. İsyanı, azim ve kararlılığı, kazanma isteğini, uzun yıllardır hasret kaldığımız hasleti, Zapata'nın solundan ağlara giden topun yazdığı yazıyı yedik biz.
Burak Yılmaz, Alpaslan Dikmen'i kaybettiğimiz hafta Erhan Albayrak'dan yediğimiz gole de çok sevinmiştim ben. Kapalıya doğru koşmasaydı, Alpaslan'ın resmine doğru selam durmasaydı, velhasıl o golü atmasaydı biz nerden anlayacaktık onun da adam futbolcular arasında olduğunu. Halbu ki ben ne golcülerden nefret etmiştim. Necati Ateş, Semih, Nihat gol attığında yüzüklerini öpüp golü karılarına hediye ederlerken nasıl içim acırdı anlatamam. Sen annene verdin golünü. Aslında attığın golün gerçek sahibine yani. Seni doğuran mübarek kadına.
Şampiyon olamazsanız önemli değil Burak, sen kahramansın, geçen yılın son maçında Şampiyonluğu Kadıköy'den koparabilen yiğitsin. Bu sene şampiyon olursanız önemli olacak, eğer olursanız da senin heykelini hala dikmemişlerse Sümena Manastırının yanına o uzun yıllardır esemeyen Kuzeyin Fırtınasına, Karadeniz'in deli dalgalarına, hamsi yüklü takaların reislerine yazıklar olsun.
En son oynanan ulusal maçta canlı izledim seni Burak. Tay gibiydin, bin türlü dümenin düzenin dolabın döndüğü ortamda ulus takımın en uçtaki adamı oldun. Yerinde duramayan, bıraksalar tribünlerde bile top oynayabilecek kuvvette, sevimlilikte yeni doğmuş bir tay.
Sevgili Burak, yarın at olacaksın mutlaka, ve mutlaka çok daha yükseklere çok daha büyük yarışlara çıkacaksın, çok daha fazla takipçin olacağım senin. Elbet sen de çıktığın gibi ineceksin ama ne olur köpekler istedi diye olmasın sakın bu düşüş.
Yolun ve bahtın açık olsun kardeşim.
11 Nis 2011
Adam Sandıklarımız; Bülent Ünder
Sıradan bir futbolcuydu Bülent Ünder. İlk gittiğim maçın kadrosunda orta sahadaydı. Şimdi iyi hatırladım, aynı Mustafa Sarp gibiydi. Yani o zamanın Abdurrahman Çelebisi. Koyunun olmadığı zamanlarda 7 senede 99 maça çıkmış 5 gol atma başarısını gösterebilmişti. Sonradan kadroya dahil olan Fatih Terim, seneler sonra uzayınca zamanın behrinde beraber oynadığı ülküdaşlarını koruması altına almıştı. Müfit'e valiz taşıtmış, Eser'e korumalık yaptırmış, Bülent'e de bir ekmek kapısı aralamıştı. Bu ufak çaplı şebeke, o zamanın isyancısı Metin Kurt'u silmiş, Florya'dan içeri sokmamışlardı.
Ne büyük bir kısmeti varmış ki Bülent Hoca'nın, aynı sene içinde Dünyanın en büyük hocalarından Reykart ile Dünyanın en büyük futbolcularından Hagi kovulmuş, sıradan bir Galatasaraylı son 8 maç için takımın başına hoca olarak atanmıştı.
Geçen hafta, o 8 maçlık emanetin ilk maçında takım, 3-0 gerideyken Arda Turan'ı çıkartıp, Mustafa Sarp'ı, taraftarın gelmiş geçmiş en çok nefret ettiği futbolcuyu oyuna aldığında anlamıştım Bülent Hocanın da bi bok olmadığını. Kendisi 45 senedir Galatasaray'ın içindeymiş. Ben de öyle, 42 senedir de ben içindeyim. 4 defa taraftarın içinden maç izleseydi, Mustafa Sarp'ı oyuna alırmıydı?
Bu ne biçim bir egodur, nasıl bir tatmin mekanizmasıdır, 1 ay sonra alakanın olmayacağı takımdan'' Pino'yu bir daha oynatmam'' diye demeç vermek neyin nesidir. Mustafa Sarp'ın muhteşem oynadığını söylemek ne anlama gelmektedir. Köpeksiz köye denk gelmiş, deyneksiz gezmektedir.
Büyük Galatasaray taraftarı, aslında şanslısınız. Takım her maç yeniliyor, ve ben çok memnun oluyorum. Kazayla bir mucize olsa da takım Reykart'tan, olmadı Hagi'den sonra bütün maçlarını kazansa Servet'lerden, Balta'lardan, Ayhan'lardan, Sarp'lardan kurtulmamızın imkanı yoktu. Ne başkan değişirdi, ne Hocalar, ne Hagi'ler.
Birde adının başına Hoca demiyorlarmı? neyin hocasısın, 45 sene ne iş yaptın, ne tür bir donanıma sahipsin ki Kewell'i, Baros'u, Neill'i, Arda'yı yönetiyorsun. Ben yapamam niye demiyorsun Tugay gibi? Ha sen ibrikçi başısın o başka.
Eski zamanda suyun olmadığı umumi tuvaletlerde ibrikçi başları varmış. Birine Bülent Ünder'i tayin etmişler. Her kim tuvalete girerken su dolu ibriklerden birini sırasıyla almaya kalksa karışırmış.'' Onu değil bunu al, sarı renkliyi değil kırmızıyı, 4. yü değil 6.yı'' Biri'' ne fark eder kardeşim'' deyince de, '' Hoop, kes sesini bizi buraya boşuna koymadılar'' demiş. Aynı hesap, boşuna koymadı sene 1 ay sonra Arena'ya bile girmeyecek Galatasaray Başkanı, 1 ay sonra olmayacağın makama getirdi seni. Yap yapabileceğini, mühür sende 6 maç daha.
Kalecileri sırayla kaleye geçir, her maç birinin kafasını kopar. Reykart'tan, Hagi'den daha iyi biliyorsun ya, takımın genleriyle biraz da sen oyna. Bu haftaki maçı da atlattın, Fener'e yaranamadın, daha da dip yok nasıl olsa. Haftaya Aykut'u geçir kaleye, zavallı o da hevesini alsın. Aydın'ı oynat, Pino'yu attın, Kewell'i yanında beklettin. Çete elamanlarından küçüğün Bülent Korkmaz da aynı senin yaptığını yapmış, koskoca Lincoln'ün yerine Yaser'i oynatmıştı. Gökhan Zan'a iyi bak sakatlanmasın, yere yatmasın, atılmasın. Şansın yaver de gidiyor bak hoca görünümlü 45 yıllık Galatasaraylı abi, Yekta sakatlandı. Rahat ol, çekinme koy Mustafa sarp'ı ilk 11. Barış'ı oynat deplasmanda, Manisa'ya taraftar yok, evden ettiğimiz küfürler de duyulmaz. Servet'imizin başına zeval gelmesin, sürüm sürüm sürünürüz, sebep olma.
Ey büyük yüce gök, sen nelere kadirsin. 52.000 kişilik Arena'ya, 2011 yılında takımı ligin bitimine 7 hafta kala 14. olarak Bülent Ünder'le çıkardın. Gökhan Zan'lı, Servet'li, Mustafa sarp'lı Galatasarayı, canımızdan can bellediğimiz Galatasarayımızı. Yeter artık sınama bizi, biz taraftarız, o tribünlerde yine biz olacağız. Bu takım bizim, bi bok sandıklarımıza yedirmeyiz.
Ne büyük bir kısmeti varmış ki Bülent Hoca'nın, aynı sene içinde Dünyanın en büyük hocalarından Reykart ile Dünyanın en büyük futbolcularından Hagi kovulmuş, sıradan bir Galatasaraylı son 8 maç için takımın başına hoca olarak atanmıştı.
Geçen hafta, o 8 maçlık emanetin ilk maçında takım, 3-0 gerideyken Arda Turan'ı çıkartıp, Mustafa Sarp'ı, taraftarın gelmiş geçmiş en çok nefret ettiği futbolcuyu oyuna aldığında anlamıştım Bülent Hocanın da bi bok olmadığını. Kendisi 45 senedir Galatasaray'ın içindeymiş. Ben de öyle, 42 senedir de ben içindeyim. 4 defa taraftarın içinden maç izleseydi, Mustafa Sarp'ı oyuna alırmıydı?
Bu ne biçim bir egodur, nasıl bir tatmin mekanizmasıdır, 1 ay sonra alakanın olmayacağı takımdan'' Pino'yu bir daha oynatmam'' diye demeç vermek neyin nesidir. Mustafa Sarp'ın muhteşem oynadığını söylemek ne anlama gelmektedir. Köpeksiz köye denk gelmiş, deyneksiz gezmektedir.
Büyük Galatasaray taraftarı, aslında şanslısınız. Takım her maç yeniliyor, ve ben çok memnun oluyorum. Kazayla bir mucize olsa da takım Reykart'tan, olmadı Hagi'den sonra bütün maçlarını kazansa Servet'lerden, Balta'lardan, Ayhan'lardan, Sarp'lardan kurtulmamızın imkanı yoktu. Ne başkan değişirdi, ne Hocalar, ne Hagi'ler.
Birde adının başına Hoca demiyorlarmı? neyin hocasısın, 45 sene ne iş yaptın, ne tür bir donanıma sahipsin ki Kewell'i, Baros'u, Neill'i, Arda'yı yönetiyorsun. Ben yapamam niye demiyorsun Tugay gibi? Ha sen ibrikçi başısın o başka.
Eski zamanda suyun olmadığı umumi tuvaletlerde ibrikçi başları varmış. Birine Bülent Ünder'i tayin etmişler. Her kim tuvalete girerken su dolu ibriklerden birini sırasıyla almaya kalksa karışırmış.'' Onu değil bunu al, sarı renkliyi değil kırmızıyı, 4. yü değil 6.yı'' Biri'' ne fark eder kardeşim'' deyince de, '' Hoop, kes sesini bizi buraya boşuna koymadılar'' demiş. Aynı hesap, boşuna koymadı sene 1 ay sonra Arena'ya bile girmeyecek Galatasaray Başkanı, 1 ay sonra olmayacağın makama getirdi seni. Yap yapabileceğini, mühür sende 6 maç daha.
Kalecileri sırayla kaleye geçir, her maç birinin kafasını kopar. Reykart'tan, Hagi'den daha iyi biliyorsun ya, takımın genleriyle biraz da sen oyna. Bu haftaki maçı da atlattın, Fener'e yaranamadın, daha da dip yok nasıl olsa. Haftaya Aykut'u geçir kaleye, zavallı o da hevesini alsın. Aydın'ı oynat, Pino'yu attın, Kewell'i yanında beklettin. Çete elamanlarından küçüğün Bülent Korkmaz da aynı senin yaptığını yapmış, koskoca Lincoln'ün yerine Yaser'i oynatmıştı. Gökhan Zan'a iyi bak sakatlanmasın, yere yatmasın, atılmasın. Şansın yaver de gidiyor bak hoca görünümlü 45 yıllık Galatasaraylı abi, Yekta sakatlandı. Rahat ol, çekinme koy Mustafa sarp'ı ilk 11. Barış'ı oynat deplasmanda, Manisa'ya taraftar yok, evden ettiğimiz küfürler de duyulmaz. Servet'imizin başına zeval gelmesin, sürüm sürüm sürünürüz, sebep olma.
Ey büyük yüce gök, sen nelere kadirsin. 52.000 kişilik Arena'ya, 2011 yılında takımı ligin bitimine 7 hafta kala 14. olarak Bülent Ünder'le çıkardın. Gökhan Zan'lı, Servet'li, Mustafa sarp'lı Galatasarayı, canımızdan can bellediğimiz Galatasarayımızı. Yeter artık sınama bizi, biz taraftarız, o tribünlerde yine biz olacağız. Bu takım bizim, bi bok sandıklarımıza yedirmeyiz.
4 Nis 2011
Düz İşçi; Antalyaspor 3- Galatasaray 0
Buraya skoru yazmaya utanıyorum. Maçı seyretmeyen dalga geçtim sanır inanmaz. Ne var ki az bile bu tabela bu takım için.
Kurum olmayan dandik fabrikaların bekçi kulübelerinde yazar; ''vasıfsız işçi alınacaktır'' yani kim olursan ol. Bana kaynakçı, tornacı, boyacı lazım değil. Eğitimli olmasına gerek yok. Galatasaray'a futbolcu alınacak. Başvuranlar için futbolcu lisansı olması yeterli. Vasıf aranmıyor, kaleci, golcü, oyun kurucu. Fark etmiyor, bir maç sağ bek oynayan bir maç orta sahada. Bir hocanın oynattığı orta sahayı, kovulduktan sonra yerine gelen hoca yedek bile soyundurmuyor. Atıyorlar İzmir torbanın içine futbolcu isimlerini, çekiyorlar 11 kişi, haydi allah rast getire sahaya.
3-0 geride olan bir takıma, Arda Turan'ı çıkarıp, Mustafa Sarp'ı alan adam, öz oğlum bile olsa benim düşmanımdır. Bu kim ya kulübedeki valiz taşıyıcı. Bokunda boncuk mu var Bülent Ünder'in ki ölüspor canlanıp, kümede kalmayı garantileyecek.
Şimdi kimileri bozulacak bana Arda Turancıyım diye. Sen 4 gün önce Dünyanın en büyük orta saha oyuncularıyla aynı takımda oyna, 4 gün sonra leş ötesi kazmalarla, olmadı daha sonra oyuna giren mide bulandırıcı yaratıklarla savaşmak mecburiyetinde kal. Ben Arda'nın yerinde olsam Barış oyuna girerken tokatlardım.
Şimdi sorumu soruyorum. Mustafa Sarp oyuna girdiğinde 4 olsun diye yalvarmayan varmıydı içinizde doğru söyleyin. Eğer ben diyorsan, Galatasaraylılığı öğrenememişsin demektir. Galatasaraylılık tabeladan tam bağımsız taraftarlıktır. Gün olur galip olduğuna üzülürsün, gün olur takımının gol yemesi için dua edersin.
İnsan kaleye niye geçer, ne zevk alır. Hiç kaleye top gelmese de, hiç gol yemesen mutlu mu olacaksın. Kaleci zevki için mükemmel bir top gelmiş. Eğer kaleciysen, bu işten zevk alıyorsan, 2 adım daha sola geleceksin ve sağına doğru yaylanıp plonjon yapacaksın ki hem kendin haz duy, hem seyredenlere güzel bir enstantane seyrettir. Sen ne işsin be çuval. Zapata kötü kaleciymiş tamam belki de kötüdür ne var ki sen kaleci bile değilsin. O hiç olmazsa gol olmayan topları en kısa zamanda oyuna sokuyordu. Sen gol yemediğin topları oyuna sokarken iki rekat namaz kılıp öyle şişiriyorsun 7 dönüm tarlaya.
Hüner veya başarısızlık hocalarda değil. Reykart kim, Bülent Ünder kim. Şu futbolcu kadrosuyla 10 sene oyna alacağın en iyi netice 10. luktur. Hagi ilk çıktığı maçta Reykart'tan değişik bir hamle yaparak kendi ni ispatlama deridine düştü. Bülent, Zapata yerine çuvalı geçirdi, Aklı sıra taraftarın en sevmediği futbolcuları yanında oturttu. Ortada bir şapka var, tavşan çıkaracak hokkabaz aranıyor. Hokkabaz arayacaklarına şapkaya tavşan koysalar çok daha kolay aslında. Bula bula Hagi'den sonra Serkan Kurtuluş'tan tavşan yapmaya çalışan Bülent Ünder'i bulmuşlar. Topu topu top oynamasını bilen 3 futbolcu var zaten, onlar da kazmalarla oynaya oynaya maymuna döndüler.
Durmuş saat günde iki defa doğruyu gösterirmiş. Bizim saat durdu arkadaşlar, haftaya Fener niyetine bir sezonda belki de ilk defa doğruyu gösterecek. İki ucu boklu değnek, ya biz küme düşme korkusunu doya doya yaşayacağız, hatta düşeceğiz, ya da Fenerbahçe'yi şampiyon yapacağız. Kolerayla veba arasında tercih yapın, kalın sağlıcakla.
Kurum olmayan dandik fabrikaların bekçi kulübelerinde yazar; ''vasıfsız işçi alınacaktır'' yani kim olursan ol. Bana kaynakçı, tornacı, boyacı lazım değil. Eğitimli olmasına gerek yok. Galatasaray'a futbolcu alınacak. Başvuranlar için futbolcu lisansı olması yeterli. Vasıf aranmıyor, kaleci, golcü, oyun kurucu. Fark etmiyor, bir maç sağ bek oynayan bir maç orta sahada. Bir hocanın oynattığı orta sahayı, kovulduktan sonra yerine gelen hoca yedek bile soyundurmuyor. Atıyorlar İzmir torbanın içine futbolcu isimlerini, çekiyorlar 11 kişi, haydi allah rast getire sahaya.
3-0 geride olan bir takıma, Arda Turan'ı çıkarıp, Mustafa Sarp'ı alan adam, öz oğlum bile olsa benim düşmanımdır. Bu kim ya kulübedeki valiz taşıyıcı. Bokunda boncuk mu var Bülent Ünder'in ki ölüspor canlanıp, kümede kalmayı garantileyecek.
Şimdi kimileri bozulacak bana Arda Turancıyım diye. Sen 4 gün önce Dünyanın en büyük orta saha oyuncularıyla aynı takımda oyna, 4 gün sonra leş ötesi kazmalarla, olmadı daha sonra oyuna giren mide bulandırıcı yaratıklarla savaşmak mecburiyetinde kal. Ben Arda'nın yerinde olsam Barış oyuna girerken tokatlardım.
Şimdi sorumu soruyorum. Mustafa Sarp oyuna girdiğinde 4 olsun diye yalvarmayan varmıydı içinizde doğru söyleyin. Eğer ben diyorsan, Galatasaraylılığı öğrenememişsin demektir. Galatasaraylılık tabeladan tam bağımsız taraftarlıktır. Gün olur galip olduğuna üzülürsün, gün olur takımının gol yemesi için dua edersin.
İnsan kaleye niye geçer, ne zevk alır. Hiç kaleye top gelmese de, hiç gol yemesen mutlu mu olacaksın. Kaleci zevki için mükemmel bir top gelmiş. Eğer kaleciysen, bu işten zevk alıyorsan, 2 adım daha sola geleceksin ve sağına doğru yaylanıp plonjon yapacaksın ki hem kendin haz duy, hem seyredenlere güzel bir enstantane seyrettir. Sen ne işsin be çuval. Zapata kötü kaleciymiş tamam belki de kötüdür ne var ki sen kaleci bile değilsin. O hiç olmazsa gol olmayan topları en kısa zamanda oyuna sokuyordu. Sen gol yemediğin topları oyuna sokarken iki rekat namaz kılıp öyle şişiriyorsun 7 dönüm tarlaya.
Hüner veya başarısızlık hocalarda değil. Reykart kim, Bülent Ünder kim. Şu futbolcu kadrosuyla 10 sene oyna alacağın en iyi netice 10. luktur. Hagi ilk çıktığı maçta Reykart'tan değişik bir hamle yaparak kendi ni ispatlama deridine düştü. Bülent, Zapata yerine çuvalı geçirdi, Aklı sıra taraftarın en sevmediği futbolcuları yanında oturttu. Ortada bir şapka var, tavşan çıkaracak hokkabaz aranıyor. Hokkabaz arayacaklarına şapkaya tavşan koysalar çok daha kolay aslında. Bula bula Hagi'den sonra Serkan Kurtuluş'tan tavşan yapmaya çalışan Bülent Ünder'i bulmuşlar. Topu topu top oynamasını bilen 3 futbolcu var zaten, onlar da kazmalarla oynaya oynaya maymuna döndüler.
Durmuş saat günde iki defa doğruyu gösterirmiş. Bizim saat durdu arkadaşlar, haftaya Fener niyetine bir sezonda belki de ilk defa doğruyu gösterecek. İki ucu boklu değnek, ya biz küme düşme korkusunu doya doya yaşayacağız, hatta düşeceğiz, ya da Fenerbahçe'yi şampiyon yapacağız. Kolerayla veba arasında tercih yapın, kalın sağlıcakla.
Birine Hüzünlü Elveda, Birine Nefretle Güle Güle
Galatasaray şampiyonluk yarışında Fenerbahçe’den 30 puan geriye düştü. Taraftar ağlıyor, şanssızlığına yanıyor takımının. Bir önceki hafta Arena'da kaybedilen maçtan sonra kaybedilen efsanesine üzülüyor, tarihte ilk defa genel kurulun aldığı kararla teselli buluyor, kafalar karışıyor, maçtan, futboldan soğuyor. Ve bitime 7 hafta kala işte bu sonuç ortaya çıkıyor.
Bu işe bakanlar, bu işten ekmek yiyenler ne yaptılar bu durum karşısında diye birkaç gün bekledim. Bakalım beni şaşırtacak biri çıkacak mı diye. Yok, arkadaş bu milletin mozaik olduğunu söyleyenlere bir ana avrat küfür ettikten, bu milletin mermer olduğuna bir kez daha iman ettikten sonra durumdan vazife çıkartarak hiç kimsenin önemli bulmadığı olayı daha bir derin!den deşmeye çabalayacağım.
Galatasaray’a gönül vermiş milyonlarca insan acaba gerçekten bu durumu hak etmiş mi. Bu yarışta olması gereken puan farkı bumu. Bu kadar insanın ağlaması önemli değilmi. Normal mi olunmalı, eve gitmeli, piknik yapmalı, üniversite imtahinına hazırlanmalı, yoğun bakımda yatmalı, sıçmalı, televizyon seyretmeli miyiz?
Hiçbir şey olmadı mı lan senin için, büyük Galatasaray'ın küçük Başkanı ? Suratında en ufak bir mimik yok. Anamızın kim olduğunu bellediler, belleyenlere teşekkür ediyor. Hiçbir şeye şaşırmıyor üzülmüyor sevinmiyor. Bu adam nasıl zengin olmuş. Türkiye’nin en zenginlerinden. En büyük makamlardan birinin başında. Niçin, niye buradalar bu akil adamlar, ne çıkarları var?
Ey gök tanrı varsan ne olur aklıma mukayyet ol. Beni, bunlarla aynı milletten, aynı dinden, aynı takımın taraftarı olmaktan kurtar.
Şimdi bu oynanan sporsa, ligse, yarışmaysa, sağlıklı yaşam için yapılan beden eğitimiyse ve en önemlisi bizim için kuruluş bildirgemizde yazılan başka ülkelerin takımlarını yenmekse. Buysa amaç, özelde Galatasaray’ın genelde tüm takımların başındakiler, oyuncular, taraftarlar bu işin federasyonu, hakemi, top toplayıcısı, hocası, basını, televizyoncusu, limon taşıyıcısı hiç biri ama istisna yok hiç biri bu işi bilmiyor.
Hayatında Cim Bom Bom'um benim diye tezahürat yapmamış, deplasmanlara trenlerle gitmemiş, maç dayağı, köftesi, sucuk ekmeğini yememiş biri ne anlar futboldan.
Sen hiç 24 saat önceden stada girdin mi, takım son dakikada gol yediğinde ağladın mı, hayatını bağladığın bir maçta (kadıköyde 2–1 yenildiğimiz maç)yenildiğinde hastaneye kalktın mı? Başkan ya da yönetici değilken takımın peşinden kutuplara gittin mi. Sen Allah bilir UEFA kupası finalinde de yoktun.
İşi bilsen iki sezonda 30 tane ne olduğu belli olmayan hatta olan kazmalara koskoca Galatasaray’ın formasını giydirip ceplerine de para koyar mıydın? Kendi işletmelerine alsana iki senede 30 tane sözleşmeli müdür bir boka yaramadıklarını anlayınca da atarken versene eşek yükü tazminat.
Ben taa 40 sene önce oynayan Nihat'ı, Aydın'ı, Tarık'ı, Muzafferi hatırlıyorum 3 ay önce oynayan Ali Turan'ı yolda görsem tanımam. Taraftar kafasını taşlara vururken, futbolcular kampta dövünüp uyuyamazken sen de federasyona hakemlere teşekkür ederken hiç hesap etmedin demi Fener'i yenemeyeceğini. Hesap etsen 750 liraya yapmazsın maça geliş bedelini.
Gelirler ya gelmezlerse de gelmesinler. Futbol takımıyız biz, market değil. Takım elbiseni giymişin maça yarım dakika kala koltuğuna oturuyorsun. Ne zevk alıyorsun maçtan.
Niçin geliyorsun. Tezahürat yapmazsın, gole sevinmezsin, mağlubiyete üzülmezsin, boynunda bir tane lisanslı ürün atkı yok kafanda şapka yok. Merak ediyorum sen para verip forma aldın mı hiç. Maça parayla girdin mi. Adam kapalının ortasındaki 50 tane çapulcuyu Galatasaray taraftarı sanıyor onlar ne derse onu yapıyor. Onlara bedava bilet veriyor.
Kim belletmişse böyle bu işin raconu diye belletmişler. Saymakla bitmez bilmediği şeyleri yazmak. Şimdi ben başkan olsam diyorum ve Galatasaray başkanını yazıyorum.
Mümkünse maçlara formayla gelirim yok eğer kahrolası talimatlar varsa da takım elbise zorunluysa boynuma bir atkı elime bayrak alırım. Puromu Galatasaray markalı çakmakla yakarım. En az iki yöneticiyi taraftarın içine formalı olarak gönderirim.
Onlarda en az benim kadar bağıracaklar. Yok, bağırmıyorlarsa bağıranlardan yönetici yaparsın olur biter. Her maç maçın tansiyonuna göre tribün görselliği yaptırırım. Maça gelmeyi özendirici promosyonlar (özendirme)yaparım. 5 kere gelene 1 kere bedava misal. Her koltuğa bir bayrak bir bere bir forma koy.
Korkma en ucuzundan, tek maçlık hatta tek anlık. Takım sahaya çıkana kadar dayansın yeter. Hakemi, gözlemciyi, federasyoncuyu ürküteceksin. Teşekkür etme bırak işini yapsın. Galatasaray maçlarına daha bir dikkat etsinler. Kimseden sadaka istemiyoruz. Ama korksunlar kardeşim bizden. Kadroyu hocanın istediği gibi şişirmem. Fazla futbolcu iyi değil. Her maç oynayabilecek 18 kişi olsun yeter. Yabancı futbolcuları alırken imtihandan geçir bakalım.
Önüne gelen milletten adam al, her adama tercüman ver o tercümanlar cirit atsın soyunma odasında en gizli bilgileri basına arkadaşına satsın. Maç taktiğini satar lan o kadar adam.
Tek milletten al alacaksan ya da kimseyi alma. Misal Hagi Türkçe biliyor bırak onun anladığı dilden anlayanları al fazla adam sokma içine sonra kontrol edemezsin. Maçlara önce sen gel en son sen çık. Taraftarı selamla onlara umut ver ışık ver. Şu lanet ses sistemini çıkar devreden.
Ya da başındaki aptalı işten at. Takım sahaya çıkıyor seyirci coşmuş pis bir marş çalar durur akortsuz. Ne yapacaksan anket yap taraftarla paylaş. Taraftar dediysek çapulcuyla değil Türkiye geneliyle hatta dünyadaki tüm Galatasaraylıların fikrini al. Bunlar çok kolay internetten yapabilirsin bunları.
UEFA kupasını almışım SUPER kupayı almışım. Her yerde rakiplerin gözünün içine soksana. Adam 6–0 ı marka yapmış. Sende kupaları yap. Dost gururla düşmen sinirle seyretsin. Formaların bir koluna bir kupayı diğer koluna diğer kupayı koy.
Bütün ürünlerde olsun o marka. Sanki her sene alıyorsun da önemsizmiş gibi. Ha çok iyi biliyorum ama param yok. Benden önceki başkan kötü transferler yapıp kasayı boşaltmış ben ne bok yiyeyim.
Bak şimdi ne yapalım. Bir kere maça gelen insanların üstüne yıkılmakla bilet fiyatlarını şişirmekle para kazanılmaz. Hatta maç biletini iyice ucuzlatacaksın. Onların işi futbolcu gibi sıcak maç atmosferinde takımı motive etmek rakibi yıldırmak netice almaktır.
Üstüne para vermen lazımken onlardan para alıyorsun. Geç, milyonlarca taraftar yatsın maça gelen 20 bin kişiyi düdükle, olmaz böyle şey. Maça gelmeyi iyice özendireceksin ki en iyi 40-50 bin kişi maça gelsin. Her maç stat dolu olacak. Yaz yaz bitmez okuyanlar sıkılır. Bunun için şu önerilebilir ki şu anki başkan ne yapıyorsa onun tam tersini yapacaksın.
Bunu düşünürsen bu yazıyı okumaktan da kurtulursun. Ha bizim bilmediğimiz ticarethane işini yapıyordur belki adam. Belki para kazanıyorlardır, belkisi fazla borç ödüyorlarmış. Yani süper kupayı UEFA kupasını borç almışlardı ya onu geri verecekler.
Tüylerimizi diken diken eden o büyük maceralara ne olacak. Onları da geri al bakalım alabiliyorsan belki o zaman şanlı takımın borcu kalmaz sende tarihe para kazanmış kupa kaybetmiş başkan olarak geçersin. Ya devlet başa ya da kuzgun leşe.
Tribünlerde desibel desibel götünü yırtmış büyük taraftar seç bakalım hangisi. Ya zengin bir takımın olacak ya da Avrupa Şampiyonu. İkisi birden yok. Ne kadar ekmek o kadar köfte.
Şimdi soruyu sorma vakti geldi taraftara. Bu başkanı seven var mı yok mu? İşte budur. Öyle bir makamda bulunacaksın ki seni kimse sevmeyecek. Usame bin Ladini bile seven var be. İşin içine sevgiyi sokamazsan gerisi boştur. Peki dedik ya baştan bütün bunlar bir spor mu? Bu yapılanlar yapılamayanlar bir yarışmamı sahiden.
Bu maskaralığın adı spor değildir ve bizim ülkemizde daha uzun yıllar asla olmayacaktır. Futbolun getirisinin mafya tarafından uluslar arası şebekeler tarafından keşfedilmesinden sonra bu işe spor diyenlerde bu işi bilmeyenlerdendir.
Hele enternasyonal şebekeler için bizim lig arayıp bulamayacağın ligdir dünyada. Çünkü 3,5 takım vardır. Hatta Beşikataşı bile saymayabilirsin. Galatasaray’la Feneri kapıştırmaya bile gerek yok. Onlar para pul almadan 100 yıldır kapışıyorlar. Senin bu ateşi harlandırmak için bir şey yapmana gerek yok. Başka takımlar figüran rolünde.
Bu oyun değil pazardır. Spor değil organize çete işidir. Sıradan taraftarın yapması gereken fazla kafa yormadan sevdiği takımın maçına gitmek, formasını şapkasını satın almak, galip gelindiğinde sevinmek, mağlup olunduğunda spordur deyip üzülmemek, şampiyonluk sırasının kendi takımın gelmesini beklemektir.
Peki, bir ton idareci var. Onlar niye var. Hiiç, Ali Sami Baba kulübü kurarken bir tüzük yazmış. Ne bilsin seneler sonra bu işin gül baba mahallesini aşıp Sibirya bozkırlarına Ümit burnuna kadar gideceğini. Demiş ki 10 15 kişi lazım. Biri gider forma alır, biri ayakkabı, biri yazı yazar, biri maç organize eder. Herkesin bir işi varmış o zamanlar.
Şimdi sayın başkanım demektir tek işleri. Ben diyorum ki yazı yazmaya bile değmeyen bir şebekedir yönetim kurulu dediğiniz kravatlı monşerler. İdareci olmasalar maçlara bile gelmezler. Gelmesinler zaten.
Geldik teknik kadroya. Onlar biliyorlar mı bu işi peki. Dün giden Galatasaray hocasından başlasak mı? Önce şunu net yazmam gerekir ki hem oynarken hem hocayken Hagi benim için futbol konuşuldukça kalbimi yerinden söktürecek, futbol bir sevgiyse hepsini ona verebileceğim ve son nefesine kadar takımın başında görmek isteyeceğim efsanedir. Hagiye futbolu bilmiyor demekle Alberto Ainstaine fizik bilmiyor demek arasında fark yoktur. İş futbol olsa Hagi için kolaydı hoca olarak ta heykelini diktirmek. Nitekim işi futbolken diktirmişti.
Ama oyun futbol değil ki zavallı ne bilsin. Az buçuk vatandaşı Lucescu olmadığını dillendirir olmuştu da dayak yemiş kovulmuştu. Tek bir şeyi kendisine sormak isterdim. Ama sormayacağım biliyorum ki benden iyi bilir. O zaman ikinci şık geçerli. İstemiyorlar.
Galip gelmesini istemidiler onun. Yoksa hayatını duran toplara vurarak kazanmış. Bir maçta en kötü takımın bile 5–10 duran top kullandığı bir oyunda Haginin serbest vuruşta, kornerde, penaltıda topun başına gönderecek bir adamı olmaz mıydı? Bir atış politikası yok muydu? Vardı. O da aman ha atmayalım üzerineydi.
Hagi salakmı ki kaleye 20 metre mesafeden kullanılacak topa her seferinde başkasını göndersin. O sandı ki kurgumu yaparım, takımı hazırlarım, futbolcular salak değil ya salak mı yoksa dediklerimi yaparlar ben bu maçı alırım. Bok alırsın Hagi bok alırsın. Burası bizim ülkemiz aslanı kediye böyle boğdururlar işte. Nankörler diyarıdır burası attığın, attırdığın golleri biz unuttuk. Sen de bizi unut.
Güle güle Adnan Polat, Elveda Hagi,
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)