1 Eki 2010

Ben Sizin Babanızım, Ben Ne Dersem O Olur


Çok geç öğrendim Servet'in kadro dışı kaldığını. Yetişebilseydim Karabük'e gidecektim. Boşuna yırtılmadı bu gırtlaklar demek. Demek feryat figanımız ulaşmış Florya'ya. Kendim için yapmadım inanın çocuklar. Ben neticede hepinizden daha çok Galatasaray maçı seyretmiş adamım. Doydum, bundan sonra hiç maça gitmesem de artık gam yemem. Sonunda sizlere Aykut, Servet ve Sarp'ın ilk 11 çıkmayacağı bir maç hediye ettim. Bütün Galatasaray'lılara armağan olsun. Bu sene Galatasaray'ı yorumlarken böyle bir maça er geç çıkılacağını yazmıştım. Ve bu maç kime denk gelirse gelsin hezimetle geçilecektir diye vurgulamıştım. İşte geldi çattı o maç. Geçen sene şampiyonluğa mal olmuş, bu sene de yüzde yüz olacak muhteşem üçlüden hepinizi kurtardım. Kalede Aykut, geride Servet orta sahada Mustafa Sarp'ın oynadığı takım, sizi, bu sene Avrupa kupalarından ettiği gibi seneye de oynama ihtimalinizi çalacaktı. Yetmez ama evet, diyoruz. Servet kadro dışı olmuş, eğrisi doğrusuna denk gelmiş. Gönül isterdi ki bu hamleler Reykart tarafından oynana oyunlara bakılarak yapılsaydı. Ben de Reykart'a küsmemiş olsaydım. Şimdi sırada Sarp'ın sonradan oyuna girme ihtimalini de ortadan kaldırmak var. Beklenmedik çıkış yapan Serkan Kurtuluş, Sabri'ye yeni bir yer açtırabilir takımda. O da orta sahaya kaymasıdır Sabri'nin. Bu da ebediyen Mustafa sarp'tan kurtuluşumuzun müjdesidir. 

Nedenini araştıracak değilim. Ben, Servet'in oynadığı futbola tutulmuşum. Topa götüyle her müdahele edişinde, her sümkürüşünde, topu her şişirişinde, kabiliyetini sorgulamadan topu her sürüşünde ömrümden ömür gitti. Kazmalık demek oluyor ki sadece sahada yapılmıyor. Diğerlerinin de saha dışı bir kazmalık yapmaları yakındır. Aykut'un keyfi gıcırdır, gidip sorsan yedekte ömür boyu kalmaya fittir. Yedek kaldığı müddetçe bizim için ihmai edilebilir niteliktedir. Fakat diğer sinsi 16 numara pusuya yatmış beklemektedir. Çok akıllı olduğundan şüphelerim dağılmış değil, kurtulmak kolay olmayacak. Galatasaray'ın mağlup oynayacağı bir maç kollayacaktır. Hayatının en dikkatli anlarını yaşadığından eminim. Çok diridir, ayı kuvvetindedir, timsah gibi hareketsiz av beklemektedir.  Olası bir kötü oyunda saha dalacak, mutlak bir gol atacak, tekrar başladığım noktaya beni geri döndürecektir. Yutmayın sakın çocuklar. Bizi peş peşe 3 maçta bile ipten alsa(ki- milyonda sıfır ihtimaldir ve ben her ihtimali düşünmek durumdayım sevgili Galatasaray ve genç yandaşları için) yine inanmayın. Oyuna girerken homurdanın, yerine oynayanlara maymun medyanın kötü not vermesine aldırış etmeyin.

Bu akşam takım ister istemez benim çıkaracağım 11 le saha çıkacaktır. Reykart'ın da babasının öldüğünü haber almış durumdayım. Muhtemelen Reykart takımın başında olmayacak. Duruma sevinecek değiliz elbet, ne var ki takımı muhtemelem Neeskens idare edecek. Bu da bir eğri doğru hesabı benim için. Lafımın arkasındayım, Eğer Baros sakat olmasaydı, Arda oynasaydı bu maç tarihin en büyük hezimeti olarak kayda geçerdi. gerçi Galatasaray'ın felsefesinde çok fark atmak yoktur. Oyun enbaşta SAYGI yı gerektirir bizim için. Rakibe saygı, o takımın seyircisine saygı. 8 tane atıp o futbolcuları itin götüne sokunca eline ne geçecek? Ben oyundan bahsediyorum, yani benim için hezimet olma ihtimali olan bir oyun oynanıyor mu? Ona bakarım ben. Misal geçen hafta Galatasaray istese, hoca istese, Mustafa sarp girmese o maç 7 ye 8 e giderdi.

Bu mantıkla, bu gece oynayacağımız maç için iyi futbol oynayacağımızın garantisini veriyorum. Sahanın bozuk olması, tribünlerin gecekondu gibi durması motivasyonu bozmaz ise, çok rahat galip geleceğimizi söylüyorum. Maçın deplasman olması, belki temkinli oynanmayı gerektirir, ve de Karabükspor'un daha önceki performansına baktığımızda hiç de kötü bir takım görüntüsü ortaya koymadığı görünebilir. Ne var ki eğer biz boşuna 12 parmak bağırsağımızı yırtmadıysak, Reykart'tan daha iyi takımı tanıdığımız iddasındaysak ve öyle ya da böyle takım bizim istediğimiz dizilişle sahadaysa, zımpara gibi sahada oynansa, Antalyaspor'dan daha aşağılık bir takımla oynansa da, lafımızın arkasında durmak düşer bize bu saatten sonra.

Ve ahkam kesme vaktidir. Rahat olun gidin Galatasaray'a üst basın, galibiyet basın. 4-6 dan yatabilirsiniz belki o da dediğim gibi Galatasaray tabelayı alırsa hezimete gitmez o yüzdendir. Tabi burada bir küçük istisnayı da yazmadan geçmeyeyim. İstesem yayınlamayı kadroyu bekler öyle yapardım ama RESPECT önce kendimize hesabı. Şimdi Servet'in yerine Gökhan Zan'ı oynatıp da bunlar bana yeni bir savaş cephesi açarmı acaba? İşte ona dayanamam. Eğer Gökhan takıma girer de oynamaya başlarsa artık yapacak bir şey kalmıyor benim için. Gömdüğüm yerden geri çıkartırım savaş baltalarımı, kafama takarım tüylü şapkamı, yüzümü gözümü boyarım rengarenk, toplarım tam tam ekibini, alırım elime meşe odununu, Florya'da pusuya yatarım. Gökhan Zan'ın kemiklerini kırarım.

Bu saydığım adamlar oynamıcak kardeşim. Ben Galatasaray'ın, taraftarı, başkanı, futbolcusu, hocası her şeyiyim. Ben ne dersem o.

27 Eyl 2010

Mustafa Sarp Üzerine Tezler

Artık kendisiyle bu denli uzun dalaşmayacağım. İsmini ilk duyduğum(Galatasaray'a transfer olduğu an) andan şu ana kadar ki performansıyla, Galatasaray tarihindeki en nefret ettiğim futbolcu unvanını almış birinden bahsedeceğim. Yalnız, Mustafa Sarp olayı, öyle sadece kötü bir futbolcu oluşuyla geçiştirilecek bir mevzu değildir. Bu gözler 40 yıl boyunca ne kötü futbolcular gördü de, hiç birisinden 16 numarada olduğu ölçüde nefret etmedi. Kötü futbolcular, sadece kötüydü, sahtekar değildi. Son oynanan lig maçında benim taraftar kamera ekibini görevlendirdim. Sadece kendisini çekeceklerdi. Dedim ya işte, bazılarının götünü doğarken evliyalar yalıyor. Yalama sa, bu kadar kötü bir futbolcu koskoca Galatasaray'da  2 sezon boyunca banko oynayabilir miydi. Reykart'ında oynatmayacağı tuttu işte, bizimkiler özel olarak kendisini çekeceklerdi ya. Şans işte.

60 dakika zor dayandı Reykart, Mustafa Sarp'sızlığa. Biz de öyle. Girdiği dakikaya kadar Belediyespor'un şutu, atağı yoktu. Galatasaray ise sezonun en iyi futbolunu oynuyor ve en farklı skoru yazdırıyordu tabelaya. 4,5, 6. goller an meselesiydi. Takım artık şova dönük oynamaya başlamıştı. Taraftar ilk defa Nevizade'yi söylüyordu gol yerim korkusu olmadan. Hatta kaleci Ufuk bile bir topa fantastik atlama yapmıştı skor avantajına güvenerek. Oynadığı yarım saat boyunca sıfır pas hatasıyla oynadı. Dünya'da  üstüne yoktur iddiaya girerim. En az pas hatası yapan futbolcu Mustafa Sarp'tır. Aynı zamanda en akıllı futbolcu da kendisidir. Her pozisyonda topun nereye gideceğini veya geleceğini hesaplayabilir. Bu hesap çerçevesinde topla buluşabilir. Belediye maçında taçtan gelen hiç bir topu almadı. Gole eskortluk etti. 50 metreden gelen topu seyretti, tam Ayı Tum'un kel kafasına teması sırasında  6 pas içinde felç geçirdi. 10 cm zıplasa gol olmayacaktı. Yine oynadığı yarım saat boyunca elinden gelenin en iyisini yaptı. Top ayağında olanla paralel  bağlanmış vaziyette koştu. Ayhan, Cana, Barış'ın topa basma riskine girip sarı kart aldıkları maçta hakemle hiç bir işi olmadı. Şimdi düşünsene, topa çift dalacaksın, hadi dokunamadın atıldın. Bittin lan, sen olsan dalarmısın. Formanın ateşten gömlek gibi giyildiği Galatasaray'da bir çıkartırsan unutulur gidersin. Misal en son Serdar Özkan, anası babası,arkadaşları dışında arayanı soranı var mı acep? Misal Gökhan Zan; Hayret ediyordur her halde kendi durumuna, Türk Ulus Takımının banko stoperi olacaksın, Galatasaray yedek kulübesinin oturaklarını pas pas yapacaksın. Olacak iş mi? Ne günah işlemiş olabilir böyle bir ceza için. Ya da ne sevap işledi öyle büyük bir ikramiye için.

Neyse biz 16 numaramıza dönelim. Biz ya bi bok bilmiyoruz, ya Reykart bi bok bilmiyor. Raykart'ın bi bok bilmediğini iddia edecek durumumuz gerçekte mümkün olmadığına ve biz de evelallah bi bok olduğumuza göre işin içindeki bit yeniğini araştırıyoruz. Neden oynatıyorlar?

Ticari amaçları olabilir, sanırım kontratı 3 yıllık, değilse bile mutlaka devre arasında yenilerler. Mehmet Topal örneğini vermiştik. Şimdi futbolcu piyasası, tanınmamış futbolcular için istatistiki bilgilerle işliyor. Bir futbolcu satıcısı, elinde dosyayla, bir takımın satın almacısıyla konuşuyor. Elimde, ülkenin en büyük takımının orta sahasının bankosu var. Buyur, ligin en çok koşan, en az pas hatası yapan, yenilen gollerde hiç bir hatası olmayan sudan ucuz futbolcu. Resmi veriler böyle ise babanın takımına itelersin. Misal sen bir patronsun, diyorlarki bilmem ne üniversitesini şu dereceyle bitirmiş, ahlaklı, kötü alışkanlığı olmayan sabıkası bulunmayan biri var. İşe almazmısın? Ben alırım arkadaş kimse kusuruma bakmasın. Birinci sebep bu olabilir. Aynı yollardan geçip Mehmet Topal'ı 6 milyon yuroya kakalayan bu  tüccar ekip, eşeği boyayıp at diye satar kimse merak etmesin.

İkinci sebep metafizik olaylarla açıklanabilir belki. Mustafa Sarp muhtemelen bir koku, sıvı, gaz salgılıyordur maçlarda. İlahi bir gücü vardır da belki sayesinde fazla gol yemiyoruzdur. Misal o girdikten sonra pozisyona girdi Belediyespor'lu futbolcular. Birinde İskender inanılmaz avuta attı. Biz öyle gördük, ne biliyoruz o anda kale arkasında bir evliyanın olmadığını. Servet'in çıkardığı topa ne demeli. Sarp oyunda olmasa Servet o topa müdahele edemeyecekti belki de. Ne yalan söyleyeyim, metafiziğe zerre inancım yok, ama maçın birinde Mustafa Sarp'ı kucağına alıp koşan, uçan, gol atan, gol kurtaran ak sakallı bir dede görürsem şaşırmam.

Sebep çok, misal onu oynatarak, yerine yedek kalanlara mesaj veriyorlardır. Misal Cana, misal Elano tımarhaneye gitmek üzeredir belki. Top onundur, yönetici dayısıdır. Hangimiz mahalle maçlarında böylesi haksızlığa uğramadık. Çok sevimlidir, belki diğerleri o takımda diye gerektiğinden daha iyi oynuyordur. Yani ben hoca olsam, her an beni dövecekmiş gibi duran Barış Özbek yerine, kedi uysallığındaki Mustafa Sarp'ı tercih ederim. Ne olacak ki, ha Mustafa Sarp'la oynamışım, ha 10 kişi oynamışım. Futbolda o kadar somut farklar yok ki. Belki uzun mesafe koşularında kullanılan tavşan gibidir. Onun yüzünden yedek bekleyenlerin canına tak edecek, oyuna girdiklerinde aslan gibi oynayacaktır.

Büyük ihtimal yayıncı kuruluş, gazeteler, diğer televizyonlar oynatın diye para veriyorlardır. Futbolun marka değerini yükseltir böyle oyuncular. Adildir, şike yapmaz, hakeme dalaşmaz, sakatlanmaz, sakatlanmaya sebep olacak pozisyonlardan kaçar. Kavgaya karışmaz, rakip seyirciyle didişmez. Olur mu lan deme olur. 96 Dünya Kupasında  Ronaldo oynayacak diye direten Adidas yüzünden Brezilya bir Dünya Kupasından olmuştu. Hani Boklu Derede de, Selçuk var aynı pozisyonda oynayan, taraftarın küfür etmekten yorulduğu dicem ama, Selçuk pislik, onun için para ödemezler. Onun da neden oynadığını  Fenerbahçeli bir başka deli yazsın.

Fenerbahçe Medyası Reykart'ı dolandırıyor olabilir büyük bir ihtimalle. Her maç en iyi oynayanın Mustafa Sarp olduğunu yazarak acaba mı lan dedirtiyorlardır Reykart'a. Şimdi oynatmasam bu ibne basın üstüme gelir, vak vakları ürkütür ekmeğimden olurum, hadi ben oldum mesele değil soğan ekmek yerim de 2 manga adamla çalışıyorum. Boşta kalırsam o adamlara nasıl bakarım? hesabı yapıyordur. Misal Rıdvan, misal Bülent Korkmaz. Bunlara göre takımın en iyi adamı Mustafa Sarp. Neden böyle yazıyorlar? Onun oynadığı takımdan da korkmaya gerek yok da ondan. O halde devam, Mustafa Sarp, Rıdvanmetreye göre 8 tane Cana eder. O zaman bize bok yemek düşer, ben de aklı başında taraftarı dinleyip Sarp'ı son maç yedek oturttum. Allah muhafaza ya Baros atamasaydı. Sülük medya Florya'ya idam sehpasını kurmuştu. Verilmiş sadakam varmış bir daha o aptallığı yaparmıyım? Delimiyim lan ben, önümdeki ilk maç kimle? Karabükspor maçı, yaz Neeskens, ön liberolar Ayhan, Mustafa Sarp.

16 numarada Aynştan'ın, Hawkins'in beyni, Yusuf Has Hacip'in, Kaşgarlı Mahmut'un Türkçesi var. Fizik desen en kral dizilerde oynayabilir. Bugün futbolu bıraksın en baba televizyonlarda yorumculuk yapar. Tugay'ın İngelterede geçirdiği tatlı sürgün yıllarını Mustafa 'da oynayarak geçiriyor olabilir. Reykart'ın gizli şifrelerini ezberleyen ajan olabilir. Yani şimdi Adnan Polat, Sabri'yi, Reykart'ın odasına gönderse, oğlum şu antrenman metodlarının bi fotokopisini arakla da boşuna para indirmeyelim ibnelere dese  Sabri, yapabilirmi. Sanmam, Sabri Fotokopi çekmesini bilmez, önünde yazılı kağıdı okuyup ezberleyemez. Mustafa Sarp öylemi, allem edip kallem edip Reykarty'a en yakın futbolcu olarak bütün Barcelona taktiklerini ezberlemiştir bile. Reykart gitsin, eğer bu madde doğru çıkarsa biz Şampiyon Kulüpler kupasını kazanırız ve de o zaman Mustafa Sarp'a borcumuzu ödeyemeyiz.

Yabancı bir ülkeye gitmiş her yöneticinin böyle bir adamı olur. Kendimden biliyorum, yıllarca Romanya'da iş yaptım. Mutlaka lokal, güvenilir bir adam edinecen kendine. Sır saklayacak, içerde olup biteni sana haber verecek, seni gezdirecek, o da sana taktik verecek. Ne yenir ne içilir, neresi güvenlidir. Bunun için de tek yol o adama iyi bir mevki vermekten geçer. Müdür yapacan, yanından ayırmayacan. Antrenman bitince, maç bitince sik gibi kalırsın yoksa İstanbul'un orta yerinde.Ne gülüyosun lan, Cihan Haspolatlı, Gerets'in dalkavuğu olmuş olamazmı. Bülent Akın, Lucescu'nun. Yıllarca banko oynayan Cihan, Gerets gidince mi futbolu unuttu? Bülent Akın'ın nerde olduğunu bilen var mı? Her hocanın fasulyeden bir kontenjanı olur. Geçen sene Reykart'a  çok güveniyordum o yüzden fasulyeden oynayan Mustafa o kadar gözüme batmıyordu demek. Şimdi Reykart'ıda sildiğim için, oynattığı adam midemi bulandırıyor. Eğer dalkavuksa, Murat Bardakçı tarihin arka odasında söylüyor. Hiç bir dalkavuk kendi eceliyle ölmemiştir. Yeni bir dalkavuk bulununca kelle paça hesabı.

Aklıma irili ufaklı başka nedenler de gelmiyor değil. Buraya yazmamın sakıncalı olacağı şeyler de var. Ama bir şey var eminim. Futbolun dışında başka bir sebebi var banko oynamasının. Ben aklımı oynatıncaya kadar başka bir şey daha gelirse aklıma, onuda paylaşırım sizlerle.

O kadar  okul okudunuz, biraz da siz yorun kafanızı, tezler benden analiz sizden.

Maçın Ardından; Galatasaray 3- Belediye 1

En azından verdiğimiz sözlerin çok az bir kısmını tutuyoruz hala. Ne demişler, erkeklikte söz vermek bir, dönmek iki. Yazmıcaz dedik, dayanamadık, yazdığımızı yayınladık. Maç seyretmicez dedik, biri görür diye gizli gizli seyrediyoruz. Neyse ki sözümüzden döndük diye bize saldıran yok.Ne var ki istemez bazı sözlerimizi tutmuş oluyoruz. Bu sene kombine almadım, dolayısıyla maça gitmiyorum. Dün oynanan belediye maçını da seyretmeyi düşünmüyordum, 1905 den cep telefonuna kadro mesajı gelir gelmez, galatasaraysözlüğe, maçın fark olacağı notunu düşüp televizyon başına geçtim.

İsteğimiz fazla uzun boylu bir şey değil. Madem ki Galatasaray şovunun tüketicisi biziz, biz ne dersek o olacak başka yolu yok. Taraftarın belki, ve o istisnasız tamamı kaleye Aykut geçmesin istiyor. Belki bu adam antrenmanlarda maymundur, antrenmanlarda bir çataldan diğerine atlıyordur ama bize ne? Ne tipi, ne duruşu, ne fiziği kaleci değil işte. Boş yere tutup para vermenin alemi yok. Geçirin kulübeye Paf takım kalecisini, tecrübe kazansın.

Sarp'ın olmadığı bir maçı seyretmenin zevki ne heyecanlıymış be dostlar.Hücum oynayacağın garanti. Nitekim Cana daha 2. dakika da Sarp'ın asla bulunmayacağı pozisyonda bulunup, asla vermeyeceği riskli derin pası verip Baros'a o golü attırsaydı, Sarp'ın sehpası kurulmuş olacaktı. Umarım dikkatli gözlerden ve Raykart'tan kaçmamıştır. Bu kadro yapımızla 11 yazılırken 4. yazılacak adam Cana'dır bu saatten sonra. Ufuk, Arda,Baros'tan sonra gelendir. Diğer 7 kişi bunların etrafında yazılacaktır. Banko oyuncu olduğu hissettirlirek oynatılsa çok daha verimli olacağı kesindir.

Sağ kulvarda Serkan Kurtuluş'u seyrettik. Yeni transfer olsa, ismi yabancı olsa bu günden Adnangiller'e ne güzel transfer yapmışlar diye yağ çekecektik. Ne var ki unutulmuş, bir köşeye atılmış A2 çocuklarla oynamak zorunda bırakılmış aldık Serkan'ı. Sabri sakatlanmasa, Ali Turan  kazması biraz Sarp gibi saklanarak oynasa bizim zaten aklımızda bile değildi Serkan Kurtuluş. Böyle bir iki maç daha oynayabilirse sağ bek kurtulmuş olacak, iyileşen amigo Sabri kendine mutlak bir yer bulacaktır. Reykart'ın bulacağı yok onun makamını yine biz tayin edeceğiz ve orta sahaya kaydıracağız. Böylece Sarp'tan ebediyen kurtulmuş olacağız. Uzun yıllardan sonra ilk defa  adama bakarak isabetli orta( içeri yapılan pasa neden orta demişler o da ayrı mesele ya) yapan birini seyrettik. Eğri doğruya denk geliyor, takım kendiliğinden yapılıyor.

2 sezondur ilk defa Servet' beğendim dünkü maçta. Bir de Mustafa Sarp'a güvenmeyip insan azmanı Tum'a vurdurmasaydın o kafa darbesini, dünkü maçın yıldızı seni yazacaktım. Yine de yazıyorum maçın adamısın Servet. Mahalle arkadaşım kabiliyetin yok işte, topu alıp gitme, uzun pas atmaya kalkma, hatta kornerlerde , serbest vuruşlarda bile ileriye çıkma.  20 kişinin arasından senin topa isabetli vurman ve o topun gol olma ihtimali senede 2 defa olmaz. Bırak sen dünkü maçta olduğu gibi atakları kes, bazen kaleye geç. Biz sana hiç gol atamasan bile gol yedirmediğin sürece yine Ayıboğan demeye devam edeceğiz.

Balta,  bizi Avrupa kupalarından ettikten sonra utancından sakatlandı. İnsua, bu haliyle ortalama bir Hakan Balta eder gibiydi dünkü maçta. Canli seyretmeden yorum yapmak adetim değildir amma ve lakin bunca tecrübeden sonra temkinli de olsa yazıyoruz. Balta'yla değişerek sezonu tamamlarlar.

Baros bizim Baros.  Kaleler, ağlar sanki Baros için icat edilmiş. Baros gol atamazsa çıldıracakmış gibi duruyor.Servis yaparsan netice alırsın. Misimoviç'i ancak bir büyük maçta anlayacağız. Son dakikalarda bekleri oyundan düşürdükten sonra golü atabilseydi, bu hafta çok daha iyi oynayacağının garantisini verirdim. Bana biraz güçsüz gibi geldi. Şutları cılız çıkıyor. Pino, Keyta'yla takas edilecek biri değil gibi. Kewell'i biliyoruz. Kaptan iyileşti  dümende bu hafta. Aydın'dan maç bazında değilde, pozisyon bazında patlama beklersek  daha az hayal kırıklığı yaşarız.

Ayhan Baba, 2 senede bir oynar zaten. Her hocaya bir sene iyi bir sene kötü. Hak geçmesin, Hagi, Lucescu, Gerets, Kalli ve Reykart. Bu sene Ayhan yılı olacak, Reykart yılıyla birlikte.

Taraftar,şimdiden ağlamaya başladı. Gerçi dün Alpaslan günüydü ama artık Sami Yen son maçlarını yaşadıkça ağıt sesleri, zılgıtlar artmaya başlayacaktır. Artık son oynanacak maça ben de dahil olur, beraber ıslandığımız, beraber üşüdüğümüz trübünlerde beraber ağlarız.

26 Eyl 2010

Bu Sene Reykart Yılı

Son 3 maç, tarihin en iğrenç oyunları ve alınan 9 puan. Reykart'a, Adnangiller'e bakarsan ağızlar kulaklarda. Mühim olan 3 puan, hazır rakipler de kaybetmişken, taraftarın ağzına bir parmak bal çalın. Seyrantepe'yi satın. Ulan iş bilmedik Hasan Kızlar(bizim yörede iş yapamayan kızlara denir) hepimizi bağlasanız, takımı 11 tane Mustafa Sarp'la sahaya çıkarsanız, köprülerin başlarına zebellah dikseniz, Seyrantepe kavşağına yaklaşan sarı kırmızı formalı insanları makineli tüfekle tarasanız bile o stat, bizim stadımızdır. Bizim tarafımızdan doldurulacaktır. Siz elinizden geleni arkanıza koymayın. Elinde bonservisi olan 5 para etmez futbolcuları getirin, ceplerini bol kesim yapın ki daha çok euro koyabilsinler. 3. ligte oynayamayacak kazmaları buyrun işte Galatasarayınız, son 3 maçı kazananlar diye yutturun, aman ha, Avrupa takımları falan gelmesin bizim buralara tez elden elenin. Ve matematik olarak mümkün olduğu müddetçe şampiyon olacağız deyin ki- biz  size inanıp yeni stadyumdan kombine alalım.

Son sahaya çıkan, bugün de çıkacak olan kadroya baktığımızda, sağ tarafımızda uğruna koskoca kentle papaz olduğumuz Ali Turan, Arda'nın yanında çekirdek çitecek. Kayserili'nin alışkanlığıdır. Beşiktaş'ın, boş yere bari karnını doyurmayalım, gitsin başka tarafta rızkını bulsun diye sümüğünü atmadığı Serdar Özkan, kaptanın manevi, güzel arkadaşı kontenjanından Ali Sami Yen'deki son lig maçlarını tribünden izleme zevkini tadacak. Her sene ne zaman futbolu bırakacak diye gün saydığımız, geçen yılın yedeği Ayhan takımın en formda elemanı gazıyla kakalanacak. Hele şükür kurtuldum diye az kalsın deli gömleğimi giyip Taksim Parkına çıkacak olduğum Servet, takımın bankosu olacak. Benim yazmaktan usandığım, okuyanlara gına getirdiğim, yüzyılın en adi, en kötü futbolcusu Sarp bu takımda forma giyecek. Giydiği için beni önce kombinemden, yıllardır kazdığım siperlerden, sonra televizyondan mahrum edecek ve biz bu takımdan iyi oyun bekleyeceğiz.

Maçları izlemediğim için seyretmiş gibi yazıyorum. Bu akşam ki maç yorumunu da maça 7 saat kala yapıyorum. Garanti veriyorum ki, kötü oyun oynayacağız. 3 gol atamazsak ki- mucize olmazsa atamayız, galip gelemeyeceğiz. Hiç bir maçı güzel futbol, güzel skorla bitirmeyecekmiyiz? Ne yazık ki asla.

Geçen yıl, takımı Reykart kurmadı, bizim Adnangiller eline kazmaları tutuşturdu sanıp, Reykart için babama yazmayacağım methiyeleri yazmıştım. Son lig maçına çıktığından beridir ki görüşlerim 180 derece değişti. Artık eminim, Raykart Galatasaray'a gelmiş geçmiş en kötü hocadır. Skibbe'yi, Sigi Held'i hoca diye saymazsam benim gözümdeki gözlükten görünen manzara budur. Barca'da güzel futbol oynatmış falan, geçtik bunları. İniesta'ya, Messi'ye kötü futbol oynatamazsın zaten.

Kaleye Aykut'u geçirdi. Kimin torpili, kimin basiret bağlanması sonucu bilinmez, dağ takımına elendi. Ufuk, sanki daha bir heybetli gibi. En azından daha iri olduğu için topun ona çarpa ihtimali, Aykut'tan daha fazla. Topu salla pati şişirerek oyuna sokturduğu için Raykart'a ediyorum bütün küfürleri artık. Kaleciye, elle topu ver dese vermeyecek mi? Demek ki demiyorlar, oyundan memnunlar. Bu Servet'i oynatacaksan, yarı sahayı geçmesini 20 metreye pas atmasını yasaklayacaksın Reykart usta. Adam bas bas bağırıyor, ben futbolcu lisansımı ayağımla değil, götümle aldım diye. Takımda uyum sorunu var aslında. Reykart Servet'i oynatacaksa, kaleciye uzun degaj yap diyecekse Neil denen adam geride maymun  olur benden söylemesi. Servet'i oynatacaksan, ikiz kardeşi Gökhan Zan'la oynatacaksın. Nitekim geçen yıl kötü oyunlara rağmen farklı sonuçlarla ilk maçları kayıpsız geçmiştik. İki kazmanın arkasında, bir kazma kaleci senin en korktuğun nesne olan topu kaleden en uzakta tutabilirler. Ama senin armonik bilgin bu kadarmış usta, senfoni orkestrasının içine zurnacı koyuyorsun. Zurna işte adı üstünde davuldan başka hiç bir enstrümanla güzel ses çıkaramaz. Servet zurnaysa, Gökhan Zan davuldur, ikisini aynı düğünde çalacaksın.

Hocalık lisansının alfabesinde her halde öyle bir madde var,'' kazanan takım bozulmaz''. Yok ya, ben Arda Turan'ı seyretmek için takımın yenilmesini bekleyeceğim. Ne oynadın da kazandın lan. Benim ağzım felç geçiriyor, Sarp'a küfür ede ede. Ama sende yine kabahat bulmuyorum. Elano'yu, Cana'yı oynatmazsan onların değeri düşmez. Alsalar ellerine pasaportlarını, havaalanına ulaşsalar, uçağa binmeden bir takıma transfer olurlar.(Hagi aynı böyleydi işte, 1996 da elinde pasaportu ve bonservisiyle Meksika uçağına binmiş, Atatürk hava limanına inmişti.) Servet, böyle mi, Sarp böyle mi? onları iki maç oynatma soluğu Sivasspor'da alırlar. Adnangiller de zarar etmiş olur.

Bak hocam eğer şöyle bir talimat almamışsan henüz, bana kulak ver ve devam et. Mehmet Topal'ı nasıl kakaladıklarını biliyorsun. Döve döve her gelen hocaya oynattırdılar. Dayadılar, pirzolayı, vitamini, antrenmanı, it gibi koşturdular. Galatasaray kazansın, kaybetsin her maç en çok Topal'ı koşturdular. Aman ha dediler taç atan futbolcunun yanına yaklaşma, top sana gelir melir kaptırırsın. Bacağın zaten örümcek gibi, birine çarpmazsa diğerine çarpar rakibi bozarsın. Topu sen kapmışsan geriye, garanti yere pas yap ki istatistiğe zeval gelmesin. (Geçen yıl bir maçta Topal sıfır top kaybıyla oynamıştı.) Uzaktan vurup, taraftardan küfür yeme. Elimizde kapı gibi CV olsun ki, babamızın takımına 6 milyon yuroya iteleyelim. Aynı talimatı Sarp için aldığına eminim. Şu anda Sarp'dan daha iyi maç istatistiği olan futbolcu eminim yoktur. Ne var ki onu kimse almaz hocam, boşuna oynatıyorsunuz. Geçen yıl şampiyonluğa mal olmuştu, kellemi ortaya koyarım bu sene de olacak. Yok illaki ben büyük hocayım, onları oynatacam diyorsan, bizde tribün delisiyiz, bir şartla arkanda dururuz.

Kaleye kimi geçirirsen geçir farketmez. De ki, sana gelen her topu mümkün olduğunca uzağa şişir. Taca maca gitsin korkma, en azından topun sana geri dönüşü 5 dakikayı bulsun. Geride Servet ve Gökhan Zan'ı banko oynat. Sağ ve sol tarafın garanti zaten,  Sabri gelene kadar Ali Turan'la idare et. Hakan Balta iyileşene kadar da eline mi yapışacak madem almışlar arıya gitmesin İnsua'yı oynat. Nasıl olsa 3 kazma İnsua'nın işini çabuk bitirir,eğrisi doğrusuna denk gelir, Balta'da girer milli takımn geri dörtlüsünü oynatmış olursun. Her maç yenilsen bile kimse gıkını çıkaramaz bizden başka.

Değişmez orta sahan, büyük icadın, futbol devrimin. Barış- Sarp- Ayhan'la çık her maça. 70. dakikada oynatmak zorunda olduğun gençlerden birini sokarsın, Barış'ın yerine. Sakatlanana kadar santraforun Baroş, koy, zaten atamayacak ama olsun. Taraftar seviyor nasılsa onu. Aydın'ı adam edeceğim diye ısrar et, belki bu sene oynar da, sen ne büyük hocaymışım diye kendin de şaşırırsın. Geriye kim mi kaldı. Bostan eşşeğin Arda tabi ki hocam. Zavallı çocuğu at taraftarın önüne, oynar da atarsa, attırırsa ne ala, kendine yazarsın, tersi olursa taraftar zaten onun da biletini kesmek için gün sayıyor.

Şaka yapmıyorum, böyle bir takımın bu akşam oynayacak takımdan daha iyi futbol oynayıp, daha iyi netice alacağına bahis koyarım.

En azından maçı seyredenler, klasik müzik dinleyeceklerine, resital seyredeceklerine, köy düğünde davul zurnayla halay çekerler.

20 Eyl 2010

Testi Kırılmadan

Tükürdüğümüzü yalıyoruz, bir daha yazmayız demiştik tekrar huzurlardayız. Bu Galatasaray beni daha çok yalancı çıkartır.Olsun renkleri sağ olsun, ama en azından beni iki nesildir, Sami Yen tribünlerinin ortasında görenler artık göremeyecekler çünkü kombine almadım. Şu ana kadar da televizyondan tam olarak hiç bir maçı izlemedim. Kendimi Galatasaray maçları için Metin Şentürk gibi hissediyorum. Seyretmesem bile seyrediyorum.

Tek golle 10 puan aldığımız bir haftadan sonra, yani henüz testi kırılmadan bu sezona katkıda bulunmak istiyorum. Kötü oynuyoruz, kötü oyunumuz devam edecek. Peki neden kötü oynuyoruz?

Kaleciden başlayalım. Galatasaray kalesi tarih boyunca çok kötü kaleciler gördü. 14 sene boyunca şampiyon olamadığımız periyotta en az 10 tanesinin sorumlusu kalecilerdi. Fakat hiç biri Aykut'tan daha kötü kaleci değildi. Şu an yedek kalecilerin cebine para doldurmaktan başka bir işe yaramayan kaleci hocası Nezihi dahil. Yerine geçen Ufuk iyi mi? peki. Bilmiyorum, görmeden seyrettiğime göre değil. En azından büyük takım kalecisi değil şu anda. Topu gelişi güzel oyuna sokan kaleci benim için bir doksandan diğer doksana top kurtarsa bile boştur. Kurtardığı top iki dakika sonra yeniden başına bela olacaktır. Kalecinin zerre aklı varsa topu oyuna elle en müsait adama aktarır. Aktardığı adam, boru değil Galatasaray futbolcusudur kolay kolay topu kaptırmaz. Sen de kalede rahat edersin. Tafferel'in iyi kaleci olara tarihe geçmesinin tek sebebi budur. Akıllıydı, topun nereye geleceğini tahmin ederdi, ve topu en az Popescu kadar narin oyuna sokardı.

Ufuk topu oyuna nasıl iyi sokacak peki?  Geriden topu alacak adamlar Neil ve Servet. Servet'i oynatacaksan Neil'i oynatmayacaksın. Yani ikisinden biri fazla. Geçen yıl Sarp ve Topal'ın biri gereksiz diye yırtınmıştık. Şimdi aynı yırtılmayı savunmanın durdurucuları için yapıyoruz. Servet büyük takım topçusu değil, ha milli takımda oynatanlar keriz mi? değil. Yanında Gökhan Zan'ı oynatıyorlar. Gökhan Zan'ı Galatasaray'a alanlar da keriz değil.Bu adamları ya beraber oynatacaksın, ya ikisini birden oynatmayacaksın. İki kazma, topu tehlikeli bölgeden mümkün olduğunca uzakta tutabilirler. İyi oyun nerde mi? hadi gidin be işinize, adamlar1-0 olsun bizim olsun futbol severlerinin olduğu ligte top oynuyorlar. Bizim gibi futbol dilencilerinin futbolcuları olacak değiller ya. Milli takımlarda daha iyi oynuyor gözüktükleri falan yok. Türk Ulus Takımı, oynadığı maçların çoğunda baskın olan taraf olduğundan, top bizde daha faza kalıyor. Çoğunda da galip olduğumuzdan görevlerini yapmış görünüyorlar. Şimdi Almanya'daki maçta göreceğiz, kazmaların kaç karat geldiğini.

İleri uca Misimoviç gibi bir usta transer edilmiş. Daha çok ustalar gelir gider de, biz şimdikini bir masaya yatıralım. Eğer bilerek alınmışsa- ki sanmıyorum- yazık olmuş. Gerisinde Ayhan ve Sarp'lı bir çıpayla oynamak mecburiyetinde olan Miso, kariyerinin en kötü sezonun geçirecek. Muhtemelen yakında yedek kulübesine oturacak ve kaçacak takım arayacaktır. Orta sahadaki 16 numaralı futbolcumuz yüzünden Galatasaray'a, onu oynattığı için Reykart'a küsmüş bendeniz gelecek, oynanacak maçları da görüyorum.

Mustafa Sarp için aralıksız 2 gün konuşabilirim. Kelimeler yetmiyor, ancak mutlulukla takip ediyorum ki benle aynı görüşte olanların sayısı çoğalıyor. İddia ediyorum onun yüzünden bu sene kapalıda büyük bir katliam çıkacak. Hangi maç olacağını da söyleyeyim. İlk puan kaybedilen maçta sırtı sahaya dönük,''bağırın lan''cı çapulcular, Sarp'a küfür etmekte olan bizim çocuklara dalacaklar. Mustafa Sarp; uğruna katliam çıkacak Galatasaray futbolcusu, lanet olsun. Hadi Arda için, Hagi için de benzerleri olmuştu, tribünlerin tansiyonu fırlamıştı. Bu 16 numaralı yaratık yüzünden iki kişinin küfürleşmesi bile fazla. Elinden geleni yapıyormuş, Galatasaray'lıymış, öyle diyor bazı Polyanna taraftarlar. Trübünden en az 10 kişi iner sahaya elinden değil de kalbinden geleni yapmak için. Onun yerinde para verip te oynayacak oynadıktan sonra ölmeyi göze alacak yüzlercesi vardır. Kötü oynumuzun baş sebebidir. 16 numaranın banko oynadığı bir takımın iyi futbol oynama ihtimali, bir maymunun bilgisayar başında rast gele tuşlara basarak evrim tarihini yazması ihtimali gibi bir şeydir. Mustafa Sarp'lı bir takım eğer iyi oyun oynamışa bilin ki başka birileri hayatının en büyük topunu oynamıştır.

Pino, Baros, Kewell, Arda hücum hattını kuracaksan, ne işi var sorumluluk almayan, saklanan, taç atan futbolcudan kaçan bu futbolcuyla. Dünyanın en az pas hatası yapan futbolcusudur muhtemelen. En akıllısı aynı zamanda. Topun nereye gideceğini biliyor, muhtemelen aynştayn beyni var kendisinde. Galatasaray yenerken bir golde kendisi bulup istatistiği yukarda tutmak istiyor. Aynı yollardan Mehmet Topal geçti. Sakatlanma ihtimali olan topa dalmaz, sarı kart almaz, oyundan atılmaz. Riskli pas atıp da tabelacıya top kaybı yazdırmaz. 30 yaşındaymış, 50 yaşına kadar oynar. Galatasaray kaybederken fazladan 1 km daha koşar. En hazla koşan futbolcu listesinden inmez. O kadar vitamini, ilacı, pirzolayı, antrenmanı, parayı kaplumbağaya verseler, tavşana nal toplatır. Velhasıl kelam Sarp'tan tiksindiğimi bir kez daha yazıyorum. Kötü futbolcu çok gördük, kimis Cihan'ı, Orhan Ak'ı, Volkan'ı falan örnek gösteriyor. Tamam kardeşim onlar da kötüydü. Ancak sadece kötü futbolculardı. Cihan orta yapar, taca giderdi küfürü yerdi. Orhan çalımı yer taraftarı çıldırtırdı. Ama görürdük kendilerini maçta. O yüzden gözümüze batar küfür ederdik. Sarp'ı göremiyoruz. Büyük bir hüneri var bizim bilmediğimiz,sadece Raykartın bidiği. Ya bir metafizik gücü var topa yaklaştığında top uzaklaşıyor, ya lama gibi bir salya salgılıyor veya başka bir şey. Futbol dışı bir bit yeniği var bu işte. Orta sahamız kötü diye    yırtınacaksın, geçen  İngiliz liginde en fazla forma giymiş Arnavut'u, artık bilerek mi bilmeyerek mi takıma alacaksın ve yedek bırakacaksın. Biz de bu hocaya iman edeceğiz. Bu takıma il yazılacak savaşan Cana'dır. Yazamıyorsan da ilk gönderilecektir.

Bir önceki yazıyı, yazmayacağım diyerek kendime saklamıştım. Dayanamayıp yayınladım. İster inanın ister inanmayın maçlardan önce yazdım. Bu sene Baros'tan da fazla bir şey beklemeyin. Ona top götürecek Misimoviç, Sarp yüzünden topları diri karşılayamayacağından iyi servis yapamayacak, Baros yanlızları oynayacaktır. İnadım inat taktiği çekirgeyi bakalım ne kadar zıplatacak?

Hiç mi umut yok peki? Olmaz olur mu? Bir gün mutlaka eğrisi doğrusuna gelecek(Reykart'ın bilerek yapacağından umudumu kestim) Servet ve Sarp'ın 18 de bile olmadığı bir takım sahaya çıkacak. Artık kime denk gelirse o takım sezonun en büyük futbolunu oynayacak, unutulmaz goller atılacak, taraftar son yılların en büyük coşkusunu sahaya yansıtacak. Ve ben önce televizyon başına, sonra Sami Yen stadının kapalısının orta yerine,  40 yıl boyunca siperlerini kazdığım mevzilerime geri döneceğim. Umarım Sami Yen'de bir daha maç seyrederim.

Ya ben Sami Yen'de maç seyredemezsem. Alın kalemi kağıdı elinize not düşün. Ligin son maçının kadrosuna bakın. Eğer kalede Aykut, geride Servet, orta sahada Sarp varsa bilin ki takımınız 5.lik maçına çıkıyordur.

Taraftarsınız ya çekersiniz cefa.        

19 Eyl 2010

Galatasaray'ın 2010-2011 sezonunun MR'ı

Yazmıyorum söz verdim. Meğer ne zormuş yazmamak. Yazdık, 3 sene boyunca, hiç bir şey değişmedi, hatta bana göre daha geriye gitti. Yazmasak gönül razı değil. En iyisi kendimize saklamak her halde.

Surinamlı yaktı beni. Çok güvenmiştim kendisine. Sanmayın ki Galatasaray'ı şampiyon yapacak, Avrupa Kupalarında tur atlatacak diye değildi şerefsizim. Çaylak, ardından kapris kaptanından sonra can çekişen asil Galatasaray ve Galatasaraylı ruhunu depreştirebilecek, tribünleri yangın yerine çevirebilecek tek isim Surinamlı'ydı bana göre.

Tabelayla işim olmadı, hiç bir zaman da olmayacak. Barcelona gibi top oynatmasını bekleyen de yok bu kazmalara. Daha önce gördük, dündü oysa; top bizdeyken mahşerin atlıları gibi saldırdığımız, top rakibe geçtiğinde kan kusturduğumuz, yenik duruma düştüğümüzde oyunu forselediğimiz, bize golü atan takımı doğduğuna pişman ettiğimiz günler, maçlar.

Büyük Galatasaray tarihi büyük geri dönüşleri kanla irfanla yazmıştır. Reykart'ın Florya'ya indiği an ki heyecanım, Galatasaray'ın ilk maçına gittiğimdekinden az değildi. O yüzden yaşadığım travmayı atlatmam kolay olmayacak. Çok büyük bir yanılgı ve hayal kırıklığı yaşadım. Aşırı sevdiğim bu büyük futbolcuya şimdilerde duyduğum nefreti sizlerle paylaşamam. Sizlerin de kafalarınızı karıştıramam. O yüzden çekip gittim buralardan.

Reykart giderse düzelir mi? Düzelmesi gereken şey, bir hocanın, bir futbolcunun yapabileceği şeyler değil. Defalarca yazdım, bir kez daha yazmayayım. Kısaca kelam edeyim. Hırsız çetesi dağılmaz, dağıtılamaz. Galatasaray'ın sürekli başarılı olması işlerine gelmez. Tarihimizin en şanssız başkanı Faruk Süren'dir. Zavallı Başkan'a yüzyılın takımı, Hagi bonusuyla rast geldi. Transfer yapamadı, hoca kovamadı, komisyon alamadı, Romanya'dan öteye  futbolcu almaya gidemedi. Üstelik kendi işini de batırdı emekliye ayrıldı. En şanslı Başkan ise Adnan Polat'tı. Üstelik en akıllısı. Galatasaray kötü oldukça kasalarını dolduruyor. Elendikçe transfer, yenildikçe transfer....Sakat futbolcuları getir, doktorlara iş çıkar.

Toparlayacak olursam, bu sene Reykart'tan bu ortamda hiç bir şey beklemiyorum. Adamlar seçiyorlar, her yaptıkları şey olumsuz manada tam isabet kaydediyor. Matematikteki iki eksinin çarpımı gibi bir şey. Ne yaman çelişkidir, biz seviniyorsak bilinki onlar üzülüyordur. Biz kahrolmuşsak onlar hedefi 12 den vurmuştur.

Galatasaray'ın oynadığı son lig maçının kadrosunu gördüğüm anda Surinamlı'dan nefret ettim. Adam değilmiş, Emre Aşık'ı ilk 11 koymayıp 10 gün sonra kaçacak adamın ekmeğine yağ sürdüğü, Galatasaray'dan ayrılsa başka hiç bir takımda oynayamayacak olan futbolcularla sahaya çıktığı için ayrıca şerefsizin dik alasıymış. Bütün bu olanları kendi yapıyorsa ki hala sanmıyorum futbolun alfabesini bile bilmiyormuş. Emir kulu, Adnan giller ne derse onu yapıyor, o da şebekenin has evladı olarak cebellezini doldurup sırasını başka bir hırsıza bırakacağı günleri sayıyor.

Bu hafta çıkacak takıma bakınız. Kalede Aykut, çerçeveyi bulan ilk topu içerden çıkarma ustası. Sabri sakat, sakat olmasa ne olacak o ayrı da yerine oynayacak Ali Turan bu ligin belki de en kötü sağ kanat oyuncusu. Götüyle top oynayan Servet, Lucas Neil'in dengesini bozacak. Kötü oyunu çekilmez, Hakan Balta, 16 numara yanına bir kazma ön libero daha. Sakat olduğunu bilerek aldıkları Pino, sağlık ekibine teslim. Cana'nın ne olduğunu yakında öğreneceğiz.

Kewell, sakatlanana kadar taşır Galatasaray'ı. 5 maç üst üste oynayamaz. Baros'dan da bu sene ben bi bok beklemiyorum. Adeleleri yalama olmuş, ya koşmaz, ya yeniden sakatlanır. 2 sene sözleşme yaptıklarına göre garanti sakattır. Buraya yazıyorum iki sezonda toplam 20 maça çıkamaz. Arda olmasın topu rakip 18 içine sokamayız.

Reykart Aslantepe'yi göremez. Aslantepe'yi bu sene yabancı takımlar da göremeyecekler. Bu sene maça gitmeyeceğimi anons etmiştim. Galatasaray'lı futbolculara küfür etmemek için sevdamdan vazgeçiyorum. Aykut'un kalede, Servet'in stoperde, 16 numaranın orta sahada olduğu bir takımı televizyondan bile seyretmeyi düşünmüyorum. Bu adamların, Aslantepe Stadının ev sahibi soyunma odasında forma giyip çıkarmasına nasıl dayanacağım bilemiyorum. Bir kez daha yazıklar olsun diyerek, tarihe not düşmek istiyorum.

Zulüm köpeklerine kaldı nazlanarak gezdiğimiz sahalar, stadyumlar.
Uyan ey yaralı, kükreyen aslan taraftar, bu gaflet uykusundan.

not; bu yazı lig başlamadan,  o dandik avrupa kupası maçından önce yazılmıştır.

17 May 2010

Mahalle Takımı Dağıldı; Elveda

 Ey Büyük Galatasaray Taraftarı;

Sizlere veda etmenin zamanı geldi, ben de bu kutsal, mübarek günü bekledim eyvallah demek için. 2 yılı aşkın bir süredir, 1000 yazıyla sizlere bir şeyler anlatmaya çalıştım karınca kararınca. Ne mutlu ki, anlattığım her şeyde sapına kadar taraftım. Yapabildiğim kadar eşit, adil bir taraf olmaya gayret ettim. Yazdıklarım sadece Galatasaraylı'lar içindi.  Amacım, bir taraftan Galatasaray'ı biraz daha fazla kişiye tanıtıp, sevdirmek, zaten sevenlerin duygularına ortak olmak ve Fenerbahçe'den de biraz daha fazla uzak durulmasını sağlamaktı bizimkilere. Diğer takımlar için ise hiç bir görüşüm olmadı, bizim maçların dışında maç izlemem. Kaldı ki son 3 maçımızı bile izlemedim. Ve Fenerbahçe'nin maçlarını da oynadığı rakip açısından izledim, ne zaman Fener maçı koparırsa o zaman ayrıldım.

Yazdığım yazılardan hiç biri hiç bir hakka mahfuz değildir. İsteyen istediği yerde kullanır. Sayfalarımıza istemeden de olsa bulaşan başka takım taraftarlarına ise lafım yok. Ettikleri küfürleri bile iade etmiyor, tartışma zemini açılsın istemiyorum.

Bugün hem kendi takımımızın hem ülkemiz adına en büyük maçına çıktığımız ve muzaffer ayrıldığımız günün 10.yıl dönümü. Hepinize kutlu olsun. Günler ne çabuk geçti, daha dündü başka bir ülke topraklarında kupayla şehir turu attığımız gün. Öyle bir unutturulmaya çalışılıyor ki, sanki 2 senede bir olan hadise. Bugün Fenerbahçe'nin bir final daha kaybetmesi üzerine bütün gazeteleri okudum, ne mutlu ki bizim 17 mayıs 2000 hiç birinde tek satır bile geçmemiş.     

Renkdaşlarım, az zamanda çok ve büyük işler yaptık diyeceğim ama yalan olacak. 100 seneyi aşkın senede kıyısından köşesinden bir Avrupa Kupası'nın kulpundan tutmuşuz. Tuttuğumuz için 2. sini oynama hakkı kazanmışız ve ona da yapışıp çekip getirmişiz hepsi bu. Gerçi bizim dışımızda hiç kimse yanına bile yaklaşamamış ama bize ne. Biz kendi kahramanlığımıza ve kendi yüksek kültürümüze bakıp daha değerlilerini kazanmalıydık.

Bize bunları söyleten şu son senelerin köhne, kokuşmuş, silik, sönük ruhsuz yapımız değil elbet. Biz büyük Galatasaray ailesinin  zaman zaman depreşen asi ruhunu sahalara yansıttığında neler yaptığına şahit omuş neslin ahvadıyız. İşte 10 sene önce hortlayan o ruhtu kupaları alıp getiren şey. Şimdilerde kaybettiğimiz, şebekelerin elimizden, içimizden aldığı, bende biten, çoğunda can çekişen asil Galatasaray ruhu.

2 yıldır pek çok yazımı okudunuz. Bahtiyarım ki çoğunda isabetsizliğe uğramamışım. İsyanım hiç bir şeyi kafi görmeyişimdendi. Birlik ve beraberlik içinde 40 sene tribünlerde ömür tükettiğimden, neler yapabildiğimizi görüp, şu son yıllarda neden yapamadığımıza başkaldırdım. Bir kere daha ve son defa söylemeliyim ki bu sene ki maç kadrosu kadar Galatasaray ruhundan uzak bir takım asla seyretmedim.

Şampiyonluğun gittiği Sivas maçının son saniyesinde dandik bir gol yeyip de sakız çiğnemeye devam edeni, Ali Sami Yen'de oynanan Fenerbahçe maçını jübile maçıymış gibi oynayanı, tribünler yırtınırken yanlarına gitmeyi zül sanan 20 metreye pas atamayan kazmaları, en önemli maçın öncesinde kadroda değil diye Fenerbahçe Burnunda nargiler içenleri, maçtan sonraya randevu verip, maçın sonucu ne olursa olsun programını uygulayanları, taraftara küsen kaptanı, gol atıldığında fazla sevinmeyip, gol yendiğinde hiç üzülmeyeni, bir hata yapmış, gol yedirmiş arkadaşını kurtarmak için insan üstü futbol oynamayanı, gol atıldığında somurtan yedek kulübesini, Fenerbahçe'yi şampiyon yapmak için her yolu deneyenleri, bir maçı alsa, 100 metre daha fazla koşsa, bir gol fazla atsa şovun içinde kalabilecekken ölü gibi oynayanları, velhasıl en az Galatasaraylı'yı bünyesinde barındıran bir takımı ben 40 sene sonra, veda senemde seyretmiş oldum. Canları sağ olsun.

Galatasaray'ı sevdirenleri de yazdık bu sütunlarda, futbola lanet ettirenleri de. Gözümüzde büyüttüğümüz bi bok olamayanların foyalarını ortaya çıkarttık. Bütün maçları sıcağı sıcağına Ali Sami Yen dışına, taraftar gözüyle ilettik. Tabelayla işimiz 40 sene boyunca olmadığı gibi yazdığımız son 2 sene içinde de olmadı. Şampiyonlukları, kupaları, destanları da canlı yazmak isterdim, Arsenal maçını yazmak isterdim mesela. Real Madrid maçını. Unutturdular, Şampiyonlar Ligi'ni biz kurmuştuk oysa, bizi de unuttular.

İsteseydim tarafsız görünür daha fazla insan tarafından okunabilirdim. Ama baştan söyledim tarafım, hatta tarafsız insanlardan nefret ederim. Sadece futbolda sporda değil, yaşamın her alanında en az iki kişi karşı karşıya gelmişse ben mutlaka tarafımdır. Tarafım diye, haksızlıklara seyirci kalamam. Benim taraf olduğum takım haksız yere maç kazanırsa en başta ben kabul etmem. Bir Fenerbahçeli blog yazarının sitesine girmem, girsem de yüzüm buruşur hemen uzarım. Aynı şekilde benim yazdıklarımı okuyan Fenerbahçeli'lerin bıraktıkları notlara cevap yazmayı, hatta onlala tartışmayı gereksiz bulurum. Dolayısıyla kendi bloğumuzu Galatasaraylı diye adlandırabiliriz. Anadolu takımlarına sempatiyle bakarım ve Şampiyon Bursaspor'u da bağrıma basarım.

Veda etmemin iki ana sebebi var.

Birincisi artık yoruldum, her maçı aynı ciddiyetle seyredeceğimi sanmıyorum. 40 yıl aralıksız 1000 den fazla Galatasaray maçını canlı seyrettim. Söyleyeceklerim de hemen hemen bitti. Bundan sonrakiler tekrara girecek.Çok basit bir futbol oynayan takımım olsun istedim. Kalecim degaj yapmayacak, oyun geriden kurulacak, takımda kazma futbolcu bulunmayacak, hep beraber ağlayıp, hep beraber sevinebilecek bir futbolcu gurubu olacak, rastgele orta yapılmayacak, uzun ve yoğun pas trafiğiyle oynanacak. Ne yazık ki umudum yok artık. Yine de veda etmeyecek kapıyı açık bırakacaktım. Seyretmediğim son maçımızın kadrosuna baktım, liderken yazdığım bir yazımı gözden geçirdim. ''Eğer son maçımızda kadroda Gökhan Zan, Servet, 16 numara ve Topal varsa bilinki 3. lük maçı oynuyoruz'' demişim. Dünkü maçın kadrosunda Emre Aşık'ı görseydim yine de ayrılmayacaktım aranızdan. Sana da yazıklar olsun diyorum Surinamlı, adam değilmişsin. Şu son maça şu kadroyla çıktın ya sende bi bok bilmiyormuşun. Ben yine de aradan Emre Aşık'ımıza güzel futbolcumuza sevgilerimi, minnetimi, teşekkürlerimi iletiyorum. Yolun  bahtın açık olsun göklerin hakimi.

İkinci sebebim de uzun yıllardır araştırmalarım vardı. Bu sene son buldu. Artk eminim, bizim seyrettiğimiz takımlar, bizim taraf olduğumuz takımlar  bu seyrettiklerimiz değil. İş tam bir şebeke işi. Bu sene Fenerbahçe'yi şampiyon yapmak üzere kurulmuş şebeke. Şimdi zıplayan çıkar, yanıldılar diye. Her şey kurulmuştu, o kadar gol pozisyonuna Fener bir sezon boyunca girmemişti. Onlardan biri girse tam isabet olacaktı. Sigorta için Galatasaray'ı bile mağlup getirtip, Beşiktaş'ı dirilttiler. Ne olur ne olmazdı, Trabzonspordan'da imalat hatası biri çıkardı. Nitekim kaleci  Onur çıktı, Egemen, Giray çıktı, geleceği  karanlık çocukların. Bu ihanetlerini! asla unutmayacaklardır. Şebeke liderleri beni futboldan, daha özeli Galatasaray'dan soğuttular. Dolayısıyla içimden yazmak gelmiyor.

Benden yazı var mı diye boşu boşuna tıklama yapmayın çocuklar. Bir daha alamazlar, benim yetmez de umarım sizin ömrünüz yeter yenisini getirtmeye. 10 sene önce alınan bu kupanın hatırına her 10 sene de bir bu büyük günü şanla şerefle anın. Yönetim kademelerine girin, kulübü soygun  düzeninden kurtarın, şampiyonluklar sırayla dağıtılıyor, Boklu Dere tarafı seneye işi son maça bırakmaz, siz sonraki seneyi bekleyin.                     

1000. yazı olarak, 17 mayıs günü son yazımı bırakıyorum sonsuzluğa. 10 sene önce bizleri Parken Stadı'nın kale arkasında ağlatanları bir kez daha minnetle, şükranla anarak huzurlarınızdan ayrılıyorum.Yazdıklarımı  okuduğunuz, yorum yazdığınız, beni bi bok sanıp saygı gösterdiğiniz için teşekkürler. Hakkınızı helal edin.

Ne Mutlu Galatasaraylıyım Diyene,

Elveda,

Eski Tüfek Derki; Hıyar Akçesiyle Alınan Eşeğin Ölümü Sudan Olur



Dünkü neşeli halleri değerlendirmeden önce, ne demiştik zamanında? Bir bakalım...

''Gariptirler, acaiptirler, bir buçuk atakla, 0,5 golle gelen başarılara taparlar. Kafaları çalışmaz sürüdür bunlar. Cannes Fransa'da 4 çakar, bir yöneticileri 5 atarız der, Papazın Çayırını hınca hınç doldurur 5 tane daha yerler.

Bir de efsane söylemleri vardır. Her şeyin olduğu gibi bunun da anlamını bilmezler. Bilmeleri de gerekmez çünkü penguen tarzı bir sürü psikolojileri vardır. Efsane bir anlamıyla gerçek olmayan gelenekten ve dillerden taşınarak gelen söylencedir. Bir diğer anlamı ile de, yakın ya da uzak geçmişte yaşamış kişi ya da yaşanmış olayın büyüklüğünü ifade eden bir şeydir. Bunların ki olsa olsa birincisi olabilir diyeceğim ama bunun olabilmesi için benim de bu toplumun bir ferdi olarak bu söylenceden haberim olsa gerektir. Oysa kerameti kendinden menkul bu zatların bu tevatürleri sadece kendilerinin bildikleri bir şey olması gerektir."

Peki başka bir zaman ne demişiz?

"Ama maçtan sonra "Bizim stadımızda böyle boklar olmuyor!" diyen yalancılık ve şerefsizliğe bir bak. Daha dün organize bir şekilde, misafir sıralarına dizilmiş sidik+ot karışımı torbaları hatırla, maça girişte-çıkışta gavur eziyetlerini, koridorda dövülen futbolcuları, Kadıköy ara sokaklarında erketeleri...

Bu sadece "kazan, kazan" mantığına endekslenmiş düzülmüş beyinlerin bir sonucu...

Başarın yok, tesadüfen alınan günlük avuntuların var. Üretimin yok, hap yapıp para kapma peşindeysen bir de avutman gereken koca bir güruh varsa elinden başka bir şey gelmez ki..."

Yalancılığı, dezenformasyonu, spekülasyonu bir yaşam biçimi haline getirenlerin, dünkü trajikomik hallerini gördüğümde, geriye dönüp düşünme ihtiyacı duydum. Bir spiker düşünün gördüğüne ve sahip olduğu enformasyon kaynaklarına değilde anons yapan bir adama inanmayı yeğliyor. Ne demeli? Sonra da ustaca bir manevra ile işin içinden sıyrılıyor. Dört dakika kalmış uzatmalar ile birlikte, kulağı diğer tarafta iken bir dakika içinde iki gol olduğunu duyuyor. Kaynak kontrolü yerine bir sürü zırva sıralıyor. Basketbol maçı olsa anlayacağım, anlayacağız...


Nasıl olsa bir günah keçisi var. Anons yapan beyimiz gitti, gider. Sonrası? Sonrası aynen devam...

Dün neler öğrendik? Ya da neleri anladık? Bu sorulara ilişkin benim söyleyeceğim tek bir şey var. Biz hiç bir bok öğrenemeyiz eğer düşünmek yerine güdülmeyi sürdürürsek? Eğer gelenek yaratamazsak öğrenmek için...

Şampiyonun 3 maçı hükmen 3 puan... Diğer takımların 2 maçı. Melih efendi başrolde. Ankaraspor'un düşüşü hiç konuşulmadı bu ülkede doğru dürüst. Melih Gökçek tarzı yok edilmedikçe spordan ve hayattan ileride neler olur göreceğiz...

Bursaspor'da hatırda kalan tek maç, hatırda kalan tek oyuncu olmayacak...

Rijkaard kötü hoca, Ertuğrul iyi hoca...

Ne demeli bilmem...

Sistem paraya dönüşebilecek herşeyin içini boşaltıp paraya çevirir. İşin aslı budur. Spor, Sanat, Politika farketmez. Önce isimlerin değişmesi gerekiyordu. Sonra sponsorlar olmalıydı her alanda. Olmalıydı ki göbeğinden bağlamalıydı herşeyi. Nasıl ki enteller yaratılmıştı aydın yerine. Şimdi de sanat, spor ve politika özünden ve anlamından uzaklaştırılmalıydı. Birden sanat dünyası yerini "gösteri dünyası"na bıraktı. Futbol "endüstriyel" futbol takımı ticarethane, seyirci "müşteri oluverdi. Evet artık yaptıkları sanat değil "gösteri"ydi. Sanat yapmak yerine gösteriyorlardı. Söylemeye gerek yok sanat her şöyden önce bir "duruş"tu bunu "kaçışa" dönüştürmeliydi. Evrensel boyutu yok edilmeli, bir eğlence ve "ara sıcağa" dönüştürülmeliydi. Ferhan Şensoy "Şahlarıda vururlar"dan sonra tiyatrosu yakılınca sadece gösteriyordu. Nurseli İdiz "küçük adam noldu sana"dan sonra sadece göstermeye başlamıştı. Herkes orasından burasından göstermeye başlamıştı. En çok gösteren en çok prim yapıyordu. Sporda, sinemada, resimde, şiirde, edebiyatta artık herkes gösteriyordu. Soytarılardan "talk show"cu, pelteklerden ve türkçe fukaralarından spiker, yer elması kılıklı patrondan "insan oğlu insan", Sesi olmayandan "şarkıcı" ya da "minik serçe",ortaokul bitirme özürlü bir serseriden "büyük taktik ustası" yada "imparator",iş takipçisi ve şantaj ustası adamlardan "gazeteci"yada"uzman yorumcu", spastik kurbağaya benzeyen bir adamdan "Türkiye'nin en çok izlenen haber programcısı" yapılabiliyordu. Yetmezdi düşünmeyi bile doğru dürüst beceremeyen "Erkek gördümmü bodoslama atlarım" diyen biri, kadın haklarının büyük savaşçısı ve hatta "yazar", cümle kurmayı bilemeyen adamlar "eleştirmen", mimiklerini kontrol edemeyen adamlar "yönetmen", Stephan Hawking'e "Debbet-ül arz" diyen bir avanak Marthin Luter olabiliyor, ekonomi profesörlüğü "borsa simsarlığı" yada "banka murakıplığı", sosyologlar yada iktisatçılar "savaş çığırtkanlığı"na denk düşebiliyordu.

Ama ben bunlardan en çok komedyen tayfasına ve mankenlere gülüyordum. Örneğin şu an kapalı gişe sanatçı(!) Cem Yılmaz paraları kendi yeteneği ile kazandığını sanıyor. Bense bunu çok komik buluyorum. Bütün bunlara bir hocamızın dediği gibi "Önce cep oyuyorlar ve içine çokça para koyuyorlar"dı. Gerek kalmayıncada fırlatıp atıyorlardı. Şu son on-yirmi yıla bakarsak görürüz ne çok idol yaratılmıştı bugün hatırlamakta güçlük çektiğimiz.


Dünden itibaren Fener taraftarına gülmeye başladım. (gerçi daha önce de farksızlardı) Bu beylere dünya futbolu ile kıyaslandığında beş para etmez şeyleri güzelce pazarladılar bir de üstüne üstlük dayak attırdılar, kandırdılar. Sevgilerinin paraya çevrildiğini görmeleri mümkün gözükmüyor gene de. Seneye aynı filmi izlemek istemiyorsanız aklınızı başınıza devşirin desem?

Komik bir öneri olur değil mi?

Çetin,

5 May 2010

Sarayın Bahçesindeki Taş; Şebeke

Şu an en mutlu başkanlar, bulut olmuş Ankaraspor, duman olmuş Diyarbakırspor, zamansız öten Denizlispor başkanları  dahil uzak ara bizim mahallenin Seramikçi'siyle, aşağı mahallenin Tüpçüsü olmalı. Düşen başkanlar da çok önceden hazırlandıkları için kazasız belasız düşebildiler. Böyle düşmeye can feda, biz neler gördük, son maçta, son saniyede ölüm kalım golleriyle ipe giden başkanlar. Şikeler, dönme dolaplar, uzun yıllara yayılan düşmanlıklar(Rize-Beşiktaş maçı örnek) şehre rezil olma, bin türlü kepazelik.

Tepeye bakarsak, bin tane prefosör gelse ligi böyle kurmayı başaramazdı. Son beş maçı gazozuna oynayan Seramikçi ile Tüpçü ellerini ovuşturuyorlar. Gitsin geçen sene 5 kupa alacağız diye aldıklarımız, gelsin yenileri, insin komisyonlar.

Kurbağayı kaynar suya atarsan sıçrar kaçar, atacaksın ılık su dolu kazana, verecen alttan ılık ateşi yavaş yavaş ısınacak zavallı yoldaş kurbağa. Su kaynayınca artık çok geç olacak onun için. Önce 5 idi alacağımız kupa, öyle ya, bir takım kurulmuş, başına Dünyanın en elit hocalarından biri getirilmişti. Yani ilk okul talebelerinin fizik hocası Aynştayn Alberto'ydu. Eline verdiler 8 ayrı ülkenin milli takım futbolcularını. Bir bok sandı oynattı, önce 4 sonra 3 sonra tek kupa derken, geçen yılda alınan 5.likten daha iyi bir dereceyle avuttular biz kurbağaları. Aylar öncesinden kapandı bizim dükkan. Benim sayfaları bile okuyan yok. Galatasaray'lı televizyon seyretmiyor. Alıştıra alıştıra tansiyonu düşürdükleri için hiç birimizin tepki verecek hali, ruhu yok. Şampiyonluk son maçta kaçsa, ah vah çekeceğiz, biraz ağlayacağız, olmadı seneye deyip aynı takımla devam edeceğiz. Fakat Seramikçi'nin işine gelmeyen bir final olurdu böylesi. Tıpkı geçen yıl olduğu gibi olunmalıydı, Şampiyon olamıyorsan 5. olmak daha iyiydi. Hazır Reykart'ta takımda fazla kazma olduğunu beyan etmişken futbolcu pazarlamacıları Florya'da, Haldun Ağa Premiyer Ligte, Adnangiller küme düşmüş, rezil olmuş takımların bonservis parası olmayan baltalarını toplamak için bit pazarında cirit atabilirlerdi.

Futbol son 10 senede para etmeye başladı. Önceki 10 yıl böyle olsaydı Faruk Süren batarmıy dı? Misal bir Hagi'yi alıyorsun, 16 numaraya verdiğin parayı veriyorsun adam 5 sene aralıksız oynuyor. Takımda alt yapıdan 7 oyuncu var, her sene şampiyon olduğun için ne gelen var ne giden. İşler kesat yani, komisyon yok. Ya bir devlet manüpilasyonu bekleyip büyük bir Avrupa takımına hoca moca olacak, peşine 2 maç oynayamayacak futbolcuyu takıp dümeni Bodrum Limanı'na çevireceksin, ya da Faruk Başkan gibi fabrikanın işçi lojmanında yatacaksın.

Bu pazarda en şanslı başkan Tüpçü'dür. 2.5 unucu takım olmanın avantajını çok iyi kullanmaktadır. Dünyanın en akıllı insanlarıdır bunlar, bakmayın suratının embesil gibi göstermesine. 10 senede 2 şampiyonluk hakkı vardır ve bu hakkını kullanmıştır. Şimdi 8 sene taransfere doymasındır Fulya Deresi. Bir demet yabancı gidecek, tazminatlar ödenecek sonra takım yenilenecek komisyonlar indirilecektir.

Bu senenin fakir başkanları, imalat hatası olarak şanlı direnişini son maça kadar sürdüren, defoya ayıramadıkları ve cezasını seneye kümeye oynayarak çekecek olan Bursaspor Başkanı ile, sırası gelmiş de geçiyor olan Yıldırırım Başkandır. Komisyoncular bu sene Boklu Dere'ye uğramayacaklardır.

Adnan Polat futbol şubesinin başındayken Konya'daki maçta aynı oteldeydim. Gündüz Fenerbahçe'nin maçını izliyorlardı. Adnan Polat amigo Sebo'dan daha beter küfür ediyordu hakeme. Şimdi başkan, Fener'e şampiyonluğu ikram maçında götü boklu Ankaragücü yöneticisi kadar bile olamadı.''Biz olmuyorsak, kimin Şampiyon olduğu bizi ilgilendirmiyor'' dedi. Yalandan, şebekenin üyesi sıfatıyla ürkütmedi vak vakları aklı sıra.

Beni ilgilendiriyor sayın Başkanım kimin şampiyon olduğu. Ben olamıyorsam Fenerbahçe olmayacak, Beşiktaş benim için Bursa'dan, Kayseri'den farklı değil. Ben ligi, turnuvayı öncelikle bizim takım için izliyorum. Biz olamazsak, alamazsak Fenerbahçe olamasın, alamasın diye heyecanımızı diri tutuyoruz. Daha doğrusu tutmak istiyoruz, ne var ki şebekenin işine karışmak gibi bir şansımız yok. Ne güzel gidiyor son haftalar, tam da istediğiniz gibi. Galatasaraylı'lar, Beşiktaşlı'lar yavaş yavaş haşlandı, tansiyonun dışında kaldı.    

İş tam bir şebeke işi. Organize dolandırıcılık. Yıldırırım, Tüpçü, Seramikçi'nin ortaklaşa kurdukları sömürü düzeni düzen. Hesap soran yok, dağıttıkları tek şey umut. Bizim gibi tertemiz hislerle takım tutan yığınları avutuyorlar. Ben adım kadar eminim, Adnan Polat başkan olacağına hoca olsa Raykart'a nal toplatır. Futbolu en az dünyanın dolarını vererek getirdikleri hocalar kadar bilir. Bu futbolcularla da nereye kadar gidileceğini çok daha iyi bilir. Onun için Lincoln çok iyi bir ticarettir. Elano ballı ekmek kadayıfıdır. Lukas Neil'de ıska geçmişlerdir, bizim bilmediğimiz bir hinlik yoksa tabi. Ne olabilir ki? demeyin. Kewell mesela, Linderoth mesela, bakarsın onun da bilmediğimiz bir sakatlığı vardır. Taraftarın çok çabuk benimsediği, banko oyuncu işlerine gelmez şebekenin. Başkan değilken bir birlerine düşmanlığını her daim söyleyen, başkan olup, şebeke  yöneticisi sıfatını alınca bir birleriyle kötü olmak istemiyor.

Galatasaray başkanı olacaksın, şu son üç maçtaki kepazeliğe ses çıkarmayacaksın. 35 sene önce Prekazi'nin Eskişehir kalecisi Zalad'a attığı serbest vuruş hala konuşuluyor. Ben de iddia ediyorum, Bobo penaltıyı atmadı, Leo bilerek yedi, Murat sattı, İvesa 500 dolara yedi o golleri. Yarın Ankaragücü kalecisi de yiyecek. Hatta ne olur ne olmaz diye Şebeke elemanı Tüpçü son maçta eğer taraftarı kurbağa gibi uyutmamışsa sezonun en büyük futbolunu oynayacak. Ne için, işbirlikçilerden biri malı götürsün diye.

Yılan, kartal, çakal ormanda gezintiye çıkmışlar. Yanlarında da kaplumbağa varmış, derken bir el ateş sesi duymuşlar. Çakal'' arkadaşlar avcı galiba, ben bir el ateş sesi daha duyarsam şu kayalıklara doğru uzarım'' Yılan demiş'' valla benim için sorun yok, bir delik bulur kıvrılırım''. Kartal'' en kolay iş benim uçar giderim'' demiş. Sormuşlar kaplumbağaya,  sen ne yapacaksın diye. Kamplumbağa sitem etmiş'' ben de sizi adam sanıp gezmeye çıkmıştım''

Sistem aynı, biz de bunları adam sanıp takılıyoruz peşlerine. Haldun'un para dağıttığı adamları karşılamak için tuzluğu kapıp koşuyoruz Hava Limanına. Gelen ağam giden paşam. Daha dün Leo gelirken şakşak yaparken, bok çuvalı, maçı , şampiyonluğu satıp giderken küfür ediyoruz. O ne yapıyor? ne yapacak götüyle gülüyor. Onu getirenler de tabi. Elano'nun sonlara doğru oynamayacağını ben öngörmüştüm, malum sebeblerden dolayı. Elano için muhteşem bir final oldu, Galatasaray macerası. Antrenmanını yaptı, vitaminini aldı, şuruplarını içti, masajlarını yaptırdı, 6 maç kala sezonu kapattı. Yan gel Memet. Şimdi bu hafta Antalya maçına ölüm kalım için çıkacağını düşünsenize. Mehmet  Özdilek'in kazmaları, Fener'e yaranacam diye takımın yarısını sakatlardı. Piyango muhtemelen Dünya Kupasında oynayacak olanlara vururdu.

Seneye şampiyonluk sırası bizde. Yani, kimle oynarsan oyna, takımın başında kim olursa olsun Şampiyon Galatasaray olacak. Usul böyle, şebekenin malı bölüşme şekli bu. Ha olurda Ankaragüçlü futbolcular delikanlı çıkarlar da Fener'e çelme takarlarsa seneyi unutun. Garanti Fener şampiyon olacağından biz kendimizi şimdiden 3. lüğe hazırlayalım.

Ben artık yoruldum çocuklar, yazmayacağım. Zaten okuyan da kalmadı. Çok daha fazla şeyler yazmak isterdim ama başımız belaya girer mi diye de tırsmıyor değilim. Bizim cengaverliğimizle düzen değimez. Bu üçü, bir kır kahvesinde kendin pişir kendin ye pikniğinde kurmuşlar düzeni. Uyuyor olsalar işimiz kolay. Ben kendi payıma bir çok uyuyan taraftarı uyandırdım. Azıcık bir gürültü çıkarsam, sesimi yüsletsem, çimdik atsam uyanıyorlar. Ama bizim Saray'ın Bahçe'sinin çakıl Taş'lı ŞEBEKE'sini idare edenler uyumuyorlar. Çok akıllılar, uyuyor numarası yapıyorlar. Top atsan uyanmazlar, 20.000 kişi küfür ediyor tribünlerde, haberimiz yok diyorlar. Tükürüyorsun, yarabbi şükür diyorlar.

Çok uzun zamandır emindim şebeke düzeninden. Bu sene artık en masum futbol izleyicileri bile gördü kepazelikleri. Bu sene uyuyor numarası yapanlar Fenerli'ler olacak haliyle. Sıra bize gelip, bizi Şampiyon yaptıkları sene, arkalarında yalama Türk Spor medyasını da alarak onların feryadı, figanı göğe erişecek. Bu sefer bizim uyuyor numarası yapanlar, duymayacaklar gürültüyü, sevinecekler, avutulacaklar.

Bizim taraftarı olduğumuz takımlar bu takımlar değil. Bizler taraftarlık mekanizmasını bu günlere getirmemiş olsaydık bu sistemle hiç bir takımın 1000 kadar bile taraftarı olmazdı. Bir örnek vererek kapatacağım. 30 sene önce Galatasaray gol attığında, bizler en az 2 dakika gol sesi çıkarır, maçın önemine göre en az 5-6 sıra aşağılara yuvarlanırdık. Bakıyorum şimdi gol sevinçlerine de, yalandan bir ''yeah'' dan başka bir şey yok. Keriz mi şimdiki taraftarlar? maçtan 20 saat önce tribüne gireceksin deseler bir kişi maça gitmez.

Ben yokum artık çocuklar, yeni stadın hatırına belki kuytu bir yerden, sizlerden uzak bir köşeden bir koltuk alır, sessiz sedasız izlerim. Bu saatten sonra Ali Sami Yen Stadına artık ben ancak yıkılışını seyretmeye, ağlamaya giderim. Lafım bitmiştir, rahat olun Adnangiller, Haldun ağalar, çapulcu tribün liderleri, kazma futbolcular, komisyoncular. Emin olun bizim gibiler için az bilesiniz. Köpeksiz köye girmişsiniz, değneksiz geziyorsunuz. Yatın kalkın dua edin, Peygamber Hüseyin'ler, Limoncu Ali'ler, Cem'ler, Tecavüzcü Coşkun'lar, Orhan Abi'ler, Ceyar'lar, Mehmet'ler, Çarli'ler, Kenan'lar, Eski Tüfek'ler, İkizler, Varol'lar yok olup gittiler.

Bekleyin eski tribün yoldaşlarım, ben de geliyorum.

2 May 2010

Seyretmediğim Maç; Belediye 0- Galatasaray 1 mış

Ah be Surinamlı, uyandın ama çok geç oldu. Servet ve 16 numaraya güvendin, onlar şampiyonluğu verdi. Ve ben uzun yıllardır ilk defa bir Galatasaray maçını seyretmedim. Kaç hafta önceden yazdım, Rıza'dan medet bekleyininiz olduysa size de yazıklar olsun. Aziz Yıldırırım'ın çaldığı faulden sonra cebine 1000 dolar harçlık konmuş sırık bizim gibi seyredince topu, maç izlemeyi bıraktım.

Eğer Servet ve 16 numara'yı ikinci yarı kadro dışı bırakmış olsaydı şu an televizyon izlemeyen taraftar, Fener taraftarı olacaktı. Şimdi ne bekliyoruz? Delikanlı Ankaragücü taraftarına güveniyoruz belki. Ama onların da başında bütün takımların olduğu gibi, Aziz'in yıldırmalarına göğüs geremeyecek olanlar olduğundan dikkatle izleyeceğiz olacak olanları.

Ben bu hafta Beşiktaş taraftarından, kendi maçlarında duruş sergilemelerini bekliyorum. Bursaspor'lu taraftarla barışmak için bundan daha güzel bir maç ve duruş olmayacaktır. Göreceksiniz, bizim yapamadığımızı yapacaklar, kendi takımlarının Bursa'da olası puan almasını önleyeceklerdir.

Biz şampiyon olamazsak, kim olursa olsun dedik çoğumuz. Kınalarımızı da hazırlayalım Fener Şampiyonluğu için o zaman.

Yazık, çok yazık. Aziz Yıldırırım tek başına şampiyonluğu aldı. Ligin en kötü futbolunu oynayan takım, Türkcell Süper ligini bit pazarına düşürmüştür. En çok da Tüpçüyle, Seramikçi sevinsin. Biz kahrolduk.

Hafta arası son yazılarımdan birini yazacağım. Ve bu pislikten, düzenden, çarktan çıkacağım. Bizim cengaverliğimizle olacak şey değil. Bizim uğruna ölümlere gidip geldiğimiz, sevdiğimiz takım da bu değil. Bizim Galatasaray'ımız  uçurtmalara binip gitti. Adnangiller ellerini ovuşturmaya çoktan başladı. Yeni baştan takım kursunlar, ödeyecekleri paranın yarısını çalsınlar.

Çok iyi bir takımın yoksa, çok iyi bir şebeken olacak. Bu bize bir ders olsun.

Not; eğer tercüman yanlış tercüme etmediyse Reykart, geçen sene  takım 5. bitirmişti, bu sene 3. bitirdim, yani başarılıyım demiş. Sana da yazıklar olsun Büyük Surinamlı.