21 Ara 2009

Sülüklerin Ardından # 11


Maçlar bitti, geçmiş olsun. Mahvolduk bu sene, her Fenerbahçe maçını sonuna kadar seyrediyoruz. Benim Kayısı ağıcı örneğimi bilen bilir. Dünyanın en verimli meyvesidir. Yaşı, kurusu, hoşafı, çekirdeği, mübarek, bereketli meyvedir. Ne yazık ki ağacından yemek zahmetlidir. Yemek istersen şayet, her tarafın yapış yapış olur, çizilir,yaralanırsın lanet olsun der yemekten vazgeçersin. Çok isterdim Fener maçı seyretmekten vaz geçebilmeyi. Çoğu zaman olduğu gibi, dün geceki maçı seyrederken, Fenerbahçe 2. golü atsa diye gök tanrılara dua ettim. Televizyonu kapatacaktım, her tarafım kıymık yarası oldu, vazgeçmek istiyorum kardeşim maç seyretmekten, Fenerbahçe maçı seyretmekten.

6.dakikada vazgeçmem lazımdı. 5 metre ofsaytı gör(me)yen hakemin yerinde ben olsam ne yapardım dedim bir an. 40 kere olsa 40 defa gözüme perde inerdi. Kerizmiyim kardeşim, ya ofsaytsa, kaldırmadığım bayrak yüzünden gol olsa, Fenerbahçe yenilse Türkiye'de bir daha bana bayrak sallatırlar mı? İyisi mi, ben gözüme perde inireyim, ofsaytsa bile kariyerim açısından olumlu bir icraat yapmışımdır. Ne büyük yan hakemim, sülük Fener medyası arkamda, rahat uyuyabilirim.

Ne yazık, maçın sonuna kadar maçı seyretmek zorunda kaldık. Bu yıl çok maçta olduğu gibi.

Kapatalım bize ne? Biz kendi maçımıza bakalım. Benim okuyuculardan bazısı, Arda'nın Elano'ya pas vermediğinden şikayetçi. Eski tüfek, Çetin değinmiş, Arda'ya sorsan Kuran üstüne yemin eder, ancak kazın ayağı 5 perde değil. İster istemez, iç güdüyle son anda Elano'ya pas tercihinden vazgeçmiştir. Bu konuya daha sonra değineceğiz. Yani Arda'nın, diğerlerinin Elano'yla bilerek oynamamak istemediği konusuna.

Medya sülüklerinden kimileri, Elano'nun maçta olup olmadığı konusunda tereddüte düşmüşler. Hatta düşmemişler, açıkça oynamadığını yazmışlar. Biz maçı seretmediler her halde görüşündeyiz. Olabilir, o kadar kazmayla oynuyoruz ki gözleri alıştırdılar. Güzel olan şeyler görünmemeye başladı.

Rijkaard'ı sevmek demek, onun yap(ama)dıklarının eleştirmemek değildir. Galatasaray'ın golünde yerlere yattım. Bu normal bir gol değildi. Arda, Elano, Keita, Kewell ustalarından oluşmuş, gelişmiş bir halı saha golüydü. Bu gole kazmanın birinin bulaşmamış olmasına sevindim.

Son 10 senenin en büyük futbolu oynandı ilk yarıda. Bu futbolu oynatanlara ne kadar saygı duyuyorsak, golden sonra oynattığına da o kadar saldırıyoruz. Bazı medya bunakları futbolu bilmediğine iman ettiler, biz orada değiliz elbet. Nereden çıktı bu ofsayt taktiği be Surinamlı? Eğer futbolcular senden bağımsız yapıyorlarsa daha kötü senin için, bu kadar kazmanın olduğu bir savunma bloğu, bu hakemlere güvenip, nasıl bir ileri çıkış yapabilir?

Bunaklar yazdı, aynı fikirdeyim ne yazık ki, insan yüz kere hata yapar, inanıyorsak yüzüne de hoş görüyle bakabiliriz. Aynı hatayı tekrarlama suçtur. Defanstaki gelmiş geçmiş en balta futbolcunun sebep olduğu taktik, iki maçta bizi maymuna çevirdi. Buna engel olamayan Surinamlı için ne diyelim ki?

Korner atılıyor Galatasaray kalesine. Daha dün Manisa maçında arka direkte kimse olmadığı için, yediğimiz gol 2 puana sebep oldu. Akıl alır gibi değil, Mehmet Topal elller yukarıyı oynuyor, ön ve arka direkte kimse yok. Top mucize eseri direkten dönüyor. Surinamlı'nın en ufak bir katkısı yok, golü önleme adına bir görüşü yok.

Tek farklı yengilerin meşhur laf olan açılımını yazacağız. Ama şu son maçı alel acele yazalım. İlk yarıdaki oyundan iftihar ettim. Ve not tuttum, ilk yarıda topla en az buluşan futbolcumuz Servet'ti. Balta topla çıktı, Sarp ve Topal'a çok az top geldi. Kısaca top ustalardaydı. Tezlerim geçerlidir, Servet ve Elano aynı takımda oynarsa ikisinden biri taraftardan küfür yer. Maça giden taraftara sonuna kadar güvenirim, futbolu en az, oynayanlar kadar bilirler, Elano'yu bu saatten sonra yemezler, o yüzden küfürler Servet'e oldu bu maçta. Şansı varmış, lig bitti, bizim de azıcık şansımız varsa, birine kakalarız bu muhteşem götüyle milyon dolar kazanan futbolcumuzu.

Tabelanın analizini de yaparız, futbolcuların karnesini de veririz. Sülüklerden önce yetiştirelim dedik sadece.

19 Ara 2009

Sit Alanındaki Futbolcu; Galatasaray1-Gençlerbirliği 0



Fukaranın düşkünü beyaz giyer kış günü. Parçalı formanın uğursuz geldiğini düşünmüş öcüler. Peygamberler, evliyalar, büyücüler işi fizik ötesine bırakmışlar. Kale ağları sarı kırmızıya boyanmışken, takımın renksiz formayla çıkması maçın başlangıç ironisiydi.

Yenersen lider olacaksın, olmasan ne yazar, Elano'yu, Keita'yı, Kewell'i seyretmek için bu yaz binlerce kişi sıraya girecek Güney Afrika'da. Sen ise kış mesaisine girmişsin, tabela bile umurunda değil, üşüdün, paran yok, bırakabilirsin takımı yalnız. Kahveden seyretsen de olur. Farkındasınız değil mi? Şu an ülkenin en büyük en modern stadyumu hazırlanıyor sizler için. Biraz layık olduğunuzu hissettirin, şimdiden korku salın. Kim gidecek o stadyuma ya?

Maç kadrosu önümüze geldiğinde, hazreti balta Servet'in ekürisi Hakan Balta'yı gördük. Ve ilk görüşümüz takımın iyi oynayacağı yolundaydı. İlk topları , teknik Balta'nın kullanacağını ve de iyi kullanacağını öngördük. Daha da önemlisi, iddia ettiğimiz üzere takımın en teknik futbolcularının sahada olması, taraftara, seyredenlere güven veriyordu.

Maça girelim, ilk yarıda takım, son yılların en büyük futbolunu oynadı. her zaman söylerim, benim için kalenin içine giren sayılan sayılmayan gollerin önemi yok. Ben güzel futbol peşindeyim. Ne yazık çoğunluk benimle aynı görüşte değil. Gol olmadığı zaman oynana futbol pek keyif vermiş olmaz.

Koruma altına alınması gereken bir futbolcumuz var. Kimse almaz ise ben bundan sonra onun yakın korumasıyım. Kewell, bu ülkenin futbolunda Hagi'yi arayan bizlere verdiği imaj, gösterdiği rota ile, evet kesinlikle sit ilan edilmesi gereken bir insandır. İnsan diyoruz, futbolcu demiyoruz. Herkes futbolcu, gördük göreceğiz, yüzlerce lisans sahibi futbol topu tekmeleyicisi var. İnsan arıyoruz, yıllardır ve artık aramıyoruz. Hakemler Kewell'in olduğu pozisyonda tereddüte düşerse sorsunlar ona. Yalan söylemez, yardımcı olur sizlere.

Varsa da 1 cm ofsayt vardı. Eğer hakem de insan olsaydı, o insan üstü vuruşu tabelaya yazardı. ha yazmadı da ne oldu? Bana göre Hagi'yi hortlattı o vuruş. Nasıl vurdu, hangi ayağıyla dokundu, o top nası oldu da kaleye girdi, ve nasıl oldu da son yılların en büyük yan hakemi yakaladı o ofsaytı? Tez zamanda sit alanı ilan ediyoruz, Kewell'in cirit attığı bölgeleri. Eğer futbolun bir okulu varsa, Kewell, o okulun ordinaryus profofesörüdür.

Bu gün ustaları seyrettim. Kazmalarla ustaları. Her top kaybımızda Mustafa Sarp, Topal, ve özellikle Servet'in ismi vardı istatistiklerde. Seyrederken not tuttum, belki bu sezon ilk defa geriye doğru pas kullanmama rekoru kırdık. Ey futbol severler, ne güzel oluyor futbol seyretmek. İğne deliği denir, deyim olarak çok zor geçilen, geçilemeyen yerler için. Keita için iğne deliği, follaş bir geçit. Akıl hafsala almıyor, topta bir sihir mi var? Biraz kısmet olsa, Keita asist kıralı olacaktı bu maçta. Olsun, daha doğrusu olmasın, teşekkürler Fildişi'li.

Elano Blumer; Adını bundan sonra minnetle anacağım. Futbolun, ayakla oynanan bir oyun olduğunu dayatıyorlar yüz yıldır. Ne ayağı kardeşim, ayakla, götle, elle, vücutla oynayan nice futbolcular seyretti bu gözler. Beyinle oynayanları seyrettiğinde kendinden geçti. Selam durdu ustalara. Elano Blumer'e olduğu gibi.

Savunmada Hakan Balta beni yanıltmadı. O bölgeye transfere ihtiyaç yok, aslında hiç bir yere ihtiyaç yok. Dahası takımda eksik yok fazla var. Şu güzel futbol oynadığımız, lider olduğumuz haftada söylemek istemem ama, takımda sırıtan tek futbolcu Servet. Top ancak onun ayağına, kafasına, vücuduna değdiğinde ritm bozuluyor. Belki tam açıklayamıyorum, o halde soruyla açıklayayım. Top, Servet'e geldiğinde ne hissediyorsun, Keita'ya geldiğinde ne?

Ben gol olduğunda, sevinmekle düşünmeyi aynı anda yaşadım. Tamam bu maçta, Uğur ve Topal sanırım sakatlıktan dolayı çıktılar. Ancak golden sonra hiç atak olmaması midemi bulandırdı. Bir şey daha midemi bulandırıyor. Nereden çıktı kardeşim bu ofsayt taktiği. Kıl payı girmeyen, direkten dönen top bu yeni icat taktik yüzünden oldu.

Ben tekrar ustalara saygıya değineceğim. Elano, Arda, Kewell, Keita'yı aynı takımda seyretmekten iftihar ediyorum. Bu forvete Baros'u bekliyorum.

Sultaniyagah; Atletico Madrid Maçları




Kralın takımının façasının aşağı indirildiği yıllardı. Royal Madrid efsanesi, İspanya'yı gururlandırkça, halkların, Bask'lıların, Katalanya'lıların öfkesi durdurulamıyordu. Madrid'de okuyan Bask'lı, Bibao'lu gençlerin kurduğu Atletik'ler İspanya Şampiyonu olana kadar elbette.

Aynı yıllarda benzeri şeyler, Türkiye'de, İstanbul'da yaşanıyordu. Galatasaray bir seri yakalamış, ard arda şampiyonluklar kazanıyordu.

Ve 1973 ün tombalası, Şampiyon Kulüpler macerası, iki takımı karşı karşıya getirmişti. Hoş, biz, o zamanlar bize kuralarda ünlü bir takım çıksa da, ünlü futbolcuları seyretsekin derdindeydik. Bir tur atladığımız zaman, o maçın kalecisi panter olur çıkardı. Atletico çıkıp ta Madrid biletleri alındığında Birch'ün kalbi yusuf yusuf atıyordu. Olası bir hezimet kaçınılmazdı. Bir önceki sezonun kupasında Bavyera Münih-ki Dünya Kupasını kazanmış Alman Milli takımıydı- 6-0 yenip paketlemişler, rövanşa turist olarak gelmişlerdi. İki sene üst üste hezimet, tamam bir iddiamız yok ama işin içinde kepaze olmak da vardı.

Gerçi o zamanlar, biz hezimete uğruyoruz diye, diğer takımlar zil takıp oynamıyorlardı ama olsun du. Defansımızda Tarık namlı bir futbolcu vardı. Çoğu maçta oynamazdı. Ben diyeyim o zamanın Emre Aşık'ı. Askerdeydi Tarık. Ve Brian Birch belki, hezimete kılıf arayarak tutturmuştu.'' Tarık'sız Galatasaray'ın mesuliyetini taşımam'' Atletico Madrid'de Luis adında bir futbolcu vardı. Yani bizde İbrahim neyse, Latinlerde Luis oydu. 3 kişinin birinin adı Luis'di. İşte çocuklar Luis Muis ama devrin Messi'si, Zidane'siydi.

Tarık'a özel izin alınarak kafileye dahil ettiler. Tarık şimdilerde bilmiyorum ama o zamanlar 15 günlüğüne, 210 dakikalığına Luis'in ikiz kardeşiydi. Maçlar Madrid'de başladı, Tarık, Luis'e kene gibi yapıştı. Takım Kanije Kalesi savunması yapıyordu. Ve kalede de Yasin panter ünvanını alıp ülkeye dönüyorlardı. Cepte 0-0 lık bir beraberlik vardı.

15 gece sonra Mithatpaşa Stadyumun Gazhane tarafındaki açığında yerimiz almıştık. Merak ettiğimiz meşhur Luis'deydi dikkatlerimiz. Tarık'ın en başta tabi. Tac atmaya gitse yanında dikiliyordu. Allah bilir otelde yatarken bile baş ucunda nöbet beklemişti Tarık. Maçın ilk yarısı 0-0 bitti. İddiacılar için bulunmaz bir alt maçıydı. Bu maç üş gün üş gece oynansa bu şekilde gol olmayacak gibiydi. Yani bizim için ballı ekmek kadayıfı. Penaltılara el sıkışıyorduk. Maç bitti, biz bir büyük takımı en az yarım saat daha seyredeceğiz, üstüne eleme ihtimalimiz belirdi diye zangır zangır titremeye başladık.

Birinci uzatma golsüz geçildiğinde, alel acele kaleler değişirken, Amigo Orhan açıktaki elektrik direğine gerilip milleti çökmeye çağırıyordu kısılmış sesiyle. Ancak ''bir baba hindi, olsaydı şimdi'' çekebilecek derman kalmıştı. Galatasaray'lılardan korkudan ses çıkamazken, ister inanın ister inanmayın, kapalının numaralıyla birleştiği köşeden sarı lacivert el bayraklıların ''re re re, ra ra ra'' tezahüratı sardı bütün boğazı. Boğaz deyip abartmıyorum, o zamanlar Mithatpaşa'dan çıkan gol sesi Kadıköy'den duyulurdu.(Gökmen'in maçın sonlarına doğru Rapid Wien ağlarına yolladığı kafa golü şahittir)

Ne güzel günlerdi onlar, biz de Fener'lilere Raşit'in gol atıp yendiği PSV Eindhoven maçında ödemiştik borcumuzu. Artık küçücük kalplerimizin üstüne basarak Yasin'e bakmaya başladık bütün stad. Belli belirsiz bir tedirginlik vardı belki de kalecimizde. 4-5 dakika kala serbest vuruş kazandılar yaya bitişik noktadan. Topun başına Luis gitmese de, Tarık'ın işi zordu. Salgado adında bir virtiöz top başındaydı ve Tarık o karambolde Luis'in tepesinde. O görevini yaptı, top Luis'le buluşmadı, ne yazık ki kimseyle buluşamadı.

Top, baraj boyundan, kaleci uçuş hattından, kimsenin hiç bir şey yapmasına imkan tanımadan 90 daki örümcek ağlarını aldı. O an, Kadıköy'den duyuldu ruhumuzda ki ölüm karanlığının sesi. 45.000 taraftarın denize giden ahı, bir Ekim gecesi, başlamadan bitirmişti ay doğarken mekteb-i sultaniyegahın saltanatını.

Ne zaman sevdiğim bir takım kurada bize düşerse eski zaman sevdalarına geri dönerim. Hoş geleceksiniz hoş gideceksiniz, isyancı kırmızılı takım.

Not; O meşhur Luis, şu bizim Aragones Luis'tir ha. Adam olacak çocuk, b.k undan belli olmuş demekki.

16 Ara 2009

Saygı; Strum Graz 1- Galatasaray 0


---------------------------------Hepinize saygılarla, kusura bakmayın sakın------------.

Şu maçı Ali Sami Yen'de oynadığımızı düşünün. Kombinesi olan demirbaş taraftar sayısı % 30 u geçmez. Geri kalan biletleri Kayseri'liler gibi promasyona tabi tutup bedavaya satsalar yine kimse almaz. Ve demirbaş taraftar, santrayla beraber üçlüsünü çektikten sonra başlar bağırmaya.'' Avrupaaa Avrupaaa duy sesimiziiiii'' Yok arkadaş yaptığımız tezahürat takımın berbat oyununa çare değil. Devam,'' bağırın laaann'' Dağ Başınııı Duman Aalmıış'' Ne yapsak acaba, Aydın'ı hareketlendirebilmek için. Fazla kasmayalım kendimizi, nasıl olsa guruptan 1. çıktık, 2 senelik yenilmemezlik rekoru var ama olsun. 19 luk gençleri görücüye çıkarıyorlar, dört gözle seyredelim arkadaşlar. Bakın hazır, Alpaslan, Caner, Serdar, Aydın aynı anda top oynuyorlar. Belli mi olur bir futbol vahiyi iner de Aydın tıpkı Arda Turan gibi bir Avrupa Kupası maçında yıllardır beklediğimiz patlamayı yapar. Bence yaptı zaten de, yıllardır doldurulan metan gazı boşalmıştır, hayırlı olsun Manisaspor'a devre arasında, bu futbolcudan Ümit Davala deyimiyle cacık olmaz.

Oynanan kötü futbola çare bulamayan taraftar soğukta donmakla, uyuma tezahüratı arasında gidip gelirken, bağırmaktan vaz geçenler homurdanmaya başladılar. Ha bu arada büyük kalecimiz Aykut'u unuttuk sanmayın. Aynı fala milyonlarca Galatasaray'lı baktık. Övünülecek bir şey yok, çerçeveye gelen ilk top gol olacak. Tam yanılıyorduk ki, kalecinin kurtardı sandığımız topu rakip çok kötü vurmasına rağmen Aykut bizi yine yanıltmadı. Komedi filmi izlemiyoruz çocuklar gülmeyin, anlı şanlı Galatasaray'ı izliyoruz.

İçinizde bana inanmayıp, maçı tekrar seyretmeye katlanabilecek var sa buyursun. Ayhan Akman'ın çetelesini tuttum. 45 kere topla buluştu. 15 kere topu geriye doğru verdi, top kaybı yok yani. 16 defa 10 metreyi geçmeyen, yan pas yaptı. Aman ha nesine gerek, topu kaptırıp taraftardan küfür yiyecek gider ayak. Maç Ali Sami Yen'de unutmayalım. 12 defa da ileriye pas kullandı, ilk ileriye pası 27. dakikadaydı. İleriye kullandığı topların dökümünü yapamadım, çoğu rakibe gitti. Toplam sayıyı tutturamadıysak da bir kaç defa daha buluştu. Ha bu arada Ayhan'ın performansı nasıl acaba, deneyelim bu maçta arkadaş. Puan kaybı demek para kaybı demek, olsun Merkez Bankası'nın matbaası Florya'da değil mi.

Tekrar Aydın'a döneceğim, kaleciyle karşı karşı kaldığı pozisyonda ayağa kalkanınız var mıydı? Ya da artık hala bu adamdan futbolcu çıkar diye bekleyeniniz? Garanti veriyorum, yok. Ama biz ne anlarız futboldan. Çapulcu ne bilir Aydın'ın nereye kadar gidip gidemeyeceğini. Koskoca Surinamlı var başımızda nasıl olsa. Bakın lig yarıya geldi, Galatasaray kadrosunda Çetin isimli birini çıkarttı. Tanıyanınız var mı? İsmini duyanınız? Daha bu şapka ne tavşanları çıkartır, bekleyelim bakalım.

Bari yalan söylemeyin. Maçtan önce soruluyor, '' Galatasaray 1. oldu zaten, bu maçta motive olabilecekmisiniz'' El cevap geliyor, tercümandan. Ben artık tercümanın yalan söylediğini düşünüyorum.'' Galatasaray her maçı kazanmak için oynar, şov yapacağız'' Her gününü birlikte geçirdiğin futbolcularını tanımıyormusun be Hocam?Biz kadroyu görmeden bile kötü oynayacağımızı biliyoruz, sen neyine güvenerek bize umut aşılıyorsun. Duyar gibiyim senin ve bizim Pinokyo taraftarının sesini. Ne nankör adamım, takım guruptan 1. çıkıyor ben tatmin olmuyorum. Daha önce başka hoca yaptı mı böyle bir istatistik. Ders aldık bu gece, ama senden değil Hocam. Senden şu ana kadar umut aldık, umut fakirin ekmeği bu ülkede devam. Ama Strum Graz'lılardan ben büyük ders aldım. Başta kurduğumuz fantazide biz 1. idik. Tek puanlı sonuncu olduğumuzu düşünelim ve gurup lideriyle oynuyoruz varsayalım. Ne olacak kardeşim, farketmez, biz de tribünleri tıklım tıklım yapardık. 90 dakika bağırır, kareografi yapardık maçtan önce. Biz tabelaya bakmayız ki, netice de bir Avrupa Kupası maçı oynayacağız ve sonuncu olan takımıza bağlılığımızın bir örneğini daha verirdik!

Spikerin yalancısıyım, Galatasaray serbest vuruş kullanıyor. O arada Aykut ileri çıkmakta olan(çıkınca boş gelmezler ha) defansı uyarıyormuş. Gitmeyin lan diye. Galatasaray kalecisi, takım yenikken attığımız serbest vuruşta kalesinde korkuyor. Hıncal Abi'ye kalsa banko oynatacağı kaleci. Bekleyelim bakalım, ustalarımızın bir bildiği vardır nasıl olsa. Bu arada yarım takım verdiğimiz, hatta uğruna az kalsın Kewell'i feda ettiğimiz Yaser'le birlikte yeşilleri indirip aldığımız Ufuk nerede? Bu maçta o kadar adam denediniz de Ufuk'u hangi maça sakladınız.

Büyük Surinamlı, Galatasaray'ın başındasın unutma. Biz her sene Avrupa'da kafaya oynamıyoruz. O stadyuma gelen karda kışta gelen binlerce Türk, maçın oynandığı şehirde oturmuyor. Onlar kimbilir hangi şehirlerden ülkelerden geldiler. Onlar ki bir zamanlar maç kovalamaktan işerinden oldular. Onlar her Avrupa stadında, nice takım taraftarlarının nefesini kestiği için hala korkarlar bizden Hocam. Tercuman efendi, hocaya söyle ''RESPECT''. Deneme tahtası mı kardeşim bizim turuncudan iz taşıyan sarıyla, bordoya çalan kırmızılı takım. Denedin işte kes cezayı o zaman, kol kırılsın, yen içersinde kalsın( Ali Sami Yen'deki yen) Dalga geçme artık bizimle, Aydın'dan futbolcu olmaz. Ayhan'a yeşil kartı verip emekli edin artık.

Maçta acıdım Keita'ya. Bari onu da oynatmasaydın be hocam. Galatasaray yenildi diye mi üzülelim, söylediklerimiz çıkıyor ona mı bari mutlu olalım. Bilmiyorum, bildiğim bir şey varsa futbola dair, hiç bir şey bilmediğimdir. Yazık beyhude geçmiş 40 senem tribünlerde. Futboldan geçen sene tam soğumuştum, Surinamlı'nın gelişiyle biraz buzlarım çözülür sanmıştım. Artık hiç umudum yok, ben futbolu sevmiyorum. Ne yazık ki sebep olanların içinde büyük Surinamlı da var.

Not; Bu yazımı Cihat Aksu'ya armağan ediyorm.

15 Ara 2009

Sırlar


''Ben, Okan, Emre, tek tek bakıldığında belki çok şey ifade etmiyorduk, ama üçümüzün ortasına düşenlere dünyayı dar ederdik'' Suat Kaya bir programda geçmişteki takımı anlattı. O takımdı, şimdi ki de takım. ''Bizim işimiz , top bizdeyse kazasız belasız, tam konsantre durumda, en diri pozisyonda topu Hagi'ye aktarmak, top rakipteyse topu kullanan futbolcuyu canından bezdirmekti'' Belki tam olarak böyle demedi, ama ben böyle anladım. Suat Kaya hiç bir şey söylemese bile ben böyle olduğundan emindim.'' O sezon, ben ve Okan 65'er maç oynadık'' Türkiye'de değil bir futbolcu, bir takım bile hazırlık maçları dahil o kadar maç oynayamadı, bir daha da asla oynamayacak.

O takım dağıldı, dağılan futbolcular değildi, sonuçta futbolcular elbet bir gün doğal olarak ortadan çekilecekti zaten. Dağılan futbolcular olsaydı işimiz kolaydı, toplardık, toplayamıyoruz, acı çekiyoruz, çünkü takım dağıldı. Ben imkansız diyorum da, aramızdaki iyimserler için zorluyorum kendimi, Galatasaray geri gelir mi? O büyük takım(ruhu) hadi bizden geçti, yeni nesilleri, küçük Galatasaray'lı çocukları coşturabilir mi? Misal şimdinin 5-10 yaşındaki çocuklarının 10-15 sene sonraya taşıyacakları Galatasaray nasıl olacak?

16 lig, sayılırsa 9 yabancı takımlarla ve bir kupa maçı izlettirdiler bizimkiler, bize. Geldiğimiz, getirilen nokta, gidilecek yollar bizi mutlu ediyor mu? Umut var mı? Seyrettiğimiz takım mı? Takım diyorsak sorun yok, o zaman hedefimiz iyice küçülmüş sayarız kendimizi. 30 sene geriye gidilerek de Galatasaray'lı olunur. Ara sıra gelen şampiyonluklarla, ara sıra atlanan turlarla avuturuz kendimizi. ''En büyük biziz, en çok taraftar bizde'' deriz, havaya laflar eder, yürür gideriz. Bir de başka bir görüş var elbet, en azından daha önceki büyük maceraların baş aktörü sayıyorsak kendimizi, söyleyecek çok şeylerimiz var. Ve ben işte çok şeyler söylemek isteyen, bıraktığımız takımı tekrar çağıran, oynanan futboldan bağımsız, futbolculardan soyut, Galatasaray'lılık la ilgili varsa bir şey imbiklerle süzüp başkalarına aktarmak istiyorum.

10 sene önceki bir tribün resmini, televizyonlarda gösterilen eski bir maçtaki kapalı tribünü seyredin, çünkü lafın tamamını anlatmak istemiyorum. Lafın tamamı akıllıya anlatılmaz. Hepiniz ne demek istediğimi ben demeden de anlarsınız. 300 prostatlının seçtik dediği, bizden tek farkları çok paraları olan Galatasaray'lıların yönet(eme)tiği sevgili takımımız, seneler geçtikçe bizden uzaklaşmaktadır. Aynı zamanda biz de takımdan uzaklaşmaktayız. Artık tribünlerde gol sesi neredeyse hiç çıkmamaktadır. Nerede o gol olduğu zaman kendimizi yerlere attığımız maçlar? Nerede o bağırdıkça coşan, coştukça bağırttıran takım. Ne yazık ki artık o takım olmayacak. Galatasaray elbet şampiyon olacak, elbet elediğimiz Avrupa Takımları sıraya girecek, ama sokağa döküleceğimiz günleri beklemeyin arkadaşlar.

Umutsuzluk aşılıyorum, moralinizi bozuyorum diye düşünmeyin sakın. Ben böyle düşünüyorum diye doğru olmayabilir bütün bunlar. Ben kafaya taktığım şeyleri bir kez daha anlatmak istiyorum sizlere. Bu günkü kadro yapısıyla, bu futbolcular bütünlüğüyle ben takım olamazlar tezini savunuyorum.

Düşünün futbolcumuzun biri, tanjantla, hipotenüsle, pergelle, iletkiyle, mikroskopla, cetvelle, şeffaf minkaleyle maç oynarken, aynı maçta başka bir futbolcumuz tamamen iç güdüyle futbol oynuyor. Bir futbolcuda Alberto Ainstain beyni varken, bir diğerinde beyin bile yok. Nasıl bir armoniyle birlikte takım oyunu oynayacaklar? Sıralamayı oluşturan rakamlara bakarsak, çok önceden çeşmeye yolladığımız çocuğu dövmüştük, testi kırıldı artık. Bir tarafta ligin en çok gol atan takımı, aynı zamanda ligin en çok gol yiyen takımı nasıl olabiliyor? Elano-Kewell-Arda-Baros-Keita'dan tamamının oynayacağı 10 maçtan 10 unda, bunlardan 4 ünün oynadığı 10 maçtan 9 unda gol atarız. Ancak aynı zamanda, Sabri-Gökhan-Servet- Balta'nın oynayacağı 10 maçtan 9 unda kesin gol yeriz. Ben hala buradayım, isterseniz bana iyice kızın, bu defansla bu forvetin oluşturduğu takım, takım falan olamaz. Kimseye zevk vermez, attılan gollere coşkuyla sevinilmez, yenen gollere, alınan yenilgilere fazlaca üzülünmez. O zaman da takım ruhundan bahsedilemez.

İstatistikler tutuluyor artık milimetrik hem de. Futbolcuların koştuğu kilometre bile yazılıyor. Bu şartlarda bugün var yarın yok olan futbolcular, kendi istatistiğini geliştirmeye çalışıyor. Kaç maç oynamış, kaç gol atmış? Son anda acaba bunlar mı geliyor futbolcuların aklına? Futbolcuları arasındaki uçurum kalite farkı var. Geçen sene Kewell kulübedeyken Yaser oyundaydı, bu nasıl bir hoca taktiğidir? Diyelim ki taktiğin başarılı oldu ve 3 puan kazandın, ne kaybettiğinin farkındamısın?

Başa dönelim isterseniz, Okan, Suat'ın gerisinde kalmamak için iyi oynamak mecburiyetindeydi. Suat, Emre'den daha çok koşabildiği sürece o büyük takımın değişmez futbolcusu olduğunu biliyordu. Hakan Şükür, en umutsuz anlarda Hagi'nin bir şeyler yapabilme ihtimalini hiç aklından çıkarmıyordu. O yüzden hep diri kalıyordu. Takım yenilse de teslim olmuyordu. Şimdi bakıyoruz takıma, Aydın'ın Keita'dan, Mustafa sarp'ın Elano'dan daha iyi futbolcu olma ihtimali var mı? Olmayan ihtimal, verimi düşürüyor olamaz mı? Yani bir yarışta, geçemeyeceğin garantiyken canın koşmak ister mi?

Takım olmak demek illa ki oynayacağın her maçı kazanmak demek değil, ben takım olalım da şampiyon olalım demiyorum. İnanın umurumda bile değil şampiyonluk, netice, skor tabelası. Galatasaray'ın farkı var başka takımlardan, olmalı. Galatasaray'lı tuttuğu takımı, takım olarak görmediği zaman mutlu olamıyor. Takım içeirsinde çeteleşmeye, adam seçmeye, adam dışlamaya karşı çıkar. Ruhsuz, gamsız futbolcuyu sevmez. Baros tekmeyi yediği zaman, Kewell '' aaaahhhh'' diye bağırmalıdır onun gözünde.

Surinamlı var diye örnekleri Barcelona'dan veriyoruz. Barca'nın beki Dany Alves ile hücumcusu Messi arasındaki farkla, Kewell ile Servet'in arasındaki fark aynı mıdır?

Yapılacak iki şey var yani bana göre, yapılmayacak olan tabi ki,
1- Ya mevcut bütün savunma futbolcularını, atak futbolcuların kalitesine getireceksin.
2- Ya da daha kolay yolu seçip, büyük futbolcuları küçük futbolcular seviyesine düşüreceksin.

Belki de büyük Surinamlı, Elano'yu, Keita'yı aynı gerekçelerle oynatmayıp, Aydın'ı, Barış'ı oynatmaktadır. Yani çocuklar, taktığımdan değil, inanın Servet aynı zamanda bizim eski mahallenin çocuğudur, kendisini hepinizden daha çok severim. Ama Servet'le Elano aynı takımda olmaz, olursa o takım takım olmaz. İyi oynayamaz, yener yenilir ama iddia ediyorum iyi oynayamaz.

Bir gün eğri doğruya gelir de, takımı üst düzey 5- 6 futbolcuyla beraber, onlara en azından asistanlık edebilecek klasta diğer bir 5-6 kişi oynadığı zaman seyredersen beni hatırla. Ya da aç eski defterleri, tarih kitaplarını 2000 yılıdaki takıma bak.

13 Ara 2009

Sülüklerin Ardından # 10


Bu yıl rekor düzeyde Fenerbahçe maçı seyrettim. Fenerbahçe'nin kopardığı maç sayısı az olduğundan, koparamadığı maçlara sonuna kadar katlanmak zorunda kalıyoruz. Bizim maçtan önceki maç dahil, dün gece ki maça kadar seriye bağladık. Muhtemelen haftaya da sonuna kadar izleyip, devreyi kapatacağız.

Geçen hafta yedikleri 2., daha önce sırasıyla 3. golleri hatalı bulan Fenerbahçe Başkanı medyadaki sülüklerini arkasına alarak kötü yüklendi. Aslında beklenmedik bir şey değil di bu tutumları. Yenemedikleri zaman Fenerbahçe'li yığınların Samandra rotasını değiştirmenin tek yolu bu. Ankaragücü maçında 50 kişi vardı tribünlerde. Bizim maç dolayısıyla ceza verdiler, vermeseler en fazla 2.000 kişi seyretmiş olacaktı. Ve bu 2.000 kişi büyük bir olasılıkla da takıma ters dönecek, Guiza'ya rahat vermeyecek ve bu maçı aldırmayacaktı.

Son saniyede Ankaragücü'nün attığı gol, hakem tarafından sayılmadı. İki seçenek var elbet, ya görmedi, ya da görmemezlikten geldi. Olabilir, biz 1. seçenekte olduklarını var sayıyoruz, öyle olsun istiyoruz. Kendimize hakem hatası olduğunda bile cezayı hakem yerine takımımıza kesiyoruz. Ben bir Galatasaray'lı olarak, Aziz Yıldırım'ın hakem olduğu bir maçı kazanmak isterim, razıyım yani. Büyüklük maçını yöneten aşağılık hakemi de yenmektir bazen.

Sabah göz gezdirdim, Fenerbahçe medyasına. Hiç biri(Ziya Şengül eh işte biraz değinmiş sadece) o pozisyonu olmadı saymış. Geçen hafta 2. yedikleri golü, dolayısıyla yenilgiyi iğrenç takımlarının kötü oyununa rağmen sadece çanaklarına yal yetiştiren Başkan'larının emirleri doğrultusunda hakeme fedarasyona bağlamışlar hedef şaşırtmışlardı.(daha doğrusu tam isabet tutturmuşlardı). Bir sonraki gün hakemlere verilen emirle, Galatasaray son 10 dakikada darmadağın edildiğinde ve dün gece Ankaragücü'nün golü güme gittiğinde tıp oyunu oynadılar.

Her zaman ısrarla söylüyorum, tek farkımız bizim Galatasaray'lı olmamız. Bizi yazan medya, bizim maçı izleyen taraftar, bizim lisede okuyan öğrenci, bizim takımı idare eden yöneticiler farklı olduğundan olaylara,, spora, neticeye bakışımız farklı. Bunun dışında oynanan lig tas tamam langırt ligi. Ligteki 2.5 takımın langırt tahtasındaki futbolcuları diğer takımların futbolcularından biraz daha iri olduğu, kale deliklerinin biraz daha küçük olduğu için lig sonunda gerçekleşen diziliş, 50 senedir dizildiği, 50 sene daha aynı şekilde dizileceği gibi gerçekleşiyor.

Bir önceki gün son saniyelerde Antalyaspor'un üstten avuta giden topu girse, dün Ankaragücü'nün attığı gol verilse Langırt Ligi'nin bir başka takımı ligin devre arasına açık ara lider girebilecek. Ne var ki daha önce girenler olmuştu. Sülük medya vakit geçirmez hemen kan emmeye başlar o zaman. Bursaspor'lu Volkan Şen, Sercan Yıldırım, Kayserispor'lu Makukula, Ali Turan transfer edilir, kafalar bulandırılır, o güzelim şehir takımlarının yollarına taş konur. Nitekim geçen yıl Mehmet Yıldız'ın futbol hayatının bitirilmesini, Sivas'a haddini bildirmek için 2. lige yollanması katakullisini unutmadık. Senaryo aynı, açın bakın tarihe. İlk Eskişehirspor efelenmişti, o zamanlar futbol delikanlıca oynanıyordu, kıl payı şampiyon olamadılar. Sonra Trabzonspor çıktı, kendi mahalle çocuklarının direnişiyle şampiyonluklar kazandılar. Onların şampiyonlukları, sülüklerin yaşama hakkını elinden alıyordu, ve futbolun ticaret olmaya başlamasıyla tepe noktaları 2.5 takıma kaldı.

Biz bu 2.5 takımdan Fenerbahçe'yi kendi haline bırakıyoruz, onlara taş atıp üstümüzü pisletmeyelim diyoruz ve kendi çöplüğümüze dönüyoruz.

Bazılarımız benim, Rijkaard'a artık Skibbe muamelesi çektiğimi, hatta dediklerim doğru çıksın diye Galatasaray'ın yenilmesini istediğime varan eleştiriler yapmış. Sakin kafayla bir kez daha yazayım isterseniz. Ben bugüne kadar Galatasaray kulübesinde Rijkaard'dan daha büyük, daha güvenilir, daha sevilir bir hoca görmedim. Bana danışsalar, elimde yetki olsa ve onlar kabul ederseleler Rijkaard ve ekibine Alex Ferguson'un rekorunu kırdırırım. İnanın bu süre içersinde hiç şampiyon olmasalar bile bu fikrim değişmez. Çünkü biliyorum ki er ya da geç Galatasaray bizi 2000 senelerindekini aratmayacak futbolu, futbolcuları coşkuları geri getirecektir. Rijkaard'ın bu ligi, bu taraftarı beklentileri de hesaba katması gerektiğini yazmaya çalışıyorum maç be maç. İsyanlarım futbolun dışındaki şeyleri görmediği, ya da ihmal edilebilir saydığı içindir. Türkiye'de kurulan düzeni, hokkabazlığı, yalanı, hileyi de hesap etmesini sağlamaya çalışıyorum kendimce. Kendim yazıp kendim okuduğumu bile bile hem de.

Oynanan oyunu langırt oynundan çıkarmasını bekliyorum. Bu kadar geri zekalının defansta kümelenmesini, aynı ilkel golü yemesini önlemesini bekliyorum. O toplar gol olmayabilirdi de, ne değişir? nerde görülmüş? hele ki ofsasayt pozisyonlarında çoğu bayrakların yanlış kalk(ma)tığı bir ortamda hangi cesaretle topluca ileri koşuyorsunuz? Hoca dememiş ise daha kötü, Fener maçında atıldı diye takımın en fantastik futbolcusun cezalandıran Surinamlı, iki pasif ofsayttan gol yedirene de aynı cezayı kesmelidir.

Kewell'in bu sene kendini aşması, acaba Surinamlı'nın sihirinden mi, yoksa Baros'un sakat olması sebebiyle, ileride daha rahat kaliteli futbolcu kullanmasından mı? emin değilim. Göz göre göre geriden rahat top çıkarılamadığını bile bile aynı kadroyu kullanmasının sebebini öğrenmek istiyorum. Gökhan Zan'ı oynata oynata Popescu yapacaksa, Mehmet Topal'dan bir İniesta çıkacaksa varalım her maç yenilelim. Böyle bir ihtimali düşünen taraftar var mı?

Son maçı seyrettikten sonra ilk yarının karnelerini dağıtacağız. Son maçı beklemeden bir futbolcuyu kurtarma yazılısına kaldırmak istiyorum sadece. Mustafa Sarp, hiç birimizin beklemediği bir performansla ilk yarıda en çok oynayan fubolcu oldu. Yararlı mı, zararlı mı kafa yormak gerekiyor. Takımda atılan gole en çok sevinen, yenilen gole en fazla üzülen Mustafa Sarp. Yaşı 18 olsa bu durumu avantaj görürdüm, iyi taraftan bakardım. Ne var ki 30 yaşındaki Mustafa Sarp'tan, takımın 11. veya 10. futbolcusundan fazla ümitli olamıyorum. Aşırı stresi, bize kaç gol yedirdi tek tek sayarım.

Ligte hafta nasıl başlıyorsa öyle gidiyor genelde. Muhtemelen Beşiktaş da bugün kör topal yener, değişen bir şey olmaz. Yok aslında bir birimizden farkımız, ama biz Galatasaray'lıyız.

11 Ara 2009

Ustalara Saygı; Antalya 2- Galatasaray 3


Futbol konu olunca ilk aklıma gelen Hagi'dir benim, sonrası sırasıyla gelirdi. Maradona, Zidane...., mutlaka Rijkaard 'da vardı her zaman ilk 5 imde. Yine var, Galatasaray'la alakası olsun olmasın yine var. Ancak ben artık Rijkaard'ı bıraktım. Benim için bu maçtan sonra mazide kalan büyük bir futbolcu, Barcelano'nun büyük Hocasıdır sadece.

Ceza almasa Sarp, bonusu Topal ve Barış ile sahada olacaktı muhtemelen. Omuzu çıkmasa Cam Adam, ikinci bir hazreti balta olarak top tepecekti koskoca Galatasaray'ın savunmasından. Yetti artık be, bu futbolcularla yatıp kalkan biri nasıl olur da en verimli kadroyla saha çıkmaz.

Maçtan önce yazdım, bu maçta iyi oynayacağımızdan, 2-0 geriye düştüğümüz an dahil kazanacağımızdan emindim.(inanmayan Galatasaray sözlükte maç esnasında yazdığım yorumlara bakabilir)

Ofsayt taktiği uyguladık bu sezon ilk defa, icat üstüne icat. Küçük takımların, kötü savunmaların müracaat ettiği aşağılık uygulama. İkisinde de yakalandık, bu arada kalecimiz, apartman yıkılsa bir tuğla tutamayacağını bu maçta gösteren büyük Leo, bizim seyrettiğimiz gibi seyretti giren topları. Acaba Hoca'mı ofsayta düşürün diye talimat verdi? yoksa kazma bekler, daha kolay bir yolu seçip de mi öne çıkmayı tercih ettiler? her iki alternatif de benim kabul edebileceğim bir şey değildir.

Arda Turan bu senenin en kötü futbolunu oynamıştır nihayet. Ayrıca kaptan olarak sadece kolunda bir bant var sadece. En ufak bir konuşma, olaylara karışma, gaza getirme, sinir alma, konuşma yok. Kaptanlıktan eser yok. Ruh gitmiş, hastalık devam ediyor galiba. Büyük bir sıkıntı var, haydi hayırlısı.

Uğur Uçar, Sabri'nin seçeneği olma şansını kullanamadı. Halbuki ki biz Sabri'yi kendisinin yedeği olarak beklemiştik sakatlığı boyunca. Fenerbahçe Burnundaki Melita Kafe'de nargile içerek formayı kapamazsın Uğur usta.

Elano Blumer, Keita, bu adamları oynatmamak, oynatmayarak kazanmak, futbola ihanettir. Kime ceza kestin Surinamlı 3 maçtır yanında oturtmakla Keita'yı. Elano gol attığında yere atladım, bu ülkede gol atıp attırmazsan oynadığın futbolu gören olmuyor. Maçın tekrarını Keita ve Elano için seyredeceğim.

70. dakikayı beklemeyecekti bu kez Rijkaard, Manda Yiyiyicisi'ni kenarda görünce durum 2-1 iken söz verdik kendi kendimize, Elano veya Keita'dan birini çıkartırsa kapatacaktık televizyonu. Arda'nın uzattığı topu, Kewell dokunmadan asist yapıp Elano içeri yollayınca, Surinam'lı tükürdüğünü yalamamak için Uğur'u çıkardı. Muhtemelen ikisinden birini çıkaracaktı. Neyse ki yukarısı yardım ediyordu Galatasaray Ceo'suna. Uğur'da çıkınca bütün hücum elemanlarını ilk defa sahada gördük. Kara Şimşek insan üstü daldı sağ taraftan, içeri çıkardığı topu üstat Kewell ağlara gönderdiğinde biz demedik mi naraları atıldı evde. Muhtemelen her Galatasaray'lının seyrettiği yerde atılmıştır.

2-0 dan, 3-2 ye getirmek beklenmedik bir şey değildi bizim için bu maçta. Kaleci ve dafans uyumsuzluğuna, Topal ve Barış'ın ortalama altı futboluna rağmen, dediklerimizin çıkması, ustaların resitali bizi memnun etmeye yetti.

Fakat arıza geçmemişti. Surinamlı'nın Aydın sevdası, Ayhan sevdası son dakikalarda mucize dışarı giden top içeri gitse, kara sevdaya dönüşecekti. Saat tuttuk Keita 75. dakikada oyundan çıktı, o dakikadan sonra bırakın pozisyonu iki pas yapamadık.

Nonda'yı beğenen azınlık, hatta teklik(tanıdığım tek kişi var çünkü) hala aynı fikirde mi? oyna(yama)dığı 15 dakika boyunca ayağında gülleyle, Galatasaray'ın temposunu düşürdü. Bu adam sezon sonuna kadar 5 gol atamaz demiştim, çok demişim.

Maçın adamına ben Keita diyorum, Elano'ya geçen maç hoş geldin demiştim, artık güle güle otur kardeşim diyorum. Büyük, teknik futbolcu hastasıyım, Keweell'e teşekkür ediyorum, Kewell'e inanmayan hakeme lanet ediyorum.

3 puan aldık diye değil memnuniyetim, 3 gol attık diyedir sevincim. Ve gollerin büyük futbolculardan gelmesidir öngörülerimin isabeti.

Galip duruma geçince pozisyona giremememiz, skoru korur oyunumuz, Aydın'ın katkısız Barış'ın akılsız futboluna bir çare bulunması lazım. Caner sol bekte bir kaç maç daha oynaması lazım tam görüş belirtmemiz için. Ancak Balta'dan teknik olduğu kesin.

Şimdilik bu kadar, fakat bu maç burada bitmez, geniş özetini yayınlayacağım.

Ana fikir; Sonuç ne olursa olsun, güzel futbol oynamak istiyorsan takımın büyük futbolcularının tamamını oynatacaksın. Keita'nın çalımını seyretmek varken Servet'in götünü dayayarak topla beraber futbolcuyu avuta atmasını seyretmek istemiyoruz Hocam, bilesin.

(Tam Kadro)-(Baros)=Güzel Futbol


Rijkaard'ın yap(a)madığı kadroyu ilahiyat yapıyor. Bir futbolcunun sakatlanmasını, ceza almasını, kadro dışı kalmasını istemem, o başka bir şey. Ancak ne yapalım ki sağlıklı kalmak için yapılmıyor bu meret. Milyonlarca seveni var, atılacak bir gole, alınacak bir kupaya hayatını riske atacak insanlar var. Parasını harcamak için çok daha başka seçenekleri olduğu halde, bir başkasına çok saçma gelse de, yandaşı olduğu takım için harcayan yığınlar var. O halde sülük medyamızın verdiği kara habere üzülmemek gerekiyor. ''Mustafa Sarp cezalı, Gökhan Zan iptal, Sabri'nin sakatlığı devam ediyor'' Ve bu sene ilk defa takım Baros eksiğiyle tam kadro olarak bir maça çıkacak. Bence sevinmeliyiz, hatta(severim kendisini) Servet Çetin'i de hayırlısıyla bir takıma kakalayabilsek, bu takımın futbolunun tadından yenmeyecek.

Görüşlerime çoğunuz katılmıyor, olsun, biz bu sayfada atış talimi yapmıyoruz. Karavana çıksa da hesap vereceğimiz kimse yok. Tabeladan bağımsız, gol pozisyonununa ve muteber pas trafiğine bağımlı futbol için formülü, ilacı ben buldum. Servet ve Gökhan'dan biri, Mustafa Sarp ve Mehmet Topal'dan biri oynamayacak. Kadroda olması kesmez, kesin olarak maçta oynama ihtimali olmayacak. Gerekirse hiçbiri oynamayacak. Bu kadro yapısında, büyük Surinamlı'nın güttüğü takımın oynadığı, oynayacağı futbolda, okuyucularımdan sadece birinin katılmadığı Nonda takıntımı bile tolore edebilirim. Ben Nonda'yı attığı, kaçırdığı gollerle değerlendirmiyorum. Gol pozisyonlarındaki duruş tercihleri beni deli ediyor. Sanki topla buluşmak istemiyor gibi (gibisi fazla) bir noktada, ya da çok elverişsiz aksiyonda buluşuyor neticeye gidemiyor. Ya Nonda için yeni gol girişimi taktikleri geliştirilecek, ya da Nonda oynatılmayacak başka yolu var mı?

Çol basit olan futbolu, bu düzeni geliştirenler, bu düzenden padişah hayatı yaşayanlar zorlaştırıyor. Rakamlarla, bilimle, istatistikle karmakarışık hale sokup bu işi yapanları ordinaryus diye yutturuyorlar. Oysa ki ülkemizde yetişen en büyük Hoca Fatih Terim'in lise diploması bile yok. Hani iyi atış yapabilen birinin Genel Kurmay Başkanı olması gibi bir şey. Dünya üzerinde en az 30 milyon kişinin iyi, en az 60 milyon kişinin kötü sonuç almasını beklediği bir futbol takımının kaderi 3-5 kişinin elinde. Bu 3-5 kişiyi de 300 kişiyi geçmeyen prostatlı tayin ediyor, sonra da biz eğitimsiz, çapulcu, fakir yandaşlardan onlar gibi düşünmemizi bekliyorlar. Ne yaparlarsa yapsınlar arkalarında duralım, bu düzenin düzülenleri sıfatımızdan asla vazgeçmeyelim istiyorlar ve ne yazık ki başarıyorlar.

Çok mu zor? çıldırmak işten değil. En az 20 yazı gösterebilirim arşivimizden, Sinan Bolat gibi son saniyelerde kalecilerin de ileriye çıkıp gol araması gerektiğini. Tugay iyi kalecilik yapardı, Ümit Karan'da öyle. Şu an Sabri takımda en iyi kalecilik yapabilecek olan futbolcudur. Varsa başkası ben bilmiyorum, geçirin kaleye kardeşim normal bir maçta. Dönün eski mahalle takımı futboluna, kaleci değişerek oynasın. Ama mutlaka ilerde oynayabilecek yetenekte bir kaleci olsun. Kaleye hiç top gelmeyen Belediye maçında bana Lev Yaşin olsan ne yazar? Hadi geldi, Leo Franko olsa kurtarabileceği bir topu Sabri yedi, 3 mislisini atamazsak adam değilim. Bütün halı saha maçlarını izleyin kaleciyle oyuncu arasında bir fark var mı? Şimdi ki düzende kaleci sanki başka bir spor yapıyor, maçtan önce ayrı ısınıyor, gol atıldığı zaman sevinen guruba katılamıyor, üvey evlat, 2. sınıf acınası bir halde.

Kaleciyi takımla bütünleşebilecek bir oyun kurgusu yapılması, kurlması lazım. Lazım ki bundan sonra kaleci olacak olanlar yeteneklerini bu yönde geliştirsinler, nitekim yıllar önce kaleciler geri pasları elle alabiliyorlardı. Kural değiştikten sonra ne çok hata yaptılar, alışkanlıklarından kolay vazgeçemediler, şimdi halı saha kalecileri bile geri pasını elle almıyor. Kaleciyi geçtim, şimdi savunmayı kurguluyorum.

Git Iğdır'ın köylerine(Servet Iğdır'lı bir köy delikanlısıdır) güçlü, kuvvetli, yorulmak bilmez, gözünü budaktan sakınmaz, hile yapmaz, haksız kazancı istemez bir delikanlı getir, koy 18 yayının üstüne. Şaka değil, eskiden Hüseyin Alp diye Türkiye'nin en uzun adamını üniversiteye alıp İTÜ'de basket oynatmışlardı. Ne farkı var ki, gelen tehlikeli topu hangi uzvunla vurursan vur uzaklaştır kardeşim. Çalım atma, pas verme, senden istenen, pas verilen adamdan çalım yeme. Topa ondan önce dokun, zaten çoğu uzaktan, havadan geliyor sıçra, dağda kurttan ayıdan kaçar gibi koş, yılandan sakınır gibi sakın, nacakla ağaç keser gibi kuvvetli ol, bulgur pilavı, eşek hoşafı yiyerek hasta olma, sağlam giyin üşüme, nedir yani? alt tarafı 90 dakika katlanacaksın. Bu vasıfta hiç para almadan, sadece saydığım imkanlarla Galatasaray savunmasında Servet'ten Gökhan'dan daha iyi oynayabilecek 100 kişi bulamazsam bu ülkede, ben bu ülkenin tapusunu verenlere militanlık yaparım.

Bu saydığım pozisyondaki adamın tribün jargonundaki adı kazma. Bulduk bir kazma, duralım orda, yanına, önüne, arkasına kazmadan devşirme bir delikanlı daha lazım. O da teknik bir kesici, durdurucu, topu oyuna sokucu.Yok mu? bulamıyormusunuz? hadi canım futbol sahası olan her yerde mutlak biri çıkar. Seçe seçe en iyisini, senin yandaşın olanını bul oynat.

Gerisini ne mi yapacaksın? çok kolay Dünya top cambazlarıyla kaynıyor. Al 8 kişi daha at çayır çimene. Zafere Kaçış diye bir film vardı. Pele esir, kenardan maçı seyrediyordu, top taca çıkınca cambazlık yaptı oyuna aldılar. Devre arasında antrenör taktik veriyor o dinlemiyordu. Aldı tebeşiri eline, çizdi zik zakları, çalım, çalım, çalım şu gol. Bu kadar basit işte, ya da tek kişi bile olsam benim istediğim bu.

Gelelim bu akşam ne yaparıza bu basitlik ortamında. Leo bu vasıfta kaleci mi bilmiyorum? Şu ana kadar top elle, ayakla oyna sokmaya çalışmasıyla bana teknik bir kaleci izlenimi verdi. Daha çok oyuna katılmasını bekliyorum. Defansta zaten bir Iğdır'lı var, Yanında, önünde, arkasında Topal idare eder, bana kalsa orada Kewell'i oynatırım. geriye kaldı 8 kişi. 8 tane Elano, 8 tane Keita, 8 tane Arda.....,

Hiç farketmez, topla hokkabazlık yapabilecek 8 kişi. Duruma oyuna göre, beke geçerler, pas verirler, çalım atarlar. Hatta iddia ediyorum fazla koşmak istemedikleri için topu bile kaybetmezler. Keriz mi kardeşim teknik futbolcu ki koşsun? Misal Sergen, Hagi, Alex aynı takımda oynasa, topu kaybedip Barış gibi kendini paralayacak. Sana top göstermezler ki bu adamlar, sen ancak santra yaparken topa değebilirsin.

Bu geceyi çok merak ediyorum. Surinamlı'nın eline bulunmaz bir şans geçti. Aynı zamanda benim içimde de ütopya futbolu izlerim gibi bir his var. Bu maçı da, kazanalım da nasıl kazanırsak, şu lanet olası 3 puanı alalım felsefesiyle oynarsa ben artık yokum arkadaşlar, yoruldum, bittim. Benim aradığım futbol bu ülkede olmayacak, olacaksa da benim ömrüm vefa etmeyecek.

9 Ara 2009

Ali Sami Yen Cenneti


Cehennem diye nam salmıştı bir zamanlar. Çimleri eşeleseler, nice büyük takımların leşlerinin çanak çömlek kırıntılarını toplarlar. Ne maçlar yaşandı, ne gitti denilen maçlar alındı. Tribünlerinde bir ömür tüketen, tüketecek olan gönüllüler vardı. Fiziki olarak bu sene yok olacağı hesaplanıyor, yıkılması için gün sayılıyor. Ve ne yazıkki bu tarihi stadı, baba ocağını yıkmak için iş makinalarını bekleyemedik, tarafımızdan sizlere ömür. Artık bırakın dev Avrupa takımlarını, sıradan langırt ligi takımlarını bile güldüren, neşe içinde maçlarını bitirebilen, ürkütmek şöyle dursun en ölü rakibi bile dirilten bir köhne futbol cenneti.

Türkiye Langırt Liginde oynayan çoğu takımlardan, daha kötü bir stadyumda oynuyoruz. Sokakta yürüyen biri, eski açıktaki kaleye penaltı atılsa seyredebiliyor. Arda korner atarken, dışardaki Migros'da bir kaza olsa kafasını kaldırıp dışarı bakabilir. Herkes yerinde otursa en az 5.000 kişinin sahayı görüşü arızalıdır. Misafir tribünü dedikleri bölümde hayvan bile maç seyredemez. İnanın o bölgede 50 kişi sahayı tam olarak göremez. Bırakın misafiri, oraya gelene eziyet çektiriyoruz, paravanın yan tarafındaki en önemli tribünümüzün olduğu yerden bile saha görünmüyor. İçeri giriş çıkışı, pis plastik oturakları, 1 karış sidikli tuvaletleri çok yazdık, bu kez o tribünleri kullananları, yani bizi yazacağız.

Bir paradoks var bu sene tribünlere kabus gibi çöken. Acaba taraftar oynanan can sıkıcı futbol yüzünden mi, sıkıcı, ağır, müzikal kurgusu olmayan, oynanan futbolla alakasız, uzun arabesk şarkılar söylüyor? Yoksa takım bu iğrenç, aşalığık kompleksi taşıyan, gece uyku getirecek tezahüratlar yüzünden mi kötü oynuyor?

Kapalı tribünün ruhuna el fatiha okunmuş. Kanla irfanla kurduğumuz mevzileri, en kral takımlara mezar olmuş cehennem tabyalarını çok kolay terkettiler çapulculara. Son saniye, kapalının yeni açık tarafında faul oluyor, kaleci kalesinden gelip, topu en az 20 metre öne koyup atış yapıyor, aynı anda tribünlerden belli belirsiz melodi mırıldanıyor.'' Seeeeeen var ya seeeeen, elimde sigara, deplasman yolunda......''

Pao maçında, ''Fatih Sultan Mehmet'' diye bağırıyor, ne demekse, ben zor anladım sahadaki Yunan'lı duymadı bile. Belediye maçında ''koyalım Fenereeeee, koyalım kartalaaaa''. Bırak ağlamayı da takımı gaza getir, karşı takımın gazını al. Biz Real Madrid maçında 2-0 dan geri dönüş yaparken böyle mi bağırdık? Parken'deki ''dağ başını duman almış''la, Pao maçındaki aynı mı? Çok kötü tezahürat yapıyoruz çocuklar, çok kötü bilesiniz.

Tribünlerdeki taraftar senelerdir aynıdır. Sezon bazında değişim yüzde beşi geçmez. Peki ne oldu da taraftar profili aynıyken tezahürat profili değişti. Maç oynanırken nakaratıyla beraber, en az 5 dakika süren o lanet olası tezahüratın kime ne faydası var? O tezahürata başladığınızda ben Arda Turan olsam, takıma'' aman tezahürat bitene kadar atak matak yapıp riske girmeyelim, top çevirerek şarkının bitmesini bekleyelim'' derim. Demediği de ne malum ya. Basket maçına da giden aynı seyirci, neden salonda aynı tezahüratları söylemiyorlar. Söyleyemezler de ondan, her an bir aksiyon var, her an tabela değişiyor, söylenecek durum yok. Ama bu sene, özellikle son maçlardaki futbol, arabesk taraftarın işine geliyor. Hayatlarının hiç bir yerinde o kadar yoğun kalabalıkla söyleyebilecekleri ortam yok.

İki senedir oturttular, Nevizade Geceleri şarkısını. Liverpool'un ünlü tezahüratıyla özdeşleştiriyorlar. Bizde olmaz arkadaşlar, takım maçı kopardıktan, maçı şova dönüştürdükten, ya da yenilgi garantiyken söylenecek şarkıdır o. O da gereksiz nakaratların, sonunda alkışa kurban giden bölümün tekrar revize edilmesiyle maç biterken, ya da takım sahaya çıkarken söylenebilecek şarkı olabilir.

Her şeyin bir nedeni var elbet. Bu sene kapalı tribüne yapılan camdan set, tezahürat yapacak olanları engelliyor. En az 3 sırada kimse oturamıyor(yani ayakta duramıyor), alt katı akılları sıra lüks yaptılar, sahayı en kötü gören bölüm orası, büyük maçlar harici kimse gitmiyor, gitsede cam set yüzünden yukarısıyla tezahürat bütünlüğü kesilmiş, yukarıdakilerin sesi aşağıdan duyulmuyor, bu iğrenç durumdan bezen taraftarda artık, oynanan oyundan bağımsız kendisini eğlendirmeye çalışıyor. Parası olan votka, viski, olmayan köpek öldüren ,ya da daha ucuzu biraya dayanıyor, kelle paça vaziyette tribüne çıkıyor. Ne bir önder, ne bir yol gösterici var. Olanlar da sırtı sahaya dönük'' bağırın lan'' cılar. Bağıralım da ne diye bağırıcaz, böğürecez mi, şarkı mı söyleyeceğiz?

Top rakibe geçtiğinde ıslık çalmaya, konsantrasyonu bozmaya çalışan bilinçli kardeşlerimizi, maçı o anda seyretmeyen çapulcu engelliyor. Oynanan oyunu seyretmedikleri için yorum yapmıyorlar, sonuçtan etkilenmiyorlar, maça gitmeyen varsa inansınlar bana, gol atıldığında sevinmez, yenildiğinde üzülmezler. O yüzden her maç 0-0 bitse bile şikayetleri olmaz, gelen ağam giden paşam misali, görüntüde takım sevgileri vardır. Ne bir forma alırlar, ne bir atkı taşırlar, bedava olmasa maça gelmezler(keşke gelmeseler) her an ters dönebilirler, güvenilmezlerdir.

Ne varki aynı takımı tutmaktayız. Beraber maç seyretme mecburiyetimiz vardur. Milyonlarca dolar vererek futbolcu, hoca alanlar, aslında neticeye direk etki edebilecek potansiyele sahip taraftara ne yazık ki sülük muamelesi yapmaktadırlar. Onlar için ne kadar az seyirci gelirse o kadar iyidir. Müşteri olmayanlara ise sümük bile atılabilir. Oysa ki en somut örnek 10 senedir Kadıköy'de huzurlarımızdadır. 10 senedir bizi yenen Fenerbahçe'nin taraftarıydı, büyük stadyumda çapulcuyu asimile edebilmişler, dolu olduğunda sahaya maksimum etkiyi gösterebilmişlerdi.

Biz ise maç kora korken bile '' Cim Bom Bom'um, biricik sevgilim'' tezahüratıyla tempoyu düşürebilmek için elimizden, gırtlağımızdan gelen ne varsa yapıyoruz. Ben takım ısınmaya çıktığında futbolcu çağırmalara bile tutluyorum. Çoğu yalandan gelip zoraki yumruğu sıkıyor. En son çağırılan futbolcunun yaşadığı travma da cabası. Tribünlere top yekün bir el atmak, tezahürat şeklini tamamen değiştirmek gerekiyor. Aslında sahada tempo olsa, takım coşsa, taraftar zaten coşacak, o sıkıcı tezahüratları yapacak zamanı olmayacak. Bu gidişle yakında''Dönülmez akşamların ufkundayız''ı söyleyebiliriz. 10 dakika sürer, takımın oyun şekli de müsait. Topu çevirirler kendi aralarında, o sırada yeni açık ''oley, oley'' diye vokal yapar. Eskişehirspor taraftarından örnek alalım, kolay bir marş seçip, tribünlerin tamamı tarafından söylenmesini sağlayalım. Top rakipteyken, maç tehlikeliyken durup gürültü çıkaralım yeter. Oyun durduğunda, maç koptuğunda ne istiyorsan onu söyle.

Haydi Ultra'lar, yarın Seyrantepe'ye göç edecek olanlar yine sizlersiniz. Tekra sportif anlamda cehennem olan tribünlerimizi tekrar eski günlerine döndürelim. O lanet olası size dayatılan arabesk şarkıları söylemeyin. Takım coşturmaya çalışın, maçın başındaki gibi. Sahada coşan takım sizin daha fazla coşmanızı sağlayacaktır. Maçlara mutlaka formayla, atkıyla gidin, fazla içmeyin, hakem küfürü hak etse bile ıslık çalarak tepkinizi koyun. Oynun içinde olun, bir önceki maçta iyi oynayan futbolcuyu ilk çağırın. Mümkünse takımı toplu ymrk şova çağırım, onlar yarım saatten fazla ısınıyorlar, o arada en ağır, en uzun şarkılarınızı söyleyebilir, dinletebilirsiniz.

Bana kalsa, neler yaparım, ama elimde değil gücüm yok. Gelecek sizlerin, daha iyi tribünlerde taraf olun sevgili takımınıza.

7 Ara 2009

Özeleştirimdir


Dünkü maçın sonucu ne yazık ki bazı şeyleri yeniden deşmek mecburiyetinde bıraktı bizi. Biliyorum ki bu yazdıklarımı okuyanlar en az benim kadar Galatasaray'lıdır. Ve hepimiz büyük Galatasaray için elimizden bile gelmeyen şeyleri yapmaktayız. Yazdığım maç yazısı bazılarınızı çok üzdü biliyorum, ama siz de bilin ki her şey Galatasaray içindir. Ben Galatasaray için değil Rijkaard, değil Arda Turan, canımdan bile vazgeçerim. Bu sütunlarda iki senedir yazıyorum, yakında sizlere veda edeceğim, buralarda yazmaya karar vermemin sebebi, bir iki veya daha fazla kişiye Galatasaray'lılığın farklı bir şey olduğunu antabilmektir.

Kim olduğumu kısa cümlelerle yazarsam eğer, tam 40 senedir, 1000 den fazla maçı canlı izleyen, San Siro'da, Vestvaalen'de, Barnebau'da, Gencaga'da( 2 defa), Stamford Bridge'de, Rosenborg Stadium'da, Parken'de tepinmiş, Galatasaray tarihini yazmış futbolcuların kimisiyle Ali Sami Yen'de futbol oynamış, şu an özgürce bağırdığınız tribünleri, tribün yapmak için kelle koltukta kavga etmiş birisiyim. Hiç tevazum yoktur bu konuda, Galatasaray ve Galatasaray'lılık uzmanıyım.

Cümlelerde ben lafını kullanmaktan nefret ettiğimdem, Galatasaray'lılıkla ilgili CV mi burada kesip mevzuya dalmak istiyorum. Dün Galatasaray son saniyede yediği golle berabere kaldı. Yemese lider olacaktı. Lider kim? Kayserispor, ne önemi var? Şampiyonluğun ne önemi var ki? Biz başka alemlerin peşindeyiz.

Türkiye langırt liginde 2.5 takım var, şampiyonluk sırayla yani. Dünyanın en kötü ya da en büyük hocası başımızda olsa 10 senede minumum 4 şampiyonluk bizim zaten. Yani kısaca dostlar, şampiyonluk için benim gözümde Galatasaray'a gelmiş, gelecek en büyük hoca olan Rijkaard bile olsa 10 senede alacağı şampiyonluk sayısı işte bu kadar. Başkasına izin vermezler, nitekim 5. şampiyonluğu Galatasaray'a vermedikleri gibi.

Biz sporun, özellikle futbolun bir tarafında insanlık mücadelesi veriyoruz öncelikle. Galatasaray'lı haksız kazanılan puanı saymaz, hakem kıyağıyla verilen penaltıya sevinmez, kendi futbolcusunun sahtekarlığına katlanamaz, hakeme maç sonucunu bağlamaz, yeri gelince Hagi olur Erol Ersoy'un, yeri gelir Fatih Terim olur yan hakemin suratına tükürürür, yeri gelir tribünden biri kopar Türkiye'nin en büyük hakemi Doğan Babacan'a kafa atar. Fakat bunlar tabela için yapılmış eylemler değildir. Onca yazımı okudunuz, hangi maçı hakeme yükledim? Dün geceki maçın hakemi, sonucu da unutulur gider, ben Keita'ya faul çaldığı pozisyonda Uğur'a avantaj vermediğinde halk düşmanı olduğuna emin oldum. Peki ne yazar ki bu durum. O onun sorunu, Aziz Yıldırım hakem olsa ne yazar.

Biri yorum yazmış bana, son saniyede gol yemez büyük takım dediğime takmış. Chelsea son saniyede gol yedi diye küçük takım değil elbet, ama benim parametremde Barcelano son saniyede gol atıp kupayı aldığı için büyük takımdır. Benim Galatasaray'ım sıradan bir langırt ligi takımına karşı skor korumaz, ben ki tribünlere bir ömür vermişim, lanet olası 3 puanı alacağız diye 10 numaranın çıkıp, 2 numaranın sahaya girmesine katlanamam. Varsın takım yenilsin, biz ne hezimetler, ne ezilmeler gördük, 6-0 yenildiğimiz maç dahil dün geceki son 10 dakika kadar ezildiğimiz maçı hatırlamıyorum. Ayhan bey son saniyede götünü topa dönüyor, korkak, sıçan herif, top ayalarına çarpsa bile ne olacak? topun çarpıpta öldürdüğü bir futbolcuyu tarih yazdı mı? Barış Özbek, belki ilerde çok daha büyük takımlarda oynayabilir, ama karekteri Galatasaray futbolculuğuna yakışamaz, olmaz. Her antrenör bu kadro yapısında Barış'ı ilk 11 oynatır, ama Galatasaray antrenörü yalandan yere yatan Barış'ı oynatamaz, olmaz.

Galatasaray'lılık bir yaşam biçimidir, sonuçla sebeple işi olmaz. Galatasaray taraftarının da taraftar olması lazım en önce. En dandik maçlarda tıklım tıklım olan stadyumu, ligin en önem kaydeden maçında bom boş bırakmaz, son saniyede takım can çekişirken,''sen var ya seeeen'' diye ağlamaz. Takım yenemedi diye bir zavallı hakeme küfür etmez, orada o anda biri çıkacak, 10 maç cezayı göze alacak, suratına balgam atacak. Galatasaray futbolcusu olarak tarihe adını yazdıracak. Ayhan gibi bütün takım hakeme çullanmışken 50 metreden tiyatro seyretmeyecek. Seyredecekse bundan sonra artık bizim gibi takımı tribünlerden seyredecek eğer isterse tabi.

Hiç birimiz stadyuma Aydın'ın ruhsuz, kansız suratını seyretmeye gitmiyoruz. Sahada oynayanlar, en az bizim kadar ağlayacaklar yenemedikleri zaman. Yenemedikleri maçtan sonraki ilk antrenmanda hokkabazlık yapmayacaklar. Çok mu zor ya şu dünyanın en kolay oyununu oynamak, oynayanları yönetmek. Düzen böyle kurulmuş, öyle ya da böyle kadro bu işte. Nedir bu korku, kulübede mutlaka bir büyük futbolcu oturmak zorunda mı? Hain Hakan Ünsal,'' 11 artı Elano oynasa itirazınız olur mu?'' diye kusmuş. Olur lan, ben razıyım sahaya 10 Elano'yla çıkalım razıyım. Takımda Elano, Kewell, Arda, Keita, yarın Baros aynı maçta oynayacak kardeşim. Oynatacaksın, oynatacak bir düzen bulacaksın. Gerekirse kalecisiz oynayacak bu 5 kişiyi aynı maçta oynatacaksın. Büyük hocaysan bırak millet senden korksun, büyük takımsak bırakalım bizden korksunlar.

Kaç defa tekrar ettim. Galatasaray tarihindeki en büyük hocasıyla beraber maceraya devam ediyor. Bana kalsa müebbet sözleşme yapsınlar razıyım. Bu görüşüm dünkü maçı verdiği gerçeğini değiştirmez. Ve ben 40 yıllık Galatasaray'lı olarak son 10 dakika hariç dünkü oyundan iftihar ettim. Benim isyanım sahtekar futbolculara, korkaklara, suçu başkalarına yüklemeye çalışanlaradır. Biz ki her maça giden adamlar, Galatasaray sevgimizi hiç bir zaman şampiyonluğa endekslemedik.

Biz Galatasaray'ı şampiyon olsun diye sevmedik.

Yazan; resmin alt sağında kırmızı montlu